Hadi biz yaşlıyız! Konfor alanımızı terk etmek güç geliyor. Yorulduk, hatta tembel olduk. Işığımız eskisi gibi parlamıyor, gözlerimize akşam karanlığı iniyor. Uzun yazıları okumuyoruz. Okumuş gibi yapıyoruz. En çok soran olursa utanmayalım diye, paragraf başlarını okuyup konuyu anlamaya çalışıyoruz.
Nereden duyduğumu unuttum. Woody Allen hızlı okuma kursuna katılır. Hızlı okuma tekniği ile Anna Karenina’yı okur. Kitabı anlatmasını isterler. Olay Rusya’da geçiyordu, der.
Çoğumuz böyle olmadık mı? İnternet dergimizden paylaştığım bağlantılara tıklayıp okumadan facebook’ta beğen tuşuna basan bir sürü dostum var. (Siz onlardan değilsiniz. Sakın üzerinize almayın.) Hatta okumadan yorum yapan dostlarım da var.
Hadi biz yaşlıyız! Kemiklerimiz bile baş kaldırmış, gözlerimiz kaleye içten saldırıyor.
Gençler niye okumuyor?
Kemalettin Tuğcu’dan Politzer’e dikey geçiş yapan, erkek isek yarin yanağına bir öpücük kondurmamışken, kız isek beğendiğimiz gencin gözlerinin içine bir kere bile bakamamışken, Das Kapital’i okumaya başlayan, -onu da anlamaktan geçtim, yanlış anlayan- kuşak… Kimisi on sekiz yaşında siyah soğuk demirle tanışan kuşak…
Ama okuyorduk, her şeye karşın okuyorduk.
Bizim çocuklarımız neden böyle oldu? Biz nerede yanlış yaptık?
Hukuk Fakültesi 3. sınıfta okuyan çocuk, Menderes kim, diye soruyor. Lisede okuyan çocuk haritada Yozgat’ı gösteremiyor.
Türkiye’de evlerin kaçında kütüphane var? Evlerin kaçında üç beş kitaptan fazlası var?
Benim evimde çok kitap var. Çocuğumun şanslı olduğunu düşünebilirsiniz. Sorun bakalım, kaçını okumuş. (Bu tümcenin sonuna soru işareti gelmez. “Kaçını okumuş, sorun bakalım” ile aynı tümcedir.)
Netflix izleyen kuşak Türkiye’de mahkemelerde jüri var sanıyor. Televizyondaki bilgi yarışmalarında ilk iki soruyu geçemeyen master yapmış, doktora yapmış gençlerimiz en bilinen atasözlerinden, deyimlerden habersizler. Annelerin eskiden çorap yamadığını görmemiş kuşak çuvaldız’ı nereden bilecek?
Zaman değişti. 1980’den sonra insanların bilinç altlarına yerleştirilen kitap korkusu, gelişen iletişim teknolojisi ile birleşince yazının önemi giderek azalıyor. Okumak giderek zorunluluk olmaktan çıkıyor. Görselliğin yazıya utkusudur bu. Gençler okumayı eski kuşakların görsel olanaklardan yoksun olmaktan kaynaklanan bir yükü olarak algılıyor. Ellerinin altında internet gibi sınırsız bir kaynak, youtube gibi sınırsız bir görsel destek var.
Geçenlerde Samsung marka laptop’um açılmadı. Siyah ekranda “All boot option are tired” iletisi var ve çalışan tuş yok. Ne yapabilirdim?
Oğlumun önerisi ile cep telefonumdan youtube’a “All boot option are tired” yazdım. İlk sırada, İngilizce aksanı yüzünden Ortadoğu ülkelerinden birinden olduğunu anladığım bir gencin youtube’a yüklediği bir video çıktı. Adım adım çözümü görüntülü olarak anlatıyordu. Benim için aşılmaz görünen bir sorunu bir dakika içinde çözdüm ve bilgisayarım açıldı.
Bu adamlar bizden başka bir çağda yaşıyor. Bunlar kitap okur mu?
Çocuklara haksızlık mı yapıyoruz, acaba? Gezi’de bizi yanıltan, umudumuzu yeniden yeşerten çocuklar da bunlar değil miydi?
Babam görevi dolayısıyla bir süre Amerikalı subaylarla birlikte çalışmıştı. Onlarla ilgili gözlemlerini anlatırdı bize. Ayrımsız hepsinin en yalın gerçeklerden haberi olmayan aptal düzeyinde bilgisiz insanlar olduklarını ancak yaptıkları işi kendi dallarında uzmanlık düzeyinde iyi bildiklerini söylerdi. Yani sana gerektiği kadarını öğren, gereksiz bilgi zaman kaybıdır. Kapitalizmin çağdaş köleler için öngördüğü düzey bu mu?
Uzun bir dönem boyunca bir elektronik fabrikasının satış bölümünde çalışmıştım. Baskı devre kartları şimdilerde tam otomatik, yapay anlaklı robotlar tarafından üretiliyor. O zaman upuzun masalara dizilmiş, sıra sıra onlarca genç bir ellerindeki havya, öbür ellerindeki lehim teli ile önlerindeki baskı devre kartlarına direnç, kazanç, chip, lamba vb. elemanları lehimle montaj yaparlardı. Zaman zaman üretim bantındaki lehimcileri izlerdim. Benim gözlerim izlemeye yetişemezken, havyanın ucuyla saniyeler içinde baskı devre kartlarının üzerine elemanları kaynaklar, sıra sıra inci gibi dizerlerdi. Bu bölümün çalışanları genellikle o zamanlar “Sanat Okulu” dediğimiz okulların elektrik/elektronik bölümü mezunu gençlerdi. Ancak üretim bandının en gözde çalışanı ilkokul mezunu bir gençti. İnanılamayacak kadar hızlıydı. Onu lehim kaynak yaparken izlemek düş gibiydi. Bu bantta insanların ne okuması, ne yazması, ne okulu önemliydi. Elindeki işi hızlı ve düzgün yapmasıydı önemli olan.
Charlie Chaplin’in 1936’da yaptığı Modern Zamanlar filmini anımsar mısınız? O zaman Henry Ford’un üretim bantlarından başka seri üretim örneği yokken bugüne ışık tutan bir film yapmış olması onun büyüklüğünü gösteriyor. Modern zamanlarda herkes öğretilen işi düzgün yapacak. Kime ne gerek Hegel, Politzer, Adams, Marks?
Şimdilerde seri üretim yaşamımızın tam odağında… İnsanların üretimdeki yerini giderek robotlar ve yapay anlak alırken, boşa çıkan insanlar yeniden okumaya yönelir mi, dersiniz?
Serdar Hakyemezoğlu
- Değişik Bir Staj Öyküsü Serdar Hakyemezoğlu - 20 Mart 2023
- Nasrettin Hoca İncelemesi Serdar Hakyemezoğlu - 18 Mart 2023
- Çorak Köyünün Öğretmeni Serdar Hakyemezoğlu - 23 Kasım 2021
Serdar bey okuma eksikliği sorun haline geldi. Okunanlar ya mesleki, ya da olduğu varsayılan diğer dünyaya dair anlaşılmadan ezberlenen kitaplar. Çağ çok hızlı akıyor. Elektronik iletişim, kitabı yendi. Kötü tarafı içinde bilgi kirliliği içermesi. Başlar avuç içinde, gözler dünyayı dolaşıyor, doğru yanlış hepsi orada ve çok da ilgi çekici. Türkiye de okuma oranı ve okuduğunu anlayan beyinler gittikçe azalıyor, bilgi yarışmalarını ben de üzüntü ile izliyorum. Çok basit sorular, eğitim seviyesi yüksek gençlerce uzun düşünmeler sonucu dahi doğru cevaplanamıyor. Gençler soruları mantık süzgecinden bile geçiremiyor. Eğitim sistemimizde ki bozulma başarıya ulaştı diyorum. Şu anda orta ve üzeri yaş grubunun ilkokulda öğrendiklerini üniversiteli bilmiyor, genel kültür düştü. Diğer yandan sizin de örneklediğiniz gibi teknik konularda acil çözüm üretilebiliyor.
Kitap okuma alışkanlığının ülkelere göre farlılık gösterdiğini gözlemliyorum. Amerika cahil üretken iken Avrupa ve Japonya hem üretken hem okur görülüyor.
Yazınızı sorun belirleme, anlatım, örnekleme ve sonuç açısından çok başarılı buldum, kutluyorum.
Yazım emeğinize sağlık.Güzel ve çarpıcı bir konuya değinmişsiniz.