13 Eylül 1921’de Sakarya Meydan Savaşı ile durdurulan Osmanlının geri çekilişinin başlangıcı olarak baz tarihçiler 12 Eylül 1683 2. Viyana Bozgunu, bazı tarihçiler ise bundan 16 yıl sonra 26 Ocak 1699’da imzalanan Karlofça Antlaşmasını baz alırlar. Bu antlaşma ile azınlıklar üzerinde elde edilen haklar, giderek zaten dil, din gibi ekinçsel (kültürel) kimlikleriyle dimdik ayakta olan uluslar bağımsızlıklarını elde ederek “Millet-i Sadıka, sadık millet” diye anılan Ermenilere kadar gelmiştir.
*
Soykırım yalanını ilk kez ortaya atan İngilizlerdir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında, savaş yaymacası (propagandası) olarak çıkardıkları Mavi Kitap’a bir Rus ressamın yağlıboya kemik yığını resmini soykırıma uğrayan Ermenilerin kemikleri diye koymuşlardır. Daha sonra bu kitabın savaş yaymacası olarak çıkarıldığını, aslının olmadığını açıklamışlardır. Gel gelelim “çamur at izi kalsın” çirkinliği üstümüzde kalmıştır. Ermenistan dışındaki Ermeniler bu yalana dört elle sarıldılar. Arada Ermenistan eski Başbakanı Ovannes Kaçaznuni gibi gerçeği söyleyenler yok değil. “Ermenistan dışındaki Ermenilerin yaşadıkları uluslar içinde erimemeleri (özümlenme-asimilasyon) için soykırım gibi büyük bir olaya gereksinimiz var” diyende oldu.
*
Sizlere konu ile ilgili Avrupa Adalet Divanı’nın kararı ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Perinçek-İsviçre Davası kararlarını sunuyorum. Öteden beri bu sorunun uluslararası bir mahkemede çözüleceğini söyleyegeldim. Hukuki hiç bir dayanağı olmayan bir konu siyaset malzemesi yapılarak Türk halkı üzerinde psikolojik baskı, altsanma (aşağılık kompleksi) yaratılıyor. Öyle ki birçok ülkede, ABD’nin birçok eyaletinde ders kitaplarında okutuluyor. Bu bilgilerle büyüyen çocuklar, bu konuyu tartışılmaz doğru olarak değerlendirecekler. Sadece onlar değil bizim çocuklarımızda öyle değerlendirecek. Bir ulusun onuruyla bu kadar oynanamaz. Yıllardır suçluların telaşı ile 24 Nisan yaklaşırken “ABD Başkanı soykırım diyecek mi, demeyecek mi” sanrısına kapılıyoruz. Bunu görenler daha çok üstümüze geliyorlar. Son olarak şunu söylüyorum. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bazı Osmanlı milletvekilleri İngilizler tarafında soykırım yaptıkları suçlamasıyla yargılanıyorlar ve suçsuz bulunuyorlar.(4) Ermenilerin açtığı bir davada Avrupa Adalet Divanı’nın Ermenilere Tokat gibi bir kararı var.(2) Son olarak İsviçre-Perinçek kararı bulunuyor.(3) Bu gerçekler ortada dururken Türkiye niye suçlu gibi susup oturuyor?
*
Şöyle belleğimizi yoklayalım. Osman Pamukoğlu kitaplarında açık açık yazdı. Yerde iki metre kar varken Kandil’e havadan indirme yapıyor. PKK’lı teröristlerin kaçacak yeri yok. Ankara’dan telsiz emri geliyor. “Geri çekilin!” İran sınırında 200 kişilik bir terörist grubunu çembere alıyorlar. Ankara’dan telsizle emir geliyor. “İran sınırına giriyorsunuz, geri çekilin!” Ankara’nın nasıl haberi oluyor? PKK’lılar Amerikalıları arıyor. Onlarda Ankara’ya emir veriyorlar. Bu kitaplar başka ülkede çıksa yer yerinden oynar, halk sokaklara dökülürdü. Okumayan, okuduğunu gereği gibi yargılayarak doğru düşünemeyen benim halkımın bunlardan haberi bile olmuyor.
*
Son analizde kendimize şunu sormamız gerekiyor. Çok partili siyasal yaşama geçtiğimiz 1950 yılından bugüne ülkemizi kimler yönetiyor? Türkler mi, devşirilmiş Türkler mi? Sandıktan çıkanlar bize mi, ABD’ye mi hizmet ediyorlar? Vahdettin’in yarım bıraktığı tamamlanıyor olabilir mi?
