İnsanın geçmişle bağlantısını kuran temel yetisi anımsama özelliği, yani belleğidir. Geçmişte yaşadıklarımızı, gördüklerimizi ya da öğrendiklerimizi belleğimizde kaldığı kadarıyla ve biçimiyle anımsarız. Soyut belleği somutlaştıran yaşadıklarımızın, gördüklerimizin somut biçimleridir. Bu biçimler ağaçtır, ormandır, yapıdır, cadde-sokaktır, sinemadır, tiyatrodur, anıttır, yazılı belgedir. Ya da bunların birçoğundan oluşmuş bir resimdir. Belleğimizi yokladığımızda ilkin bu resim belirir. Yaşanmışlığın belleğimize atarken gördüğümüz nesnelerin, varsa kişilerin sararmış resmi.
Toplumda önceki kuşaktan aktarılan ortak bilgi, bütün olarak toplumsal kültür (ekinç) sonraki kuşak için kültürel kimliği yeniden yapılandırır. Böylece kültürel bellek geçmişi anımsamanın yanı sıra ulus kimliğini sürdürme gibi işlevleri de üstlenir. Her kuşakta yeniden yaratma gücüyle kimliğin bugüne doğru biçimde aktarılması işlevini yerine getirir. Kültürel belleğin kültürü koruyarak aktarma ve sürekli yeniden kurma işlevi, kültürün dinamik yapısıyla ilgilidir. Dinamizm, kuşaktan kuşağa geçmişi yeniyle kaynaştırır. Kültür bu dinamizmi dili iyi kullanarak yazında (edebiyatta) felsefede, sanatta, kendine özgü değerler üreterek kazanır. Değilse, toplum boş inançlarla, kulaktan dolma söylentilerle, avunur durur.
Kuşaktan kuşağa aktarılan toplumsal bellek, hem bireysel hem de ortak belleğin özü niteliğindedir. Genel olarak belli bir gruba ait bireylerin paylaştığı ortak değerlerin tümü olarak tanımlanabilir. Kişisel bellek ise kişinin özel yaşamında yaşadığı olaylar ve deneyimlerinin tümü ya da kültürel kimliğini oluşturan ögelerin tamamı biçiminde tanımlanabilir. İnsanın toplumsal varlık olarak da belleğinin bulunduğu, sosyal çevrenin, ayrıca ulusal kimliğin etkisi ile biçimlendiği düşünüldüğünde toplumsal ve kişisel bellek kavramlarının birbirlerinden ayrı düşünülmesinin olası olmadığı söylenebilir. Kimliğin oluşumunda belleğin etkisi büyüktür. Bellek ile örtüşmeyen kimlik, zayıf bir kimliktir. Zayıf kişisel kimlik kandırılmaya, zayıf toplumsal kimlik asimilasyona açıktır.
Bin dokuz yüz yetmişli yıllarda Eskişehir’de bulunan 10’u aşkın sinemadan bir tek eski kilise olanı kültür merkezi olarak duruyor. Eskişehir’in en büyük şansı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen etmeni olmasaydı tarihi Odunpazarı Evleri de yok olacaktı. Kitap çalışması İçin 1938 yılında açılan köy ilkokulumun öğretmenlerini öğrenmek istedim. 1990’lı yıllarda İl Milli Eğitim Müdürü olan birinin “yerimiz yok” gerekçesiyle arşivi çöpe attırdığını, olay basına yansıyınca müdürün değil de, atan memurun cezalandırıldığını üzülerek öğrendim. Hangi konuya el atarsanız atın; kaynaksızlık gerçeği ile karşılaşırsınız. Kaynaksızlık gerçeği belleğini yitirmiş toplum gerçeğidir. Yazılı kültür ile barışık değil bu toplum. Eğitimliler bile yazılı belgenin değerini bilmiyor.
Vatikan’ın elinde 2 bin yıllık saklantı (arşiv) var. Roma’nın filozof imparatorları vardı. İslam Halifeleri, Osmanlı’nın halife padişahları ne koymuşlar ortaya? Karanlık o kadar koyu ki, gerçeği söyleyenler en ağır biçimde suçlanıyorlar. Oysa eleştiriye kapalı olmak değişime kapalı olmaktır. Değişime kapalı olanlar doğal ayıklanmayla elenirler. Müslümanlar tarihlerini bile Müslüman olmayanlardan öğreniyorlar. Rant hırsıyla yık yapçı tavrımız, uzak-yakın tarihimizle birlikte belleğimizi de siliyor. İstanbul’da başlayan kentsel dönüşümün asıl deprem tehlikesi olan Avrupa yakası yerine, rantı yüksek Anadolu yakasında yapılması gibi. Bu durumda çok kullanılan adıyla “balık hafızalı” olduğumuz konusunda yakınmaya hakkımız var mı? Hem ağlar hem gider gibiyiz.
Ethem Arı-1 Temmuz 2020
- Yunan AskerlerininBakışıyla Anadolu Harekatı İlyas Küçükcan-Ethem Arı - 9 Kasım 2022
- Geleceğin Türkiye’siEthem ArıKatkı: 4 - 31 Mart 2022
- Gazetecilik Ethem Arı - 12 Mart 2022
Gecmişimizle ilgili hiç değilse yazılı belgeleri titizlikle saklamalı,gerektiğinde yararlanmalıyız.Biz şöyleyiz,böyleyiz demektense al işte belge burada diyebilmeliyiz.
Ne yazık ki sahip olduklarımızın kıymetini bilmiyoruz. okumayı araştırmayı sevmiyoruz. Tarihimize kültürümüze sahip çıkmıyoruz.