Bandırma’ya Yolculuğum 3. Bölüm

Uzun soluklu günün yorgun izleri, gülen gözlerimizin ışıltısında gölgelenmişti. İçeride, duvarın kolonuna yaslanmış, eli çenesinde, başı yana kaymış olan birisi bedenine yüklediği istem dışı bakışlarıyla süzüyordu bizi. Küçük gözlerine inat, kocaman zeki bakışlarına yüklemişti düşünceli halini. Tek başınaydı fakat kalabalık düşüncelerinin ekranında pür dikkat izleniyorduk.

İşte! Özlemle beklenen Alev Çukurkavaklı…

Tanıştırılmanın ardından, çevresinde hızla sevgi duvarını oluşturan, merakla beklenen kişi…

Kemal Bayram Çukurkavaklı’nın oğlu Alev Çukurkavaklı…

Alev Çukurkavaklı

Bu duyumla Bayram Çukurkavaklı hakkında bilgi aktarımları dilden dile dolaşmaya başladı. 1934 yılında, Konya’nın Çumra ilçesine bağlı, Dinek bucağının Apasaraycık Köyünde doğmuştu Kemal Bayram. 11 yaşında anne-babasını kaybedince İvriz Köy Enstitüsü Uygulama İlkokuluna girmişti. Henüz 2. sınıfındayken yazdığı şiir ve yazılar dikkati çekmiş, okul yönetimi tarafından Düziçi Köy Enstitüsüne sürülmüştü. İki kez linç olayları yaşamış ve yaralı olarak 17 yaşında cezaevine girmişti. Yılmamıştı çocuk Bayram; Bahçe, Adana, Çumra Hapishanelerinde yatmış, sonrasında inşaat işçiliği, garsonluk, otel kâtipliği, gazete muhabirliği ardından; Dolmuş, Karikatür, Pazar Postası dergileriyle, Akşam Gazetesi Adana’ya Ankara bürolarında yöneticilik, Ankara’da 1968-1988 yılları arasında Yenigün isimli günlük siyasi gazete çıkarmıştır. 1992 de aramızdan ayrılmıştı.

Bekir Coşkun ve Bayram Çukurkavaklı

Alev Bey’in kalemi babası kadar keskindi. Kaleminin sivri ucu dokunduğu her olayın gizliliğini oyduğu için sıkça başı belaya girenlerdendi o da. Ünlüler konusunda önyargımı yerle bir edecek kadar cana yakındı. Kalemin sivriliğine o kadar tersti ki görüntüsü, kısa zamanda çocuk ruhu sevimliliğiyle hepimizin ilgi odağı olmayı başardı.

Bir önceki etkinliğimizden tanıdığım Ercan Kızılay Hocamı (bilim adamı) orada yeniden görmenin mutluluğundaydım. Alev Bey’i tanıdıkça Ercan Bey’in bende bıraktığı ilk izlenimler düşmüştü usuma. Soğuk, mesafeli, çatık kaşlı, sakın bana yaklaşmayın diyen tavırlı duruşu. Öyle değildi. Bilimin gerçekliğine soyut kavramları o kadar ustaca yerleştiriyordu ki, dizelerde soyut-somut karışımı tabloyu izler gibi olurdum her defasında. Yazar, Şair, bilim insanı…  Yaptığımız nitelikli sohbetler…  Beni eşi Sevim Hanım’la tanıştırınca, İşte bu! Dedim, içimden. Ercan hocamın duruşuna yakışır bir eş. İlk karşılaştığınızda edinilen izlenimlere duygu yerleşmediği için, yanılma payı yok denecek kadar azalır, inancını taşıyan ben, oldukça heyecanlıydım. Kararlı, mesafeli duruşuyla yanına yaklaşılması güç görüntüsü, sıcacık sohbetiyle tıpkı Ercan Bey’de olduğu gibi yanıltmıştı beni. Çok az insanda görmüştüm bu uyumu.

Bir süre sonra odalarımıza çekilmek üzere birbirimizden ayrıldık. Benim için ayrılan odada üç kişi kalacaktık. Daha önce tanımadığım iki arkadaşla aynı odada… Onlar iki yakın arkadaştılar. Gelir gelmez odalarına çekildikleri için önceden tanışma fırsatımız ne yazık ki olmadı. Aralarına sonradan katılan ben, sonların değişmeyen yabancılığına yükleniverdim. Onlar bana olduğu gibi ben de yabancıydım onlar için. Sohbetleri fısıltıya dönüştükçe fazlalıkmış gibi hissediyorum odada kendimi. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar aşağıda olmamızın getirisi, bu nedenden en çok bana hizmet ediyor gibi.

