Benim Kahramanım Sabire Ayşe Kanat

Yıl 1978 yaşadığımız gece kondu semtinde ne elektrik, ne su, ne okul, ne hastane, ne postane, ne de karakol var. Akşam olduğunda gecekonduların birer ikişer gaz lambaları yanıyor. Mahallelinin en büyük lüksü ise akşam gezmeleri ve gençlerin hafta sonları Küçükköy’e yazlık sinemaya yürüyerek giderek film izlemeleri. Ben henüz çocuk sayılacak yaştayım.

Mahallede bu kadar yokluğun içinde elbette muhtar da yok. Komşular çoğunluk her akşam konu komşuya sohbete vakit geçirmeye gidiyor. Yoksa gaz lambasının ışığında ne kadar oturacak zaten çoğu evde radyo bile yok ama bizim evimizde dikiş makinesi ve elbette pille çalışan radyo da var. Babam çok gezen ve radyo, saat, gramofon meraklısı bir adamdı, o yüzden mahallede tek radyo olan evde bizim evdi. Akşam olunca babam acesleri (haber) dinlemek için hepimizi susturur, yemeğini yer yatsı namazını kılar ve çok sohbetlere katılmadan kalkar odasında yatardı. Annem ise tüm gün çok yorulmasına rağmen, geç saatlere kadar komşularla çay keyfiyle beraber kitaplardan çıkmış masallar gibi sohbetler ederek otururlardı.

Yine öyle akşamlardan biriydi. Yan komşumuz Emine teyze gelmişti, elinde yünden eğirdiği ipliğiyle çorap örüyordu. Kocasının ve çocuklarının doğru düzgün çalışmamasından şikâyet ediyordu her zaman ki gibi. Kocası Hüsnü amca ise henüz 50 li yaşlarında kısa boylu çelimsiz işsiz güçsüz bir adamdı. Çoğu akşamda mahalleli diğer erkekler gibi elektriği olan karşı mahalledeki kahvehaneye gidip çoğu gece sabahlıyordu. Saat akşamın 22 si yani 10 olmuştu, evimizin kapısı tıkladı bu saatte gelen galiba Emine Teyze’nin eşi Hüsnü Amcaydı. Çocuklardan birisi gidip kapıyı açtı, gelen alt komşumuz Gülseren Ablaydı.  O genç bir hanımdı, üç küçük çocuğu vardı. Annem “hayırdır Gülseren, bu saatte bir şey mi oldu?” diye sordu. Gülseren Abla; “Ayşe Abla bizim Memiş Lazların kahvesinde kumar oynuyor bu saat oldu hala eve gelmedi, evde ekmek yok, yemek pişirmeye tüp gaz yok, çocuklar aç haydi beni Alibeyköy’e karakola götür, o kahveyi kumar oynuyorlar diye şikâyet edelim.” Tamam Gülseren belime peştamal’ımı bağlayayım üstüme hırkamı alayım gidelim” dedi evden çıktılar.

Yol iz karanlık ışık yok, araba yok, yanlarında silah yok, annemin elinde sadece bir sopası var. Akşamın on’un da neredeyse beş km lik toprak yoldan yürüyerek karakola gittiler. Karakola vardıklarında saat 23’ü geçmişti. Komiser yalnız iki kadını görünce şaşırır “Hanımlar hayırdır bu saatte nedir derdiniz?” Der. Annem söze başlar, “komiser bey kocalarımız bu saat oldu eve gelmedi, karşı mahalledeki Lazların kahvesinde kumar oynuyorlar, çocuklarımız evde aç, o kahveyi şikâyet etmeye geldik.” “Tamam hanımlar kocalarınızın adlarını söyleyin bakalım?” der komiser.

Annem; “benim eşimin adı Ahmet Taş” der. Komiser, not alıp Gülseren Ablaya sorar “Hanım senin eşinin adı nedir? ”Gülseren Abla daha önce karakol kapısından geçmemiş, eşini şikâyet edip yakalanmasına gönlü razı değil, sadece kahvenin kapanmasını istiyor o yüzden ne söyleyeceğini bilememiş kekeleyerek annemi gösterip “Benim kocamın adını Ayşe Abla biliyor” demiş. Annem hemen komisere “Onun adı da Mehmet Taş, biz eltiyiz eşlerimiz kardeş” demiş. Komiser “Tamam hanımlar, siz gidin biz gerekeni yapacağız diyerek annemle Gülseren Ablayı eve yollamış.

Annemler eve geldiğinde saat gece yarısını geçmişti. Olup biteni Emine Teyze ile bize anlatırken Gülseren Abla’nın, kocamın adını Ayşe Abla biliyor lafına hep beraber gülüşüyorduk. Tam o sırada Emine Teyze’nin eşi Hüsnü Amca girdi içeriye, kan ter içinde kalmıştı. Annem “hayırdır Hüsnü bu halin nedir?” dedi. Hüsnü Amca; “hiç sorma Ayşe Lazların kahveyi polis bastı camdan atlayıp kaçtım.” “Polis kahvede Ahmet ve Mehmet Taş diye iki kişiyi arıyordu, kumar oynayanlar vardı yakaladı, silahı olanlar benim gibi camdan kaçtılar” dedi.

Annem bir yandan, Emine Teyze bir yandan, biz çocuklar bir yandan kahkahayla gülüşüyorduk. Çünkü şikâyet eden annem ve Gülseren Ablaydı, babam ise olup bitenden habersiz odasında uyuyordu. Çoluk çocuğun rızkını kahvede kumara veren Memiş Abi de, o gece gözaltına alınmıştı. Bir gece nezarette kaldıktan sonra salıverildiler ve kahve kapatıldı. Annem donanımlı bir polis kadar cesur, yürekli ve yardımsever bir kadındı. Herkesin kahramanı babaları olur ama benim kahramanım annemdi çünkü merhameti, iyiliği, cesareti, çalışkanlığı, yardımseverliği, düşenin elinden tutmayı ondan öğrendim.

O şimdi kara toprakta uyuyor, ben onu çok özledim, tam sekiz 8 yıldır anneler gününü mezarlıkta kutluyoruz. Bu dünyadan cesaretiyle, sadece kendi evlatlarına değil tüm mahalleli kadınlara ve gençlere örnek olan bir Ayşe KANAT geldi ve geçti. Anneler günün kutlu olsun, nurlar içinde uyu annem, mekânın cennet, ruhun ŞAD olsun. 

Sabire Ayşe KANAT.

 

Sabire Ayşe Kanat son yazıları (Hepsini Gör)
1

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir cevap yazın