Tüm canlıların ortak özelliklerinden biri de üremektir. Üremenin birinci koşulu bir erkek ve bir dişinin eşeyler arası ilişkisidir. Bu ilişkinin meyveleri, insanlarda çocuklardır. Özcesi bebekleri leylekler getirmez.
Aslında halkımız bunun özetini çıkarmış; “Biri erkek, biri dişi bebeği yapar iki kişi.”
Meryem anamıza tanrı üflemiş ve Ese Çocuk ana rahmine düşmüş masalı türündeki anlatımların gerçekle ilgisi yoktur.
–
Doğadaki hayvan türü tüm canlıların yavru yaptıklarını, belli bir süre bakıp beslediklerini, büyüttüklerini hepimiz biliriz.
Gene biliriz ki tüm yeni doğanların anası ve babası vardır. İster devlet önünde kayıtlı “evli” olsun, ister olmasın… Bir bebeğin doğmasında, büyütülmesinde anne ve babanın payları toplumlarda tartışılagelmiştir.
–
İki sağlıklı ve dengeli insanın bebek üzerindeki katkısının eşit olması gerekir kanısındayım. Bu sözden sonra birçok kişi “ama” diye başlayıp o yana bu yana konuyu uzatıp çekiştirebilir. Kimileri çocuk üzerinde annenin payı yüksektir derken kimileri de babanın daha yüksektir diyebilir.
Bunlar yansız, sağlıklı sözler değil. Bir ağacın meyvesi neyse, çocuk da anne ve baba için budur. Meyve için ağacın katkısı nasılsa, çocuk için de ana-babanın katkısı budur. Dengesiz, hasta ruhlu, bilisiz, bilgisiz, bilinçsiz, saldırgan ana-babalar, normal ana-baba sınıfından ayrık tutulmalı, anne ve babaların bütünü karalanmadan konuşulmalıdır değil mi?
–
Karşı cinslerin kendi bedenlerinde ürettikleri hormonların doğal, içgüdüsel baskısına uyarak çiftleşme gereksinimi duymaları doğanın bir yasasıdır. Buna karşı durmak, yasak koymak, günah saymak hormonları durduramayacaktır. Durdurmaya kalkışan toplumlarda sevgi, saygı, barış, erinç ve gönenç beklemek boşunadır. Doğanın akışına karşı durmak akılsızlıktır, us tutulmasıdır. Öyleyse toplumda barış istiyorsak doğal akışı engelleme girişiminde bulunmayacağız.
–
Cinsel saldırıların başta gelen nedeni, toplumda cinselliğin “tabu” olarak algılanmasıdır. Çeşitli baskılarla doğal cinselliği yaşayamayanlar, hormonsal baskılarla her an patlamaya hazır bomba durumuna gelmektedir. Böylece kimileri her türlü cezayı, dahası ölümü göze alarak, cinsel saldırılara (sarkıntılık, tecavüz, taciz…) yeltenmektedir.
–
Toplumsal barışı bozan etmenlerin başında tutucu, gerici, bağnaz düşünce ve anlayıştır. Tüm değişim ve gelişimlerin önüne duvar çeken bu anlayış, gelişmiş iletişim araçlarıyla dünya gelişimini öğrenen insanları bunalıma sürüklüyor, ikileme düşürüyor, kafasını karıştırıyor, dengelerini bozuyor. Kaç insanı mağaralarda yaşatıp dünyadaki gelişmelerden uzak tutabiliriz?
Uzak tuttuğumuzda toplum bundan ne kazanır?
İnsanları bu iletişim çağında artık 3000 yıl önceki insanlar gibi yaşatmanız olası mı?
Bu gerici kesim toplum barışı ve sağlığı için hemen bu eskilerde yaşama tutkusundan uzaklaşmak zorundadır.
–
Ülkemiz hemen eğitimde bilimsel, deneysel, sorgulayıcı, eytişimsel (diyalektik) yola dönmelidir. Bu eğitim düzeninde kuşkusuz cinsel eğitim de vardır. Çocuklar kendi olgunluk çağına uygun, adım adım cinsel eğitim almalıdır.