Sanırım büyütüyorum. Zaten kalma süremiz iki gecelikti. İnsan zehir içse kızılcık şerbetinden sayabilirdi pekâlâ, değil mi ya?

Her konuda uyum içinde olan ikili, tek konuda ciddi aykırılık söz konusuydu. Biri sabaha kadar kendisine malzeme toplamakla uğraş verirken, diğeri yirmi dört saat kaldırmasalar uyurdu. Beş gecedir gözüne uyku girmediğini söyleyen sevgili arkadaşımın uykusuz gecelerine bir halkayı da ilk geceden ben eklemiştim. Yolculuk, bütün günün yorgunluğu, ortamın huzursuzluğu derken bu sefer ben uyutmamıştım onu. Dile getirdiğinde utanmıştım tabii.

O gün öğle yemeğinden sonra otobüsümüz sazlı sözlü yollara düştü. Sitedeki paylaşımlarıyla tanıdığım Şaban Aktaş’ı ilk kez görüyordum. Şiirlerindeki keskin çizgi, görünümüyle çelişiyordu. Sanki daha sert, mesafeli, ‘Laf aramızda Ercan Kızılay hocam gibi gölgesi ağır’ birini hayal etmişim ben, nedense? Ozan Ali Tahtacı ve Hüseyin Yaltırık Bey’in dışında bir kişi daha eklenmiş oldu saz şölenimize. Yolculuğumuz tek kelimeyle harikaydı.

Bandırma Belediye Başkanı Sedat Pekel

Bandırma Belediye Başkanı Sedat Pekel beyefendi, bizlere ev sahipliği yapan Gültekin Özcan’la işbirliği yaparak, sanat etkinliğimize maddi manevi destek vermişti. Eken oteli, iki günlüğüne ekibimiz için tahsis edilmiş; yiyecek, içecek ve tarihi yerleri gezmek için ayarlanan otobüs gibi giderleri üstlenmişti. Teşekkür amaçlı önce Kaymakam Ali Mantı Bey’e sonrasında Belediye Başkanımızın yanına gidiliyordu. Kitabı olan arkadaşlarla eserlerimizden oluşan hediye paketleri akşamdan hazırlanmıştı. Kaymakam Bey’in gecikmesi özrünü beraberinde getirdi. Yapmış olduğu toplantıyı erken terk edememiş olmanın özrüydü bu. Fakat bu taraf da misafirdi. İstenmediği duygusuyla sarmalanmaya görsün yürek… Buna çoğul eki eklenince, bize ev sahipliği yapan sevgili arkadaşımın ruh durumunu düşünmek istemezdiniz. Fakat özür ‘Hatalıyım’ demekti. Bunun üzerine artık konuşulmaz, tek kelime edilemezdi. Yarı şaka yarı ciddi göndermelerle ortam kısa zamanda tatlı sohbete dönüştü. İsteksizce girdiğimiz odadan sonrasında çıkmak istemedik.

Bandırma Belediye Başkanı Sedat Pekel beyefendi sanat sevdalısıydı. İlgisi, samimiyeti ortama yaydığı ışık ilk anda fark ediliyordu. Güler yüzü ve sıcacık yaklaşımıyla bizlerden birisi gibiydi. Etkinliğimizin ana başlıklarında Kaymakam ve Belediye Başkanımızın bizlerle yol alacak olması oldukça anlamlıydı. Onlar ev sahibimiz Gültekin Özcan hanımefendiyi onurlandırmış, Gültekin Hanım da o onuru gururla bizlere taşıyordu.

Ertesi gün sahile yakın restoran, etkinliğimizin imza günü için düzenlendi.  Büyükçe olan restoran küçük tekneleri, kıyılarda oltasını atıp sabırla bekleyen balıkçıları resmeder gibiydi. Restoranla deniz arasındaki geniş boş alandan kimi insanlar bir yere yetişmenin çabası içinde koşuşturuyor, bazıları birbiriyle sohbet ederek günün tadını çıkarıyordu. Ağaçlar ve çiçeklerle düzenlenmiş olan boş alanın bir tarafı kocaman çocuk parkıyla cıvıl cıvıl, diğer ucu büyükçe camiyle kuşatılmıştı. Ana yoldan, beş altı basamaklı merdivenden alana koşar adım inen öğrenciler dikkat çekiciydi.

