Çocukluğumun kâbusu, olmaz olası ceviz ağacı. Bahçemizin yarısı o kocaman ceviz ağacı yüzünden hiç bir işe yaramazdı. Komşumuzun bahçesinde olmasına rağmen kökü, gövdesinin büyük kısmı bizim bahçemizdeydi.
Evimizin manzarasını da tamamen kapatmış, balkona oturunca sadece onun devasa görüntüsü kaplıyordu görüş alanımızı. Çocukluğumda manzara falan pek ilgilendirmediği için beni rahatsız etmiyor, dikkatimi bile çekmiyordu açıkçası. Ama bahçeye hiç bir şey ekip dikilemediği için ailem pek memnun değildi bu dev ağaçtan. Gölgesinde doğru dürüst ot bile yetişmiyordu. Kesmek yasak ve dokunulmazlığı vardı. O kadar ceviz toplarlardı ama bize hiç vermez üstelik hiç bir rahatsızlık duymazlardı. Sahipleri biraz insanlıktan uzak, paylaşmayı pek bilmeyen, kendi hallerinde insanlardı. Kimseyle pek yakın komşuluk ilişkileri de yoktu sanırım. Neyse beni bunlar hiç ama hiç ilgilendirmiyor, benim derdim o ceviz ağacında her gece öten baykuş. Tabi biz çocukluğumuzda onun adını ‘guguk kuşu’ olarak biliyoruz. Aslında guguk kuşunun farklı bir kuş olduğunu çok sonraları öğrendik. Biz yine esas konumuza dönelim. Ne zaman geceleri bu ceviz ağacında guguk kuşu ötse köyümüzde birisi ölür daha doğrusu büyüklerimiz bize öyle söylerlerdi. Belki her gün ötüyordu biz fark etmiyorduk. Ama ben ne zaman duysam o gece sabaha kadar korku içinde, uykusuz, Allah’ım benim annem, babam ölmesin, ben ölmeyeyim diye yalvarmakla geçerdi. Başımı yorganın içine iyice sokar, ağzımı nefes alacak kadar yorganın dışında bırakır, o uğursuz kuşun sesini duymayayım diye kulaklarımı kapatırdım. Yanımda kardeşlerim mışıl, mışıl uyurlarken ben acaba kim ölecek diye düşünmekten helak olurdum sabahlara kadar.
Annem çocuk psikolojisini anlayan, onların ruhsal yaşamlarına bu tür olayların nasıl büyük izler bırakabileceğini düşünebilen bir insan değildi. Hiç okula gitmemiş, hiç bir yayın organından yararlanamamış, ömrü köyde geçmiş bir insandı. Bize hep korku masalları anlatır, şeytanlar, cinler, savaşlarda çocukları kılıca dizen düşman askerlerini anlatırdı. Ben de bu yüzden öten bir kuş yüzünden yıllarca kâbus yaşadım. Sadece çocukluğumda değil koskocaman kadın olduktan sonra da bu tür korkulardan kurtulamadım. Her akşam kuş sesi dinler olduk neredeyse bir aralar. Çünkü o günlerde üst üste ölümler olmuştu. Ne zaman birimiz ceviz ağacında guguk kuşu ötüyor desek, annem’ ah yine kim ölecek acaba’ der içli içli, bizim de o küçücük yüreğimiz korkuyla, hüzünle dolardı. Tabii ki ölecek olan kişinin belirsiz olması, bilinmemesi bizi daha da çok korkutuyordu. Ya ben ölürsem, annem, babam, kardeşlerim ölürse diye duyulan korku, endişe ve kaygı…
Bazen küçücük beynimle o ceviz ağacının kuruması için dua ederdim. Yansa keşke derdim bazen, yıldırım düşse de yansa yok olsa diye düşünürdüm. Sanki tek o ceviz ağacında kuş ötünce insan ölüyor diye biliyorduk, sanırım. Zavallı ceviz ağacı ve zavallı guguk kuşu. Tüm ölenlerin suçlusu, uğursuz ilan edildiler resmen.
Bu ceviz ağacına sadece guguk kuşu gelmezdi ötmek için. Kargalar da çok olurdu üzerinde, aslında tüm kuşlar geliyormuştur elbette ama bizim algımız farklı konuya odaklandığı için diğerlerini fark bile etmezdik. Karga da uğursuz olarak değerlendirilir, ötünce yine annem; ah uğursuz kuş, açtı yine o şom ağzını, yine kaza bela getirecek köyün üzerine, derdi. Sadece annem değil köyün bütün kadınları bu konuda hem fikirdiler. Ve biz çocuklar da doğal olarak onlarla aynı fikirde oluyorduk. Çünkü onlar bizim bilgi edinme, öğrenme kaynaklarımızdı. Öyle ki bize ağaçta öten kargaları taşlayarak kovalamamızı isterlerdi. Özellikle ellerinde sapanlarla erkek çocuklar sürekli karga avlarlardı. Tabii bu arada çok ölen kuşlar da oluyordu. Onları kediler, köpekler afiyetle yiyordu. Karga kuşunun eti insanlara haram olduğu için yenmez derlerdi, büyüklerimiz. Nedenini bilmiyorum; birçok şey gibi, araştırma gereği de duymadım. Birçok insan gibi bazı şeyleri kulaktan dolma bilgilerle kabullenip yıllarca aynen uygulama alışkanlığımız devam ediyor ne yazık ki. Bunu karga etinin yenmesi için söylemiyorum, asla. Hiç bir kuşun eti yenmemeli bence ve özellikle kuşların avlanması yasaklanmalı. Av sporuna karşıyım ben.