Bunları aşmak için ülkemizin Atatürk gibi, İnönü gibi devlet adamlarına gereksinimi vardır. Siyasi varlıklarını emperyalist Batı’nın istencine (iradesine) bağlamış din ve hamaset sömürüsü ile geçinen siyasilerle bu iş olmaz. Daha da önemlisi din ve hamaset sömürüsüne kapılmayacak, aldanmayacak, kanmayacak halk gerekiyor. Değilse Batılılar soykırımcı der, bizi de iyi ki gündeme gelmedi diye avuturlar.
1- Evrensel’in 26 Şubat 2005 tarihli haberi
2- Avrupa Adalet Divanı kararı
3- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Perinçek-İsviçre Davası kararı
4- Uluç Gürkan’ın değerlendirmesi,
Türkiye-AB ilişkilerinde sorun olmaya başlayan Ermeni soykırımı iddialarına dair Avrupa Adalet Divanı Türkiye lehine bir karar aldı. Karada soykırım iddialarının hukuki değil siyasi bir sorun olduğu açıklandı. AB Haber Sitesi’nin haberine göre; merkezi Fransa’nın Marsilya kentinde bulunan Avrupa Ermeni Derneği ile yine Fransa’da yaşayan Gregoire Krikorian ve Suzanne Krikorian Avrupa Adalet Divanında AB’ye karşı açtığı davayı kaybetti. Avrupa Ermeni Derneği mahkemede Türkiye’nin 1815 soykırımını tanımadan aday ülke olarak tanınmasının AB hukukunun ihlal edilmesi olarak iddia etmişti.
Lüksemburg’dan Avrupa Adalet Divanı davada Ermenileri haksız buldu. Söz konusu kararı 29 Ekim 2004’te alan mahkeme bu yönde attığı adım ile diğer davalara örnek oluşturacak bir karara da imza atmış oldu (1)”
ERMENİ SOYKIRIM İDDİALARININ HUKUKEN GEÇERSİZ OLDUĞUNU ORTAYA KOYAN AVRUPA ADALET DİVANININ KARARI :17.0.2004
Tarih 20 Temmuz 1987’da Avrupa parlamentosu C-190 esas nolu kararı ile, Ermeni sorununun siyasi çözümü hakkında bir karar alır ve bir dizi ‘’çözüm’’ önerir.
Yıl 1999.
AB ve o anda başbakanı sayın Bülent Ecevit olan Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye’nin AB’ne üyelik için aday olup olamayacağı konusunda restleşmektedirler.
Başbakan Ecevit Avrupalıların restini görür ve ‘bizi istemeyeni biz hiç istemeyiz ‘ der ve nihayet, o hatırlayacağınız sahnelerle Başbakan sayın Ecevit ertesi gün apar topar Helsinki’ye davet edilerek, Türkiye’nin AB üyeliğine adaylık kararı verilir
Bunun üzerine adeta çileden çıkan Ermeni diasporası:
-20 Temmuz 1987 tarihli Avrupa parlamentosunun C-190 esas nolu kararına atıfta bulunarak- ‘’Türkiye önce Ermenilere yaptığı soykırımı kabul etsin, ondan sonra üyeliğe adaylık statüsü verin, aksi takdirde AB akit dışı sorumluluğunu zedelemiş olur’’ diyerek; Avrupa Parlamentosu’na, Avrupa Birliği Konseyi’ne ve Avrupa Birliği Komisyonu’na karşı Avrupa Adalet Divanı’nda-AAD’nında- dava açar.
Bu dava, AAD’nın birinci dairesi tarafından 17 Aralık 2003 tarihinde Esas No: T-346/03 kararı ile ret edilir. Ermeni diasporası bunun üzerine temyize gider ve
AAD’nın dördüncü dairesinde görülen temyiz davası, 17.04.2004 tarihinde,
C-18/04 P Esas nolu nihai karar ile yeniden reddedilir ve bu nihai kararla Ermeniler ayrıca 30.bin Avro’luk mahkeme masrafını da ödemeye mahkum edilirler .
………………………………………………………
HABERLER / ERMENİ MESELESİNDE AAD DİVAN KARARLARI
Y.Müh.Refik Mor
Yeminli Tercüman ve Çevirmen
Neumünster-Meclis üyesi-CDU
Neumünster 25 Aralık 2008
OYUN BITTI, GAME OVER, DER SPIEL IST AUS !!!!!!!!
