Benim Anneler Günüm Yok Nurettin Şenol

1971 yaz ayları ne güzel gidiyordu. Öğretmen Okulunu bitirmiş 1 Temmuz’da öğretmen olmuştum, ailece bunun mutluluğu içindeydik.

Anam sekizinci gebeliğini yaşıyordu. Yaz işlerinde çok zorlandı. Ben anamın ilk çocuğuydum, bana bakarken gözlerinin içi güler, bakışlarıyla severdi. Hiç bağırmaz, kavga etmez, kimseyi azarlamazdı. Hiçbir çocuğuna bir fiske vurmamıştı. İyilerin iyisiydi.

*

Babası Koca Mehmet, anası Kör Güllü (şaşılık olduğundan köyde kör denmiş). Ben onları hiç göremedim. Güllü Ninem 1944 yılında, Mehmet Dedem 1946 yılında; ikisi de 36 yaşında ölmüşler.  Küçük kardeşi Yusuf Dayım ile birlikte anam, anadan öksüz, babadan yetim kalmışlar. Anam o zaman 16 yaşındaymış. Dedem akrabalarla görüşüp anamı gelin olarak eve getirirken Yusuf Dayımı da birlikte getirmiş. Mehmet dedemin evi kapanmış. İyi insandı, iyilikseverdi Süleyman dedem. İkinci oğlu yerine tuttu dayımı. Askerlikten sonra da evlendirdi ona ev yaptı.

*

Ben doğarken babamın anası Güllü ninem (iki ninemin adı da Güllü) ebelik yapmış, evde doğmuşum. Bir hafta sonra diz boyu karda, karakışta babam benim kundağımı sırtına sarınmış, köy sınırları içindeki kıl çadıra götürmüşler.

*

Köyde yaşam çok zordu. Yol yok, araba hiç yok, soba bile yok. Hiçbir kadın hastanede doğum yapmamış, doktora da gitmemiş.

Ailenin büyüğü kadın ya da köyde doğurtma ustası kadınlar ebelik yapardı. Ölen çocuk için yaradan onu daha çok seviyormuş; ölen kadın için de yiyeceği ekmek, içeceği suyu bitmiş denir, doğanın yasasına boyun eğilirdi. Anamın anası ve babası genç yaşta ölmüşler. Neden öldüklerini öğrenemedim. Yalnızca “hastalandı öldü” deniyor.

Babamın babası Süleyman dedem nüfusa yazıldığında 11 yaşındaymış, 82 yaşında öldü. Babamın anası Güllü Ninem ise 65 yaşında aramızdan ayrıldı.

*

Benim ve benden sonraki kardeşlerimin doğumunda ninem yardım etmişti anama. Gelin kaynana hiç birbirlerini üzmezlerdi. Hiç kavgalarına tanık olmadım. Ninem babama kızar, azarlardı da gelinine kıyamazdı. Başka işi yoksa anam oturur elde giysi yamardı. Bu sırada kimi zaman uyuklar, oturduğu yerde beş dakika uyur, açılır dikişini sürdürürdü.

*

Güllü Ninemin yürek (kalp) yetmezliği vardı. Ben Öğretmen Okulunda iken 1969 yılında ölmüş. Bana mektupta yazmadılar, yaz tatiline geldiğimde öğrendim. Benim sağlam ve sağlıklı büyümemde en çok emeği geçen insandı. O gidince anam evde yalnız bir ev yöneticisi kadın olarak kalmıştı. Bir yandan kardeşlerim büyümekte, anama destek oluyorlardı artık.

*

Yaz tatiline geldiğimde konuk odası benim oluyordu. Uykumda kapım tıklatıldı. Dedem kapımı araladı “Kalk dedem, yatılacak gün değil” dedi hıçkırarak geri dönüp aşağıya indi. Kapıyı açıp çıktığımda babam da kapının önündeydi. Evin “Hayat” denen bölümünde bana sarıldı, “Ah benim sarı oğlum, öksüz kaldın” derken ağlamaktan sarsılmaktaydı. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Hiçbir şey düşünemedim, ağlayamadım, soluk bile alamadığımı anımsıyorum. Tam o anda köy hoparlöründen Abdurrahman Arabacı tane tane ölüm duyurusu veriyordu. Babam da ağlayarak aşağı indi. Ben olduğum yere çöktüm, bakmaya doyamadığım dağa, ormana bakıyor sabahın alacakaranlığında serinliği ciğerlerime çekiyordum. Duyurunun arkasından yanık yanık sala verildi. İlk kez bu salanın bu denli ciğer delici bir etki yaptığını yaşadım. Biraz gevşeyince ağlamaya, zehrimi boşaltmaya başladım. Aynı sala komşu köylere ulaklar salınarak oralarda da ölüm duyurusu ile birlikte okunmuş.

*

Biraz ayılınca ben de aşağı indim. Dedemin odası aşağıdaydı. Onun yanına vardım, neler olduğunu öğrenmek istedim. Dedem, “Anan bu çocuğunu doğuramadı alıp gitti oğlum” dedi.

Benim küçüğüm kız kardeşim Hakime, ninemin yerine anama yardım için yanındaymış. Anam ne yapması gerektiğini söylüyor, o yapıyormuş. Ancak anamın gücü yetmemiş, birden kesilmiş, kardeşim  ne olduğunu anlayamadan son soluğunu vermiş.

