ATATÜRK’Ü DOĞRU ALGILADIK MI?
Sürekli kendi kendime düşünüyorum; biz Atatürk’ü gerçekten anlayabildik mi?
Anladık diyenlerin sözleri, davranışları, eylemleri onun çizdiği bilimsel uygarlık yoluna uygun mu?
Ben Atatürkçüyüm deyince Atatürkçü olunuyor mu? Peki onun ilkelerini koruduk, geliştirdik mi?
Onun yolunda olmak; onu çok seviyorum demek, resmini eve asmak, rozetini yakamızda taşımak, bayramlarda “Atam sen kalk, ben yatam” demek, ona tutkulu (âşık) olmak mıdır?
O, bu ülkede yaptıklarının hangisini kendisi için yaptı?
Biz neden onun yaptıklarına özenle bakmadık, incelemedik, araştırmadık, uygulamadık?
Ölümünün üzerinden 83 yıl geçmiş bir önderi şimdi tutkuyla sevmenin ne anlamı olabilir?
Duygusal yanından çok, ülkemiz için gösterdiği çağdaş uygarlıklar (muasır medeniyet) düzeyine çıkarma ülküsüne yönelmemiz gerekmez miydi?
Aslında yalnızca söylediklerinin ve yaptıklarının dizelgesini önümüze koysak, yolumuzu net olarak görebilecekken, biz koçaklama / hamaset söylemleriyle uyuduk. Karşıdevrimciler uyumadılar.
İnce ince ülkemizin kuruluş ilkelerini ve kurumlarını kemirdiler.
Demokrasi var dedik, özgürlük var dedik, bu kadarcık sapmadan “bir şey olmaz” dedik…
Her şeyin “bir şey olmaz”dan olduğunu şimdi görüyoruz. Sarı öküzü vere vere bugüne geldik.
Aslında Atatürk bugün olacakları o günlerde kestirebilmiş, “GENÇLİĞE SESLENİŞ” inde söylemiş, bizi uyarmıştır. Ne denli öngörülü bir bilge olduğunun bir kanıtı da budur.
*
Atatürk kendisi dedi ki “Beni görmek demek somut olarak yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve duyumsuyorsanız bu YETERLİDİR.” Bu söz bize gerekli rehberliği yapıyor.
Atatürk, kimilerinin söylediği gibi diktatör müydü?
“Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin” diyen bir önder diktatör olabilir mi?
Kurtuluş Savaşı yıllarında bile tek başına buyrukla yönetmek yerine ilk olanakta Büyük Millet Meclisini toplayıp, konuların orada görüşülüp karara bağlanmasını sağlayan bir önder diktatör olur mu?
Kuşkusuz kuruluş ve geçiş döneminde devrim yapmış ve risklerini üstlenmiş bir önder olarak her şeyin planlanmasını, yürütülmesini elinde bulundurmak zorundaydı. Çünkü Cumhuriyet Devriminin babası oydu. Karar ve girişim gücü (inisiyatif), erk de onun elinde olmalıydı. O yıllardaki buyurganlığını diktatörlük olarak göstermek, gerçek diktatörler; Musolini, Hitler, Saddam Hüseyin vb. ile bir tutmak haksızlıktır. Çünkü Atatürk’ün gençliğinden beri ülküsü uygar ülkelerdeki demokratik cumhuriyeti kurmak idi.
Kurtuluş Savaşı yıllarında, bir yandan işgal güçleriyle savaşırken, bir yandan da Padişah ve onun dalkavuklarıyla, çıkan isyanlarla uğraşmak zorundaydı. Uçakla atılan ve dağıtılan bildirilerle halkın savaşa katılması önlenmeye çalışılıyordu. Asker kaçağı oranı kimi kaynaklara göre %46 gösteriliyor. Sağlıklı bir oran olmasa bile gericilerin ve devrim karşıtlarının azımsanmayacak kadar yüksek olduğu açıktır.
Mustafa Kemal’i en küçük fırsatta bir kaşık suda boğmayı planlayan güçler vardı. Bu ortamda kim demokrasiyi düşünebilir? Adil düşünmek, haksızlık yapmamak gerekirse o yıllar korkunç kargaşa yıllarıydı. Olayları tarihin o günkü sayfalarına göre değerlendirmek gerekir.
ATATÜRKÇÜLÜK / KEMALİZM / ATATÜRK YOLU NEDİR?
Atatürkçülüğü çok kısa olarak anımsayalım ve düşünelim… Hangi ilke çağdaş değildir?
- Cumhuriyetçilik 2) Miliyetçilik (Ulusalcılık) 3) Halkçılık 4) Devletçilik 5) Laiklik (Sekülerizm) 6) İnkılapçılık (Devrimcilik)
BÜTÜNLEYİCİ İLKELER:
- Ulus Egemenliği / Millet Egemenliği / Halk egemenliği
- Ulusal Bağımsızlık (Tam bağımsızlık)
- Ulusal Birlik ve Beraberlik
- Yurtta BARIŞ, Dünyada BARIŞ (1931)
- Çağdaşlaşma
- Bilimsellik ve Akılcılık
- İnsan ve İnsanlık Sevgisi
Bu ilkeler içinde belki en çok karşı çıkılabilecek olan “devletçilik” olabilir. Ancak, dünyanın büyük bölümünde uygulanan canavar kapitalizmin dümen suyuna takılmış, pençelerine düşmüş az gelişmiş ülkelerin nasıl sömürüldüğünü açıkça görmekteyiz. Atatürk’ün uyguladığı karma ekonomiyi bugün Çin uygulamakta, Atatürkçülüğü ders olarak okutmaktadır. Çin’in dünyadaki tartışılmaz yükselen ekonomisini de herkes biliyor.
