Kavşağa gelmiştik, kırmızı ışık yanıyor.
Sola dönersek köy yollarından Biga – Çanakkale, doğru gidersek bölünmüş yoldan Bandırma – Bursa.
– Hanım yeşil yandı, dön sağa, Manyas yoluna!
Yol üstündeki Akçaova köyünde Adem varsa otururuz, yoksa Manyas’a gideriz. Kuşu kalmayan (!) Kuş Cenneti, Manyas gölüne uğrarız.
Yolda ovaları, otlayan inekleri seyrederek giderken Akçaova köyüne geldik. Adem’i aradım.
– Buyur Mehmet abi sesini duymak ne güzel, nerelerdesin?
– Senin köydeyim Adem.
– Ben de köyde kurutmadayım, çok yakın, kahveler solunda kalsın Manyas’a doğru gel, benzinliği yüz metre geç sola dön, yol üstünde bekleyeceğim sizi!
Beş yüz metre ancak gittik, sol tarafta motosiklet ile Adem’i gördük, hanım da selektör yaptı. Yoldan sola dönünce hemen onların arazilerine girdik. Önce tavuk çiftliğini geçtik kurutma tesisine geldik. Makinalar, kamyon, traktör taksilerin arasından prefabrik eve yanaştık. Adam boyunda köpekleri kardeşi uzaklaştırdı sonra biz indik arabadan. Adem’in bana samimiyetle sarılması, Güler hanımın elini öpmesi, gülen yüzü “kırk yıllık” değil ama yirmi yıllık gerçek dostluktu. Kardeşi, yeğeni de samimi ve saygıyla hoş geldiniz dediler. Adem bizi tanıttı. Hava güneşli ve sakin olunca evin önündeki masalara oturduk. Yeğeni Mert çaydanlığı ocağa koydu, motora binip gitti.
![]() | ![]() |
Hemen önümüzde hasadı yapılmış çeltik yığınları, (çeltik; yeni biçilmiş kabuğu soyulmamış pirinç) çok yüksek silo var. Silonun en üstünden devamlı çeltik doluyor sanki! Işıklı panolar, fırın, fındık kömür yığınları.
– Bunlar nedir Adem? Siloya devamlı çeltik akıyor, dolmuyor mu!
– Bu kurutma sistemi abi, içinde 24 ton çeltik var, akıyor dediğin devridaim sistemi, çeltik devamlı aktarılıyor ve içinden sıcak hava geçiyor ürün kurutuluyor. 12 – 18 saat arası devamlı çalışır, nem oranı %14 e düşünce kurumuş oluyor. 4 – 5 ton fire veriyor her siloda. Kuruyan malı birer tonluk çuvallara doldurup depoya kaldırıyoruz.
Pirinç fabrikaları kurutulmuş çeltik alıyorlar ve nem oranı yükseldikçe fiyat düşüyormuş. Bu arada az önce giden yeğeni geldi, köyden kuru pasta, kurabiye getirdi. Çayları da doldurdu, temiz havada ürünlere ve yola karşı, yılların hasretiyle, muhabbetle, çay bardakları doldu boşaldı. Acıkmışız kurabiyeler iyi geldi. Yeğeni Mert Dokuz Eylül Üniversitesi Ziraat fakültesinde okuyormuş, arazi işlerini daha bilinçli takip edecek.
– Adem senin çocuklardan ne haber?
– Ellerinden öperler, bir kızım bir oğlum var. Oğlan şu anda biçerdöverin üstünde çeltik biçiyor, çayları içelim de gidelim yanına.
– Zaten ben de gidelim diyecektim, bir kaç fotoğraf çekeyim yazılarımda kullanırım.
– Adem bu tesis sizin mi? Ne kadar ekili araziniz var?
– Bizim abi, bin dönüm çeltik ekiyoruz, kiralık tesiste kurutamayız bu kadar malı, onun için kurduk burasını.
– Çok masraf ve emek görünüyor para kazanıyor musunuz?
– Yaptığımız işi en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz, bu pahalılıkta boşa emek harcanmaz, biz dört kişi devamlı işimizin başındayız. Fırında kullandığımız kömürü önceden 650 lira alırken şimdi 4500 lira. Suyu elektrikli pompalarla gölden çekiyoruz, beş ay boyunca. Her ay 115 bin lira elektrik parası, mazot fiyatı üç katı geçti. Kamış ve yabani otlar için çok ilaç kullanıyoruz ama asla hormon ve böcek ilacı kullanmıyoruz, hiç kimse hormon kullanmaz. Zirai ilaçlama için DRONE’u bu bölgede ilk ben aldım, gübre ve ilaçlamada kullanıyoruz, ilaçta %30 tasarruf sağlıyor, tarlada daha az ilaçla daha güzel netice alıyoruz. İşçilikten kurtuluyoruz, mazot masrafı azalıyor. Bunları yapınca para kazanıyoruz.
