Hayalimizdeki Türkiye Fevziye Şimdi (Katkı: 5)

HAYALİMİZDEKİ TÜRKİYE İÇİN BİZİM DE ÖNERİLERİMİZ VAR

Türkiye’de dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ataerkil bir aile düzeni süregelmekte. Ülkemizdeki bu düzenin en büyük özelliği ise genelde erkeğin sözünün geçerli olması, kadına gereken söz hakkının verilmemesi bunun yanı sıra özellikle çocuklar üzerinde baskıcı bir tutum izlenmesidir.

Ülkemizde anne ve babalar çocuklarına çoğunlukla baskıcı davranmıştır. Günümüz gençliğinde ise fazla gevşek, her şeyin odağında çocuk varmış gibi, çocuğun her isteğini yerine getirmeye sanki mecburmuş gibi fazla koruyucu bir tutum içinde davranış söz konusudur. Tabii ki her zaman olduğu gibi istisnalar kaideyi bozmaz. Böyle bir tutum içinde ise onlarla sağlıklı bir iletişim kurmak pek mümkün olmamaktadır. Anne babaların kimi zaman da çocuklarını dinlemeden aşağılama, suçlama, hâttâ gereksiz yargılama gibi kararlar aldıkları gözlenmektedir.
Biz büyüklerin yaptıkları en büyük hata ise, çocuklarımızı yetenek ve ilgilerine göre değil, kendi istediğimiz mesleğe, modele göre yetiştirmeye çalışmaktır. Tabii bu durumda beklenti de çok yüksek olmaktadır.

Çocuk eğitiminde okul öncesi çağı çok önemlidir. Çocuğun ilk bebeklik ve okul öncesi çağında sevgi en önemli faktördür. Sevgiden yoksun büyütülen çocuklar daha sonra kendileri de çocuklarına, büyüklerine gereken sevgi ve saygıyı göstermekte zorluk çekmektedirler. Karşılıklı sevgi, anlayış, saygı, güven bulunan bir ortamda yetişen çocuk hem sağlıklı gelişmekte hem de topluma yararlı bir birey olmaktadır. Çocuk yetiştirmenin en önemli kurallarından biri de kararlılıktır. Bu konu özellikle hem anne hem de babayı oldukça ilgilendirmelidir. Büyüklerden birinin onayladığı bir konuyu diğerinin onaylamaması ya da birinin “evet” dediğine diğerinin “hayır” demesi, çocukların ileride kendi kararlarını alabilmesinde de olumsuz etki yaratmaktadır.

Aile ortamının olmazsa olmazlarından biri de disiplindir. Her bireyin temel davranışlarından biri olan yemek yeme, uyuma, temizlik, okuma gibi alışkanlıklar çocukluğun ilk evrelerinde belirli bir disiplin içerisinde çocuğa verilmelidir. Elbette hepimiz çocuklarımızı çok seviyoruz. Ama bu sevgi çocuğun olumsuz davranışlarını, yanlışlarını görmememiz anlamına gelmemelidir. Bu tür davranışları sabır ve sevgiyle düzeltmelerini sağladığımız zaman çocuğun duygusal gelişimine de yeterli katkıyı sağlamış oluruz.

Okulöncesi eğitim kurumları çocukların arkadaşlık kurabilme, kendi kendine yetebilmeyi öğrenebilme, paylaşma, kendini ifade edebilme gibi davranışlarına olumlu katkılarda bulunmaktadır. Özellikle günümüzde çalışan annelerin çoğalması, çocukların güvenilir ellere bırakılması söz konusu olduğunda okulöncesi eğitim kurumları ön plana çıkmaktadır. Anaokuluna, ana sınıfına giden çocukların ilköğretim çağında öğrenme yetisi ve düzgün iletişim kurabilme yetisi artmaktadır. Çocuklar başkalarının da bulunduğu ortama daha kolay adapte olabilmektedir. Önemli olan bu tür kurumlara çocuklar teslim edilmeden önce kurumun fiziki yapısının çocuğa uygun olup olmadığı soruşturulduğu gibi eğitim veren kişilerin yetkin kişiler olup olmadığına dikkat edilmesidir. Bu eğitimi verecek öğretmenler iyi bir gözlemci olabilmeli, sınıftaki çocukların gerek fiziksel gerekse duygusal durumlarına karşı duyarlı olmalı, gerektiğinde aile ile işbirliğine girebilmelidir. Masal anlatma, kitap okuma, basit kelimelerle farklı dil eğitiminin verilebilmesi, yaratıcı drama, şarkı öğretimi ve söylenmesinin sağlanması, sanatsal etkinlikler, doğa köşesi, basit el becerilerinin geliştirilebileceği etkinlikler okulöncesi eğitim kurumlarının programlarında mutlaka bulunmalıdır.