ERMENİ DİASPORASININ GÜNCELLEŞTİRİLMESİNDEN KORKTUĞU AVRUPA ADALET DIVANI’NIN (AAD) NİHAİ KARARI
· Ön bilği
· Konuya giriş
· Kararın Türkce çevirisi
· Kararın Almanca aslı-AAD birinci dairesinin-
· Kararın Fransızca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı-
· Kararın Almanca aslı-AAD dördüncü dairesinin nihai kararı-
· Ön bilği
Avrupa Adalet Divanı(AAD):(European Court of Justice)
Merkezi Lüxemburg“da olan Avrupa Adalet Divanı- AAD,Avrupa birliği üyesi
Ülkeleri arasında, AB hukukunu ilgilendiren konularda son sözü söyleyen kurumdur.
Adalet Divanı’nın görevi, Avrupa anlaşmalarının yasaya uygun biçimde yorumlanması ve uygulanmasını sağlamak. Üye devletlerin anlaşmalarda öngörülen yükümlülükleri yerine getirip getirmediklerine karar vermek, ulusal mahkemelerin başvurusu üzerine topluluk hukukuna ilişkin çeşitli konuların yorumlanması ya da geçerliliği hakkında ön kararlar almak yetkileri arasında.
Hukuki bir işlemin tartışmalı bir konu doğurması halinde ulusal mahkemelerden herhangi biri Avrupa Adalet Divanı’ndan ön karar isteyebiliyor. Ancak bunun yapılabilmesi için üye devlette daha yüksek bir temyiz mercii bulunmaması gerekiyor. Ve Divan kararı bağlayıcı oluyor.
Avrupa Adalet Divanı(AAD), merkezi Strasburg’da olan ve Avrupa konseyi’nin bir kurumu olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve merkezi Lahey’de olan Uluslararası Adalet-UAD- ile karıştırılmamalıdır
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), uluslararası bir teşkilat olan Avrupa Konseyi’ne bağlı olarak kurulmuş uluslararası bir mahkemedir. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, birey gruplarının, tüzel kişiliklerin ve diğer devletlerin, belirli usulî kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merciidir. Avrupa Konseyi’ne üye olan ve aralarında Türkiye, Rusya, Sırbistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın da bulunduğu 47 Avrupa devleti, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini tanımaktadır.
Uluslararası Adalet Divanı-UAD- :UAD, BM’nin başlıca yargı organıdır. Uluslararası Adalet Divanı’nın merkezi Hollanda’nın Lahey kentindedir. Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi’nden seçilen 15 yargıçtan oluşur. Yargıçlar değişik ülkelerden seçilir, böylece dünyadaki değişik hukuk sistemlerinin temsil edilmesi sağlanmaya çalışılır.
Divanın yetki alanı, bir uluslararası uyuşmazlıkta taraf olan ülkelerin kendisine getirdikleri davalar ile BM Antlaşması’nda ya da yürürlükteki uluslararası antlaşmalarda özellikle öngörülmüş konuları içine alır. Uluslararası Adalet Divanı Statüsü, BM Antlaşması’nın (BM Şartı) ayrılmaz bir parçasıdır ve Adalet Divanı’nın çalışma esaslarını belirler.
· Konuya giriş
Aşağıda Türkce çevirisini yaptığım AAD-nihai kararı, bu konuda, başta şu anda tozu dumana katan ‘özür diliyoruz’ kampanyasını yürütenleri zor duruma sokacağa benziyor.
Avrupanın en yüksek yargı organlarından olan ve milli parlamentolarda siyasi olarak alınan sözde Ermeni soykırımı kararı veya kararları, en yüksek nihai hukuki bu karar karşısında geçerliliğini artık tamamen kaybetmiştir.
Sivil toplum örğütleri ve politikacılar hukuki temsilcileri kanalı ile veya bizzat, bu kararı Federal Almanya’nın diğer meclis üyelerine ve basına zaman kaybetmeden ulaştırmalıdırlar. Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığındaki hukuk uzmanlarının da bu konuda artık harekete geçmeleri ve bu meclislerin aldıkları siyasi kararın hukuken artık hiç bir değeri olmadığı bildirilmesi gerekmektedir.
Kararın çevirisi AB ülkelerinin tüm dillerine zaten yapılmiş durumda.
