Devlet Yönetimi Ve Yurttaş Nurettin Şenol

Cumhuriyetlerde devlet, halk yönetiminin örgütlenmiş biçimidir.

Bir kentte, bir adada, bir kabilede devlet örgütü olmadan işler adil işbölümü ile yürütülebilir. Ancak, sınırlarla belirlenmiş büyük bir ülke, bir merkez örgütüyle yönetilebilir. Başka ütopik formüller ileri sürülse de bugünkü dünyada devlet gerekli bir örgüttür.

Önemli olan bu örgütün yönetim yönergeleridir. Uygar, ileri ülkeler bunun çözümü olarak da demokratik, laik, hukuk devleti uygulamasını yeğlemişlerdir.

Bu yönetimde birbirini denetleyen 3 erk belirlenmiş;  1) Yasama  2) Yürütme  3) Yargı   

Bu erklerin işleri, yetkileri, sorumlulukları ve görevleri anayasa ve yasalarla belirlenmiş olur. 

Bu yönetimde saydamlık esastır. Bu kural çalışmazsa yönetim demokratik cumhuriyetten sapmıştır.

Devlet, işleri halk adına, halk için yapar. Halk devletin kulu / kölesi DEĞİLDİR. Devlet, halkın işlerini yapan organdır.

Devlet görevlileri halkın işlerini yaparlar ve bu emeklerinin karşılığı olarak ücret alırlar. Devlet görevlileri kendilerini üstün insan, halkı ise kölesi gibi göremez. Böyle ise yönetimde hastalık var demektir. 

Yönetimdeki hastalık ve sapmaların suçunu demokratik laik hukuk devleti biçimine yüklemek yanlış olur.

Bizde devletin anlamı nedir?

Bizdeki devlet algısı hiç de sevecen, koruyucu, kollayıcı, yurttaşına güvenen bir organ değildir. Bizim insanımız devleti korkulacak, zorla para alan, zorla savaşa gönderen, polis ya da jandarma merkezlerinde işkence ve baskı yapılan, despot, buyurgan, zorba bir güç olarak algılamaktadır. Bu gelenek baskıcı imparatorluk döneminden bu yana böyledir ve devletin yapı taşlarına yerleşmiştir.

Oysa insanlarımıza Anayasa, yasalar ve hukuk sindire sindire öğretilse ve benimsetilseydi, devlet denilen bir güçten korkmak yerine yasalara karşı yanlış yapmaktan korkulması gerekirdi. Yanlış yaptığımızda yakamıza yapışanın devlet değil, yasaların, hukukun olduğu algısı içselleştirilmiş olmalıydı.

İnsanlarımızın çoğu, “Ömrüm boyunca, kendi ülkemde ele geçirilmiş bir ülkede yaşadığımı duyumsadım” diyor. Devlet vatandaşına güvenmiyor. Ancak her türlü yolsuzluğun, hırsızlığın, rüşvetin çıktığı ve / veya destek gördüğü yer de devlet. Devlette bir masa kapanlar, “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” düşüncesi içinde kendisini ve çevresini varsıllaştırma dolapları çevirme derdine düşüyor.

Türkiye’ de devlet anlaşılamayan bir kavram.

Devlete “BABA” diyenler devleti bu duruma getiren şakşakçı, yalaka çıkarcılardır. Bunlar yüzünden kendisini devlet sanan devlet görevlileri benim verdiğim para ile benim işimi yapacakken, benden kendisine yalakalık yapmamı, saygı göstermemi, eğilmemi, ceketimi iliklememi, ayakta beklememi, rüşvet vermemi bekliyor.

Kendilerince, devlet görevlilerinin hepsi kusursuz, her şeyi bilir, ancak yurttaş çok kötü, güvenilmez, sinsi, hileci yaratıktır. Zorunda olduğu görevini yaparken sanki halka bu işi armağan (lütuf) olarak yapıyormuş gibi bir havaya girmesi, nazlanması, zorluklar, engeller çıkarması halk arasında nasıl olumlu bir algı yaratabilir?

Devlet görevlisi kendini “devlet” sandığı gibi, halk da görevlinin kişiliğinde devleti öyle olumsuz görmez mi?

Yurttaş olmasa devlet ne kadar güzel yönetilirdi iklimi içinde olan devlet görevlileri halka devletini öcü gösteriyor.

Devlet ve memuru özeleştiri yapmaz. Devlet de memuru da kutsaldır. Yurttaşları kul olarak görür.

Devletin memurunun bildiğini yurttaş bilmez bilme hakkı da yoktur.

Böyle bir devlete karşı yurttaş nasıl olumlu ve iyi duygular içinde olabilir?

Bütün bu sorunların kaynakları aslında bellidir. Hasta ve hastalık bellidir de iyileşmesi için girişimde bulunmak yoktur. Devlet ve görevlileri böyle kalmanın kendilerini yücelttiğini, halkın üzerine çıkardığını, ulaşılmaz yaptığını düşünür. Halkın bilgi ve bilincinin yükselmesi işlerine gelmez. Halkın düzeyine inmekten korkarlar. Saltanat ve gösteriş içinde yaşamayı bırakmak istemezler.

Bu düzenin uygar ülkelerde olduğu gibi “normalleşmesi” için halkımızın bilgi ve bilinç düzeyinin tüm engellere karşın yükseltilmesi gerekir. Bu konuda başta aydınlar, yazarlar, sanatçılar olmak üzere bilimyurtlarına (üniversiteler) büyük görevler düşüyor.

Devleti yönetenler de artık, yurtseverlik şapkalarını giyerek başta eğitim olmak üzere, devlet kapılarında gerekli çalışmalara hemen başlamalıdır.

Nurettin ŞENOL

 

NURETTİN ŞENOL
6

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir cevap yazın