Günümüzde yapılan en büyük yanlışlardan birisi de çocukların bebeklikten itibaren televizyon önüne oturtulması, çizgi filmler veya reklamlarla vakit geçirmelerini sağlama ve bu düzen içerisinde çocuk farkına varmadan olabildiğince yemek yedirilmesi, televizyon dikkatlerini çekmiyorsa bilgisayar, tablet ve akıllı telefonların çocukların eline fütursuzca verilmesidir. Bebeklikte göz hareketlerinin beyinle uyumlu çalışması çok önemlidir. Özellikle televizyon programları çocukların göz beyin konsantrasyonlarını büyük ölçüde engellemektedir. İlk çocukluk çağında ve ilk okulda hiperaktif tanısı konan çocuklar o kadar fazla ki! Bunun nedeni bebeklerin aşırı hareket ve ışığa karşı duyarlı olması ve bu konsantrasyonu kuramamalarından ötürü beyin dokuları arasındaki elektrik akımının düzensizleşmesidir. Tablet veya akıllı telefon verilen çocuklar ise kısa bir süre sonra göz sağlıklarını kaybetmektedirler. Bu tür eğitimler belli bir yaş aralığında ve saat kısıtlamasıyla verilmelidir. Televizyon programlarında ve çizgi filmlerde şiddet içeren sahneler oldukça fazla, ölümler sanki bir oyunmuş gibi verilmekte. Soyut somut kavramı gelişmemiş olan çocukların bunu algılayabilmesini bekleyemeyiz. Zaman içerisinde şiddet sahneleri de, ölüm sahneleri de kanıksanmaktadır. Çünkü çocuklar bunu bir oyunmuş gibi algılamakta. Ama bu programların çocukların ileriki zamanlarda nasıl bir birey olacağını etkilediğini kesinlikle unutmamalıyız. Bu yüzden iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayırd edene kadar çocukların izleyeceği programları, çizgi filmleri büyükler seçmeli ya da program yapımcılarına bu konu üzerinde bir eğitim verilmeli ve eğitici tarzda programlar yapmaları sağlanmalıdır. Nasıl ki her konuda çeşitli televizyon kanalları var, eğitici programların olduğu kanalları istemek de her anne babanın hakkı olmalıdır. Televizyon, bilgisayar oyunları hiçbir zaman çocuk için arkadaşının, kitap okumanın, ailesiyle vakit geçirmesinin, oyun oynamasının önüne geçmemelidir.

Temizlik alışkanlığı da bebeklikten itibaren verilmesi gereken eğitimlerdendir. Sadece kişisel temizliği değil, bulunduğu ortamın da belli bir düzen içerisinde olması çocuğa öğretilmesi gereken değerlerdendir. Tuvalet eğitiminden önce, ellerini yemekten önce ve sonra yıkaması çocuğa mutlaka öğretilmeli. Oyun oynadıktan sonra, dışarıdan geldikten sonra, yemekten önce ve sonra ellerini yıkaması istendiğinde kimi zaman çocuklar buna karşı gelebilirler, o yüzden bir oyun haline getirilebilir bu işlem. Banyodan sonra veya ellerini yıkadıktan sonra sevdiği bir oyuncağını da yıkayabileceğini söyleyerek bunu sağlayabiliriz.

