Başıma Gelenler Nurcan Yüksel Öçal

Kaç senedir buradayım. Eski görünüşümü anımsıyorum da, hiç bugünkü kadar kötü değildim. Belli aralıklarla beni de zamana uydurdular. Çok değil, belki yirmi sene önce çocuklar ellerinde küreklerle, kovalarla koşa koşa gelirlerdi bana. Anne baba, hadi parka -yani bana- gidelim diye ağlarlardı. Salıncağa, kaydırağa, tahterevalliye binerler, olmaz ya, yorulur gibi olunca, kovalarını küreklerini alırlar, oynarlardı bıkmamacasına; ta ki eve gitme zamanları gelip geçinceye kadar. Çevremde ağaçlar ve banklar olurdu, çocuklarının enerjisinin tükenmesini bekleyen anne babalar, çocuklarına zarar gelmeyeceğinin bilincinde birbirleriyle sohbete dalar, çocuklarını eşlerini birbirlerine anlatırlardı. Ben de mutlu olurdum, çocuk seslerinden, ağaçlardan gelen kuş seslerinden, hatta kuş yakalamak için pusuda bekleyen kedileri görmekten; kuşlardan yanaydım ama ben. Kediler de yiyecek başka mamalar bulsalardı. Meğer o günler benim için de, çocuklar ve aileleri için de güzel günlermiş.

Bugüne birdenbire gelmedim tabii, adım adım geriye doğru ilerletildim. Kumlarımın üstüne hazır çimenler kaplandı önce, bu durumda çocuklar kovayı küreği -denize gidebilen azınlık dışında- bir daha görmediler bile. Büyükler için yürüme yolları yapıldı çevreme, onlar burada sözde zayıflamak için yürürlerken, çocuklara koşacak, bisiklete binecek yer kalmadı. Üstü kapalı banklar koyarak, alanımı daha da daralttılar, yürüyüş yapan yaşlılar dinlensin diye yapılmıştı sözde ama bazı kendini bilmez gençler gece gündüz bankları kuşatıp, sigara içerek, yaptıkları gürültülerle herkesi rahatsız eder duruma geldi. Hatta bu yüzden çocuklar parka gelemez oldu. İyice daralan alanıma spor aletleri koydular sonra, sanki başka boş yer yokmuş gibi. Bu aletler de bir hafta içinde kullanılamaz duruma geldiler ya. Kılık kıyafeti bozuk, konuşması anlaşılmayan, işi olmayan, iş bulamayan insanlar birikti sonra çevreme. Adım kötüye çıkmaya başlamış, asıl bana gelmesi gerekenler gün geçtikçe ayaklarını geriye çekmişlerdi çoktan. Üzüntüyle izliyordum olayları, ne yapabilirdim ki başka?

Bugün neler olduğunu anlatayım, biraz da. Çevremdeki koşuşturmalar daha güneş doğmadan başlamıştı aslında. Size anlattığım gençler, aldıkları zararlı içecekler nedeniyle de iyice azmış, gürültüleri dayanılmaz duruma gelmişti. Hatta bahçe duvarlarım bile o korkunç seslerden titreşime geçmişti. Bu durumdan iyice bunalan emekli bir amca, arada bir benim banklarda da oturup dinlenen bir amca polis çağırdı. Bir kaç genci götürdüler, ama ben ve bir çok kişi biliyorduk ki, iki üç gün sonra aynı gençler, aynı taşkınlığı yine yapacaklardı, içeride fazla tutulmuyorlardı. Bu konuda bana ve çevremdeki binalara rahatlık yoktu yani.

Sabah ilk uğrayanım eşlerini işe gönderip, aç karnına çevremi bir kaç kere dönen ev hanımlarıydı. Bu hanımlar daha sonra yine bir araya gelip, birlikte kahvaltı yapacaklar ve biraz yürümekle verdikleri sandıkları kilolarının üstüne ekleme yapacaklardı, bolca dedikoduyla birlikte. Öğleye doğru iki çocuğu olan bir anne geldi, çocuklarından birini salıncağa bindirerek sallamaya başladı diğeri sırasını beklemeye başlamıştı ki, dayanamadı birden salıncağın önüne geçti. Salıncak çocuğa çarpmış, burnu kanamaya başlamıştı, nasıl üzüldüm anlatamam, annenin de bir suçu yoktu. Hemen koşar adımlarla yakınımda bulunan Sağlık Ocağına götürdü çocuğunu, iyi ki de telaş yapıp diğer çocuğunu yanına almayı unutmadı, umarım dikiş işi çıkmaz afacan çocukta. Çocuklar böyle yaralanınca sanki ben de yaralanıyorum, o kadar çok kaza oluyor ki bahçemde. Dikkatsiz çocuklar, aldırmaz büyükler yüzünden. Arada bir gülünç olay da oluyordu. Biri şişman biri zayıf iki arkadaş tahterevalliye bindiler. Zayıf olan sürekli havada kaldı, bir türlü dengeyi sağlayamadılar. Ben ve çevrelerindeki insanlar bile güldü, onca dertleri varken.

Aman o da ne, kaydırakta kayan kızın yanında kimse yok, annesi uzaktaki bir bankta oturmuş, telefonda sosyal medyaya girmiş, gerçek dünya ile ilişkisi kesilmiş bir durumda. Kayan kızın yanına yavaş yavaş tipi bozuk biri yaklaşıyor, elinde gofret var sanki. Anne anne duy sesimi, kötü şeyler olacak. İyice yaklaştı adam çocuğa, görüp de hiç bir şey yapamamak ne kötü. Adam gofreti tam çocuğa uzatırken, eline birisi engel oldu, torununu oynamaya getiren yaşlı bir teyze, durumu fark etmiş, hemen olayı engellemişti. Adam hızlıca oradan uzaklaşırken, yaşlı teyze bu küçüğün annesi babası nerede diye bağırıyordu. Bir zahmet anne geldi ve iyi bir fırça yedi benim güzel, iyi kalpli teyzemden. Umarım pek de sanmıyorum ya, akıllanmıştır o masum çocuğun annesi.

Yıllarca daha neler gördüm, hepsini anlatsam benim de hayatım roman olurdu. Ama o kadar yazıya gerek yok. Yıllarca insanların edindikleri, bozulmaz sanıldıkları güzel işe yarar değerleri, yine onların yaptıklarını beğenmeyen ya da yaptıklarını kıskanan, anlamayan insanlar bozdular. Park olarak sadece beni değil tabii, doğanın ayarıyla da oynadılar. Her yaptıkları zararlı şey, bozdukları iyi şeyleri aratır oldu. Bunun bir sonu olsa, insanlar gururlarından, kibirlerinden uzaklaşsa, herkes bir araya gelse, dört bir yandan gelen bu insanlar tüm dünyayı sevgiyle, hoşgörüyle kucaklasa. Ben de çocuklara, kadınlara, tüm savunmasız canlılara, hatta cansız varlıklara bile kötü bir şey olacak diye üzülmesem. Biraz eskiye dönerek, hep ileriye gitsek.

NURC

Nurcan Yüksel Öçal
0

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir cevap yazın