Her Şeyin Başı Eğitim Nurettin Şenol

Eğitim Nedir?

Öğretmen okulunda eğitimi çok öz olarak; “Bireylerin davranış ve alışkanlıkları üzerinde olumlu yönde değişim yaratmak” olarak öğrenmiştik.

Başka eğitim tanımlarını şöyle sıralayabilirim:

  • Kişinin davranış örüntülerini değiştirme sürecidir (TYLER)
  • Bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak (önceden düşünerek, bilerek, isteyerek, tasarlayarak yapılan, bir amaca dayanan, yönelen) istendik değişim oluşturma sürecidir (ERTÜRK).
  • İnsanları belli amaçlara göre yetiştirme sürecidir (Nurettin FİDAN).

Felsefe Akımlarına Göre Eğitim:

  • İDEALİZME GÖRE: Eğitim, özgün ve bilinçli insanoğlunun tanrıya olan yükseltici uyum çabalarının bitimsiz sürecidir.
  • REALİST ANLAYIŞA GÖRE: Eğitim, yeni kuşak bireylere kültürel kalıtı (mirası) aktararak onları yetişkinler toplumuna uyuma hazırlama sürecidir.
  • PRAGMATİST ANLAYIŞA GÖRE: Eğitim, bireyin yaşantılarını yeniden yapılandırma yoluyla yetiştirme sürecidir. (Pragmatizm: Felsefede; uygulayıcılık, uygulamacılık, faydacılık, yararcılık gerçeğe ve eyleme yönelik olan, pratik sonuçlara yönelik düşünme temelleri üzerine kurulmuş olan felsefe akımı.)
  • MARKSİZME GÖRE: İnsanı çok yönlü eğitme, doğayı denetleyerek onu değiştirecek ve üretimde bulunacak biçimde yetiştirme sürecidir.
  • NATURALİZME GÖRE: Eğitim, kişinin doğal olgunlaşmasını arttırma ve onun bu özelliğini göstermesini sağlama işidir.

Tanımlardan da anlaşılacağı gibi insanın eğitimi istenen ereklere göre farklı bir yön çizebiliyor. Bu durumda bir devlet ya da toplum; istediği yönde bir eğitim uyguluyor. İşte gerçek sorun da burada başlıyor. Nasıl bir yeni kuşak istiyoruz? Nasıl bir toplum istiyoruz? Nasıl bir eğitim yolu tutacağız?

Eğitimin yönünü belirleyen güç; siyasal güç mü olmalı, yoksa evrensel etiği de içeren bilimsel, akılsal düşüncede, özerk bir eğitim kurulu mu olmalıdır?

Genellikle az gelişmiş ülkelerin en çok yanlış seçim yaptığı dönemeç buradadır.  

Nasıl bir insan yetiştireceğiz, nasıl bir toplum oluşturacağız?

Ereğimizi (hedefimizi) belirleyen nokta burasıdır.

Gelenekçi, tutucu, bağnaz, edilgen, boyun eğici (biatçı), emret efendimci, güce tapan, dindar bir toplum mu istiyoruz; yoksa us ve bilimin ışıklı yolunda ilerleyen, çağdaş, ilerici, sanatsever, yenilikçi, atılgan, karşı çıkan, eleştiren, soran / sorgulayan, okuyan, araştıran, yeni teknolojileri izleyen ve kullanan bir toplum ya da kuşak mı istiyoruz?

Ülkenin geleceği bu seçime bağlıdır.

Hepimiz tanık oluyoruz ki birinci yolu izleyen toplumlar şaşmaz bir sonuç olarak geri kalmış ülkeler; ikinci yolu izleyen ülkelerse dünyanın en ileri ülkeleri, zenginleşmiş, bilim ve işleyimbilim  (teknoloji)  üreten, dışsatımı sürekli “artı” veren, halkı gönençli (refah), bilgi ve bilinç düzeyi yüksek, insan hakları, demokrasi ve laiklik yerleşmiş, içselleştirilmiş, erinçli (huzur) bir yaşama ulaşmış.

Tek tek kime sorsak, ikinci seçeneği candan ister. Ancak, eğitimi yönlendiren güce bu konuda baskı yapamaz. Çünkü gelenekçi eğitimle sindirilmiş toplumlar karşı çıkamaz.

Grigory Spiridonoviç Petrov (Rusya – 1866 / Fransa – 1925); Rus hatip, gazeteci, yazar. 20. yüzyıl başında Rusya’nın en tanınmış papazlarından, en çok okunan halk yazarlarından birisi idi.

Onun yazmış olduğu “AK ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE” adlı kitabını yaklaşık 50 yıl önce okumuş, olağanüstü bir kalkınma modeli olarak kendime yol gösterici seçmiştim.

