Dünya Kadınlar günü
Kadınların dünyanın her yerinde şiddete maruz kaldığı, öldürüldüğü yok sayıldığı bir dünyada çiçekle takıyla yemekle dansla kutlanacak bir etkinlik değildir.
***
Anma mı? Yoksa kutlama mı?
Bir çok kişinin “Dünya Kadınlar Günü” şeklinde bildiği, “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nün hikayesini hep beraber hatırlayalım isterseniz.
19. yüzyılda işçilerin çalışma ortamları olabildiğine kötüdür.
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York şehrinde 40.000 kadın dokuma işçisi daha iyi şartlarda çalışma amacıyla greve başlar. Polis işçi kadınlara saldırır, onları fabrikaya kilitler ve çıkan yangında kilitli kalan 129 kadın hayatını kaybeder. Cenazeye 10.000 kişi katılır.
26 -27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. (Sosyalist) Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi delegeleri Clara Zetkin, Kate Duncker ve arkadaşları her yıl bir “Kadınlar Günü” düzenlenmesi önerisini getirir. Öneri oybirliğiyle kabul edilmiştir. Ancak ilk yıllarda anma için belirli bir tarih belirlenmemiştir.
“DÜNYA KADINLAR GÜNÜ” OLARAK 8 MART GÜNÜNÜN BELİRLENMESİ
Bu konuda çeşitli iddialar ve tartışmalar bulunmaktadır. İşte bu iddialardan bazıları.
8 Mart 1857’de yine ABD’nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında grevci işçilere polisin saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin kurulan barikatlar nedeniyle kaçamamaları sonucunda 120 kadın işçi yanarak ölmüştür.
8 Mart 1908’de ABD’nin New York kentinde çoğu sosyalist kadın işçilerin öncülüğünde sendikal haklar ve kadınlara oy hakkı talepleriyle düzenlenen miting gösterilmiştir.
25 Mart 1911’de New York’ta Triangle Gömlek Fabrikası’nda meydana gelen ve çoğu Almanya, İtalya, İrlanda ve Doğu Avrupa’dan ABD’ye yeni göçmüş bir kısmı 12-13 yaşlarında haftada 6-7 dolar ücretle çok zor şartlarda çalışan 123 kadın ve 23 erkek işçi yanarak öldüğü olay.
Tüm bu hususlar Dünya Kadınlar gününün 8 Mart olarak belirlenmesinde etken olmuştur.
Dünya Kadınlar Günü ilk kez 19 Mart 1911’de Almanya ve İsviçre’de anılmıştır.
Anmaların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü olarak değiştirilmesine 1921’de Moskova’da düzenlenen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda karar verilmiştir.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında sosyalizmin yayılmasından çekinen bir çok ülkede Dünya Kadınlar Günü’nün anılması yasaklanmıştır. 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşen çeşitli gösterilerde anılmaya başlamıştır.
Birleşmiş Milletler resmi web sitesinde 8 Mart gününün seçilmesine kaynaklık eden olay olarak Rusya’da Çarlığa son veren 1917 Şubat Devrimi’nin Gregoryen takvime göre 8 Mart günü kadınların protesto eylemleri ve grevleri ile başlamış olmasını işaret etmiştir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etmiştir.
Bu karar her 8 Mart’ta ‘Emekçi Kadınlar Günü’ mü yoksa ‘Kadınlar Günü’ mü tartışmalarının yeniden doğmasına sebebiyet verecektir
Türkiye’de ise, Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ adıyla kutlanmıştır. 1977 yılından sonra düzenli olarak kutlanmaya başlanmıştır. 1980 Askeri Darbesi’nden sonra 4 yıl boyunca kutlamalar ve anmalara izin verilmemiştir. 1984’ten sonra Dünya Kadınlar Günü anma ve kutlamalarına devam edilmiştir.
***
Ülkemizde kız çocuklarına bebek, erkek çocuklarına silah oyuncak olarak verilip daha çocuk yaşında kız çocukları anne ve gelin olmaya, erkek çocukları da silahla şiddeti yadsır halde yetiştirilmektedir. Yine erkek çocukların doğumlarında, erkekliğe adım atarken davullu zurnalı sünnet düğünlerinde erkek olmak yüceltilirken, kız çocuklarının ise ergenliğe adım atmaları ayıp ve utanılacak bir olay olarak kabul edilmiştir.
Daha aile içinde başlayan cinsiyet ayrımcılığı, erkek çocuklarının küfür etmeye argo konuşmaya silaha özendirilmesi sonucunda şiddete meyilli bir toplum yaratılmakta ve en küçük bir olayda konuşup çözüm bulmak yerine şiddete meyil edilmektedir.
*
Kadına uygulanan şiddet
Aile içi şiddete ve kabadayılığa maruz kalmak
Toplumsal ve kültürel baskı.
Eğitim-öğretim imkânlarından yoksun bırakılmak.
Çalışma hakkından yoksun bırakılmak.
İş yerinde ayrımcılık ve gelir adaletsizliğine maruz kalmak.
