Bütün Mor Renkli Bin Lira Fevzi Keyik

 

     1968 yılı Temmuz ayında göreve kendi kendimi başlattım. Çünkü müdür vekilliği görevi de verilmişti. Kullanılmaktan girintileri kurumuş ıstampa mürekkebi ile dolu, zorlukla okunan okul mührünü de imzamın üstüne bastım. İlk defa bir resmi yazı hazırlamıştım. Sarı zarfa koyarak yapıştırdım. Üzerine Çardak İlköğretim Müdürlüğüne yazarak postalayacaktım.

        Muhtarın tanımladığı daha kısa olan yaya yoluna koyuldum. Kısa kollu yazlık gömleğimle yayladan ovaya ulaşacaktım. Köylüler bu gömleğimin kısa kolunu çekiştirerek hoca bunlarla burada durulmaz. Kışın buraya kar yağdı mı Mart ayına kadar kalkmaz ona göre tedarikli ol. Hazırlığını iyi yap da gel demişlerdi.

       Yaz tatili bitti. Yatak, yorgan, çarşaf, çamaşır ve kılık kıyafetleri korunacak şekilde sararak paketledim. Tabak, çanak, bardak, çaydanlık ve tüp gazla çalışan ocak gibi mutfakta kullanılacak olanları da koli yaparak paketleyip taşınmaya uygun kalın iplerle bağladım. En önemli eşyamın bana arkadaşlık edecek pille çalışan radyom olduğunu biliyordum. Onu da özenle paketledim. Aklımca bu kez bana daha yakın sayılan Baklan’dan gidecek, Orman İşletme Şefliğinden araçlarıyla eşyalarımın taşınmasını rica edecektim. Bu mümkün olmadı.

       Buralı bir okul arkadaşım vardı. Kendisi tek dersten bütünlemeye kalmış bizimle birlikte okuldan mezun olamamıştı. Ondan daha erken göreve başlamakla onlara daha yakın olan köye atanmam ve kendilerinden yardım istemem çevrede nasıl algılanır demeden zorunlu olarak yardım istedim. Taşıt olarak tek çözüm “at arabası” görünüyordu. Atlar koşularak hazırlık yapıldı. Bizi getiren dolmuştan eşyaları arabaya taşıdık. Eylül ayında yağmurun hafif çiselediği bir öğleden sonrası yola koyulduk. Bir süre sonra bu yol görevli olduğum köyün yoluna kavuştu. Dik ve yokuşlu ve çok dönemeçli olan orman yolunda, eşyaları ve bizi taşımakta atların zorlandığı da oldu. O gece muhtarın konuğu oldum.

        Ertesi gün okulun lojmanı sayılan tek odaya eşyaları taşıttım. Köyün suyu ve elektriği yoktu. Köy meydanında ki çeşmeden kovalarla evlere su taşınıyordu. Yağmur yağdığında su bulanık oluyordu. Lojman denilen bölümde mutfak tezgâhı, dolap, raf, banyo yoktu. Gerektiğinde sınıf olarak kullanılır düşüncesiyle yapılmamıştı. Burada bir süre kaldıktan sonra köyde halı dokutan bir kişinin zaman zaman kaldığı ve halı ipleri ile eşyalarını koyduğu okula yakın bir eve taşındım. Köye ilk olarak tüp gazla çalışan ocağı ben götürdüm. Köylüler bunu gereksiz buldular. Burası orman köyü yakacak bol, masraf etmişsin dediler. Oysa benim işimi kısa sürede ve kolaylıkla görülmesi bakımından daha çok gerekliydi.

    Müdür vekilliği görevimden dolayı aylığım 620 Lira idi. Bunun 150 lirasını alıp gerisini babama gönderiyordum. Köyde para harcanacak bir yer yoktu. En lüks harcamamız iki bisküvi arasına iki lokum koyarak yemek ya da100 Gr fındık alıp kırıp yemekti. Çay kahve köyün ekonomik durumuna göre belirlendiğinden kasaba ve şehirlere göre daha ucuzdu. Kahvede bulunan herkese çay kahve ısmarlasam da ay sonuna kadar 150 lirayı tüketemediğim oluyordu. Zaten epey bir süre hep senden mi içeceğiz diyerek epey bir süre bana para verdirmiyorlardı. Sucuk ve benzeri gıdaları bakkal, ben ve vekil öğretmen arkadaşım için getiriyor, zorlu kış şartlarında onları da bulamıyorduk. Hayatım boyunca yemem gereken yumurtayı orada tükettiğimizi sanıyorum.

