TÜRKAY ABİ OLMAK KOLAY DEĞİL
İnternet üzerinden alttaki haberi okuduğumda, gazetecilikteki aktif günlerim, bir kez daha belleğimde yoğunlaştı:
Haberde, “bilimsel Eczacılığın 180. Yıl etkinlikleri kapsamında “Majistral Ürün” konulu seminer düzenlendiği, Adana Eczacı Odasında gerçekleştirilen seminere Uzm. Ecz. Ahmet Nezihi Pekcan konuşmacı olarak katıldığı ve 87 yaşındaki Eczacı Türkay Tuğrul’un yıllar önce yaptığı Majistral çalışmaları” özetleniyordu.
Haberi okuyunca, arşivimi taradım ve 2006 yılının Eylül ayında, Eczacı Türkay Tuğrul’la gerçekleştirdiğim röportajı, sizinle paylaşmak istedim.
HAVAN ECZACILARININ SONUNCUSU TÜRKAY TUĞRUL
Yazıyı sizinle paylaşmadan önce, eczanesinde hala toplum sağlığı için çalışan ve bugün 87 yaşında olan dostluğumuzu sözlerle anlatamayacağım Türkay Tuğrul’u telefonla aradım. Sevinç, güven, mutluluk ve onur dolu konuşmanın ardından, O’nun Adana’da bugünlerde Kovit 19 dışında salgın hale gelen “uyuz hastalığı” için reçeteler yaptığını öğrendim ve bu ihtiyar delikanlıyla onur duydum.
Şimdi Eylül 2006’daki buluşmamızdan geriye kalan yazıyı paylaşabilirim:
TÜRKAY ABİ OLMAK KOLAY DEĞİL
Röportaj: Recai Oktan
Günlerden salı, saat sabahın 07.45’i idi.
Eczacı Türkay Tuğrul’la buluşma zamanımız.
Türkay Abi, Adana Seyhan ilçesi İnönü Caddesi ile Fuzuli Caddesi’nin kesiştiği noktada, eski Orduevi binasının karşısında yer alan Semih İşhanı’nın girişinde, 1975 yılından beri sahibi olduğu Konak Eczanesi’ne, benden önce gelmiş, beyaz önlüğü giymişti. Sesi kadar kalın olan yakın gözlüğünü burnunun ortasına salmış, bir gün önceden kalma notlarını gözden geçiriyordu.
Adana Eczacı Odası Saymanı Eczacı Alev Türker’den almıştım adını. Bugüne değin tanışma şansım olmamıştı ne yazık ki!
1934 doğumlu, daha açık matematikle 72 yaşında (röportajın yapıldığı 2006 yılında), sağlıklı ve aktivist görünümlüydü.
Türkay Tuğrul’a, meslektaşlarının ve dostlarının seslenişiyle Türkay Abi’ye, sorular yöneltmeye başladım.
Mesleğe yeni başlayan genç bir eczacının hevesini, azmini, araştırmacılığını, çalışkanlığını, yaratıcılığını taşıyan Türkay Abi’nin, bunca yıl sonra bile değerlerini geliştirerek sürdürmesinin etkenlerini merak ediyordum doğrusu.
Türkay Abi’nin ikram ettiği çayı içerken, ilk sorumu yönelttim:
-Mesleğe nerede, ne zaman, nasıl başladınız?
Türkay Abi, arasında en küçük abartma olmayan, yalın ve gösterişsiz sözcüklerle yanıtladı sorumu:
-1957 yılında, fakülte son sınıftayken, Çanakkale Seramik’te çalışmaya başladım. Laboratuvarlarının oluşmasında emeğim ve payım vardır. 1962 yılında ise Adana Asker Hastanesi’nin baş eczacılığını yaptım.
Yeni sorum hazırdı:
-Ya 1962’den sonra?
-1962 yılında Kozan’da, Kozan Eczanesi’ni açtım. 1975 yılında Adana’ya döndüm ve bu eczaneyi (Konak) açtım. O günden beri, beni bulanlara hizmete buradan devam ediyorum.
Söyleşi yaptığımız Konak Eczanesi, öngörümle 30-35 metrekarelik bir yer. Ancak özellikli: Oturduğum koltuktan Fuzuli Caddesi, Merkez Park’a kadar görünüyor. Bakışımı hafif sağa kaydırdığımda, Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi’ni, şiirsel bir açıdan görüyorum. Benim izlediğim koşullar altında, eczane büyüyor, açılıyor, aydınlanıyor sanki.