İlkokul çağında çocuklarda bazı kavramlar oturmaya başlar. Altı onbir yaş döneminde çocuğun zihinsel ve sosyal becerileri gelişir. Düşünme, öğrenme becerilerinde değişiklik oluşmaya başlar. Daha önceki yaşlarda matematiksel beceriler belli sınırlar içindeyken bu yaşlarda kendini geliştirebilmeye, neye yeteneğinin olduğunu fark edebilmeye başlar. İlkokuldan önce ana okulu gibi sosyal bir çevreye girmiş olan çocukların uyum sağlaması daha kolaydır. Uyum dönemi uzamış, okula gitmeyi reddeden, arkadaşlarıyla anlaşamayan, gerekli zihinsel gelişimini sağlayamamış çocuklarda pedagojik tedavi almayı hiçbir anne baba reddetmemelidir. Herhangi olumsuz bir gelişim fark edilen çocukların öğretmenleri mutlaka bunu aileyle paylaşmalı gereken desteği almalarını sağlamalıdır.

Belli sorunlar karşısında çocuğunu dinlemeyi başarabilen anne babalar, kendini disipline eden, varlığının farkında olan, becerilerini kısa zamanda öğrenebilen, kendini geliştirmesini bilen bireyler yetiştirirler. Çocuklarımızın bazı davranışları veya soruları karşısında sakin davranabilmeli, onlarla aramızda sıcak bir ilişki oluşmasına fırsat vermeliyiz. Çocuklarla sakin bir şekilde konuşarak sorunlarına olumlu yaklaşır ve onların kendilerini ifade etmelerine fırsat verirsek çocukların olumsuz duygulardan veya davranışlardan rahatsız olmalarını engelleriz. Bu şekilde de hataları varsa hatalarının farkına varmalarını sağlarız. Ya da karşısındaki kişiler haksızsa onların nedenleri hakkında fikir yürüterek çocukların olumsuz düşünmelerini engeller, başkalarının da düşüncelerine değer vermelerini sağlarız.

Çocuklara küçük yaşlardan itibaren yaşına ve yeteneğine uygun görevler vererek kendi kendini yönetme fırsatlarıyla güven duygusunu aşılamalıyız. Güven duygusunu aşıladığımız çocuk daha ileriki yaşlarda sorumluluk duygusuna da sahip olacaktır. Okul öncesi döneminde oyuncaklarını toplamasını, kendi yemeğini kendisinin yemesini öğretmediğimiz, belli saatte uyku alışkanlığı edindirmediğimiz, yanında kimse yokken oyuncaklarıyla oynayarak kendini oyalamasını öğretmediğimiz çocuklardan okula başladığı zaman ödevlerini zamanında kendi başına yapmasını bekleyemeyiz. Her türlü eğitim, gördüğümüz gibi ilk çocukluk çağlarından başlamaktadır. Sorumluluğu öğretirken de çocuğun herkesten ayrı bir birey olduğunu kabul etmeli onun hak ve özgürlüklerini kısıtlamamalıyız. Ancak ödevini yapmayan bir çocuğun ödevini yapmak yerine ertesi gün kötü not alacağını, öğretmeninin ona tepki vereceğini söylemeli, gerekirse bu konuda olumsuz da olsa ders almasını sağlamalıyız. Kendi ödevi olduğunu bildiği çalışma, ödevini yapma, sınava hazırlanma ve sınavı başarma gibi durumlarda sıcak bir kucaklama, başkalarının yanında övme gibi ödüllere başvurmalı; maddi ödüllere ise çok nadir yer verilmelidir. Yoksa çocuklar yaptıkları her olumlu davranıştan sonra maddi değeri olan ödüller beklemekte ve bunun sonucunda da doyumsuz olmaktadırlar.

