ADAMLAR, YAŞAMLAR
4
(Bu yazıda okuyacaklarınızın, gerçek yaşamla ilgisi olabilir:
Benzerlikler ise sadece rastlantıdan ibaret olmayabilir.)
HASAN Ç…
Turgutreis’te, sahile yakın yerleşim bölgesi; lokantalar, balıkçılar, kafeler, gösterişli hızlı yemek (mekanik doyum) dükkanları, her renk, marka ve modelden özel otomobiller bir de mutlu yaşadıkları gözlemlenen sokak köpekleri tarafından paylaşılmıştır. Saydıklarım, aslında yalnızca Turgutreis için geçerli değildir. Bodrum’un sahil yanındaki en güzel kısımları; dükkanlar, otomobiller ve yaşamlarından memnun görüntüsü veren sokak köpekleriyle doludur. İnsanların kendilerinden çok otomobillerine özen göstermesini, beldelerin en iyi yerlerini, otomobillerini bırakmak için arama çabalarını anlamak olanaksızdır. Sokak köpeklerinin çokluğundan ve başıboşluğundan da insanlar sorumludur. Bodrum ve sahil beldeleriyle ilgilenenler, kısaca anlatacağım şu öyküyü bilir: Bodrum’a her yıl gelen popüler kültür meraklısı yerli ve yabancı konuklar, yanlarında köpek gezdirmeye bayılır. Tatilleri kaç gün sürerse sürsün, yanlarında değişik cinslerden köpek bulunur. Bu sıkı fıkılık, tatil bitinceye kadardır. Memleketlerine dönerken, köpeklerini açık-gizli Bodrum’un bir yanına, başıboş bırakıp, sorumsuzluk örneğiyle evlerine dönerler.
Sonra ne olur?
Ortalıkta kalan köpek, eğitimliyse, bildiklerini kısa sürede unutup, biraz da aç kalma korkusu ile “sokak raconu”na alışır. Düzensiz, sırasız çiftleşmeler başlar. Cinsler, türler karışır. Hayvan severler ve resmi görevliler devreye girinceye, kısırlaştırma işlemi başlayıncaya kadar, olanlar olur. Turgutreis sahilinde gezenler, sokak köpeklerine alışıktır. Sokak köpekleri de insanlara.
***
Yazar Çizer Meyhane’deki konuşmayan müşteri, masasına selamsız, kayıtsız, zorlukla yürüyerek geldiğinde, Mustafa dışarıya, az ötede balıkçıların arasında kendine yer bulan kasap dükkanına bakıyordu. Dükkanın önünde, üstünde hiç et kalmayacak biçimde sıyrılmış iri kemikler, sayıları 5-6 olan sokak köpeklerine sunulmuştu. Köpekler sevimli hareketlerle dalaşarak karınlarını doyuruyordu. Köpekleri izlemeyi bıraktı, masasına ve sofrasına yoğunlaştı. Konuğu, Mustafa’ya ve diğer insanlara tümüyle kapalı gibiydi. Ne yapması gerektiğini düşündü. Kolaycılıkta karar kıldı: ‘Sohbete o başlarsa, konuşurum. Yoksa keyfime bakarım.’
Yunanlı konuklar yaşamlarından memnundu. Rumca şarkılarla, ortamı ısıtıyorlardı.
***
Zaman, saniyelerden dakikalara, dakikalardan saatlere akmış, akşam yerini geceye bırakmıştı. Konuşmayan adamın dışında herkes, zamanı dilediğince kullanıyor, keyfince geçmesi için, becerisini sergiliyordu. Yazar Çizer Meyhane’de Vedat ve İsmet’in daha önce de yaşadıkları, alışık oldukları gece görüntüleri, çizgisini aşmadan, eğlenceli biçimde devam ediyordu. Yunanlı konuklar, bildikleri her oyunu denemiş, şarkı söylemiş, Rum tarzı çiftetelli oynamışlardı. Sıra hesap ödemeye gelince, geçmişte Türklere benzeyen, “sen dur, ben öderim” tarzında itişip kakışan Yunanlıların, artık “Alman usulü”nü benimsedikleri görüldü. Her biri ayrı ayrı yediğinin içtiğinin parasını ödedi. Garson Selma şimdi de kasiyer olmuştu. Fişlere bakarak hesapları çıkarıyor, yeterince bildiği Rumcası ile, müşterilerin ödemelerini alıyordu. Vedat ve İsmet’e ise konuklarla içtenlikli vedalaşma işi kalmıştı. Herkes yaşamından memnundu.
***
Mustafa Düver, konuğundan sıkılınca, keyfi de kaçmıştı. Yediğinden içtiğinden, geldiği dakikalardaki kadar keyif almıyordu. Vedat, son Yunanlı konuğu da uğurlayıp, kapının önünde, kollarını yana doğru kaldırarak, ağrımaya başlayan sırtını rahatlatırken, iki basamaklı girişten, 60 yaşlarında, dinç ama telaşlı görünen biri girdi meyhaneye. Kimseye selam vermeden, doğruca konuşmayan adamın yanına gitti.
-Hasan, neredesin kardeşim? Seni saatlerdir arıyoruz. Arkadaşların hepsi şaşkın.
Konuşmayan adam, yine konuşmadı. Bildiği kişiden yükselen tanıdığı sese doğru döndü, yüzünde gülümsemeye benzer şekil değişikliği oluştu. Ağzını açtı. Hah hah hah diye anlamsız sözcükler çıkarıp, konuşmaya çalıştı. Sonra vazgeçti. Ayağa kalkmak istedi. Kalkamadı.
Yeni gelen, telaşı yüzünden yarattığı kargaşayı çabuk algıladı. Kimseye selam vermemiş, doğru arkadaşının yanına gitmiş, sesinin normalin üstünde çıkmasını önleyememişti. Önce Mustafa’ya sonra Vedat ve İsmet’e “iyi geceler” diledi.
-Kusura bakmayın arkadaşlar, kolay gelsin. Ben Bekir Sıtkı K.…
Mustafa, yeni gelene verilecek yanıtı, mekan sahiplerine bıraktı. İsmet yanıtladı.
-Hoş geldiniz. Merak etmeyin, arkadaşınız birkaç saattir burada. Hiç konuşmadı ama biz de elimizden geldiğince ağırladık.
-Sağ olun dostlar. Arkadaşımın adı Hasan …., Kendisi WK’lıdır. O nedenledir durumunun açıklaması.
Mustafa söze karıştı:
-WK’lı mı?
-Evet! Wernicke Korsakof.
Üçü de bu sözcükleri ilk kez duyuyorlardı. Mustafa’nın canı sıkkındı, ‘adam bizimle dalga geçiyor galiba. Nedir bu wernicke korsakof be’ diye düşündü. Sonra yeni gelene, adının Bekir Sıtkı olduğunu söyleyen adama baktı. Şaka yapıyor gibi görünmüyordu.
Düşündüklerinden utandı, dayanamadı, sordu:
-Wernicke Korsakof da ne arkadaşım?
Bekir Sıtkı …… , soruyu telaşsız, umarsız, anlayış beklemez tavırla yanıtladı:
-Wernicke Korsakof, cezaevinde uzun süre ölüm orucuna katılanlarda oluşan, görünen-görünmeyen ağır yıpranmalara, organ yetmezliğine, dünyanın tıp dilinde verilmeye başlanan addır.
Bekir Sıtkı ……’nin kısa açıklamasını, uzun sessizlik izledi. Hasan, diğer dört adamın yüzlerine, başı istemsiz sallanarak, konuşmaya çabalamadan, tek tek baktı.
DEVAM EDECEK
Seriyi ilk öyküden başlayarak okumak için tıklayınız.
Öykünün sonraki bölümünü okumak için tıklayınız.
- Adamlar Yaşamlar 16. Bölüm Recai Oktan - 5 Nisan 2023
- Adamlar Yaşamlar15. Bölüm Recai Oktan - 3 Nisan 2023
- Adamlar Yaşamlar 14. Bölüm Recai Oktan - 30 Mart 2023
Bir yorum var
Pingback: Adamlar Yaşamlar 3.Bölüm Recai Oktan - Yazı Dükkanı Dergisi