– Adem hadi bir kaç fotoğraf çekilelim ürünlerin önünde, sonra da araziye çıkalım.
Adem’in arabasına bindik, biçilmiş, biçilmeyi bekleyen tarlalar arasındaki tozlu yollardan giderken vallahi gözüm gönlüm açıldı. Her taraf mis gibi ova kokuyor, çeltik başakları ağırlıktan boynunu bükmüş, sarı sarı parlıyor. Bazı tarlalarda hâlâ su var ama hiç fark etmiyor, çünkü biçerdöverler paletli, tank gibi. Nihayet onların çalışan biçerdöverini gördük. Oğlu var makinanın dümeninde. Kabin bilgisayarlı, klimalı, ayaklarım sağlam olsa ben de çıkardım makinenin kabinine. Oğlu Aralık ayında bedelli askere gidecekmiş, paralarını yatırmışlar.
-Adem kaç dönüm çeltik ekiyorsunuz, tarlalar hep sizin mi?
Bin dönüm çeltik ekiyoruz, az bir kısmı icar, çoğu kendi tarlamız.
Ürün maliyetini, rekolteyi, fiyatları her şeyi anlattı. Yeni yapılan Manyas Barajından ovaya su geldiği zaman, elektrik, işçilik, boru malzemelerinden, çiftçiler için rahatlama olacakmış.
Adem’in ailesi Bulgaristan göçmeni çok çalışkan ve görgülü insanlar. Devlete el açmadıkları gibi ürün yetiştirmek için gerekli girdilerden devlete katma değer kazandırıyorlar. Ülkeye gıda maddesi yetiştiriyorlar. On yıldan beri ülkemizi işgal eden sığınmacılar gibi devletin milletin sırtında kambur değiller.
Bu arazileri çalışıp kazanmakla her yıl azar azar büyütmüşler.
Türk çiftçisinin kötü kaderi vardır; harman zamanlarında, her ürünü tüccar ucuz fiyata alır, hepsi de anlaşırlar! Devletin zaten desteklemesi yok. Piyasaya borcu olan çiftçi mecbur satar malını. İmkanı olan bir kısmını ya da hepsini bekletir, kışın satar. Geçen yıl harman zamanı çeltik 5-6 liradan satılmış, bekletenler kışın 10,5 liraya satmışlar kilosunu.
Bu yıl tüccar 14-17 lira arasında alıyormuş, Adem satmıyor, depoya koyuyorlar. Ama seyrek de olsa tersi durum da olabiliyor, yani kışın daha düşük fiyat da olabilir dedi. Bunları konuşurken biçerdöverin fotoğraflarını çektim.
Deponun dolmasını bekledik, ürün kamyona boşalırken de fotoğraf ve video çekmek için. Makinanın biçme genişliği 5,5 metre. Deponun dolduğunu gösteriyor bilgisayar, ışıklar yanıp sönüyor. Makine kamyona yanaştı, boşaltma borusu hidrolikli otomatik, kabinden bir düğmeye basınca açılıyor, kamyonun kasasına altın!! akmaya başladı. Altı yedi aylık emeğin karşılığı, bereketli olsun.
Hasat bölgesinden ayrılınca yolun üst tarafındaki tarlalarına geçtik. Burada büyükbaş hayvan çiftlikleri var. Çiftlik tertipli, hayvanlar bakımlı. Kars’tan getirdiği yerli ırk sığırlar kesim aşamasına gelmiş. Salihli’den aldığı siyah beyaz iyi ırk ithal yavruları küçük daha, en az bir yıl bakılacaklar, hazır cepten yiyecekler.
Ben samancılık yaparken devamlı çiftliklerdeydim, onun için çiftlik kokusuna alışığım, şimdi bu çiftliğin kokusu bana parfüm!! gibi geliyor. Üç yüz civarında besi danaları varmış, çok beğendim çok. Temiz yürekli insanlar, iki çiftlikte iki aileye iş vermişler, sigortaları var, ev kirası, elektrik su parası yok, köy yakıncıkta.
