Bağdaki Kocaman Köpek Fuat Keyik

Bizim ev Yukarı kıyıdaki (Yahyalar mahallesi) Alpaslan Sokağı’na 50 metre uzaklıktadır. Üç tarafı bağlarla çevrilidir. Çocukluk veya gençliğimizde -özellikle soğuk olmayan aylarda- bir başka olurdu evimiz. Önündeki dut, erik, incir ağaçları ve anamın diktiği domates, biber fideleri ve çeşit çeşit çiçekleriyle güzel bir görünüm verirdi. Dut ağacına çıkıp hem beyaz hem karadut yemek, dam ardına dolaşıp dalından parmak gibi tanesi olan razaki üzüm salkımı koparmak ya da çiçeğindeki altı sarı üstü koyu pembe renkleriyle ‘’Galatasaraylı Gül’’den koklamak beni mutlu ederdi. Geceleri ise bu manzara değişir, her şey karanlığa bürünürdü. Gündüz hoşuma giden görüntüler, evimizde lamba yanmıyorsa, gecenin zifiri karanlığında bana korku veren şekillere dönerdi. Geç zaman gece gezmesinden dönüşümde sokak ile evimiz arasındaki karanlık koridor -özellikle bağ aralarında yiyecek arayan Muzurların çoban köpekleriyle karşılaşma olasılığı- beni bazı önlemler almaya zorlardı. Önce Oymak gediğine geldiğimde elime birkaç tane taş alırım, sonra bizim evin önünde olan Hasan amcamın evinin arka köşesinden başlayan karanlığa girince ya yüksek sesle ezan okur ya da bir türkü mırıldanırdım. Hani maksat, eğer evimizin yakınlarında köpek varsa sesime havlasın, ben de taşlarla onu uzaklaştırayım. Bu önlem kendime güvenim oluncaya dek devam etti.

Bir gün yine çarşıdaki arkadaşlarla gece buluşmamız geç zamana dek sürdü.  Sokak girişinden eve doğru yürüdüğümde ışıkların sönüklüğünden babamların yattıklarını anladım. Ortalık kapkaranlıktı. Sessizce ilerledim. Yatmadan önce tuvalet ihtiyacımı gidermek istedim. Tuvalet evin 5 metre dışında, Sayıt Amca’nın bağı sınırına taşlarla yapılmış, ışığı bile olmayan bir yerdi. Tam kapısına yaklaşmıştım ki birden gözüme bağların arasında kocaman bir beyaz köpek ilişti. Çok korktum. Tüylerim diken diken oldu. Hemen telaşla var gücümle: ‘’Hoşt, hoşt!’’ derken, bir yandan da el yordamıyla yerden bulabildiğim taş, topak ne varsa köpeğe fırlatıyordum. İsabetli atışlarım olduğunu da biliyorum ama köpek hiç oralı değil. Hala kafasını ve kuyruğunu sallamaya devam ediyor. Bir tuhaflık vardı, ne bir havlama sesi duydum ne de kaçacak gibi bir durumunu gördüm. Ne korkusuz köpekmiş! Tuvalete girersem, ya kapı önünde bekliyorsa? Evle aram çok uzak geliyor gözüme, ya o arada beni yakalarsa?  Korkunun ecele yararı yok, atışa devam!.. Mermiler bitmek üzereyken ise tam zamanında sesimi duyan anam imdadıma yetişti.

‘’Ne oluyo len? Neden korktun da bağırıyon?’’

‘’Bağda goca köpek var. O kadar daş attım heç gaynaşmadı’’ dedim. Anam bağa doğru şöyle bir baktı. Dizlerini vura vura: ‘’Naha şaşgııınn! Köpek değil o! Gündüz gurusun deyi bağa serdiğim çarşaf. Vay benim emeklerim vayyy! Güce güç ağartıydım.’’ dedi. Ben horozlandım: ‘’Nereden bileyim ben onun çarşaf olduğunu. Durmadan sallanıyordu. Serecek başka yer bulamadın mı?’’ Anam söylene söylene köpeğin, pardon çarşafın yanına gitti. Lambanın altında baktığımızda, ıslak çarşafın her tarafının çamur lekesi olduğunu gördük. İkimiz de üzüldük. Çaresiz garip anam, yarın tekrar yağmur suyu biriktirdiğimizden depodan alacağı suya kül koyup kaynatacak, sonra tahta çamaşır teknesinde çarşafı uzun süre toku ile dövüp ağartacaktı. Yani beni korkutan kocaman köpeği (!) anam toku ile bir güzel tekrar dövecekti. Yine bağlara bırakacaktı. Herhalde bu kez korkmayacaktım.

Aslında ben hayvanları, tabii köpekleri de severim, yeter ki benden uzak olsunlar. Küçüklüğümden beri boyu ne olursa olsun en uysal görünümlü de olsa köpeklere pek yaklaşmam.

Babam da sonra anamın da vefatından sonra ‘’baba ocağı’’ sönmesin diye Bekilli’deki evimizi Süleyman abime devrettik. Zaman zaman abimi ziyaret ederek geçmişimizi bir kez daha anma fırsatı buluyoruz.

3

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir yorum var

  1. FEVZİYE ŞİMDİ

    Çocukken hepimizin korkuları genellikle gölgeler ve duyduklarımız. Yazınızı gülümseyerek okudum. Emeğinize sağlık.

    0

Bir cevap yazın