Ülkemizde her şeyi bildiğini sanan üniversite bitirmiş insanların -özel ilgi duyarak kendiliğinden okuyup bilgi edinmemişse- cinsellik konusunda atadan, dededen duyduğu söylencelerden ileri bilgisinin olmadığını görürüz. Halk arasında cinsellik genellikle korku ve acı ile harmanlanıp çocuklara ve gençlere yansıtılmaktadır. Kültürümüzde küfürlerin tamamına yakını erkeğin kadına cinsel saldırısı odaklıdır. Bu noktada cinsellik tabanca gibi, silah gibi düşünülmektedir. Oysa insanın yaşayabileceği en yüksek haz, bedensel doyum, rahatlamadır cinsel ilişki. Ortada bunu silaha dönüştüren bir anlayış var. Cinsel saldırıyı yapan kahraman, saldırıya uğrayan kadın ise suçludur, utanması gerekendir. Bunda terslik yok mu? Kültürümüzün ve bu anlayışın hemen değişmesi gerekir.
–
Cinselliği saldırı silahı olarak düşünen anlayışta çocuklar da gerçek yerinde değildir. Onlar da çarpık ilişkilerin, kavgaların, saldırıların, sapıklıkların gölgesinde yaralanmış kişilikleriyle topluma karışmakta yeni sorunlara neden olmaktadırlar. Büyükler olarak, devlet olarak görevimiz sağlıklı toplum oluşturmak, hasta toplum durumundan hemen uzaklaşmak için yarınımızın güvencesi olan çocuklarımızı doğru yetiştirmeli, doğru beslemeli, doğru eğitmeliyiz.
Sorumluluk herkese düşüyor.
–
Çocuklarımız geleceğimizdir.
Yaşamın, ailenin neşesi, gülü, çiçeği, mutluluğudur onlar. Ana-baba olarak üzerine titrediğimiz çocuklarımız gerçekte bizim yansımamızdır. Onlarda yanlışlar görüyorsak birinci suçlu ve sorumlu ana-baba olarak biziz. Devlet ve ana-baba olarak, onlara ne vermişsek onu görmekteyiz. Başka suçlu, başka sorumlu aramaya gerek yoktur.
Baba olarak biz, çocuğumuza baskıcı ve buyurgan değil, öncelikle sevecen, içtenlikli ve tutarlı davranmalıyız. Aynı durumlar için farklı davranışlar ve duruşlar göstermek, eğitimde yapılacak en büyük yanlışlardan biridir.
Bir ailenin, kurumun, şirketin, okulun…yönetimi baskıyla, bağırarak, yergilerle, cezalarla, aşağılamayla, küçümsemeyle yapılırsa kesinlikle her şey kötüye gider. Olumlu yönde bir adım atılamaz, gelişme ve ilerleme sağlanamaz.
–
Eğitim ve yönetimde altın anahtarlar; düşük ses tonu, sevgi ve saygıyla yaklaşım, kararlılık, tutarlılık, iyi örneklik, göstererek, yaparak yaşayarak öğretme; her olanakta ayarında övgüler ve ödüllerdir. Övgünün ve ödülün dozunu iyi ayarlamak gerekir. Gerektiğinde gülümseyerek, sevecen bir bakış, sevindiğini, mutlu olduğunu söylemek de ödüldür.
Bir çocuğun yaptığı yanlışın doğrusunu uygun bir dille söylemek, kırmadan düzeltmek yapıcı olacaktır. Çocuklara gerçek özgür çocukluğu yaşatmak gerek. Tüm yaratıcı düşüncelerin ana kaynağı budur.
–
Benim baba olarak, çocuklarıma ve başka çocuklara verebildiğim en önemli kalıt, iyi örnek olmaktır. Çocuklara öğretmek istediğim ne varsa gerçek yaşamda o ilkelere göre yaşamak olmuştur. Çocuklar hep en yakınındaki insanları rol model seçerler ve her şeyleriyle ona benzemeye çalışırlar.
–
Erdemli, istenen, özlenen yeni kuşaklar istiyorsak iyi baba, iyi öğretmen olmaktan başka yolu yoktur.
Ne mutlu iyi örnek olan babalara ve öğretmenlere!
13 Haziran 2021
Nurettin ŞENOL
- On Kasım Ata’mızı Anıyoruz Nurettin Şenol - 10 Kasım 2022
- Aydın SorumluluğuNurettin Şenol(Yazarlarımız ve Kitapları) - 28 Aralık 2021
- Türkçe Yazım Kuralları Yazan: Nurettin Şenol (Yazarlarımız ve Kitapları) - 26 Aralık 2021
Kaleminize emeğinize sağlık öğretmenim.???