Boş Kalan Tencere Nurcan Yüksel Öçal

BOŞ KALAN TENCERE

Evin hanımı radyoda bir yandan “Boş Kalan Çerçeve” şarkısını bana bakarak tencere olarak değiştirip dinliyor, içinden mırıldanıyor hatta, bir yandan da benim içimi nasıl neyle dolduracağını sıkıntıyla düşünüyordu.

35 yıldır kullanıla kullanıla bayağı eski bir çelik tencere olmuştum artık ama yine de işe yarıyordum, bugüne kadar. Bugünlerde içimi dolduramayan şef’im, geçmiş yıllarda ne yemekler yapmazdı ki. Çorbalar, sebze yemekleri, içlerine atılan etler, kıymalarla lezzetine doyum olmayan yemekler yiyenin damağında unutulmaz tatlar bırakırdı. Sanki büyülü bir “el” benim içime dokunurdu, içimde pişen yemek görüntüsü, aldığım tat benim bile hoşuma giderdi. Anne biraz daha verir misin? sesleri, annenin yüzünde ve gözünde mutluluk gülümsemeleri, babanın yüreğinde bir rahatlama çocuklarının neşeli seslerini duyunca ve doymuş karınlarını görünce. O zamanlar ne mutlu bir durummuş bu ama meğerse hızla kötüye gidecekmiş. Ahh duyuyor musunuz kapağım oradan bağırıyor beni de söyle beni de söyle diye. Haklı tabii kapağım kapanmasa, içimde oluşan buharlar dans etmese, güzel karışımların lezzeti kaçardı, yardımların için teşekkür ederim benim ayrılmaz parçam.

Sonra zamanla hızla geriye doğru gittik. Baba daha fazla çalışıyor, anne benim içimi nasıl dolduracağını kara kara düşünüyordu. Artık kırmızı mercimeğin içine daha fazla kırık pirinç koyuyor, patates ve soğanın yarısını diğer yapabileceği yemeklere ayırıyordu. Yağ ve salçayı iyice kısmıştı. Yağı kuyruklarda zar zor almıştı ucuz diye ama aldığı yağ meğer beş kiloluk değil dört kiloymuş, o yüzden ucuzmuş. Aldandığını anlayınca gözlerinden yaş, karnına ağrılar girdi, nasıl bu oyuna geldim diye çok üzülmüştü. Ama bundan sonra deneyim kazanmıştı, artık market market, pazar pazar dolaşıyor kendince en uygun sebzeleri, kuru gıdaları gramı gramına hesaplayarak seçiyordu benim içime koyabilmek için.

Aradan biraz zaman geçti sanırım, zamanı pek bilmem ama içimde kaynayan yemek çeşitleri ve doluluk durumum gittikçe azaldı. Evin aşçısı hanım baktı ki beni pek dolduramıyor, benden küçük kardeşim olan tencereyi kullanmaya başladı. Küçük tencerenin dolduğunu görünce çok fazla yemek yaptığını düşünüyor, moral bulur gibi oluyordu o güzel insan. Beni de artık fazla kullanamadığı, hatta hiç kullanmadığı düdüklü tencerenin yanına koydu, böylelikle epeydir görüşemediğim düdüklü teyze ile söyleşiye başladık.

Nurcan Yüksel Öçal’ın  dergimizdeki başka bir öyküsü

Düdüklü teyze hemen konuşmaya hatta ötmeye başladı sanki. Beni bu dolabın en üst rafına koydular ve unuttular. Durduğum yerde lastiklerim eridi, düdüğüm paslandı. Eskiden neredeyse haftada bir kuru fasulye, nohut pişirirdim yarım saatte hem de etli diye tısladı. Eyvah yanmıştım ben, bunun çenesinden bu rafta durulmazdı. Zaten ıskartaya çıktım diye de canım sıkılmıştı, bir de bu kadar konuşmayla içim şişmeye başlamıştı. Sonra zamanla alıştım konuşmalarına, ben de aynı durumda değil miydim zaten. Kapalı dolabın içinde birbirimizle konuşup epey zaman geçirdik, dışarıda ne olup bittiğini hiç bilmiyorduk. Neredeyse birbirimizle ilgili her şeyi öğrenmiş hatta yinelemeye bile başlamıştık. Şef annemizin annesine dönüşmüş gibiydik. O da bir olayı yirmi kere anlatıyor, çevresindekileri bazen güldürüyor bazen kızdırıyordu. Ne olmuştu acaba o teyzeye?

Sonra bir gün birden uzun zamandır kapalı kaldığımız dolabımızın kapağı açıldı ve güler yüzüyle evin yemek pişireni, evin aşcısı beni artık iyice uyuştuğum raftan, düdüklü teyzenin yanından aldı. Teyzeyi teselli edecek zamanım yoktu, sadece arkamdan hüzünle baktığını gördüm üzülerek, birbirimize ne kadar çok alışmışız demek ki. İyice tozlandığım için önce bir güzel yıkadı beni, suyu da dikkatli kullanarak sevgili el’im ve diğer sürekli kullanılan önceki yerime, rafıma yerleştirildim. Ama daha yerimi ısıtmamıştım ki birden kendimi ocağın üstünde hissettim, içim doluyordu üstelik istediğimden de fazla doluyordu. Bolca doğranmış soğan, patates, havuç hatta ıspanak kökleri, bol yağ, salça ve kırmızı mercimek ve az kırık pirinç hepsi birden içime dolmuşlardı. Ne güzel bir yemek olmuştu içimde baharatlar da eklenince, haa kapağımın katkısını da unutmamak gerek tabii. Güle oynaya iştahla yediler masaya oturan ev halkı. Biraz zaman geçince düdüklü tencere teyzem de yanıma geldi, kavuştuğumuz için çok mutlu olduk.

Ne olmuştu da biz yeniden devreye girmiştik acaba? Evdekilerin hepsinin yüzü, benim ilk kullanıldığım günlerdeki gibi gülüyordu. Amaaan ne olmuşsa olmuştu ama her şey çok güzel olmuştu. Ben ve düdüklü teyzemin içi doluyordu ya, insanlar gülüyordu ya, tamamdı o zaman.

NURCAN YÜKSEL ÖÇAL
05.02.2023

 

Nurcan Yüksel Öçal facebook sayfası

Nurcan Yüksel Öçal
6

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir yorum var

  1. Sevgili Nurcan Hanım. Çok güzel olmuş.Esyalarin dilinden hikaye anlatımını gayet başarılı.Elinize sağlık.Sonuc bölümünde tencerenin yine eskisi gibi doldurulabildigine dair küçük bir açıklama olsaydı diyorum.Yada bir sürpriz,gibi..

    3

Bir cevap yazın