Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü’nden 1977 Haziran’ında mezun oldum ancak Ankara’daki kura çekimlerinde benim atanmam çıkmayınca şaşırmıştım. Milli Eğitim Bakanlığı ilgili birimlerine kezlerce başvurumdan bir sonuç alamadım. Aradan üç-dört ay geçti. Arkadaşlarım ise çoktan görevlerine başladılar ama ben huzursuzum.
Nazilli Öğretmen Okulu’nu yatılı okuduğum için mecburi hizmetim vardı. Er geç atanmamın yapılacağını bilmeme karşın yine de endişe içindeydim. Bu arada ileride sıkıntı olmasın diye: “Askerliğimi yapmak istiyorum.” diyerek Askerlik Şubesi’ne başvurdum. Oradan da: “Şu an asteğmene ihtiyaç yok‘’ gerekçesiyle olumsuz yanıt aldım. Ya sabır, çare yok bekleyeceğiz. En sonunda ekim ayında Sivas Şarkışla Ortabucak Köyü Ortaokulu’na atanmış olduğumu öğrendim. Hemen gittim ve göreve başladım.
Yaz tatilinde bir kızla, Nevriye ile tanıştırıldım. Görüştük ve evlenmeye karar verdik. Denizli’ye atanmam için önceden nikâhlandık. Eş durumundan, 1979 Ocak ayında eşim Nevriye’nin memleketi Çal İsabey Kasabası Ortaokulu’na geldim. Eşim ise Çal Baklan’da sınıf öğretmenliğini sürdürüyordu. Gerekli hazırlıklar tamamlandıktan sonra 10 Mart 1979’da düğünümüz oldu. Mutluyduk ama mutluluğumuz kısa sürdü. Evlendiğimizin ertesi günü sabahleyin acı acı zilimiz çaldı. Merakla kapıyı açtık. Kapıda gece bekçisi Himmet ile yanında bir jandarma vardı. Himmet: “Hocam Çal Askerlik Şubesi’ne gidecekmişsiniz, haber vermeye geldik” dedi. “Neymiş?” diye sormamıza bile fırsat vermeden vedalaşıp uzaklaştılar. İkimiz de şok olmuştuk. Nevriye endişeli. Benim geçmişimi tam olarak bilmediği için kuşkuyla: “Ne olabilir acaba? Okurken anarşik olaylara filan karıştın mı” diye sordu. Öğrenciliğim sırasında, Disk’in Bandırma’da düzenlediği ‘’Bağımsız Türkiye’’ yürüyüşüne katılmak istemiştim. Bir otobüs dolusu eğitim enstitülü arkadaşlarla yola çıkmıştık. Balıkesir çıkışında Emniyet Müdürlüğü’nce yolumuz kesilmiş, gözaltına alınıp sorgulanmıştık. Bunun dışında anarşik (!) hiç bir olaya karışmamıştım. “Hayır, hiçbir anarşik olaya karışmadım. Gidip durumu öğreneyim. Bakalım neymiş” diyerek çabucak giyindim.
İlçe yakındı. Hemen Denizli tarafından ilk gelen dolmuşa bindim. Askerlik şubesine vardığımda elime uzatıverdiler askere çağrı yazısını. Dondum kaldım! Kendimi toparlayarak şube başkanının kapısını tıklatarak girdim içeriye: “Komutanım ben dün evlendim. Daha önce askerlik yapmak istediğimde almamıştınız. Şu an askerlik yapmak istemiyorum. Nasıl erteleyebiliriz?” diye meramımı anlatmaya çalıştım. Şube başkanı: “Hocam, bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Bu bakanlığın kararıdır ancak Savunma Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’ndan getireceğin “Mutabakat Yazısı” ile erteleyebiliriz. Bunun için zaman yitirmeden Ankara’ya gitmen gerekir. Yoksa mecburen askerlik yapacaksın.” dedi. Boynum bükük döndüm evimize. Beni merakla bekleyen sevgili eşime durumu anlattım. Birlikte epey ağlaştık. Akşamı kayınpedergillere de bilgi verdik. Çaresiz Ankara’ya gidecektim.
Ankara’da iki bakanlığın pek de ilgili olmayan ilgili birimleri topu birbirlerine atarak beni başlarından savıyorlardı. İki gün boyunca farklı semtlerdeki birimleri bulmak, Ankara’yı bilmediğim için beni çok yormuştu. Kaderime razı olup döndüm geriye. Askere gidiş zamanını bekleyecektik çaresizce.
Evlilik izini sonrası göreve başladığımda okuldaki arkadaşlarımın da durumdan haberleri olunca üzüldüler. Okul Müdürü Feridun Dağdelen ise çok rahat. Ellerini başının üzerinde bağlayıp makam koltuğuna iyice yaslanarak: “Valla Fuat, bir horoz kesersen, ben senin askerliği tecil yaptırırım. Ben şube başkanıyla yakın görüşüyorum. Akşamüzeri lokalde durumu anlatırım.” dedi. Bende umut yok. “Ben koca Ankara’dan bile bir çözüm bulamadım Müdür bey. Horoz işi kolay. Tamam. Bir de siz deneyin şansınızı” dedim.
Müdür Bey ilçede kalıyordu. Ertesi gün okula geldiğinde müjdeyi verdi: “Fuat askerliğini ertelettim.” Çok sevinmiştim. Dünyalar benim olmuştu. İki elimi yana açarak “Oleyyy!” diye bağırmışım. Merakla: “Nasıl ertelettiniz?” dedim müdür beye. O da anlattı: “Sen şubeden ayrıldığın zaman, Şube Başkanı önünde duran bakanlıktan gelen bir zarfı açmış. İçinden “Öğretmenlerin askerliklerini tecil edebileceklerine” dair bir yazı çıkmış. Hemen senin peşine bir jandarma göndermiş ama jandarma seni bulamamış. Ben dün akşamüzeri durumu açıklayınca bana bunları anlattı. “Öğretmenine müjdeyi verebilirsin.” dedi. Artık istediğin zaman askerliğini yapabilirsin. Eee, artık horozu isteriz” dedi. Ben neşeyle: “İstediğin horoz olsun müdürüm.‘’ dedim.
Cuma günüydü. Eşim Baklan’dan geldiğinde müjdeyi alınca, bu kez sevinçten ağlaştık. Sabahleyin komşularda horoz araştırdık. Kart bir horoz bulabildik. Pazar akşamı, saatlerce pişirdik. Bir tencere de pilavla birlikte ertesi gün öğleyin okulda “Askerliği erteleme horozu” ile ziyafet verdim arkadaşlarıma. Askerlik hizmetimi ise sonradan, 1982 yılı haziran tertibi olarak- oğlum Yücel iki buçuk yaşındayken- Erzincan’da dört aylık olarak yerine getirdim.
Çok güzel, çok gerçek bir hikaye.Iletisimin şimdiki gibi olmadığı yıllarda ne koşturmaca günler yaşanmış.Sonu tatlıya bağlanan hikayeleri seviyorum.Elinize sağlık.