Türkiye genelinde kadınların neredeyse yarısı şiddete maruz kalıyor. Uzmanlara göre ülke genelinde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı %39. Varoşlarda bu oran %97’lere çıkıyor. Yaşadıkları fiziksel şiddeti kimseye anlatamayan kadınların oranı %48.5. Herhangi bir sivil toplum örgütüne ve polis, savcılık dahil hiçbir kuruluşa başvurmayanların oranı %92.
*
Dünyanın birçok ülkesinde kadın cinayetleri ve kadına şiddet devam ediyor. Özellikle ataerkil toplumlarda kadının var olması adeta erkeğin onayı ile mümkün. Sosyal güvencesi, düzenli geliri, işi olmayan, eğitim hakkı elinden alınan çocuk yaşta evlendirilen kadın çoğu zaman eşinin ailesi ile birlikte yaşayıp yoksulluk içinde çocukluğunu gençliğini yaşamadan büyük bir sorumluluk altına giriyor. Bu durumda bunalan kadına aynı zamanda uygulanan psikolojik ve fiziksel şiddet bir insanlık ayıbı olarak sürüyor. Eşi, kardeşleri, akrabaları komşuları tarafından hatta başka kadınlar tarafından baskı altına alınıyor. Kadını yargılayıp ahlak bekçisi gibi şiddet uygulamayı veya öldürmeyi kendilerine hak olarak görüyorlar.
*
Kadın Cinayetlerini durduracağız platformu 2020 yılında “Erkekler Tarafından 300 Kadınının öldürüldüğünü, 171 Kadının ise şüpheli şekilde ölü bulunduğu” şeklinde açıklama yapmıştır.
2021 yılında erkekler tarafından 280 kadın öldürüldü, 217 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu.
2022 yılın Ocak ayında 26 Kadın Öldürüldü, 28 Kadın Şüpheli Şekilde Ölü Bulundu. 2022 yılı Şubat ayında 23 Kadın Öldürüldü, 21 Kadın Şüpheli Şekilde Ölü Bulundu.
Öldürenler eş, kardeş, baba, sevgili yani sevdiğini söyleyip sevgisizlikle öldürenler.
***
Ülkemizin değerli şairlerinden “inceliklerin şairi” olarak bilinen Gülten Akın “İlk yaz “ isimli şiirinde:
Baba evleri, ilk kez girilen ırmağa dönüş
Toprağa tutku, kendinden dolayı
Kulaklarımızı tıkıyoruz: Para para para
Kulaklarımızı açıyoruz: Kavga kavga kavga
Sorar belki biri: Kavga ama neden kavga
Komşumuza sonsuz balta, karımıza yumruklar içinde
-Bilmiyoruz neden kavga.” Şeklinde dizelerinde şiddeti anlatır.
*
Son yıllarda artan ekonomik sıkıntıların ceremesi de kadınların sırtına yüklenmekte akşam eve kafasında bin bir sorun ile gelen erkek bu sorunların sebebi kadınmış gibi hırsını ondan çıkarmaktadır.
*
Analardır adam eden adamı
Aydınlıklardır önümüzde gider.
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.
Nazım Hikmet
***
Eğitim ile ilgili uygulanan ayrımcılık
Okul ve dersliklerin yeterli olmaması, okulların yerleşim yerlerinden uzak olması ve birçok ailenin kız çocuklarının bu kadar yol gitmesini istememeleri, ailelerin, çocuklarını, fiziksel koşulları elverişsiz, örneğin tuvaletsiz, su şebekesi olmayan okullara göndermek istememeleri, ailenin ekonomik güçlük içinde olması, ailelerin erkekleri kızlara göre önde tutan geleneksel önyargıları, çocukları evde çalıştırarak aile gelirine ek katkı sağlama eğilimi, kızlarının bir an önce evlenmesini eğitimden daha önemli görmesi kızların eğitimsiz kalmasına meslek sahibi olmamasına ve bu sebeple de ekonomik özgürlüğünün olmamasına sebep olmaktadır. Ekonomik özgürlüğü olmayan kadın ise kendisine uygulanan psikolojik ve fiziksel şiddete karşı çıkamamaktadır.
*
Hayatın çeşitli sektörlerinde erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen çoğu zaman kadın yönetici yerine erkek yöneticiler tercih edilmektedir. Kadınlar yoğun çalışma ortamından sonra eve geldikleri zaman kendilerini ev sorumlulukları beklemektedir.
*
Çalışan kadın çoğu zaman kendi kazancını dahi evde eşine vermekte alınan gayrimenkuller de çoğu zaman erkeğin adına yapılmaktadır. Boşanma durumunda mal rejiminin tasfiyesi davalarında ekonomik durumu müsait olmayan kadın ağır dava koşullarından dolayı çoğu zaman mal rejiminin tasfiyesi davasını açamamaktadır. Yine dava sonunda kendisine bir mülkiyet hakkı tanınmamakta sadece bir alacak değeri belirlenmektedir.