Makine ve kamyonlarda sezonluk çalışanlara aş iş veriyorlar. Hükümetler olmayan döviz ile dışarıdan bakliyat, gıda alacağına çiftçileri desteklemenin daha karlı, ucuz ve geri dönüşümlü olacağını, işsizliğin azalacağını bilmiyorlar mı acaba!?
Bu çalışkan insanlar kendi imkanlarıyla bile bu ürünleri yetiştiriyorken, devlet; üretim, pazarlama, fiyatla ilgili destekler verse ülkenin tarımını ve ekonomisini uçurur Türk çiftçisi. Fakat, kepeğin tarlada büyüdüğünü sanan tarım bakanıyla olmaz tabii ki.
Arazi gezmelerimiz bitti yine kurutmaya geldik.
– Abi sizinle fazla ilgilenemedim kusura bakmayın, çünkü biz bu günlerde tarlada uyuyoruz. Bu mal biçilip kurutulup depoya girinceye kadar gecemiz gündüzümüz karışık. İnşallah önümüzdeki günlerde tekrar buluşmayı dileyerek ayrılırken akşamın kızıllığı ovaya çöküyordu.
Yol üstündeki çeltik fabrikalarından birine yanaştık. Genç çalışan 45 plakamızı görünce hoş geldiniz dedi ve ilgilendi. Kendimizi tanıttık, burada çalışan kızımız olduğunu torunumuzu baktığımızı söyledik. Yazı Dükkanı yazarlar sayfasında yazılarım yayınlanıyor, Gönen’e gelmişken de “tarladan soframıza pirinç yolculuğu” yazımı hazırlıyorum. Müsaadeniz olursa birkaç fotoğraf çekebilir miyim dedim. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır, yanımda Güler hanım da olunca kapılar açılıyor. Kabul ettiler, yardımcı oldular ama vakit geç oluyor diye ancak birkaç fotoğraf çekebildim, depolara giremedim.
Üreticilerden aldıkları yeni ürün kurutulmuş çeltikler kepçeli traktörlerle ilk giriş makinalarına yanaştırılıyor. Her şey otomatik, sadece bir kişi var takip eden. Belli miktar çeltik sürekli makinaya giriyor. Bölüm bölüm sekiz on yerden geçiyor. Önce tozu çöpü ayrılıyor, kabukları soyuluyor, kırıkları, küçükleri, esmer olanları sıra sıra ayrılıyor. Hepsinin önlerindeki birer tonluk çuvallara dökülüyor. Ayrı ayrı istif yapılıyor.
En son işlemde yağlama yapılarak parlatılan inci gibi pirinçler pırıl pırıl çıkıyor son paletten onlar da bir tonluk çuvallara dökülüyor. Maalesef oraya girip fotoğrafını çekemedim. Seyrederken imreniyor insan. Hepsine hayırlı işler başarılar dilerim.
Kapçık denilen çeltik kabukları da değerleniyor. Onlar makinaların arkasına çıktığı için görünmüyor. Hindi ve tavuk kümesi işletmelerinde altlık olarak seriliyor, bazı fabrikalarda da yakıt olarak kullanılıyor, her şey paraya dönüşüyor yani.
Biz şimdi almayacağımız için fiyat sormadık ama Turgutlu’ya dönerken o fabrikadan 20 kilo pirinç alacağız.
Şimdilik bu kadar.
Gezdiğim yerlerde herkesin görme şansı olmayan üretimler, çalışmalar olunca, Yazı Dükkanı sayfamızda, dergimizde yayınlanmak üzere yazılar hazırlıyorum. Yöneticilerimiz de uygun görürse yayınlanıyor, çok teşekkür ederim.
Kıymetli okuyucular, gördüklerimi olduğu gibi yazmaya çalışıyorum okuduğunuz için çok teşekkür ederim.
Hatalarım da olabiliyor, düzeltmeye çalışıyorum.
Hoşça kalın sevgiyle kalın.
Mehmet Sönmez
09 Ekim 2022 Gönen
Bu yazının ilk bölümünü buradan okuyabilirsiniz.
- Tarihi Su Değirmeni Mehmet Sönmez - 14 Mart 2023
- Trakya’da Bir Günlük Gezi Mehmet Sönmez - 21 Ocak 2023
- İşte O Kaşağı Mehmet Sönmez - 25 Aralık 2022
Bir yorum var
Pingback: Üretim ve Dostluk Mehmet Sönmez - Yazı Dükkanı Dergisi