Bir Zamanlar Gazeteciydim (Haziran 1968) NOHAP – Recai Oktan

Adana’da Sular Yolu caddesinde yolunuz yerlilerin “Yeni İstasyon” dediği  GAR’ın önünden geçerse, şöyle bir bakın çevrenize; alımlı ve gururlu duruşuyla, aktif olduğu dönemin tarihçesi gibi duran o lokomotifi gözden kaçırmanız olanaksızdır. Selam vermeden geçmeyin sakın. Kara Tren’dir o ve sizin de birlikte yaşanmış bir anınız vardır belki.

——

Üstüne türküler yakılan, hakkında bilmeceler sorulan, sevgilileri, anayı – babayı, çocuğu birbirinden ayıran ya da kavuşturandır o.

Ferhat dağı deler destan olur da dillere; kara tren dağları deler, ovaları yarıp geçer, hem de tatlı bir türkü tutturup, ıslık çalarak, geçilmez denilenden geçer, ulaşılmaz denilene ulaşır ama adı her daim Kara Tren’dir.

Kara Tren’in her seferi binlerce anıya gebedir. Ayrılıkların, kavuşmaların, acıların, sevinçlerin, mutlulukların ya da hüzünlerin tanığıdır. Dili olsa da konuşup, yanıtlasa: Neler görüp, geçirmiştir? Kimleri ayırmış, kimleri kavuşturmuştur? Acılarını, sevinçlerini, gözyaşlarını hangi yellere verdiğini söylese.

İşte Nohap da çuf çuf gittiği dönemlerin sessiz tanığı olarak, durup durur orada. Doğum yılı 1929’dur. Emekli olduğu 1984 yılına değin değişik demiryolu hatlarında çalışmış, arkasına bağlanan vagonlarla yolcu taşımış, şaşkın katarlarla manevra yapmıştır.

Söylemesi kolay! 59 yıllık emek tamı tamamına. “Bana mısın” dememiş, bindirmiş insanları, vagonlarına, sırtlamış yükleri furgonlarına, ora senin, bura benim köyden kasabaya, kasabadan kente koşturmuş yıllar yılı.

“Yeter” demişler bir gün. “Yaşlandın artık, yoruldun koşuşturmaktan; yağmurdan, kardan, sarı sıcaktan, dizlerin tutmaz oldu dağa tepeye tırmanmaktan.”

“Yeter! Artık emeklisin” demişler.

Göndermişler 1987 yılının bahar aylarında Adana’ya, son demlerini bu güzel kentte geçirsin diye.

Yolunuz Adana’da İstasyon önünden geçerse, şöyle bir bakın çevrenize. Alımlı ve gururlu bir lokomotif görürseniz, çağının tanığı, tamam işte o Nohap’tır. Selam vermeden geçmeyin Sakın. Sizin de birlikte yaşanmış bir anınız vardır belki.

TRENLE YOLCULUK KEYFİ:

1968 ŞUBAT AYINDA

ANKARA’DAN ADANA’YA

Ankara’da, Gazetecilik Yüksek Okulu’ndaydık. Dönemin ünlü şairi Şemsi Belli (1925 – 1995), derslerimizden birine, öğretim görevlisi olarak geliyordu. Gazetecilikte de deneyimliydi. O yıllarda Ankara’daki gazetelerin büro ve matbaalarının doluştuğu ünlü Rüzgarlı Sokak’ta, Memleket adlı günlük gazete yayınlıyordu. Ben de dahil bazı arkadaşlarıma stajyer olarak görev veriyordu. TBMM muhabirliğim stajyer olduğum dönemlerde başlar. Anlatacaklarım başka.

Okulda 1967-68 öğretim dönemiydi. İkinci sınıftaydım. Türkiye’nin dört yanından gelmiş, sonradan TRT’de ve değişik gazetelerden adını bileceğiniz Kemal Karacehennem,  Esen Ünür, Mithat Sirmen, Betül Uncular, Atilla Destecioğlu, Gürses Vargül, Kemal Işık, Bekir Coşkun ve daha başka arkadaşlarla birlikte, bir yandan çok sayıda genel kültür ve meslek derslerinin yoğun programına hazırlanıyor; öte yandan, dönemin kız – erkek arkadaşlıklarının başlangıç noktası olan fakülte çaylarına –sınırlı bütçemizin yettiği kadar- katılıp, müzik dinliyor, dans öğreniyorduk.

Adana’dan Ankara’ya sadece “slow” denilen dansla gelmiştim. Diğer danslara gerekirse uyabiliyorum ama hala dansların hepsinin tam öğrendiğimi söyleyemem. Anlatacaklarım bunlar da değil.

Dersler, Memleket Gazetesi muhabirliği ve fakülte çayları derken, 1968 yılı Şubat ayı ve yarıyıl tatili gelmişti. Benim tatilim, gezme – eğlenme değildi. Memlekete gidip, ilk dönemin gıda, giyim eksiklerini tamamlama; aileyle buluşup, özlem giderme ve o dönemde Adana’da arkadaşların birbirini görebildiği Atatürk ve Çakmak caddelerinde uzun yürüyüşler yapmaktı.

Okulumuzda o dönem, Adana merkezinden ve ilçelerinden 8-10 arkadaş vardı. Aramızda konuştuk ve en ucuz yolculuğun trenle yapılacağına ve birlikte gidersek, eğlenceli olacağına karar verdik.

Böylelikle ilginç tren yolculuğunun ön kararı alınmış oldu.

Trenin hareket saatinden önce arkadaşlarla Ankara Garı’nda buluştuk. Sabah saatleriydi. Ben kahvaltı yapmadan gelmiştim. Eve döneceğim için, ailem için ufak tefek hediyeler aldıktan sonra, yedekte çok az para bırakmıştım. “Nasıl olsa eve gidiyorum, yolculukta da para harcanmaz” düşüncesindeydim. Hesaba katmadığım, öngörmediğim ise, bindiğimiz trenin önceden belirlenen “yolculuk süresi”nin olmadığıydı. Trenimiz hareket saatinde kalktı ama varış saati konusunda kimsenin garantisi yoktu.

İlk saatler keyifli sohbetlerle, çantada getirilen tavlayla gerçekleştirilen iddialı oyunlarla sıkıntı olmadan geçti. Kahvaltı yapmadığım için, saatler ilerledikçe tedirginlik yaşamaya başlamıştım. Arkadaşlarım kahvaltı yapmıştı ve öğle yemeği için de planları hazırdı: Tren Kayseri’de yolcu indirmek – bindirmek, donanım ve teknik eksiklerini tamamlamak için bir saate yakın duracaktı. Bu istasyonda ünlü Kayseri pastırması ile taze ekmek satılıyordu. Verilen karar, pastırma – ekmek üzerineydi.

Trenin gecikmeli gidişi, Kayseri’ye ulaşma saatimizi iki saat kadar ertelemişti. Açlıktan, başım ağrımaya başladı. Arkadaşlar gülüp – eğlenirken, sıkıntımı dışa vurmamaya çalışıyordum. Sonunda Kayseri tabelasını gördük ve rahatladım. Başımın ağrısı da yok oldu.

Tren durur durmaz, kıtlıktan çıkmış gibi kapıya atıldım. Aşağı indim. Arkadaşlarım da arkadan geldi. Önüme çıkan ilk büfeye yanaşıp, cebimdeki tüm parayı vererek, ekmek – pastırma aldım. Hani o ünlü hicivdeki gibi, yetimin hakkını değil ama ekmekle pastırmayı çatlayıncaya kadar yedim.

Benim Ankara – Adana yolculuğumun keyfi, Kayseri İstasyonu’ndan sonra başladı. Trendeki insanları, çevreyi, doğayı izlemeye başladım. Niğde ve Ulukışla’dan başlayarak, pencereden geriye doğru akan doğanın güzelliği sözcüklerle anlatılacak gibi değildi. Tepeleri karlı Toros Dağları sağımızda, Niğde’nin ve daha sonraki beldelerin yeşil denize benzeyen ovaları solumuzda kalıyordu. Sağımız kış, solumuz bahardı. Ulukışla’dan sonra yaylalar, dereler, dere yanlarındaki yeşillenmiş ağaçları, çiçek açmış erik ve badem dallarını betimlemek için sayfalar doldurmak gerekirdi. O yıllarda bırakın cep telefonunu, manuel fotoğraf makinemiz bile yoktu. Okuldaki fotoğrafçılık derslerinde, okul demirbaşı olan fotoğraf makinelerini kullanıyorduk. En azından benim fotoğraf makinem, fotoğraf makinesine ayıracak param yoktu.