*
Anamalcı/ yayılımcı küresel güçler, az gelişmiş ülkelerin başına getirdikleri iktidarlar eliyle o ülke ekonomisini kendi kullanımlarına ve çıkarlarına uygun düzene sokup sömürmek istediklerinden, serbest piyasa önerdiler ve “her şeyi özelleştir”, bu çağda devlet bu işlerle uğraşmaz diye bir algı yarattılar. Sonra da babalar gibi, mirasyedi gibi devletin en stratejik kurumlarını (Telekom, İPRAŞ, TÜPRAŞ, TEKEL…) sattırdılar.
Şimdi küresel ekonomik güçlerin denetimine giren ülkemiz, devletin denge oluşturma işlevini/ görevini kendi elleriyle yok ettiğinden piyasayı bir türlü denetim altına alamıyor. Örneğin; Et ve Süt Kurumu doğru işliyor olsaydı, et fiyatlarını dengede tutabilirdi. Üretici, hiç kimseye hayvanını satamazsa Et ve Süt Kurumuna her zaman satacağını bilir, hayvan üretmekten kaçınmazdı. Dünyanın her ülkesinde toprakla uğraşan ve hayvancılık yapana karşılıksız devlet desteği verilir. Gelişmiş ülkelerde de böyledir. Bu yapılmalı, üreticiyi üretmekten koparmamalıydı Türkiye…
*
Başka bir eleştiri konusu da ulusalcılık/ milliyetçiliktir. Bana dünyada bir tek ülke gösterin ki kendi ülkesi ve kendi ulusunun çıkarlarını gözetmesin. Her ülke, her millet, her ulus, her toplum az/ çok milliyetçidir. Bu milliyetçilik, ırkçılık düzeyinde olursa zararlı duruma gelir. Kuşkusuz Atatürk’ün milliyetçiliği kafatasçılık, ırkçılık değildi.
Kurtuluş Savaşında ordumuz İzmir’e girdiğinde, Yunan Bayrağını çiğnemesi için önüne serdiklerinde öfkeyle “hemen onu yerden kaldırın” diyen bir Bilge Önderdi Mustafa Kemal. Her ulusun onuruna saygı gösterirdi. Ancak kendi onurumuzu da en üstte tutardı. Mazlumların, ezilenlerin kurtuluş önderiydi. Tüm dünyaya örnektir onun yaptıkları.
Kuşkusuz Atatürk’ün getirmiş olduğu çağdaş yönetim düzenine baştan beri karşı olan gerici, radikal sağcı, tutucu kesimler yukarıdaki ilkelerin hepsine toptan karşı çıkarlar. Bunda bir sorun yoktur. Kendi Feodal düzenlerini getirmek isteyenlerin Atatürkçülüğe karşı olmaları kadar doğal ne olabilir? Çünkü taban tabana zıt kutuplardır. Asıl canımızı yakan, Atatürkçüyüm deyip de onun ilkelerine bağlı kalmayan, gereğini yapmayan, savunmayan, dik duramayanların davranışlarıdır.
Ancak, dünya görecek ki er ya da geç İslam ülkeleri de bu ilkeler çerçevesine geleceklerdir. Dünya uluslarının aldığı yolda yürüyebilmenin tek yoludur Atatürkçülük. Çünkü bu ilkeler, bir diktatörün kendi keyfince ağzından çıkan buyruklar (fermanlar) değil; uzun ve yorucu bilimsel incelemeler sonucu oluşturulmuştur. Bu ilkeler, uygar dünyanın ilkelerine uyumludur.
*
İnsanlar, feodal / gelenekçi İslam ülkelerinden canları pahasına kaçarak batı ülkelerine (Türkiye de içinde) sığınmak istiyorlar.
İnsanlar artık gerçekleri görmeye başladı.
Dünya küçüldü, iletişim kolaylaştı. Umarım bu uyanış, dünyadaki gelenekçi feodal yönetimleri yok eder.
Atatürk’ün ülkemize getirdiği yönetim kuralları kuşkusuz değişmez değildir. Ne zaman daha iyisi, daha çağdaş olanı ortaya çıkarsa ona evrilmek de Atatürk’ün isteği olurdu.
Dünya uluslarının oy birliği ile en büyük devlet adamı seçtikleri Bilge Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü hep saygı ile anmayı uygarlık, insanlık görevi sayıyorum.
Ülkemiz için en kötü yol, Atatürkçülüğün aydınlık yolundan ayrılmaktır. Atatürkçülüğün ilkeleri ve kuralları bellidir. Bu yolun sapkınlığı, tarikatları yoktur. Yol bilimsel uygarlık yoludur.
Kasım 2018
Nurettin ŞENOL
- On Kasım Ata’mızı Anıyoruz Nurettin Şenol - 10 Kasım 2022
- Aydın SorumluluğuNurettin Şenol(Yazarlarımız ve Kitapları) - 28 Aralık 2021
- Türkçe Yazım Kuralları Yazan: Nurettin Şenol (Yazarlarımız ve Kitapları) - 26 Aralık 2021