Ahlaksızlık endüstrileşmiştir artık. Sadece genel yaygın bir durum değildir toplumumuzda. Modern toplum bilindiği gibi bir piyasa ve dolayısıyla rekabet toplumudur. Rekabet Thomas Hobbes’tan beri bildiğimiz üzere güçler çatışmasıdır. Rekabette güçlü olan kazanıyor, akıllı, dürüst, zeki ve ahlaklı olan değil. Diğer bir deyişle ahlaklılık erdem değildir rekabet ve güç ilişkilerinde. Ahlaksızlık en yüce erdemdir insanı insanlıktan çıkaran bu çürümüş insan ve toplum ilişkilerinde.
Ahlaksızlık erdemi iş hayatımızda, kurumlarda, sendikalarda, derneklerde partilerde en yaygın olarak karşılaşılan olgulardan birisidir. Yetenek, beceri, zeka, etkinlik ve nüfuz bakımından daha üstün olduğuna inanılan insanların “hakkından gelmek” için ahlaksızlar kötülüklerini örgütlü hale getirirler. Bu nedenle onların oluşturduğu çevre için “örgütlü kötülük” denir. Örgütlü kötülük postmodern ilkeyle çalışır. Her duruma ve gereklere hemen uyar ve kendisini hep olduğundan farklı göstermeye çalışır. Örgütlü kötülük bugün öyle bir safhaya ulaşmıştır ki toplumumuzda; bundan artık endüstrileşmiş bir durum olarak bahsetmek gerekiyor. Endüstrileşmiş derken, kötülüğün yalnızca yaygınlığına ve örgütlülüğüne dikkat çekmek istemiyorum, örgütlü ahlaksızlığın aynı zamanda artık bir gelir kaynağı ve ticaret nesnesi olduğunu da vurgulamak istiyorum. Kötülük artık pazarlanmak üzere değer üretiyor ve bunun için borsa kuruyor.
Örgütlü ahlaksızlığın bir cinsiyeti yoktur. Yerine göre erkeklik de kullanılıyor kadınlık da, sağcılık da kullanılıyor solculuk da, en “basit” kişilerden en yüksek unvana ve mertebeye sahip kişi ve mevkiler de kullanılabilir örgütlü kötülük tarafından. Sıkça en masum ve en dürüst sandığımız kişiler çıkabiliyor kurulmuş bir tezgahın ardından.
Ahlaksızlığın örgütlü bir şekilde yaygın olduğu dünyada aklı nasıl koruyacağız, gerçeği nasıl bulup takip edeceğiz? Bunun tek bir çaresi vardır. Şüpheci yaklaşım ve olgulara ve gerçek verilere dayanmak. Sözün bir kadri kıymeti kalmamıştır artık. 60 yaşında sözüm ona bir felsefe profesörünün bile yüzü kızarmadan yalan söyleyebildiği, dedikodu yapabildiği, çıkarı için gerekirse her şeyini ticaret nesnesi yapabildiği bir dünyada gerçek olgulara ve verilere dayanmak tek çaredir, çünkü “posttruth” dünya yalanın gerçek gibi gösterildiği dünyadır.
Prof. Dr. Doğan Göçmen
Esmeri Alev Ekebaş’a teşekkür ederiz.
Sade,düz, dürüst, çalışkan insanların devri bitti mi? İyilik yapmaya çalışan, üreten bir avuç insan mı kaldı sonunda? Örgütlü kötülük nasıl akıl insanlık dışı bir şey! Vah ki vah!
Yazdıklarınız her gün görüp de yadırgadıklarımız ama devamlı çoğalıyorlar. Dün ak diyen bu gün kara diyor; akıl almaz kötülükler yapılıyor, birileri adeta o dünyada yaşamıyor, sanki her yer güllü gülistanlık gibi kötülükler sürüyor, birileri yaşarken ölüyor. Yaşamların yaşarken katledildiği zamanlardayız. Vah mazlumlara.
Farkındalık yaratan yazınıza teşekkür ederim.
Ne öğretici bir yazı. Bir toplumda kötülük orgutluyse toplumun geri kalanı da mutlaka örgütlü olmalıdır. Tek tek sizlanmalarla bir yere varılamaz. Ilginc olan sizlananlarin çoğu birilerinin veya birinin bu kötülükleri değiştirmesini beklemektedirler. Cumartesi günü İzmir’e bir miting vardı. Gecinemiyoruz adı altında. Baktim videolara hep 60 yaş üstü emekliler. Bu ülkede işsizlik var gençler nerede? Yoksulluk var. Ucuz ekmek kuyruğunda bekleyenler, pazar artıklarını toplayanlar, mecralarda maden çıkarılıp toprakları, suları zehirlenenler nerede? Kirasını odeyeyemeyenler nerede? Yoklar. Cunku örgütlü değiller.