Çok zaman kendi kendime, defalarca, “Kimler tarafından ve hangi amaçlarla yönetiliyoruz?” diye sorarım.
Soru gayet basit ve hemen herkes aynı soruyu, yaşamının belli bir kesitinde ya da tümü boyunca sormuştur. Ama gelin görün ki üzerinde ortak bir noktada uzlaşacak kadar yeterli, yararlı bir cevap oluşturamadık.
Bir kez daha tekrarlayalım: Kimler tarafından ve hangi amaçlarla yönetiliyoruz? Bu soruya vereceğimiz cevap hayati önemdedir, çünkü yönümüzü belirleyecek çabaları ortaya çıkaracaktır.
Neden yönetilmeye ihtiyaç duyuyoruz?.. Aciz miyiz, kafamız mı çalışmıyor? Bir örgüt, oluşum ya da devasa bir organizasyon (devlet gibi) olmadan yaşayamaz mıyız?.. Yoksa bir düzen, sistem, yasa ve kurallar dahilinde yaşamak güvenli olduğu için mi?.. Kurallar, buyruklar ve uydurma değerler olmadan birbirimizi boğazlar mıyız?
Görüldüğü gibi onlarca soru peş peşe sıralanabilir. Hepimiz biliyoruz ki, insanlık ilk günden beri, doğal eğilimlerinin gereği olarak birlikte olmak, topluluk oluşturmak, işbirliği yapmak, savunmak, saldırmak, kazanmak ya da kaybetmek gibi nedenlerle bir araya gelmiştir. Önceleri en güçlü, zorba, gözü kara olan birileri, haydutça yöntemlerle yönetimi üstlenirken, (tarihin her döneminde, hiç kimse, hiçbir topluluk kendi rızasıyla kendine yönetici ya da temsilci atamamıştır. Krallar, tiranlar, açgözlüler toplulukları yönetilmeye boyun eğdirmişlerdir), sonraları ise uygarlık, kültür, ticari faktörler gibi gelişmelerle birlikte, daha çoğulcu ve tercihe dayalı SANDIK sistemine başvurulmuş ve işin garip tarafı demokrasiyi sandıktan ibaret görerek, “Sandık Cini” vasıtasıyla yönetmeye devam etmişlerdir… Şunu kesin bir doğrulukla söylemek zorundayız ki, her iki durumda da, eski ya da yeni her iktidarın devamında ve işleyişinde düzenbazlık vardır.
Ancak konumuz yukarıdaki tarihi gerçekleri açıklamak değildir. Bunu şimdilik bir tarafa bırakalım.
- a) -Bizi yönetenler bizi şekillendirmeye, kendilerinden yana kişilikler oluşturmaya çabalıyorlar ve vahim olanı koltuğu kaptıklarında bırakmak istemiyorlar. Neden ısrarla orada oturmak, baş olmak, tacı tahtı devam ettirme arzularına ve…
- b) – Çocuklarımıza nasıl bir dünyada yaşamamız gerektiğine dair sorular ile özgür yargılarda bulunmak için eğitimin iyileştirici gücüne değineceğiz.
*********
“İktidar baldan tatlıdır,” derler… Ortadoğu mitolojisinde Sümer ülkesinin kralı Gılgamış, bir dizi görev ve sorumlulukla ölümsüzlük elde etmek için arayışlara başlar: Tanrılarla savaşır; uzun yolculuklar yapar, denizler dağlar aşar; önüne çıkan her engelle mücadele eder; birçok bilgeye akıl danışır; çırpınır, feryat figan eder, ama ölümsüzlüğü bulamaz… Bu arayış ilk başta bize, yaşamı seven birinin arayışları gibi görünse de, altında yatan esas neden iktidardır. Gılgamış, hüküm sürmeye devam etmek ister. Gılgamış’ın ölümsüzlüğü aramadaki amacı, taht ve tacın devamını sağlamaktır. Çünkü:
-İktidar tahtının dayanılmaz cazibesi vardır. Taht ve taç hırsı gözleri kör eder; bedenin bütün dokularına kök salar, gelişir genişler…
-Benzer bir örneği “Kral Ölüyor” adlı tiyatro oyununda da görmek mümkün. Burada ölüme direnen bir kralın hikâyesi anlatılır. Kral ölmek istemez ve bu uğurda her türlü çıkmaza, oyuna başvurmaktan çekinmez. Çünkü hüküm sürmenin tadına varmıştır bir kere… Kendisi, eşi ve dostları konforlu hayatın tadına varmışlardır.
*******
-Günümüzde de aşağı yukarı aynıdır bu gerçek. Dünyanın herhangi bir ülkesinde, herhangi bir köşesinde, canı pahasına iktidarı devam ettirmek isteyen yığınla iktidar sahibi vardır. Gitmek istemezler, çünkü ne açlık ne yoksulluk bilirler. Güç ve yetkilerinin büyüsüne kapılmışlardır. Zenginleşiyorlar… Azarlıyorlar, hakaret ediyorlar ve kendi başlarına devlettirler… Halkın yazgısına karar verebilecek kadar devlettirler… Arzuları ve hastalıklı yapıları uğruna kitleyi ateşe atabilecek kadar iktidarı severler…
-Görüldüğü gibi iktidar sahiplerinin yukarıda sıraladığımız özelliklerine, alışkanlıklarına ve yaşam biçimlerine eklenebilecek birçok neden yazılabilir. Hüküm sürmek isteyenin akıl almaz, bin bir çeşit ruh hali, bin bir oyunu vardır.
-İşin feci yanı bunlar, başkalarının emeği ve sefaleti üzerinden yaşamayı o kadar doğal karşılar hale gelmişler ki, en ufak pişmanlık dahi duymazlar… Eskiden Takdir-İlahi, şimdilerde Sandık Cini vasıtasıyla gelen gücü, doğal ayrıcalık görürler.
-Daha feci olanı ise, kendilerini efendi, akıllı sayabilecek kadar pervasızlaşırlar… Yönetilenlerle aynı hamurdan geldiklerine inanmak istemezler. Özgül ağırlıkları farklıdır. Eşit olmak ne demek? Tebaa da kim? Onlara sadece bağımlı olmak düşer ve sadece bakmakla yetineceklerdir. Bakacaklar ve yollarına gidecekler… (Altının parlaklığı bile onlarda istek uyandırmıyor artık.-LUCRETİUS-)
-Şimdi bize bakış açısı ve hakkımızda bu tür yargılara sahip yöneticilere veya iktidar sahiplerine söylenebilecek birkaç sözümüz olmaz mı? Gerçekten bizden üstünler mi? Gerçekten bizden akıllılar mı? Böyle olmadıkları kesin ve büyük bölümümün sıradan bir zekâya, beceri, yetenek düzeylerinin de yine sıradan olduğunu biliyoruz. Böyle olmakla birlikte, işin trajik yanı ya da en büyük hatalarımızdan biri; onları yüceltmek, övmek, yaptıklarını doğru görmek, kimi zaman da yere göğe sığdıramayışımızdır. Tarihimiz boyunca, bir ileri iki geri gidip gelen bizler, en azından hakkımızda olmadık düşüncelere sahip iktidar sahiplerine pekâlâ diyebiliriz ki: “Bizden farklı değilsiniz. Sadece gitmek istemiyorsunuz ve başımıza olmadık işler açıyorsunuz… On, yirmi, elli yıl, hatta bir ömür, parti, tarikat, cemaate baş olmak ne demek? Çok mu akıllısınız ya da başka amaçlarla mı sürekli tepemizdesiniz? Müritlerinizle birlikte canımızdan bezdirdiniz bizi. İş yaptığınızı, çalıştığınızı sanıyorsunuz ama böyle değil.”
– Geçmişte de, günümüzde de yönetme, örgüt, parti, tarikat vb. birer kazanç işine dönüşmüştür. Bu gerçeği göremeyecek kadar saf değiliz artık.
-İktidar sahipleri gelenek, görenek ve değerlere sıkı sıkıya bağlıdırlar, çünkü bunlar devam etme şanslarını artırıyor. Çünkü kitleleri inandırıp sürükleyebiliyorlar. Hükmetme özgürlüklerine olanak sağlıyor. Örnek mi istiyorsunuz… Aşağıda hemen herkesin bildiği, ama üzerinde pek durmayıp geçiştirdiği bir örnek verelim: Savaşta ölen çocuğunun tabutuna sarılıp gözyaşı döken anneye, “Çocuğun şehitlik mertebesine yükseldi,” demek gerçekliğe ve sahiciliğe mi hizmet eder, yoksa birilerinin savaş aşkına mı? Diyelim ki aynı anne, “ Peki böyleyse eğer, bu mertebe sizin olsun. Varın siz çocuğunuzu savaşa gönderin,” dediğini varsayalım. Savaş aşkıyla yanıp tutuşanların cevabını tahmin edebilir misiniz?
-Yeniden soralım: Böyle bir yönetici ya da yöneticiler grubu bizim için ne kadar anlamlı olabilir? Hemen her adımda yasa, kural, değerler oluşturmaya girişen, istemedikleri tepkiler yükselince de, “bizden değildir” deyip ötekini düşman ilan eden sistemlerin bize ne tür katkısı olabilir? Çocuklarımızın nasıl yaşaması gerektiğine katabileceği bir hizmeti olabilir mi?
*******
-Peki, ne yapalım?
-Eğitimin iyileştirici gücüne, sorunun olduğu her yerde başvurulabilir.
-Balık avlamayı öğrenmek gerekiyor… Bizi bulanık sularda dolaşmaya, kısır döngülere boğmaya; korkuya, çekingenliğe, aklımızı bir yana bırakmaya zorlayıp, kendilerini ayrıcalıklı yükseltenlere birkaç sözümüz olmalıdır.
-Bizi oyunlarıyla oyalayanlar, çok şeyimizi alıp götürürler. Aklımızı rehin vermek, bizi başkalarına hizmet etmeye mecbur eder. Başımız dik yürümek istiyorsak:
-Kendimizi değiştirmek ve yenilemekle başlamalıyız. Değişim ve iyileşmenin eğitimin gücüne bağlı olduğunu, tarihten gelen örneklerle biliyoruz.
-Atlantik ötesinden ya da Sahra çölünden yükselen toz bulutlarına boğulmak istiyor muyuz, istemiyor muyuz?.. Karar bizim. Böyleyse orada burada, gerçek ve pozitif eğitimin olduğu her yerde; şimdi, bugün, yarın, dünden dersler çıkarıp geleceğin yönüne bakarak, kendi dilimizde veya başka bir dilde, yenilikler ve özgürlükler arayalım.
-Kuşlar neden ve nasıl uçar? Şu tarladaki buğday başakları altın renginde, ötekisi neden sararmış, solgun ve cılız?
-Neden ve nasıl düşünürüm? Kendimi nasıl ifade ederim? Okumayı, yazmayı, cümlede anlatılmak istenileni anlayabiliyor muyum? Yenilenmek, yeni şekiller oluşturmak, belli tarz ve sistemler içinde kendime yeni yollar bulabilirim.
-Sorabiliyor muyum? Sormak önemlidir, çünkü soru, her şartta çözüme açılan kapıları aralar.
-Eğitimin amacı yükselmek, kaliteli yaşamlar oluşturmaktır. Bu yönde ilerleyebilirim.
-Güneşin doğduğu ve battığı yere bak. Denizin dalgaları durmaksızın neden gece gündüz kıyıları döver?
-Yaşam ve dünya sorularla doludur. Suç işleyenler, savaşı besleyenler, kirli işler… Suçlu kimdir? Yeniliklere neden ihtiyacımız vardır? Kapitalizmin altın çağı… Tacirlerin kar hırsı, iflah olmaz açgözlülükleri, gözyaşı, açlık,, ucuz iş gücü ve dünya, insanlık umurunda değil. Diğer yandan baskıcı, otoriter, söz dinlemeye dahi tahammülsüz, bakmayı, görmeyi, düşünmeyi suç sayan düzenler… İkisinin dışında üçüncü bir yol bulabilirim.
-Gezegenlere yolculuk projen var mı, yoksa beş vakit bildiren çalar saat hayal etmek daha mı cazip?
-Yaşam devam eder… Bu iş bitmez. Nerdesin? Günümüzün, yarının, sonraki yüzyılların ihtiyaçlarına cevap verecek bir eğitim modeli hazırlayabiliyorsan, doğru yoldasın. Yoksa yerinde sayarsın ve seni geçenlerin ardından bakar durursun. Bakmak da bir iştir, ama sadece bakmakla kalırsın.
-Kavrulmuş toprak, eriyen buzullar, felakete dönüşen yağmurlar, açlık çekenler, mavilikleri görmelerine izin verilmeyen kadınlar, kısacık ömürlü çocuklar…
-Can çekişen hayvanlar, yanan ormanlar, salgınlar, hastalıklar… Çözümün var mı, araştırıyor musun?
-Gün batımının kızıl sarı rengi bizi neden bu kadar cezbeder?
-İçinde gürül gürül bilimin, araştırmanın dolup taştığı okullar…
-Yaşam keşiflerle doludur. Binlerce keşif bizi bekliyor. Yerinden kalk ve araştırmaya koyul. Bakış açın var mı? Kimden yanasın?
-Bilim, bilgi ve gerçeklik dolu eğitim, hüküm sürenleri rahatsız etmiştir. Dünya tarihi örneklerle doludur ve bu uğurda hayatlarından olmuş birçok şahsiyet sayılabilir… Yönetimlerle, bizi yönetenlerle ilgili misin, ilgisiz misin? Karar senin. Rezil olmak da vezir olmak da senin elinde.
********
- Eğitimin Geleceği (2) Haydar Uzunyayla (4. Katkı) - 12 Nisan 2022
- Ahmet Hamdi Bey Haydar Uzunyayla - 26 Mart 2022
- Eğitimin Geleceği 1 Haydar Uzunyayla (2. Katkı) - 16 Mart 2022