Ödevlerini yapmada, eğitim başarısını yapmada anne babanın rolü yadsınamaz. Ancak bu ödevlerini yapma meselesi, özellikle çocuklarımızın okuma yazmayı öğrenme, kendi planlarını yapabilme düzeyine gelmeleri, araştırma ve beceri konularında yardım etmemiz gereken bazı konularla sınırlı olmalıdır. Bunu kısa sürede öğrenebilmesi için de çocuğun çalışma ortamının düzenli olması gerekmektedir. Elbette bunu sağlayacak olan da ailedir. Ne tür olursa olsun çalışma ancak belli bir çalışma odası ya da çalışma köşesinde olmalıdır. Özellikle masa başında ve iskemlesinde rahat bir şekilde oturarak çalışması sağlanmalı, dikkatini çekecek başka unsurlar bulunduğu ortamda olmamalıdır. Bir yanda biz televizyonda dizi izlerken çocuğun aynı odada masa başında da olsa çalışmasını, dikkatini dersine vermesini bekleyemeyiz. Bir öğrencinin bilmesi gereken en önemli şey, ders başında belirli bir süre geçirmek ancak bu süreyi mümkün olduğunca verimli geçirmesidir. Pencere kenarına konulmuş bir masada çalışmak, uzanarak veya yatarak çalışmak bir müddet sonra çocuğun dikkatini dağıtacak, öğrenme isteğini yok edecektir. Işığın önden geldiği bir çalışma ortamında iskemlede oturarak çalışmak, çocuğun dikkatinin derse yoğunlaşmasını sağlar. Ancak yorulduğu ve dikkatinin dağıldığı zamanlarda masadan kalkarak ara vermeli, on dakika kadar sonra tekrar masaya oturarak çalışmasına dikkat etmelidir.

Başarılı olabilmemiz için bir amacımızın olması gerekmektedir. Kişi amacına ulaşacağına inandığı zaman bu amaca yönelik belli bir program yapar ve bu program dahilinde çalışır. Bu programın içerisinde tabi ki aileye, arkadaşlarına vakit ayırma, eğlenme, dinlenme, belli hobilerini gerçekleştirme de olacaktır. Başarılı olmak için normalin dışında çok çalışmak değil, etkili, düzenli, anlayarak çalışma gerekmektedir. Başarılı olan kişilerin önemli özelliklerinden birisi gerektiğinde başkalarından yardım alabilmektir. Yapamadığımız herhangi bir derste, bir konuda, bir etkinlikte belki de çok ufak bir yardım bize ileriye büyük adımlar atmamızı sağlayacaktır.

Yaratıcı ve başarılı bireyler yetiştirmek için çocuğumuzun yeteneklerinin farkında olmalı ve çocuğun da bunun farkına varmasını sağlamalıyız. Yaratıcı çocuklar genellikle yaratıcı bir çevreden ve aile ortamından gelmektedir. Onun için fikirlerini özgürce söylemeye çalışan çocuğumuzu azarlayarak susturmamalı, el becerisi olan çocuklarımızı etrafı kirlettiği için üzmemeli, gereken yardımı verebilmeliyiz. Çocuklarımızın yaptığı davranış veya etkinliklerde olumlu olanları ön plana çıkarmalı, yanlış olarak gördüklerimizi çocuğa yalnızken anlatmalıyız. Her çocuk ayrı bir bireydir. Onlara birey gibi davranmalı, içlerindeki yaratıcılık gücünün ortaya çıkmasını sağlamalıyız. Çocukları birbirleriyle ve arkadaşlarıyla kıyaslamamalı; herkesin yeteneğinin, becerisinin, amacının farklı olduğunu kabul etmeliyiz.

Bunu yaptığımız zaman özgüven sahibi olmalarını sağlarız. Destek verdiğimiz zamanda belli kurallar çerçevesinde, başkalarına ve kendine zarar vermeden, istediği her şeyin her an olamayacağını belirterek bunu yapmalıyız. Unutmamamız gereken şey aşırı disiplinle çocuğun önünü kapatmamak, aşırı özveriyle ve isteklerini karşılamakla şımarık bireyler yetiştirmemek olmalıdır.

Fevziye Şimdi

5

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir yorum var

  1. Teşekkürler, emeğinize sağlık

    0

Bir cevap yazın