*

Köylerde eskiden doğum yapmak gizli olurdu. Kimsenin olmadığı boş bir yerde doğum yapılır, kadın kendisi yapamazsa yardımcı bir kadın çağrılırdı. Anamın doğum yaptığından benim bilgim yoktu. Belki babam biliyormuştur, ancak anamın deneyimine güvendiği için ilgilenmemiş olabilir. Köyde başka türlü bir davranışı da o zamanda kimse beklemez. Doğum yapan kadının yanında başka insan olmamalıydı. Utanır, sıkılır, doğum engellenirdi. Anlayış buydu.

*

Köylülerimiz ve komşu köylerden insanlar akın akın geldiler. Akrabamız Tahsin Dönmez, gömüt taşı yerine dikilen tahtaya önce gerekenleri kurşun kalemle yazdı; sonra da kalıcı olsun diye çivi delikleri yaparak yazının üzerinden geçti. Yanlış yazmasın diye bu işlemi özenle izledim. Elinden iş gelen ustalar hemen bir ölü yıkama çadırı oluşturdular, yıkama masası çaktılar. Ölü kaldırma işlemleri çok hızlı yapılır ülkemizin kırsal kesiminde. Bunun çeşitli nedenleri sayılabilirse de bu görevi bir an önce bitirip kurtulmak, herkese rahat bir soluk aldırmak başta sayılabilir. Ölünün evde fazla kalması hiç iyi olmazmış. Ayrıca herkes bu toplumsal görevi yerine getirip işine dağılmak ister.

Her şeyi hazırlayıp bitirdiler anamı omuzda taşınan sedyenin üzerine koyduklarında karnını gebeyken olduğu gibi görünce kardeşimin de birlikte gömüleceğini, bugün iki kişiyi yitirdiğimizi kavradım.

Gömütlüğe yalnız erkekler gider. Ölüyü erkekler taşır. Gömütlüğe dek koşarcasına hızlı götürdüler, arkasından yürüdük. Gömütlüğün önünde kılınan namazdan sonra daha önce kazılan çukura indirdiler, hazırlanmış tahtalarını sıraladıktan sonra kürekler şangırdadı, gömütün içinde tahtalar takırdadı… Çukuru doldurdular, biraz da yığıntı oluştu. Getirilmiş olan ibrikten toprağın üzerine su gezdirdiler. Okunacaklar okundu, herkes dağıldı…

*

Dedem, babam, ben ve akrabalarımız başımız önümüzde, düşünceli düşünceli eve yöneldik… Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.

Başımıza gelen, beklenmedik bir ölümdü. Elimizden, ayağımızdan can çekilmiş gibiydi.

İlginçtir ki iki teyzem (Meryem ve Zeynep) de doğumda öldüler. Üç kız kardeş, üçü de doğumdan…

*

Benim için anamın ölümü hiç küllenmeyen kor ateş gibi yüreğimi hep yakan bir acıdır. Yıllardır bu yazıyı yazmak için kendimle savaştım. Sonunda şimdi, ölümünün 49. yılında yazabildim.

Bu konu beni öyle etkilemiş ki anne ile ilgili şiir okuyamam, şarkı/türkü dinleyemem.

Onu hep özledim, hep özlüyorum!

Canım annem deyip sarılmak istiyorum.

Nurettin ŞENOL

NURETTİN ŞENOL
14

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

5 Yorumlar

  1. Ne hüzünlü bir öykü.O zamanın olanakları öyleydi.Yoksa insan isyan eder.Kucuklugunuzde bir travma yaşamışsın arkadasim.Isiklar yoldaşı olsun annenizin.Dogumda anne ve bebek ölümleri çok azaldı günümüzde.Bu da bize bir teselli olsun.Guzel annenizin Ruhu sadolsun.

    0
  2. Doktorsuz, ebesiz, umarsız Anadolu’da yaşanan önlenebilir ölümlerden bir tanesi. Okurken gözyaşlarımı tutamadım. Sevgili arkadaşım, 49 yıldır dinmeyen acını paylaşıyorum. Sağlıklı ömrün uzun olsun!

    3
  3. Hüzünlü bir hayat,49 yıllık özlem Hele üç kardeşin de doğumda yaşama veda etmesi …söylenecek söz bulamadım. Acınızı paylaşır, anneniz ve teyzeleriniz saygılarımı iletirim. Yüreğinize sağlık öğretmenim.

    6
  4. Tülay Çintosun

    Anadolu halkı çok zor koşullarda bu günlere geldi. Hep yük annelerimizin üzerindeydi. Acınız hafiflemiyor, sadece zamanla insan alışıyor. Yüreğinizin derinliklerinde annenizin acısı hep yaşıyor. Annenize Allah’tan rahmet diliyorum.

    6
  5. Çok hazin bir hayat öyküsü. Doğumda ölmek acıyı katmerli yapıyor. Yaşamak zor olduğu kadar yazmak da zor. Yıllar sonra da bunu bizlerle paylaştınız. Anneniz için dualarımızı göndermek bizlere nasip oldu. Sanırım sizin de bu nedenle buruk bir mutluluk duymuş oabileceğinizi düşünüyrum. Saygılar.

    7

Bir cevap yazın