Trenimiz, 2.Dünya Savaşı sırsındaki Tarihsel İsmet İnönü – Çörçil görüşmesinin yapıldığı Yenice İstasyonu’ndaki vagonun yanından geçerek Adana’ya doğru giderken, aklımdan, ‘bu seyahati dönüşte Memleket Gazetesi’ne yazarım’ düşüncesi geçti. Adana’ya vardığımızda, önceden beklenenden 4 saat daha geçti, hava kararmıştı.

Eşyalarımızı toplayıp, trenden indik. Evleri uzak olanlar, Adana Garı’nın önündeki fayton arabalara yöneldi. Bizim ev 10 dakikalık yürüyüş uzaklığındaydı. Zaten faytona verecek param da kalmamıştı. Bavulumu sağ elimden sol elime, sol elimden sağ elime defalarca devrederek eve doğru yollandım.

Not: Bu yolculuğu Memleket Gazetesi’nde yazamamıştım. Ankara’ya döndüğümüzde Şemsi Belli’nin öğretim görevinden ayrıldığını ve bizim de Memleket Gazetesi’ndeki stajyerliğimizin sona erdiğini öğrenmiştim.

Recai Oktan

10

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

15 Yorumlar

  1. Bir hoş oldum, Okulu bırakmış, Avusturya yolculuğum başlamıştı.
    Türkiyeden trenle ayrılmam, hem bana hüzün veriyordu, hemde
    başka bir ülkede, nasıl yaşıyacağım diye düşünüyordum.
    Trenin penceresinden baka kalmıştım. Top kapı dan ayrılırken, arkamda bıraktığım okulum, ailem. Yüreğimin bir bölümünü Ülkemde bırakıp, yabancı, bilmediğim bir hayata yelken açıyordum.
    Hayat insanın istediği gibi olmuyor.
    Beni başka bir Ülkeye, mecbur bırakan, ülkemin, fikirleriyle çatıştığım içindi.
    Yüreğinize ellinize emeğinize sağlık.

    2
  2. Hatice Altunay

    Ne güzel lkara tren anlatıları….Bize kısmet olmadı.Kutluyorum .Gazetecilik mesleğiniz dolayısıyla titiz ve gözlemci bakışınızla tarihe bellek düşürdü yazınız. Umuyorum güzel günlerde yüz yüze tanışmak da kısmet olur.Saygıyla.

    2
  3. En son tren yolculuğumuzu iki yıl önce Doğu Ekspresi ile Ankara Kars arasında yaptık.İki kişilik yataklı vagon bölümündeydik.Gündüz seyir güzeldi.Erzurumda öncesi yapılan istemle çağ kebablarımız geldi istasyona.Kars tan sonrası otobüs yolculuğuyla tur Van da sonlandı.Van İstanbul, İstanbul Denizli yolculuğu bizim için ilk olan uçak yolculuğuyla tamamlandı.Demiryolları Kara Hava yolculuğuna Deniz eksik kalmasın diye Akdamar a tekne ile gidiş dönüşü eklemiş olayım da kare tamamlansın.Demir yolları ulaşımda üvey evlat konumunda tutuldu.Oysa halkın ilgisi çoktu.
    Çok teşekkürler.

    2
  4. İnsanın konuşma dili yazım diliyle doğrudan ilintili olduğuna, güzel örnekti tren yolculuğunuzu anlatan paylaşım. Dingin, sakin, abartısız… Sayenizde özlem giderdim desem de, depreşti sanki… Teşekkürler

    2
  5. Fatmanur Caner

    Cafer Yıldız Öğretmenim. Sizin yorum yazısını okudum. Gülmekten bir haller oldum.😀😀😀. 4 bilinmeyenli denklem gibi. İki- uç okunmaya durumu kavradım. Allah beterinden saklasın. Ne deyim vallahi!…

    2
  6. Mustafa Yeşilmen

    Her şubat ve yaz tatillerinde İstanbul a gidiş gelişlerimiz trenle olurdu. Önceleri karatrenin çektiği daha sonra da motorlu trenlerle gidip geldik. Karatren ile olanlarda kapkara olarak eve gelirdik.