Kargaları görünce, hele de yüzüme bakarlarsa çok korkardım, sanki bana saldıracaklarmış gibi. Tabi esas korku uğursuzluk getirecekler, başıma kötü bir şeyler gelir korkusu. Böyle hurafeler çocuk için gerçekten derin travmalara neden oluyor. Halen kargaları da çok sevemiyorum bir türlü. İçimdeki o tedirginlik tamamen yok olmadı, ne yazık ki.
Guguk kuşunu hiç görmedim çocukluğumda. Hep geceleri öterlerdi, gündüz hiç sesleri çıkmazdı. Gündüz nereye gittiklerini sorardım büyüklerime ama hiç birisi tam olarak bilmiyordu. Yuvalarında gündüzleri uyuyor, ölecek olanları rüyasında görüp geceleri de ağaca gelip öterek insanlara birisinin öleceğini haber veriyorlarmış. İki kuş birden öterse iki veya daha fazla insan ölecek demekmiş. O zaman da, kapı önü sohbetlerinde kadınlar farklı senaryolar yazarlardı. Bir felaket olacak, aman Allah’ım… Ya deprem ya yangın olmasa bari Allah korusun, bu gün çifter, çifter öttüler uğursuz kuşlar… Ne felaket gelecek kim bilir başımıza? Tüm bu konuşmalara tanık olan bir çocuğun içinde bulunduğu durumu düşünebiliyor musunuz? İçimde pır pır eden bir yürek, her an kötü bir şey olacak korkusu, kaygı…
Bu iki kuşa karşı hep içimde beslediğim korku, ürkü hiç yok olmadı yıllarca. Kargayı görünce ya da yaşadığım yerlerde evime yakın bir ağaçta öttüklerini duyunca, ister istemez gerildim hep.
Guguk kuşunun ne olduğunu çözememiştim yıllarca. Baykuş olduğunu öğrenince çok şaşırdım. Kafamda yer eden o korkunç guguk kulunun bu sevimli baykuşlar olabileceğine hiç inanmamıştım zaten. Baykuşun objelerini ve resimlerini çok severim. O uğursuz olamaz, öyle masum öyle sevimli ki. Eğer geceleri ceviz ağacında öten kuşların bu sevimli yaratıklar olduklarını bilseydim; yine geceler boyu korku içinde büzülür müydüm yorganın içinde acaba, bilemiyorum. Görseydim belki şimdi de sevemezdim baykuşları; iyi ki görmemişim.
Baykuşların nasıl öttüğünü şimdi de çok bilmiyorum, yakından duymadım seslerini; canlı olarak da yakından görmedim hiç onları. Çocukluğumda kaldı sesleri. Son cümle eksik yazılmış sanırım. O ceviz ağacının yemyeşil gür yapraklarla dolu dallarin arasında. Yine ötüyorlardır belki. Tabii halen yaşıyorsa, o muhteşem ceviz ağacı.
- Adım Adım Barcelona Muazzez Özcan - 16 Mart 2023
- Kardelen’im Muazzez Özcan - 13 Mart 2023
- Kadın Muazzez Özcan - 7 Mart 2023
Yorum yazarken belirtmem gerekiyordu, unutmuşum. Guguk kuşu ile baykuş iki farklı kuş türlüdür. Sanıyorum ötüşünden ötürü baykuşa yanlışlıkla “guguk kuşu” denmektedir. Yazı Dükkanı Akademi sitesinde “Guguk Kuşu” başlıklı yazımda bu kuşla ilgili bilgiler vardır.
Muazzez Hanım, Recai OKTAN’ın düşlerinden doğan Yazı Dükkanı sizin gibi değerlerin katılımı ile günden güne Türk yazı dünyasındaki yerini pekiştiriyor. Yazı diliniz güzel. Tümceler uzun değil ve içtenlikli. Bizim Eskişehir yöresinde de uğursuz olarak bilinir guguk kuşu. Doğal evrimin kendisine verdiği güdüyle yaşamını sürdüren guguk kuşu öyle sanıyorum birçok kültürde “uğursuzluk” sembolü olarak anılıyor. Bilindiği gibi yumurtasını başka kuşların yuvasına bırakıyor. Asıl kuşun yavrularından önce kuluçkadan çıkan guguk kuşu yavrusu, yuvaya taşınan yemlerin çoğunu tüketerek, asıl kuşun yavrularını öldürüyor. Yuvadan ayrılırken de yuvayı dağıtıp gidiyor.
Guguk kuşunu en başlarda uğursuz görmeye başlayan insanların bilinç altlarında kuşun bu özelliğini bilmeleri yatıyor olamaz mı diye düşünmeden edemiyorum. Emeklerinize sağlık.
Çok güzel anlatmışsınz, benim de acı bir hatıram var çocukluktan kalan baykuş sesiyle ilgili , belki bir gün yazabilirim