Belediye Başkanı Sedat Pekel ve Kaymakam Ali Bey eşleri, yakın dostlarıyla kendileri için ayrılan bölüme yerleşmiş, gelenlerle selamlaşıyordu. Açılış konuşması yapan sanat yönetmeni Mehmet Seviş beyefendi sözlerini kısa şiirle noktalayınca alınan alkışın ardından şiir okuyucusu arayışına girildi. İmza günü amacına ulaşamadan yerini şiir dinletisine bıraktı. Gün kendi amacına hizmet etmese de ortam çok güzeldi.

Hemen yanımda yer alan Erden Bey’in, “Suzan hanım bana arkadaşlık isteği göndermişsiniz” diyen sesi, beni o yöne yönlendirdi.

“Aaa öyle mi? Hangi ara böyle bir şey yapmışım?”

Gözlerine muzip gülümsemeyi yerleştirerek bilgisayarını işaret ediyor.

“Gelin, bakın”

Kalkıp bilgisayarına baktım. Gerçekten öyleydi. Erden Bey keyifle gülümsüyor, o anın tadını çıkarıyordu.

“Eee kabul edeyim bari” dedi.

Tekrar yerime geldim. Anlayamadım. Arkadaşlık isteği nasıl gönderilir bilmiyordum ki… Şimdiye kadar kimseye göndermedim. İstekler bana geliyor, güvendiğim ortak arkadaş varsa kabul ediyordum.

İmza gününün amaca hizmet etmediğini düşünsem bile günü bütün olarak ele aldığımda kısmi olarak yanıldığımı söylemem gerek. Alev Bey, Gültekin Hanım, Ercan hocam ve Ali Haydar Bey’in yan yana dizili olan masaları bir anda kalabalıklaştı. Alev Bey’in; içeriği gündemi oluşturan ve Atatürk hakkındaki sırlara ışık tutan yapıtlarının ilgi görmesi gururlandırmıştı bizleri. Kısa zamanda herkes dağılmaya başladı. Birkaç kişinin dışında biz bize kaldık.

Alev Bey ellerini birbirinin üzerine koymuş, yüzüne kondurduğu masum çocuksu ifadeyle gülümsüyordu.

“Ben bütün kitaplarımı sattım”

“Ooo hocam! Ne güzel haber bu…”

Cümlemi bitirmeden, uzunca kahkaha karşıladı beni.

“Hah hah haaaaaaaaaaaaaa, zaten birkaç taneydi”

Alev Bey’i tanıyanlar, bu davranışların ona sempati kazandırdığını sanırım kabul ederler.

Kalabalığın dağılmaya başlaması, bu sefer hiç hesapta olmayan farklı olayı gündeme taşıdı.

SÜRECEK

 

SUZAN KUYUMCU son yazıları (Hepsini Gör)
7

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Aralık Kapıdan Sızanlar Suzan Kuyumcu (1. Bölüm)

Öykü

11 Yorumlar

  1. İçinizdeki cosku hiç bitmesin muhteşem

    0
  2. Hüseyin Bey teşekkür ederim. yazın arkadaşım

    0
  3. Hüseyin Bey teşekkür ederim arkadaşım

    0
  4. Kaleminize emeğinize yüreğinize sağlık ???

    5
  5. Görselliği o kadar güzel oluşturuyorsunuz ki her defasında hayran kalıyorum paylaşımlara. Teşekkür ederim Serdar Bey, emeğinize sağlık

    3
  6. Bedriye Hanım’cığım, sağ olun

    3
  7. Ayşe Hanım, çok güzel yerde yaşıyorsunuz. Beğeninizle mutlu oldum, sağ olun arkadaşım

    2
  8. Keşke Fevziye’ciğim, iyi ki sıcağı sıcağına yazmışım, teşekkür ederim canım

    2
  9. FEVZİYE ŞİMDİ

    Belimin tutuk olması nedeniyle katılamadığım bu etkinliği senden her dinlediğimde ve okuduğumda keşke orada bulunabilseydim ben de diyorum. Harika anlatımını kutluyorum canım.

    3
  10. Balikesirde olduğumuz için Bandirmayi bilirim.Deniz bulunduğu yere bir rahatlık,medeniyet ve sanat getirir sanki.Bandirma,Ayvalık,Edremit verecek ilçelerimizde yaşam daha modern,rahat ve laiktir.Her görüşten insan içice,barış içinde,cıvıl cıvıl yaşar. Yazın kıyılar doludur.Hayat geç saatlere kadar hareketli sürer.Ne güzel anlatmışsınız Bandirmayi.Devamini merakla bekliyorum.

    3
  11. Bedriye Çakıcı Canbaz

    ???

    2

Bir cevap yazın