    1
  7. Cafer Yıldız

    Bekliyorum ki;
    “Anlatacağım bu da değil” cümlesi gelecek,ama gelmedi, meğer yolculuğun sonu gelmiş,yazıyı okurken anamla birlikte yaptığım Ankara- Elazığ tren yolculuğu anılarına dalarken.Anamla beraber Ankara’dan yataklı bir vagon kiraladım, vagon dört kişilik olmasına rağmen komple parasını ödemişim,
    Tren Kayseri dolaylarında bizim vagonun bir öndeki vagonla bağlantısını sağlayan zımbırtı kopmuş, gecenin bir yarısında bizi pulman koltuklara almak isteyen kondüktöre yataklı vagonda yer vermelisiniz dedim, yataklı vagonlar dolu dedi, itirazım üzere bir vagonda sıvas müdürü ve eşinin yalnız olduğunu söyledi, tamam dedim bizim için iki yatak var anam rahatsız mutlaka yatmalı, kondüktör müdürün kaldığı vagonun kapısını çaldı,müdür meğerse kadınmış kocası da yine kamu görevlisiymiş, kondüktör durumu izah etti bizim de aynı vagonla yolculuk yapmamız gerektiğini söyledi, müdür mırın kırın etti, biletinizi göreyim vagon dört kişilik siz komple kiraladıysanız bir şey diyemem dedim,bileti de olmayan müdür sert kayaya çarptığını anlamış kapıdan çekilmişti,içeri girdik anama dedim ana sen alt katta ki yatakta uyu,müdürün kocası anamın yatacağı yatağın üstünde ki yatakta yatıyordu, beyefendi bizahmet eşinizin yattığı yatağın üzerine geçermisiniz dedim, kocası; ben o huysuzun üzerinde yatmam diyerek kestirip attı, iyi dedim sen yatmazsan sıvasa kadar ben yatarım dedim ve çıktım yattım, yatmaz olaydım nasıl bir huysuzmuş ki, o gün bu gündür huysuzluk …

    3
  8. Yüreğinize, emeğinize ve kaleminize sağlık. Güzel bir anı.

    2
  9. Trenleri severim; trenli filimler bile özel ilgimi çeker. Ancak yaşamımda üç kez binebildim trene onlar da yorucu oldu.
    Sizin kara tren yolculuğunuz da maceralı geçmiş. Ustalık kokan yazınız için kutluyorum.

    2
  10. Saygın Recai Oktan hocamın yazısını zevkle okudum. Ben de o kara tren seyahatini tattım. Tünele girince yüzüm gözüm simsiyah olurdu.Parasız yolculuğu ben de yaşadım.Kalemine sağlık.

    3
  11. Tabi mektepli ve deneyimli kişinin yazısı. Farkı fark ettik.Kara trenle anılar biter mi bizim yaştakiler için?Ankara Garı da en bildiğim gardır Eskişehirden sonra.Trene ac ve kumandasız binmem.Nerede ne kadar duracağı belli olmuyor.Bir keresinde Balıkesirden Eskişehire giderken Tavşanlı da 4 saat beklemişti.Bir açıklama da yapılmadı.Rahmetli kardeşim gelme dediğim halde beni karşılamaya gelmiş.O kadar süre beklemiş sabahın köründe Eskişehir istasyonunda.Simdi trenle gidince içim sizlar,boğazım düğümlenir.Artik istesemde karşılayanim yok diye.

    3
  12. Fatmanur Caner

    Kaleminiz çok sıcacık sevgili öğretmenim. Su gibi akıyor. Rahatlatıcı. Ankara denilince, bende akar sular durur. Ankara Garı’ nın dili olsa da konuşşa. Elinize sağlık!…

    2
  13. Melahat Atlamaz

    Ne güzel bir anı.Yüreğinize sağlık Kutluyorum hocam, sevgilerimle.💧🌸

    3
  14. Usta kalem yüreğine sağlık Mürekkebin Bitmesin

    4
  15. SİBEL KARAGÖZ

    Kutluyorum değerli hocamı, o zaman yazamamışsınız ama bugün ailemize ve okur yazar herkese yazdınız ne mutlu ki yazan yazdıran kaleminize…

    2

Bir yanıt yazın