· Şimden sonra da herhangi bir Avrupa ülkesi, sözde Ermeni soykırımı hakkında karar aldığında, yine Türkiye Cumhuriyeti dışişleri bakanlığı hukukcuları tarafından o ülke hakkında, AAD’nın bu konudaki kararını ihlal ettiğinden dolayı girişimde bulunulmalıdır. Demokrasinin olmazsa olmazı olan aşağıda sıraladığımız üç ayağı vardır (Medya’yı şu an saymayalım)
· Yasama -kanun koyucu-(legislative)
· yargı -mahkemeler- (Judikative)
· yürütme –Polis, Jandarma, asker v.s.kolluk kuvvetleri -(Exikutive)
Bu anlamda, AAD’nın bu nihai kararını-yargıyı- kabul etmeyenin hukukun üstünlüğü konusunda hazımsızlığı olduğu, böyle kişilerin de asla demokrat olamıyacağı belirtilmelidir. Söz konusu davada, Avrupa Adalet Divanı’nın Ermenilere son sözü:
‘’Sözde soykırımı önce ispatlayın, ondan sonra tazminat isteyin’’ olmuştur.
Her ne kadar Ermeni diasporası tarafından bu dava ;
‘’akit dışı sorumluluktan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davası’’
Olarak lanse edilse de, mahkemede bunu hak etmek için de, sözde soykırımın ve bu soykırımdan kaynaklanan zararın ispatlanması, davanın ana damarını –esasını- teşkil etmiştir. Ermeniler bu dava ile kıyısından bucağından göle bir maya çalmaya çalışmışlardır ama tutmamıştır.
Bazı hukukçular bu gibi subjektif konularda, dolayısıyla tüm siyasi alanda doğan problemlerin mahkemelerin yetkilerinin içine girmediğini (doctrine of political question) iddia etseler de, peki o zaman adama: ‘AAD’ı bu davayı neden kabul etti’ diye sormazlar mı?
Tüm medeni ceza kanunlarının mihenk taşı-çoğu zaman birinci maddesi- içerik olarak hemen hemen aşağıdaki gibidir.
‘’Nulla poena sine lege, nullum crimen sine lege’’
’’Kanunsuz ceza kesilmez, kanunsuz suç olmaz’’
„keine Strafe ohne Gesetz, kein Verbrechen ohne Gesetz“,
Kanunsuz ceza kesilmez. Bir eylemin cezalandırılabilinmesi ise, bu eylemin yapılmasından önce kesinleşmiş bir kanunla ancak mümkündür. Diğer bir deyişle, örneğin 2000 yılında kesinleşmiş bir kanunla, kalkıpta 1999 yılında işlenen bir suçu yargılayamazsınız.
Bu anlamda, Ermeni’lerin şu andaki soykırım hukukunu, siyasi zorlamalarla geçmişe uyğulamaya kalkmaları, abesle iştigaldir.
Böyle hallerde, kanunun makabline şümul yasağı veya yeni Türkçe ile söyleyecek olursak: Geçmişe uygulama yasağı vardır. (Rückwirkungsverbot).
Gerçi bazı hukukçular insanlığa karşı işlenen suçlarda hukukun geçmişe uygulama yasağının geçerli olamıyacağını v.s. savunuyorlarsa da, şu anda henüz bu konuda herkesin bir noktada birleştiği kesinleşmiş uluslararası bir karar bulunmamaktadır.
İspat yükünün davacıda olduğu bu davada, sözde Ermeni diasporası, kendilerinden istenilen ‘sözde ermeni soykırımı’nı ispatlama konusunda, siyasi söylem ve iddiadan başka hiçbir varlık gösterememişlerdir
Bu ‘’tazminat’’ davasının kazanıldığını ve bir de ondan sonra koparılan velveleyi düşünebiliyormusunuz. Bu dava kazanılsa idi, anında EMSAL dava olarak kainata ilan edilirdi ve sonucunda ise:
· Türkiye Cumhuriyeti AB’ne üye olması için, önceden Ermeni soykırımını kabul etmek mecburiyetinde kalacaktı.
· AAD’nın bu nihai kararı EMSAL karar olarak gösterilip, Ermenilerin ardı arkası kesilmeyen isteklerinin yanı sıra, Türkiye’den bir şeyler koparmak isteyen bazı devletlerin siyasi santajları..v.s ile karşı karşıya gelinecekti.