Türkay Abi’yle buluşmadan önce, O’nun,”Havan Eczacılarının sonuncusu” olduğunu öğrenmiştim. Bunu kendisine söyleyip, “gerçekten öyle misiniz” diye sorduğumda, gülerek şöyle yanıtladı:
-Her eczacı, kendisine verilen formüllere uygun olarak ilaç yapmasını bilir, bilmelidir. Araştırmalar derinleşip, teknoloji geliştikçe, bu ve benzer çalışmalar azalıyor. Ben mesleğimin meraklısıyım. Araştırmacıyım. Bu konularda bıkmadan, yorulmadan çalışabilirim.
Formülle ilaç yapan eczacının, meslek bağlamında çok artıları olur. Bir hastalıkla ilgili olarak, 15-20 değişik doktorun, birbirlerinden farklı formülleri olabiliyor. Bunlar geldiğinde, biz 15-20 doktorun aklındaki formülleri öğrenme olanağına kavuşuyoruz. İşte mesleksel anlamda artımız bu oluyor.
-İşinizi yaparak, sonucunda sadece hastayı değil, kendinizi de inandırmadan rahat edemiyormuşsunuz gibi bir izlenim bıraktınız bende.
-Bizim mesleğimiz uygun ortamda, huzurlu ruh haliyle çalışmayı gerektirir. Yapmak durumunda kaldığım ilaçlar üzerinde çok titiz çalışırım. Yanımdaki asistanlar, bir ilacı hazırlarken, küçük bir hata nedeniyle birkaç defa döküp, yeniden hazırladığıma tanık oluyorlar. Bu benim sorumluluk sınırımdır.
30 yıldır tatil yapmadım. Hastalar gelip, uzun tedavi programlarına uygun ilaç beklerken, benim tatil düşünmem fantezi kalır. Bu hastaya olan saygımdandır.
Hastaya saygıdan söz etmişken, bazı hekim dostlara da söylemek istediklerim var: Lütfen bize gönderdiğiniz formüllü reçeteleri, elinizden geldiğince özenerek yazın. Bir formülde kimi zaman bir miktar zehir de olabiliyor. Hekim hatalı yazmışsa, dikkatimizi çektiğinde, biz düzeltiyoruz. Peki, biz düzeltmezsek ne olacak? Buna yanıtını rahmetli İsmet Paşa (İnönü) vermiş. Demiş ki “doktorun hatasını eczacı temizler, eczacının hatasını ancak kefen temizler.”
Sonuç olarak bazı doktor kardeşlerimiz, reçetede titiz olmalıdır. Reçete yazarken, sistemin gerektirdiği yol ve yöntemlere uymalıdırlar.
Eczanenin, hastanın, hasta yakının zaman ve parasal kaybını önlemek için bu gereklidir.
Sözünü tamamlarken, Türkay Abi’nin yanında kendimi rahat hissettiğimi fark ettim. Düzgün, anlaşılabilir konuşuyor, işimi (not almamı) kolaylaştırıyordu. Dikkatimi çeken bu konuyu kendisiyle paylaştığımda, yine gülerek anlattı:
-Haklısınız. İlk gençlik yıllarımdan beri edebiyatla uğraşırım. İyi gazete okuru ve kendi çağımda eleştirmenim. 1953 yılında, okuduğum lisenin kompozisyon birincisiydim. 1957 yılında İstanbul Üniversitesi’nde gerçekleşen münazarada, ferdi şampiyonluğu kazanmıştım. Okullarımın, daha sonra meslek kuruluşlarımın yayınladığı gazete ve dergilerde yazılarım, şiirlerim yayımlandı. ,
Zaman ilerliyor, sabah saatleri geride kalıyordu. Yakın çevrede hastane, sağlık ocağı, doktor muayenesi yoktu ama yıllardır hizmet temposunu hep artırarak sürdüren Konak Eczanesi’nde günlük çalışma temposu artarak sürmeye başlamıştı.
