Annem Benim Nevriye Keyik

Yıl 1990. Denizli 1200 Evler’de oturuyoruz. Çocuklarım küçük. Bana ihtiyaç duydukları, benim de çocuklarımla daha yoğun ilgilenmem gereken dönemdeyiz. On beş yıllık öğretmenim. Şehir merkezinde stajyer öğretmenler bile var iken, ben ise günde en az dört saatimin yolda geçtiği Akköy’de çalışıyorum. Çal İsabey kasabamızdan ailemizi ziyaretten iki gün önce gelmiştik.

Annemin evden dönüşte hepimize ayırdığından bize düşen; pekmez, üzüm, bulgur, tarhana ve birlikte yaptığımız yufka ekmekleri daha mutfağa yerleştirmemiştim. Günlerden 1 Mayıs (o zaman tatil değil), okula gitmek için yola çıktım. Saat yedi civarı otobüs durağına yaklaşıyorum. Bineceğim otobüsü gördüm, durakta bekleyen çok insan var. Kendi kendime acele edeyim ben de yetişeyim derken… İşte o anda ne oldu bilemiyorum. Sanki ayakta uyuyor rüya görüyordum. Birden film gibi bir şeyler zihnimden hızlıca geçti. Çok şaşırmıştım. Annem gelin olmuş, damat yok! Babam nerede, göremiyorum!.. Sağa sola bakınırken rüyadan uyanmış gibi tekrar normal halime döndüm… Beynim bunlarla meşgul iken otobüsü kaçırmıştım. Ulaşım şimdi ki gibi değil. Yeni yerleşim yeri olduğu için toplu ulaşım araçları çok seyrek. Okula geç kalacağım galiba endişesi yaşadım. Neyse bir sonraki araca bindim Bayram yerinden garaja kadar hızlı hızlı yürüdüm ve Akköy otobüsüne yetişebildim. Okula vardım. Hizmetli karşıladı;

“Günaydın öğretmenim” dedi. Alışılmışın dışında bir şeyler söylemek istediği her halinden belli.

“Günaydın” diye yanıt verip “Hayırdır ne oldu?” dedim. Geveledi. “İşte öğretmenim telefon geldi de… Anneniz çok hastaymış.” Birden karşımda okul müdürünü gördüm… Bir gariplik var.

”Nevriye öğretmenim siz köyünüze gidin. Anneniz çok rahatsızmış, ona bakın.” dedi. Dondum kaldım… Anladım bir şeyler olduğunu ama konduramadım. Anam henüz 60 yaşında idi. Aklıma kötü şeyler geliyor! Ne yapacağımı şaşırmıştım! Şimdi ki gibi cep telefonları yok, beni yol ayrımına kadar bırakın diyecek olsam okuldaki öğretmen arkadaşlarımın özel araçları da yok, Toplu ulaşım otobüsleri saatte bir kalkıyor. “Tamam” dedim müdür beye. Hemen postaneye gittim. Eşim Fuat’a ulaşabilmek için okulunu aradım. Tam haberleşme yapamadım. Kardeşlerim İzmir’de, onları aradım, sekreterleri çıktı.

“Nevzat veya Halilinrahim Bey ile görüşebilir miyim?” dedim.

“Onlar Denizli’ye gitti, anneleri ölmüş”’ deyince… Dizlerimin bağı çözüldü… Çaresizim… Bir an önce gitmeliyim. Hay aksi, otobüsün kalkış saatine daha çok var, taksi de yok. Eşime ulaşamıyorum. O gün ilk defa otostop yaptım. Pamukkale’ye kadar gidebildim. Bir minibüse binerek Denizli-Çal yoluna geldim. Otobüse bindim ama kafamda annem ve çocuklarım var. Aklım karışık, yol bir türlü bitmiyor. Kötü bir ruh halinde zar zor kasabamıza ulaştım. Ana yoldan bizim eve yürürken yol öyle uzun geldi ki bitmek bilmiyordu… Eve geldiğimde avluda insanlar toplanmış… Sözün bittiği, çarenin olmadığı bir durum. Annemde alerjik astım vardı. Bu sabah tıkanmış ilk yardım yapılamadığı için solunum yetmezliğinden saat yedi civarında hayatını kaybetmiş. Dirayetli olmaya çalışıyorum. Yanıma gelen eş dost, akraba, toplananların başsağlığı dileklerini acı içinde kabul ediyorum… Defin hazırlıkları tamamlandı. Avlu içinden sokağın başına kadar hıçkırıklarla canımızı, biricik annemizi sonsuz yolculuğa uğurladık. O zamanlar mezarlığa sanki kadınların gitmesi yasakmış gibi, öylece ardından bakakaldım… Belki kadınlar o zamanlar da şimdi ki gibi mezarlığa gidiyordu, bilmiyorum. Sanki bir boşluğa düşmüştüm. Yanımdakilerin yardımıyla eve götürüldüm.

Akşam oldu, baş sağlığı için gelenler bana bir şeyler yedirmeye çalışıyorlar.

“Acıyan yerin başka, acıkan yerin başka” diyorlar. Konuşamıyor, yağmur gibi gözyaşlarım akıyor. Çocuklarım biri dizimde biri kolumun altına sokulmuş;

“Anne n’olur ağlama” diyorlar.

Bir ara annemin de iyi konuştuğu, ailecek zaman zaman işimizde çalışan bir kadın; (Şu an ismini vermek istemiyorum.) güya beni “Üzülme” diye teselli etmeye çalışırken, birden:

“Babanız yalnız olamaz abam hemen evlendirin” demez mi? Bu ne düşüncesizlik, bu ne kendini bilmezlik! Annemin yıkandığı su bile kurumadan, böyle saçma bir teklif adeta beni çıldırttı. Niye uğradığımı şaşırdım. Ancak “Ne diyorsun sen?” diyebildim, o kadar… Sanki babamı benden daha çok düşünecek… O söz aklıma geldikçe; vefasızlığın erkeklere hak görülmesi, kadına verilen değerin, hele bir kadın tarafından hiç sayılması içimde bir yaradır.

Ahhh, Ahh! Anneciğim tam 31 yıl oldu. Sana doyasıya sarılamadım, elini öpemedim. Her zaman kalbimde yaşıyorsun. Anneler Günün kutlu olsun anneciğim. Huzur içinde uyu…

SENİ ÇOK ÖZLEDİM ANNE…

Nevriye KEYİK

NEVRİYE KEYİK son yazıları (Hepsini Gör)
3

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir yorum var

  1. Rahmetlik kaynanamı rahmetle anıyorum. Kendi öz gibi yakınlık gördüm. Canım eşim ölüm gününde yaşanan duyguları tekrar yansıtmış. Kalemine ve yüreğine sağlık. Başımız sağolsun.
    Bugün Anneler günü. Sevgili eşimin ve tüm anneler günlerini kutluyorum.

    4

Bir cevap yazın