AAD’nın rededtiği T-346/03, C-18/04 P Esas sayılı davanın 25 nolu gerekçesinde, hakim aynen söyle demektedir:
25.((Hüküm vermenin)) şartına gelince; davacıların gerçekten somut olarak zarara uğramış olmalarının tespit edilmesi gerekir. Davacıların dava dilekçesinde talep ettikleri, şahıslarının ve Ermeni cemaatinin uğradığı, genel tarifi ile yetindikleri sözde manevi zararın ispatı konusunda, ki davacılar bu konuda ne kapsamı, ne de varlığı hususunda zerre kadar somut bilği sunmuş değiller. Davacılar bununla, kendilerinin gerçekte, somut olarak zarar görüp görmedikleri hakkında mahkemenin hüküm verebilmesi için yeterli bilği verememişlerdir. (AAD’nın bu konuda 2 Temmuz 2003 tarihli T-99/98, Hameico Stutgart /konsey ve komisyon davası kararı ve komisyonun no.68 ve 69, Slg.2003, II-0000 emsal kararları)’’
*
Yine, iddianamenin 10.cu maddesinde Davacılar: 10. Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan Avrupa sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü edilen, özel yaşam hakkının kutsallığı, aşağılayıcı veya insanlık dışı muameleye tabi tutulmama haklarının ihlal edildiğini savunmaktadırlar. Hakim ise, bu iddiaya istinaden aşağıdaki cevabı vermiştir
*
21.Temel hakların sözde ihlali konusunda ise, (yukarıdaki 10. numaraya bakınız) davacıların, böyle temel insan haklarının ihlali iddiası ile sınırlı kalıp, bunun davalı organlara atfedılen suç ile ne kadar ilgili olduğunu açıklayamamasını belirtmek yeterlidir.
Olayların gelişimi:
Tarih 20 Temmuz 1987’da Avrupa parlamentosu C-190 esas nolu larari ile, Ermeni sorununun siyasi çözümü hakkında bir karar alır ve bir dizi ‘’çözüm’’ önerir.
· Kararın Türkce çevirisi
Y.Müh.Refik Mor
Yeminli tercüman ve çevirmen, Neumünster /meclis üyesi-CDU
AAD’nın birinci dairesinde, 17.Aralık 2003 de görülen davanın Türkce çevirisi:
AVRUPA ADALET DİVANI
BİRİNCI DAİRESI
K A R A R I
17.ARALIK 2003
Esas No T-346/03
Şansolye H.Jung
Başkan B.Vesterdorf
Hakim P.Mengozzi
Hakim E.Ribeiro
Davacı Gregoire Krikorian, Bouc-Bel-Air (Fransa) ikametli
Davacı Suzanne Krikorian Bouc-Bel-Air ikametli
Davacı Avrupa Ermeni Birliği, Marsilya (Fransa)
Vekili Av. P. Krikorian
Davalı Avrupa Parlementosu
Vekili R.Passos ve A.Baas, Tebligat adresi Luxenburg
Davalı Avrupa Birliği Konseyi
Vekili S.Kypriakopoulou ve G Marhic
Davalı Avrupa Birligi Komisyonu
Vekili F.Dintilhac ve C. Ladenburger. Tebligat adresi Luxenburg
Dava ‘Birliğin akit dışı sorumluluğu ve davanın esassızlık (gerekcesizlik) konumu ‘
Davacı, verdiği manevi tazminat dava dilekcesinde, güya, özellikle de Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için adaylık statüsü tanındıgından dolayı, zarara ugradıklarını beyan etmiştir.
1.1915 de Türkiye’de yaşayan Ermenilere yapılmış olan soy kırımını kabul etmeyi redettiği halde, Türkiye Cumhuriyetine Avrupa Birliğine girmesi için üyeliğe adaylık statüsü tanındıgından dolayı, güya, özellikle kendilerine maddi zarar verildiğini beyan eden davacılar, 9.Eylül 2003 tarihinde mahkemeye ulaşan dava dilekcesinde aşagıda sözü edilen tazminat davasını açmışlardır.
*
2. Davacılar dilekcesinde ayrıca, Avrupa Parlementosunun 18.Haziran 1987 tarihli, Ermeni sorununun siyasi çözümü konusunda aldıgı kararının, (Esas: C-190, resmi gazete sayfa 119)Avrupa Birliği için de hukuken bağlayıcı olduğununa, Davalıların, birlik hukukunu vasıflı olarak , davacılara zarar verecek şekilde ihlal edip etmediğine, Davalıları, her davacıya bir Euro, tazminat olarak ödemeye mahkum etmeye, 30.000 Euro mahkeme masraflarının faizi ile birlikte olmak üzere, davalılara yüklenmesine,
*
3. Davacılar ayrıca, mahkemeye 9.Ekim 2003 tarihinde ulaşan geçici tedbir kararı alınmasını istediği özel dilekcesinde de, davalılardanTürkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği üyeliği statüsünün incelenmesinin ertelemesini ve görüşmelerin tekrar başlaması için ise, bu devletin sözü edilen soykırımının önce kabul etmesinin, karara bağlanmasını talep etmiştir.
*
Kararın gerekçeleri
Tarafların beyanı
4. Davacıların görüşüne göre, Avrupa Birliği için akit dışı sorumluluk gerektiren ilk durum, Avrupa Konsey’inin Türkiye Cumhuriyeti’ne 10 ve 11 aralık 1999 Helsinki’deki (Finlandiya) toplantısında, resmi olarak Avrupa birliği üyeliği statüsünü verirken, bu devletin, sözü edilen soykırımı önceden tanıması şartına bağlamaması ile hasıl olmuştur. Davacılar ayrıca,Türkiye Cumhuriyetinin üyelik ortaklığından faydalanarak, küçümsenemeyecek yardımlar alarak, geriye dönüşü olmayan üyeliğe doğru yol alabileceğine dikkat çekmektedirler. Bu konuda çeşitli kaynaklar göstermektedirler. Örneğin Konseyin 26 Şubat 2001 tarihli Türkiye ile yakınlaşma stratejisi çerçevesinde Türkiye’ye yardım konulu(EG) 390/2001
nolu kararnamesi ve bilhassa üyeliğe hazırlık hakkında 17 Aralık 2001 tarihinde konseyin (EG) Nr.2500/2001 (Abl.L 58, S 1) nolu kararnamesi.Ayrıca(EWG)No.3906/89,(EG)No.1267/1999,(EG)no.1268/1999 ve(EG)No.555/2000 (ABl.L342,S 1) ve yine konseyin 8.Mart 2001 2001/235 sayılı kararları. (ABl.L85, S13)
*
5. Bu sebeplerden dolayı da, davalı organlar Helsinki kararını ayan beyan bir şekilde ihlal etmiş olmuşlarmış. Avrupa Parlamentosunun bu kararı, Türk hükümetinin sözü edilen soykırımını kabul etmemesini, Türkiye Cumhuriyeti’nin AB’ne olası üyelik statüsünün görüşülmesinde, aşılması mümkün olmayan bir engel olarak görüyormuş.
*
6. Davacılara göre, 1987 yılında alınan parlamento kararı, aynı zamanda tavsiye ve mutelaa olarak hukuki sonuçlar oluşturabilecek, hukuki bir eylemdir.
(AAD’nın13 Aralık 1989 tarihli C-322/88 esas nolu Grimaldi kararı, Slg.1989, 4407). 1987 ylında alınan bu parlamento kararının, Görüşülen bu davada hüküm oluşturduğu (inkişaf ettiği) veya parlamentonun sıradan işlerinin çerçevesini aşan, hükümler oluşturacak boyutta olduğu savunulmaktadır. (AAD’nın 2 Ekim 2001 tarihli T-222/99, T-327/99 ve T-329/99 esas nolu kararları, Martinez /Parlamento, Slg. 2001, II-2823).
Parlamento , sözü edilen soykırımının önceden tanınmasını şart koşan bu kararı ile, Türkiye Cumhuriyeti’ne, kamu oyu önünde olağanüstü üyelik şartları koymuştur, denmektedir.
*
7. Davacılar, 1 Haziran 1987 tarihinde uzlaşılmış Avrupa Birliği Dosyasının yürürlüğe girmesi ile 237 EWG/akit maddesinin yürürlükten kalktığını hatırlatarak, parlamentonun artıkTürkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğine karşı gelme salahiyetine sahip olduğuna dikkat çekip, parlamentonun artık şimden sonra Avrupa Birliği hakkındaki onaylayıcı mütalasının, akitin 49.maddesine göre vermesi gerektiğini beyan ederek, 1987 deki parlamento kararının bu tarihten sonra, yani 20 Temmuz 1987 tarihinde yayımlandığını ve bundan dolayı ancak bilgileri olduğunu özellikle vurgulamışlardır.
*
8. Bundan dolayıdırki, 1987 deki parlamento kararı davacılarda, parlamentonun Türkiye Cumhuriyeti’nin üyeliği söz konusu olduğunda veto hakkını kullanacağı doğrultusunda haklı bir güvenç doğurduğu veya genel olarak ifade etmek gerekirse, şüpheli soy kırımını onlar tarafından (Türkiye Cumhuriyeti) tanınmadığı müddetçe, Avrupa Birliği organları Türkiye Cumhuriyeti’nin üyeliğinin incelenmesine karşı geleceği kanısı hasıl olmuş.Yukarıda 4.numarada sözü edilen hususlar da haklı güvencenin ihlali olarak beyan edilmektedir.
*
9. Davacılar, Avrupa Birliğinin kendi kendisini ((kusursuz)) davranış ve başarı sorumluluğu ile mükellef tuttuğunu, oysa ki, burada birlik hukukunun kafi derecede vasıflı ihlalini ispat etmek için, 1987 parlamento kararının öngördüğü kriterlerinin hafiften dahi olsa ihlal edildiğini tespit etmek yeterlidir, denmektedir. .
10. Davacılar ayrıca, bir çok temel insan haklarının, özellikle 4.Kasım 1950 yılında Roma’da imzalanan insan hakları ve temel özgürlükleri koruma altına alan Avrupa sözleşmesinin 3. ve 8. maddesine dikkat çekerek, burada sözü edilen, özel yaşam hakkının kutsallığı, aşağılayıcı veya insanlık dışı Muameleye tabi tutulmama haklarının ihlal edidiğini, savunmaktadırlar.
*
11. Davacılar en nihayet olarak, Ermeni toplumunun üyesi ve de sözde soykırımdan kurtulanların zürriyetleri olarak manevi zarara uğradıklarını iddia etmektedirler.
*
12. sözü edilen soykırım gerçeği hatırlanıldığında ve tüm Ermenilerin onurunu oluşturan tarihi gerçek hakkındaki kaygı da göz önünde bulundurulduğunda, davacılar, davalı kurumların davranışının onurlarını yaraladığını iddia etmektedirler.Bu soykırımı, Ermeni halkının kimliği ve ermeni tarihinin vazgeçilmez bir parçası olduğundan, davacıların kimliği, davalı kurumların davranışlarından dolayı, tamiri mümkün olmayan bir biçimde zarar gördüğü iddia edilmiştir. Eğer sözü edilen soykırım gerçeğinden şüphelenilirse, nihayetinde Ermeni toplumunun kendisini düşük değerli hissetmesine ve marjinalleştirilmesine yol açacağı beyanında bulunulmuştur.Türkiye Cumhuriyetinin tutumunun davacıyı adeta kanı helal ilan ederek, onları ikinci sınıf mağdur sınıfına soktuğu beyan edilmiştir. Bu durumun davacıyı, çok derin bir haksızlığa uğramışlık hissi ile doldurduğu ve yasını dahi yeterli derecede tutamadığı belirtilmiştir.
*
Gereği düşünüldü, mahkemenin takdiri:
13. Eğer bir davanın, alenen, he rtürlü hukuki bir dayanağı yok ise, Mahkeme, mahkemenin 111. yargılama hükmüne göre yargılamayı devam ettirmeyerek, hüküm verip, gerekceleri ile karara bağlıyabilir. Mahkeme, dava dilekcesini göz önünde bulundurarak, davalı kurumları dinlemeden ve sözlü duruşmayı açmadan da, söz konusu davanın gerekçeliliği hakkında karar verecek durumda olduğu kanaatindedir.
*
14. Daha önce verilen emsal kararlara göre, Avrupa birliğinin akit dışı sorumluluğu, birliğin 288. maddesinin 2.paragrafında belirlenmiş olup, bir sürü şartların yerine getirilmiş olmasına bağlıdır. Yani buna göre,
Kurumlara atfedilen kanun dışı davranış ile gerçekte var olan ve telafisi istenen (madi ve manevi) zarar arasında sebep-sonuç ilişkisinin olması gerekmektedir. (Bu konudaki AAD’nın:29 Eylül 1982, esas
no.26/81, Oleifici MediteraraneiEWG,Slg.1982, 3057, Randnr.16 ve yine
11 Temmuz 1996, esas no.T-175/94, Internatıonal Procurement (2)
Perinçek-İsviçre Davası, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile İsviçre Federal Hükûmeti adına İsviçre arasında Ermeni Soykırımı’nın reddi üzerine 2007-2015 yılları arasında süren yargı süreci. 15 Ekim 2015 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi tarafından açıklanan kesin karar ile Doğu Perinçek’in ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmedildi ve İsviçre Devleti mahkûm edildi.
Perinçek-İsviçre Davası
Mahkeme
Lozan Sulh Ceza Mahkemesi
Vaud Kantonu İstinaf Mahkemesi (Temyiz)
Davacı
İsviçre
İsviçre-Ermenistan Derneği
Davalı
Doğu Perinçek
İddia
Irksal ayrımcılık
Uygulanan kanun
İsviçre Ceza Yasası’nın 261. maddesinin 4. fıkrası
Yargıç
Pierre Henri Winzap
Karar tarihi
9 Mart 2007
13 Haziran 2007 (Temyiz kararı)
İstinaf mahkemesi
İsviçre Federal Yüksek Mahkemesi
Karar tarihi
12 Aralık 2007
Temyiz mahkemesi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Dairesi
(Perinçek’in başvurusu)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Büyük Dairesi
(İsviçre’nin başvurusu)
Başkan
Dean Spielmann
Karar tarihi
17 Aralık 2013
Karar
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin ihlali
Kesin karar
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinin ihlali ve Doğu Perinçek’in ifade özgürlüğünün ihlali
Kesin karar tarihi
15 Ekim 2015
(3)
Saliha BERNA’dan alıntı:
AİHM, “Perinçek – İsviçre davasının” kazanımları.
Uluç Gürkan Malta Yargılamaları başlıklı çalışmasında bazı Osmanlı mebuslarının “Ermenilere yönelik toplu katliamlar” yapmak suçlamasıyla tutuklanıp Malta’ya gönderilmeleri olayını ele almakta ve bu kişilerin yargılanması için gösterilen çabalara rağmen, yeterli delil olmadığı için mahkemeye çıkarılamadıklarına değinmektedir. Bu olayın iyi bilinmesine karşın çok kez gözden kaçırılan nokta, Malta sürgünlerinin yargılanamamasının ortada kişilere atfedilecek bir suç olmadığını, dolayısıyla daha sonraları Ermeni sevk ve iskanını “soykırım” olarak nitelendirmenin anlamı da bulunmadığını ortaya koymasıdır.
Gürkan 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendiren ulusal veya uluslararası bir mahkeme kararı olmadığını vurguluyor. Tam aksine, Malta yargılamalarının soykırım iddialarını çürüten bir uluslararası mahkeme kararı olduğunu gösteriyor. Birinci Dünya Savaşı sonu itibariyle, 144 Osmanlı görevlisi İngilizlerce “Ermenilere yönelik toplu katliamlar” yapmak suçlamasıyla tutuklanmış ve Malta’da Britanya’nın en yüksek hukuki otoritesi olan Londra’daki İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nca bir soruşturma yürütülmüştür. Gürkan’a göre İngiliz Kraliyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma “bir İngiliz mahkemesi önünde bu tür suçlamaların kanıtlanması mümkün değildir” gerekçesiyle sonuçlanmıştır.
Uluç Gürkan
Malta Yargılamaları
***
Daha önce defalarca paylaştığım yukarıdaki açıklamayı tekrar paylaştım.
Yüz yıl önce, İngiliz Kraliyet Başsavcılığı tarafından yapılan Malta sorgulamaları ve AİHM tarafından verilen Perinçek-İsviçre davası kararından sonra, “Osmanlı Devleti veya Türkler tarafından Ermenilere karşı soykırım yapıldığı iddiasıyla” dava açmak mümkün olmadığı gibi; herhangi bir mahkeme tarafından verilmiş bir yargı kararı olmadan, 1915 yılında Osmanlı Devleti tarafından uygulanan tehcir olayları sırasında ölen veya kaybolan, Türk ve Ermeni asıllı Osmanlı yurttaşlarına “soykırım yapıldığını iddia etmek”, Malta ve AİHM Perinçek-İsviçre kararlarına ve temel evrensel hukuk ilkesi “masumiyet karinesine” aykırıdır ve suçtur.
Bunun ötesinde, yeterli hukuk bilgisine dayanmayan beyan ve iddiaların ve olabilecek faaliyetlerin ve girişimlerin,Ermenistan ve yanlılarının, zaman içinde Türkiye ve Ermenistan arasında bir siyasiuyuşmazlık oluşturmak ve “suç teşkil eden kendi çözüm ve önerilerini”, Türkiye’ye kabul ettirtmek
yönündeki Ermeni tezlerine ve stratejisine destek olmak anlamını taşıyacağını belirtmek isterim.
Sonuç olarak, dünyanın herhangi bir mahkemesi tarafından, “Ermenilere soykırım yapıldığına dair verilmiş bir yargı kararı yoktur.” Bu nedenle, Osmanlı Devleti veya “Türkler tarafından, (Ermenilere soykırım yapılmıştır) demek” evrensel hukuka ve AİHM tarafından verilen Perinçek-İsviçre kararına aykırıdır ve iftira suçudur.
- Yunan AskerlerininBakışıyla Anadolu Harekatı İlyas Küçükcan-Ethem Arı - 9 Kasım 2022
- Geleceğin Türkiye’siEthem ArıKatkı: 4 - 31 Mart 2022
- Gazetecilik Ethem Arı - 12 Mart 2022