Notlarımı toparlarken, son sözlerini almak isteyince, şöyle konuştu:
-Eczacıların üstüne çok geliniyor. Kimi çevreler bizi hasım olarak görüyor. SGK şemsiyesi altındaki kurumlardan farklı bürokratik uygulamalar sıkıntı yaratıyor. Eczaneler de sonuçta birer ticari işletme. Maliyetler arttıkça, geçim zorlaşıyor. Yetkililer her çıkan anlaşmazlıkta uzlaşmaz tavırlar ortaya koymakta. Hiç düşünmüyorlar, bu eczaneler topyekûn kapansa, neler olur? Sürekli ilaç ihtiyacı olan hastalar var. Günlük değil, saatlik ilaç bekleyenler var.
Eczacıları sisteme uygun çalışmak, alacaklarını gününde almak ve fazla şey değil, huzurla çalışacakları ortam istiyor.
Türkay Abi’ye bana ayırdığı zaman için teşekkür ettim. Sağlıklı görüşlerden oluşan bir söyleşiyi, okurlarımla paylaşmak üzere, gazetemin yolunu tuttum.
- Adamlar Yaşamlar 16. Bölüm Recai Oktan - 5 Nisan 2023
- Adamlar Yaşamlar15. Bölüm Recai Oktan - 3 Nisan 2023
- Adamlar Yaşamlar 14. Bölüm Recai Oktan - 30 Mart 2023
Hemen hemen her şeyden bıkan, yorulan ve tembellik için bir yığın bahaneler bulan günümüz insanları yanında Türkay Bey mesleğinin sorumluluğunu layıkıyla yerine getiren ve bu yüzden hala bilgi ve tecrübesini üreterek çoğaltan değerli bir eczacıymış.
Anlamlı, akıcı ve keyifli bir röportaj okumuş oldum sayenizde değerli Recai Hocam.
Yüreğinize emeğinize sağlık👏👏👏
Gazetecilik anıları başlığı altında ne güzel yazı dizisi çıkar sizden Recai Oktan hocam. Ne çok yaşanmışlıklar vardır, kim bilir. Belgesel olarak, bizler için de kaleminizi özümseme fırsatı bulmuş oluruz. Eczacıların ilaç yaptıklarını bilmiyordum. “Araştırmalar derinleşip, teknoloji geliştikçe, bu ve benzer çalışmalar azalıyor” Sonrasında tamamen ortadan kalkabilir de… Emeğiniz için teşekkürler
Tecrübelerinizi merakla bekleyeceğim. Ne güzel anlatmışsınız. Değerli Türkay Bey’in meslek aşkını ve insaniyetini alkışlamamak ise elde değil. Küçük bir hata nedeniyle ilacı döküp yeniden yapması insani değerlerden birisi. Bir eczacının ise verilen reçetelerden ilaç hazırlamayı bilmesine ise neredeyse hiç rastlayamayacağız. Kaleminize, yüreğinize sağlık.
“Havan eczacılarının sonuncusu Türkay Tuğrul” başlığını görünce yüreğim cız etti. Teknoloji el becerisi ile yapılan bütün işleri-sanatları ortadan kaldırarak meslekleri öldürüyor. Bir bakıma bilenle bilmeyen, becerikli ile beceriksiz aynı kefeye konuyor. Teknoloji ilaçları üretiyor, eczacı alıp satıyor. İnsanların robotlaşma süreci belli bir düzeye gelince robotların insanlaşması değil de, insanın yerini alması gündeme gelebilir. Belki de bu düşünceden hareketle toplumun tepkisini ölçer gibi zaman zaman ilaç satışlarını marketlere kaydırmayı dillendiriyorlar. Türkay Abi’nin sağlıklı ömrü uzun olsun.
Recai ustam güzel bir söyleşi olmuş.Deneyimli eczacının örnek alınacak tutum ve davranışları var. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.
Kız kardeşim ve eşi de eczacıdır. Eşi halen ara sırada olsa majistral ilaç yapan eczacılardandır.
Sevgili Recai Öğretmenimin yazım dili hep aynı. Renkli, yumuşak , estetik bir de bu bemim düşüncem tabii, şefkatli. Seriyi hep bekliyeceğiz.ner
Ustadan bir röportaj okudum ve röportaj böyle yapılırmış dedim.Emegine sağlık.Tesekkur ediyoruz.
Güzel bir röportaj okudum değerli hocam 👏🏻👏🏻👏🏻