        Uygun hava şartlarında Denizli ye gidebilmek için pardösü takım elbise ve kravatımın altına lastik çizmemi giymek zorundaydım. O kadar yolu yaya olarak ayakkabı ve diğer eşyaları taşıyarak sürdürmek zordu. Bu uyumsuz kıyafetim, ziyaretine gittiğim arkadaşımın patronu tarafından “çizmeli hoca” geldi diye niteleniyordu. Gülüp geçiyorduk. Denizli de ise bir ay tüketemediğim 150 lira su olup süzülüp gidiyordu.

     İlçeye inemediğim bir ayda kahve de otururken muhtar Mal Müdürü sana verilmek üzere para gönderdi. Bu ayki maaşın ve eğitim ödeneğinmiş diye bütün mor renkli yepyeni bir 1000 lira uzattı. Köylülerin hayran bakışları arasında bana uzatılan parayı aldım. Bende yaşamımda ilk defa bin lira görüyordum. Sevinmiştim. Bu parayı bütün olarak babama vermeyi düşündüm.

       Okuldayken büyük ağabeyler eğitim ödeneği artırılmış, istersen babana haber vermeden bu parayla evlenebilirsin diye şakalaşıyorlardı. Bir sonraki hafta sonu Bekilli ye giderek parayı babama verdim. Babam gözlerine inanamadı. Parayı tersine yüzüne tutuyor dikkatlice inceliyordu. ”Oğlum bir yanlışlık olmasın. Bu para çok para bunu harcarsak geri ödememiz çok zor olur” diyordu. Ben de bu ayki maaşımla eğitim ödeneğimizi birleştirerek vermişler muhtara, o getirdi dedim.

        Gerçekten bu para babam içinde büyük bir paraydı. Çünkü bir yıl boyunca uğraşarak Konya civarına üzüm, pekmez, ağdayı yaklaşık sekiz ay sonrası için Eylül vadeli bono senetleri karşılığı dağıtıp gelmişti. Senetler karşılığı alacaklarını toplamaya gittiklerinde; bulduklarından senetlerini verip paralarını alıyor, bulamadıkları için yeniden o kasaba veya köye bir daha gitme zamanları olmuyordu. Çünkü yapılan masraf alınacağı belli olmayan paradan daha fazla oluyordu. Böylesine zorlu ve riskli bir uğraşı sonucu eline 650 Lira kazanç kalmıştı. O parayı 50 liralık banknotlar halinde defalarca saydığını görmüştüm.

      Fakir ailenin altı çocuğundan en küçüğünün büyüğüydüm. En büyüğümüz ablamız okutulamamıştı. Diğerlerimiz beş erkek kardeşiz. En büyük ağabeyim Üniversitede öğrenci idi. O nun küçüğü esnafın yanında çırak verilmek zorunda kalınmıştı. Benim büyüğüm yatılı Sağlık kolejinde okurken eğitimine bir süre ara vermek zorunda kalmıştı. O yılların Parasız Yatılı Okulları eğitimde fırsat eşitliği sağlamış pek çok fakir aile çocuklarının meslek sahibi olmasının yollarını açmıştı. En erken ben maaş almaya başlamış ve aileme ekonomik yönden destek olmaya başlamıştım. Benim küçüğüm henüz ortaokul öğrencisiydi.

     Bu desteği bir yıl sürdürebildim. Çünkü köy şartları beni Eğitim Enstitüsü ne gitmeye zorluyordu. Babam ise haklı olarak buna taraftar görünmüyordu.

  O da ayrı bir yazı konusu olsun.    

         Fevzi Keyik 4-Ekim-2015     

Anılar serisinin daha önce yayınlanan “Öğretmenlik Görevine Başlayışım” bölümünü okumak için TIKLAYINIZ

9

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı