Haydi! Meşale Yakmaya Şehriban Tuğrul (Gökçe Çiçek) 5. ve Son Bölüm

 Misafirim Geldi

Kız kardeşlerimin, Ankara’dan gelmeleri evimize neşe getirdi. Yemyeşil ve serin bağlara gittik. Cennetlerin ve muhtarın bahçelerinin ortasında çoluk çocuk hep beraber neşe içinde pikniğimizi yaptık. Arkasından kocaman ateş yakıp üzerinde mısır közledik, közde yapılan tadına doyulmayan çayı keyifle içtik. Uzun kavak ağaçlarıyla kol kola giren meyve ağaçları loş serin bir hava veriyor, bu ortamda sohbetler tatlanıyordu. Sıcak su göletine gittik, kışın ılık olan su şimdi çok sıcakmış gibi geliyordu. Köy halkı, işleri bitince akşamüzeri burada temizlenip sonra evlerine dönüyorlarmış. Mucize bir şey, sıcak suyun ilerisinde ki Bedil deresinde ise soğuk su akıyordu. İnsanlar burada; sıcak su ile yıkadıkları çamaşırı soğuk su ile duruluyor.

Eren Bebek

Bu arada hamile olan sevdiğim velim, doğum yapmıştı. Bir tencere çorba yapıp sabah ziyaretine gittim. Bu zamanda evde hem de altıncı çocuğu doğurmak büyük cesaretti. Gece yapılan doğumdan sonra ayaktaydı. Kızdım, yatırdım yanıma zorla, bebeği görmek istediğimde yanımda olduğunu söyledi. Sağı solu arandım yok “hani nerde?” deyince yanımdaki eski, kirli, rengi atmış ceketi gösterdi. İçini açtım çocuk çırılçıplak, içinde kımıldayıp, gerinip duruyor. Birden kan beynime sıçradı “Bakamayacağın çocuğu niçin yaparsın? Köyde ebe vardı, gereken önlemi alırdın, kırk yaşına geliyorsun sana da çocuğa da yazık değil mi” diye kızdım. Bana eşinin önlem aldırmadığını söyledi. Evin içerisi yerler toprak olunca yürürken tozlar kalkıyor, evlerde su sadece bahçede var. Tuvaletler desen dışarda ve içinde kıvıl kıvıl karasinekler uçuşuyor. Yaşları birbirine yakın iki ile dört yaşında kızlar, saçlar darmadağın ve üstleri perişan, ellerinde ısırılmış bazlama, çocuğa bakıp bakıp kaçışıyorlar. Ağabeyler büyük ve tarla, bağ, bahçe işlerine gitmişler. Öğrencim kız ise on bir yaşında ve beklenen işleri yapacak beceri de değil. Çocuğun sağlıklı büyüyeceği bir ortam yok, içim parçalandı.

Sofra kurup anne ve çocuklara çorbayı içirdim. Bebeğe bu kadar lakayt olunacağı hiç aklıma gelmezdi. Eve gelince çok ağladım, eşimi; bebek takımları, bezlik kumaş ve battaniye alması için ilçeye gönderdim. Bende dikiş makinasının başına oturdum. Yün yastığın içindeki yünleri çıkararak yatak, yastık, yorgan yaptım( babaannem ilçenin yorgan dikicisi olunca). Diktiğim bezler, bebe şampuanları, bebek takımları, yaptığım kek ve alınan kuru pastalarla onlara gittim. Kendi ellerimle zıbınını giydirdim, kundağa sardım ve hazırladığım yatağa yatırdım.

Babası, çocuğun İsmini benim vermemi istedi. Eşi de “Şehriban hocam rüyasında, Yunus Emre’yi görmüş, bize anlatınca içimden, erkek olursa o ismi koyarım diye düşünmüştüm. ”dedi. Israr edince, Yunus Emre’nin ermiş bir zat olduğunu, çocuğa da “ Eren adını koyalım ”dedim. Kulağına ezan okunarak bebeğin adı Eren oldu. “Adı kendine kutlu olsun ”diyerek benim bir torun sahibi olduğumu söylediler. Bende sık sık sevmeye giderek onu, yıkadım, kokladım, bağrıma bastım.

On gün kadar sonra çalınan kapıyı açtığımda, karşımda çok kibar, bir beyefendi vardı. Okulumuza atanan bizler yaşında bir öğretmendi. “Hoş geldiniz, memnun oldum ”diye tokalaşırken eşim içerden geldi. Adının Eren olduğunu söyleyince dişlerini sıkıp, şakakları oynamaya başladı. Müthiş kızdığını fakat neye kızdığını anlayamadım. Buyurun oturun diye söğüt altındaki masayı gösterdim. Onlar sohbet ederken kahve yapıp getirdim. Eşimin bana bakan gözleri çakmak, çakmaktı. Konuşurken sözümü kesiyor, benim konuşmamı engelliyordu. Neyse göreve başlattım. Bekâr olduğu için, ortaokul öğretmeni Sabittin beyle kalabileceğini söyledin ve Eskişehir’e gitti.
Gider gitmez kıyamet koptu, o bebeğin adını bilerek Eren koymuşum. O öğretmeni tanıyor ve buraya atanacağını biliyormuşum. Aman Allah’ım ne senaryolar, ne iftiralar, çene durmak bilmiyor. Ona ne söylesen böyle anlarda asla karşısındakini duymaz. Ben susuyorum, bu sefer niye cevap vermiyorsun diye çıldırıyor. “Tanımam, bilmem “ dedikçe gözleri kocaman kocaman açılıyor, ağzından köpükler saçılıyor, sararmış koca ve sivri dişleri tamamen ortaya çıkıyor, resmen vahşi çirkin bir kurda dönüşüyor. Bağırıyor, beni tutup sarsıyor, öyle üzerime geliyor ki nerdeyse isnat edilen suçları üzerime alasım geliyor. Onu kıskançlık krizi tutunca, öfkeden deliye döner ve zapt edilemez hale gelir. Köylülerin ve öğrencilerin, çığlıkları duymasından çok utanıyorum. Buraya geleli ilk defa böyle yaptı, ortada sebep yokken moralimi bozdu. Sigara yaktığı an özür dilemeye başlardı, başladı da… Özür dilerim karıcığım, kurban olurum sana, sen nerden tanıyacaksın ki… Sustum ve yalnız söğüdün altında, içimde depreşen yalnızlığımla baş başa kaldım.

Sınav Sonuçları

Öğrencilerin sınav sonuçlarının iki gün sonra ilan edileceğini öğrendik. Bizde tatil için Akyaka’ya gitmeye karar vermiştik. Öğrencilerin başvuru numaralarını aldık, tatile çıktık. İlk durağımız Eskişehir’deki bir dostumuzun eviydi. Şefaatli’den öğretmenimin kızı hem de Hasanoğlan öğretmen okulundan hemşeri kardeşimdi. Ertesi günü çarşıda, Adalarda dolaştık, yemek yedik. O gecede onlarda kaldık, ertesi gün erkence gazeteleri aldık. Aday numaralarına baktığımızda; bir iki, üç, beş, on, on beş diye her öğrencimizin numarasını gördükçe sevinç çığlıkları atıyorduk. Onlar başta bize eşlik ederken durgunlaştıklarını gördük. Onların kızı da sınava girmişti ve kazanamamıştı. Hazırlık için özel dershaneye, okul kursuna gitmiş, evinde özel öğretmenden ve öğretmen babasından ders almıştı. O arada kızlarının öğretmeni aradı, koca okuldan iki öğrencinin kazandığını bildirdi. Sevincimize hüzün karışsa da onlara, “sizler, çocuğunuzu okutursunuz, onların ise okutulmaları olanaksız. Böyle olunca mecbur okuturlar. Bu çocuklar köyde görülmemiş büyük devrim yaparlar” dedik. Tatili erteledik ve hemen köye döndük.

Kayıt İçin Hazırlıklar

Öğrencileri, velileriyle birlikte eve çağırdık. Herkes yüzde yüz başarıya sevinmekle birlikte, okula göndermekte tereddüt ediyorlardı. “Kırk kilometrelik bu yolda, çocuklar her gün nasıl gidip gelecekler, okul masrafı nasıl karşılanacak, okulda yemekhane yok vb. haklı sorularla karşımıza çıktılar. Bu zorlukları yeneceğimizi, çocukları okutacağımızı onlarında bize katkı vermelerini ve yardımcı olmalarını istedik. Sabah kaymakamlığa gittik.

Kaymakam Bey bizi coşkuyla karşıladı ve tebrik etti. Öğrencilerimizin kazandığı haberini karakol komutanından almış, kulaklarına inanamamış. Şehirlerde bir okuldan bile bu kadar başarı çıkmaz dedi. Bizde, “kazandırmak için gecemizi gündüzümüze kattık onları sınava hazırladık. Kazandırdık ama ulaşım ve okul masrafını karşılamaya bu köylülerin gücü yetmez, sizden yardım istiyoruz” dedik. Yanımızda getirdiğimiz veli şofördü ve iki ineği vardı. Kaymakama, “O ineklerini satsın sizde yardım edin bir minibüs alalım, benzin parası velilere ait olsun. Yedi yıl boyunca öğrencilerin ulaşımını sağlasın. Yedi yılsonunda araba onun olsun. Birde her öğretim yılı başında öğrencilerimize kitap ve defter yardımı yapmanızı istiyoruz” dedik. Şartlarımızı kabul eden kaymakam “Ben buradan gitsem de sizin her ihtiyacınız yedi yıl boyunca karşılanacaktır” diye söz verdi.

Karakola giderken küçük ilçede haber yayılmış, herkes bizi tebrik ediyordu. Karakolda da personel ve hanımlarıyla kameriyede alkışlarla karşılandık. Personelin her biri, bir öğrenciye kıyafet almayı önerdi. Güzel niyetlerin sonu her zaman ödüldür, başladığımız bu yolda sonuna kadar yürüyecek, ödülünü alacaktık. Milli eğitim müdürlüğüne uğramaya gerek görmedik. Hala müdürün: “Onlar eşektir, Bedil deresini geçtiklerinde öğrettiklerinizi unuturlar.” diye öğrencileri aşağı gören sözleri, dün gibi kulağımda. O öğrenciler olmasa sen milli eğitim müdürü olabilir miydin? Hoş olmadın getirildin. Kurs vermeme karşı çıkarken eşim, “Biz sizin gibi rozet milliyetçisi değil, Atatürk milliyetçisiyiz” demişti, ne de güzel söylemişti.

Köyde buğdaylar satılmış, tohumlar ambara konmuştu. Bulgur ve yarma işleri yapılıyordu. Akşamları, kazanan öğrencilerin evine gidiyor onlara cesaret vermeye ya da ikna etmeye çalışıyorduk. Tek ikna edemediğimiz Halil’in babası idi, durumu da diğerlerinden iyiydi. Eşim inat etmesine çok sinirlendi, dövmeye bile kalktı. Neyse sonunda ikna oldu bizde ikna etmek için her gün kapısını aşındırmıştık.

Hiç evlenmemiş ve kardeşiyle birlikte yaşayan Cevat Ağayı, herkese örnek gösteriyorduk. Yeğeni Kubilay, okulu kazandı diye yapmayacağı fedakârlık yoktu, “İneklerimi satar okuturum kızımı” diyordu. Okula yaptığı yardımlar, velileri iknada başarılı olması, kocaman yüreğiyle, aklıyla köyün saydığı biriydi. Kambur ve kısa boylu olduğundan dolayı mı evlenmemişti acaba? Zaten onunla dost olan karşısında yiğit ve adam gibi bir adamı görürdü. Bizim en büyük destekçimiz ve samimi dostumuzdu.

Eskişehir Valisi Ali Fuat Güven

Okulların açılmasına az kala, dolmuş alındı. Kıyafetleri hazırdı. Öğrencilerin sevincine diyecek yoktu. O sıralarda köy meydanına, Eskişehir valisi Ali Fuat Güven gelmiş, muhtar tarafından karşılanmış. Kahvehanede köylülerle sohbet ederken Anadolu lisesini kazanan on beş öğrencimiz olduğunu öğrenince çok heyecanlanmış. Birleşik sınıfta okuyan çocukların başarıları şaşırtmış onu. Lojmanın penceresinden baktığımda kalabalık bir insan topluluğunun okula doğru geldiğini gördüm. Saçımı başımı düzeltip kapıya çıktım. Eşim beni tanıttı, ben de tokalaşıp hoş geldiklerini söyledim. Beni tebrik ederken hala şaşkınlık içindeydi. “Efendim, ben on yedi yıl şehir ortaokullarında öğretmenlik yaptım. İsteğimle köy okulu öğretmenliğine talip oldum. Şehirdeki çocukların okuma hakkı var da bunların yok mu, düşüncesiyle Anadolu Lisesi sınavına girdirmeye karar verdim. Veliler ve zeki öğrencilerim de destek verdi. Eşim de milli eğitim müdürlüğünün izniyle matematik kursu verdi ve elbirliğiyle sınava hazırladık ve kazandılar” dedim. Kayıt için çektiğimiz sıkıntı ve çözümleri anlattık. Kaymakamlığa vereceği talimatla benzin masrafını karşılatacağını, şehre gittiğimizde yanına uğramamızı ve kalan ihtiyaçları karşılayacağını söyledi. Yanındaki memuruna bize ait bilgileri yazdırttı ve yerel gazetede başarımızı bildireceğini söyledi ve gitti. Hala ilçe milli eğitim müdüründen bir tebrik yoktu.

Kayıtlar yaptırmaya dolmuşla sevinç içinde Sivrihisar’a gittik. Kaymakamlıktan çıkan ödeneklerle pahalı olan İngilizce kitaplarına çok para yatırdık. Okul kayıt parası almadı, çocukların yemek yemeleri için bir oda verdi. Eşimle askeriye’ye de gidip komutandan yemek odası için malzemeler istedik. Malzemeleri verecek Başçavuş “O çocukları kazandıran siz misiniz? Sizin yüzünüzden benim kızım yedek kazandı” diye bize kızdı. Masa, sandalye, tüplü fırın verdiler. Çarşıdan kocaman iki takım sefer tası, porselen tabaklar, kaşık çatal, deterjan, leğen, masa örtüsü tuzluk, bardak, sürahi vb. ihtiyaçlar alındı. Yemekhane odasının sorumluluğunu sabahtan akşama kadar şoför alacaktı. Öğrencileri yedirecek, bulaşıkları yıkayacaktı. Veliler servis ücreti verecek, hafta sonları arabayla serbest iş yapıp evini geçindirecekti.

Köye dönerken yol üstündeki restoranda hep birlikte yemek yedik. Köye kadar marşlar, şarkılar, türküler söyledik. Eşimin insanları güldürmede üstüne yoktur, o anlattı biz kahkahalar attık. Köye geldiğimizde Cevat Ağa bizi akşama eve davet etti. Onlarda çocukların geleceği hakkında hayaller kurduk, konuştuk. Bizim gurur günümüzdü, gerçekten büyük bir iş başarmıştık. Etrafımızdaki insanların mutluluğunu ve minnettarlığını gördükçe daha da mutlu olmuştum. Öğretmenlik yıllarımın en güzel olayıydı bu. Devletim beni yedi yıl yatılı okutmuştu, bende devletimin benim üzerimdeki hakkını şimdi ödediğime inandım. Kendimle ve eşimle gurur duyuyordum. Eşimle iyi bir ekip olmuştuk, ona minnettardım.

Çay içme zamanı, kazanan öğrencilerin velileri geldi. Onlara kocaman iki sefer tası aldığımızı, her gün bir velinin on sekiz-yirmi kişilik üç çeşit yemek hazırlayacağını söyledim. Yemek listesini ben yapacaktım, yemek sırasını, çekilen kurayla belirleyecektik. Alınan öğrenci dolmuşuna, bir veliden başka bindirilmeyecekti. Şoföre az miktarda servis ücreti ödenecek. Şoför hafta sonu arabasıyla kendine paralı iş yapabilecekti.