*
Yaptıkları işe karşılık çoğu meslekte erkeklerle eşit ücret almamaktadırlar. Eğitimli başarılı iş kadınları dahi çoğu zaman toplumda erkek adı ile anılmaktadır. Avukat olarak mesleğe ilk başladığım yıllarda ofise gelen müvekkiller “Avukat beyle görüşebilir miyiz?” diye sorduklarında, buyurun ben avukatım nasıl yardımcı olurum dediğim zaman ilk anda tedirgin olan müşteriler konuştukça rahatlayıp davranışları değişmiştir. Bu durumda bile erkekler cinsiyetleri gereği bir adım önce mesleği yapmaya başlamaktadırlar. Son yıllarda kadınların özellikle büyük şehirlerde birçok alanda görev almaya başlamışlardır.
Kadının adı küfürle anılmaktadır. Hatta çoğu zaman kadın dahi kendi bedeni üzerinden küfürlü sözleri söylemekten çekinmemektedir. Ne dersiniz belki de değişime kendimizden başlamamız gerekmektedir. İlk önce bakış açımızın değişmesi gerekmektedir.
İşte iş hayatından kullanılan bazı ayrımcı sözcükler.
‘Adamakıllı’ değil ‘layığıyla.’
‘İş adamı’ değil ‘iş insanı.’
‘Erkek sözü’ değil ‘söz.’
‘Bayan yönetici’ değil ‘yönetici.’
‘Sözünün eri’ değil ‘sözüne sadık.’
‘Bu işin adamı’ değil ‘doğru kişi.’
‘Bayan tuvaleti’ değil ‘kadın tuvaleti.’
‘Adam gibi’ değil ‘doğru düzgün.’
Bunun gibi daha birçok kadını küçük düşüren ön yargılı sözcükler bulunuyor.
Birisine kızıldığı zaman, kavga sırasında veya birisini aşağılamak için anasının … olduğundan bahsederek o kişi küçümseniyor. Kimse kalkıp babasına laf söylemiyor.
Yine kadını küçük düşüren kendi başına varlığı kabul edilmeyen bir durum da “kocasının karısı” olmasıdır. Pandemi sürecinde başarılı çalışmaları ile dünyaca ünlü Alman biyoteknoloji şirketi Biontech’in kurucu ortağı Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci ile ilgili birkaç gazete kendilerinden “bilim insanı” diye bahsederken birçok yazılı ve görsel basında Dr Özlem Türeci’den Uğur Şahin’in eşi sıfatı ile bahsedilmesi görünen bariz cinsiyet ayrımcılığının gözümüze çarpan en çarpıcı örneklerindendir.
*
Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,
Düşünmek yasak,
İşgücünü savunmak yasak! (oktay Rıfat)
*
Kadınlar bir toplumun ikinci sınıfı veya alt tabakası değildir. Kadın bir toplumun erkeklerle eşit haklara sahip olması esastır.
Kadına her türlü şiddete karşı öncelikle kadın erkek eşitliğinin kendi ailemizden ve çevremizden başlayarak sağlanması için mücadele etmeliyiz.
Metin ELOĞLU “Ömür Törpüsü” şiirinde
Yaşamak istiyorum
Yaşamak istiyorsun
Yaşamak istiyor
Böyle şiir olmaz, diyeceksin; biliyorum.
Ama böyle dünya olur mu?
Böyle barış olur mu?
Böyle hürriyet olur mu?
Böyle kardeşlik olur mu?
Biliyorum ki, katlanıver, diyeceksin;
Ama böyle yaşamak olur mu!
*
Toplumun bir kesiminin yükseltildiği diğer kesimin yok sayıldığı bir dünyada mutlu olmak mümkün müdür? Elbette değildir. Ancak unutmamamız gereken aslında kadına şiddeti uygulayan erkeği de bir kadının doğurmuş ve büyütmüş olmasıdır. Ne dersiniz kadınlar belki de değişim bizden başlamalı…
Kadın hakları ile ilgili olarak bugüne kadar mücadele etmiş ve sonsuzluğa giden tüm mücadeleci kadınlar adına bir kırmızı karanfil bırakıyorum.
Kadınların öldürülmediği, aşağılanmadığı, ikinci sınıf bir varlık olarak görülmediği, erkeklerle eşit haklara sahip olduğu bir dünyada işte o zaman Dünya Kadın Hakları günü bir bayram havasında olacaktır.
*
Her ne kadar yok sayılmaya çalışılsa da “Kadın bir dünyadır aslında”.
Unutmayın bir kadın tüm dünyayı değiştirebilir.
Semihat Karadağlı / 25.11.2021 /İzmir
Güncelleme: 07.03.2022
Video tasarım: Semihat Karadağlı
- Bir Kadın Tüm Dünyayı Değiştirebilir Semihat Karadağlı - 7 Mart 2022
- Hop Dedi DünyaSemihat Karadağlı - 18 Aralık 2021
- Şehri İstanbul Semihat Karadağlı - 28 Kasım 2021