Okullar açılmadan önce seminerlerimiz başladı. İlçede toplandığımızda köy okulları ve ilçedeki okulların öğretmenleri başarımızı kutladı. Müdür yarım ağız kutlarken diğer öğretmenlerin, bu yıl okullarında hafta sonu kurs açmalarını tavsiye etti. Okulumuzun açıldığı gün kaymakam ve milli eğitim müdürü takdirname ile geldiler. Eğitime verdiğim değerli katkımdan dolayı tebrik ederek takdirnamemi sundular.

Yedi yıl boyunca kurduğumuz düzen veliler tarafından devam ettirildi. Atamamız başka köylere yapılsa da, emekli olsam da onları yardımsız bırakmadık. Eşim, sorunları olduğu zaman Sivrihisar’a gitti, yardımcı oldu. Her yıl belediye ve devletten yardımlar alındı. Anadolu Lisesi bitirenler de üniversiteye, yüksekokullara ya da işe girdiler. Anadolu Lisesi okumayanlar da, ortaokul, sağlık meslek lisesinde okudular.

Ellerinde Meşaleyle Yurdun Dört Bir Yanına Dağıldılar

Yıllar sonra köyün çehresi değişti. Okuyan kişilerin, evlendikleri kişiler de okumuş kişiler oldu. Şu anda on beş yıllık memurlar. Facebook’ta çeşitli turistik yerlerde tatil yaparken çocuklarıyla boy boy resimlerini gördükçe mutlu oluyorum. Çocuklarını şehirlerde okutuyorlar. Hepsinin altında arabası, modern döşeli evleri var.

Kubilay( Mehtap) Öztürk, özel eğitim öğretmeni oldu. Burcu Öz, ambulans ve acil bakım teknikeri. Yasemin, bir fabrikada çalışıyor. Harun, polis memuru olarak görev yapıyor. Tuncay Tuna üç üniversite bitirmiş ve atom mühendisi olarak çalışıyor. Şükrü Altay, sağlık bakanlığında memur oldu. Tamer Çelik Anadolu üniversitesinde güvenlik sorumlusu oldu. Nazif Öz, acil tıp teknisyeni olarak görev yapıyor. Halil Durna, memur oldu. Şükran Altay, sağlık memuru oldu. Emine ve Nesrin Şen kardeşler, güzellik uzmanı olarak kuaför salonu açtılar. İlyas Çetin, cam fabrikasında teknik eleman olarak çalışıyor. İlyas Varel, sağlıkçı olarak çalışıyor. Engin Açıkel, fabrikada çalışıyor. Emel Açıkel, İngilizce öğretmeni olarak çalışıyor.

Sevgili öğrencilerim, bizim rehberliğimizde beyinlerini işleterek okudular. Köy çocuklarının kurtuluşu ancak yaptıkları eğitimle olur. Bizi arasalar da, aramasalar da kalplerinde olduklarını biliyorum. Onlardan isteklerim, çocuklarını yaptıracakları eğitimle daha yükseklere çıkarmalarıdır. Şimdi onlar, yurdun dört bir köşesine yaktıkları meşaleyi taşıyorlar.

SON

ŞEHRİBAN TUĞRUL= GÖKÇE ÇİÇEK
Eğitimci Yazar

Gökçe Çiçek
5

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

2 Yorumlar

  1. Öğretmenlik, hele ki köy öğretmenliği zorluğunun yanında bir o kadar insana haz veren, onurlandıran bir meslek. Köy öğretmenliğini yeğlemeniz takdire değer bir davranış. Vali Ali Fuat Güven Eskişehir’de sevildi. Ayrıldıktan sonra bir caddeye adı verildi. Anıların yaşadığı yerler bildik yerler olunca okumak daha keyif verici oluyor. Sağ olasınız.

    0
  2. Değerli meslekdaşım.Olanaklarin olmadığı yerlerde ne güzel işler başarmışsınız.Emeklerinize sağlık.

    2

Bir cevap yazın