Bu kitapta, Finlandiya’nın nasıl kalkındığını; öğretmen, yönetici ve din adamı üçlüsünün nasıl el ele vererek, toplumu değiştirdiğini ve kalkınma atılımı yaptığını anlatıyordu.  Atatürk bu kitabı asker okullarının müfredatına aldırmıştı.

Kitapta anlatılan kalkınma modelinin çok benzeri, ülkemizde Köy Enstitüleri ile uygulamaya konulmuş, kapatılıncaya dek, akıl almaz kalkınma yaratmış, yaparak yaşayarak deneysel yöntemlerle eğitim-öğretim yaparak çok yönlü aydınlar yetiştirmişti. Ne yazık ki, bu tür bir eğitimle; araştıran, soran, sorgulayan, karşı çıkan kuşakların yetişmesi egemen güçleri korkutmuş, türlü karalamalarla üzerine gidilip kapattırılmıştı.

Eğitim Türleri:

  • BİÇİMSEL / ÖRGÜN EĞİTİM: Devletin amaç ve kurallarını belirlediği denetimli eğitimdir. Nasıl bir kuşak yetiştireceğimizi biçimsel (formal) eğitim belirler. Biçimsel eğitim, eğitimin kurumsallaştırılmış durumudur.

Biçimsel (Formal) Eğitim; örgün eğitim (okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim, açık öğretim, uzaktan öğretim) ve yaygın öğretim (halk eğitimi, dershaneler, özel kurslar, hizmet içi eğitim kursları) olmak üzere ikiye ayrılır.

Bu kurumlar, devlet denetimindedir.

  • BİÇİMSEL OLMAYAN EĞİTİM: Bir amaca ve plana bağlı olmadan yaşam içinde kendiliğinden gerçekleşen eğitimdir. Birey, çevresindeki bireylerden, iletişim araçlarından etkilenerek bu eğitimi kazanır. Bu eğitim genellikle arkadaş, aile ve iletişim araçları aracılığıyla ortaya çıkar.

Biçimsel (formel) eğitimi planlayan devlet olduğuna göre, eğitimin yönünü belirleyen siyasal iktidarlardır.

Bir ülkenin geleceği, bu alanda doğru seçim yapılmasına bağlıdır.

Biçimsel olmayan (informal) eğitim de bir toplumun erinçli ve gönençli yaşaması için çok önemlidir. Eğitimin temel tabanı ailedir. Çocuk ilk eğitimi aileden alır. Ailede “anababa” (ebeveyn) çocuklar için örnektir (rol modeldir). Bir çocuğun; kendisine, ailesine, içinde yaşadığı topluma, ülkesine ve tüm insanlığa yararlı bir birey olarak yetişmesi ailedeki temel eğitime çok bağlıdır.

Çocuk ilk alışkanlıkları ve davranışları ailede edinir. Alışkanlıklar ise ömür boyu insana yapışır ve kopmaz. Çocuk en kalıcı alışkanlıkları küçük yaşlarda kazanır.

İkinci aşama okul öncesi eğitim olup, burada da ailede kazanamadığı toplumsal alışkanlık ve davranışları belleğine işler. İlköğretime geldiğinde çocuk birçok temel alışkanlıkları edinmiş olur. İlköğretimde eksikler tamamlanır ve yanlışları düzeltilir. Daha sonraki okullarda eğitimden çok öğretim ağırlık kazanır. (Bu arada ergen eğitimi üzerinde durulmalı, bu konuda anababa bilinçlendirilmelidir.) Bu nedenle gerçek eğitim, küçük yaşlarda verilendir.

Çocuklar ailenin aynasıdır. Bir sınıfta ders yapan öğretmen, kısa sürede her çocuğun aile yapısını yaklaşık olarak anlar. Çocuk davranışlarının çoğu aile kaynaklıdır. Sık sık yıkanıp, temizlenmeyen, dişlerini fırçalamayan, mendil taşımayan büyüklerin yanında yetişen çocuklarda bu davranışlar kazanılamaz. Sürekli kavga eden, küfürlü konuşan aile büyüklerinin arasında yetişen çocuk onlara benzer. 

Çocuklar aynı zamanda öğretmeninin de aynasıdır. Öğretmenini seven çocuk, onu örnek alır. Yürüyüşü, giyimi, gülüşü, konuşması; öyle ki yazısı bile öğretmene benzer. Yedi yıl kadar görev yaptığım okulda laboratuvar öğretmenliği yapmıştım. Konulara ve sınıflara uygun deneyler yapıyor, filmler gösterip değerlendiriyorduk. Plana göre her ders saatinde başka sınıf laboratuvara geliyordu. Hangi konu işleneceğini öğretmenlere yazılı olarak bildiriyordum. Bu çalışmalarda, öğrencilerin davranışlarına göre öğretmenlerini değerlendirmek çok kolaydı. Öğrenciler laboratuvara gelmek için can atıyor, beni her gördükleri yerde biz ne zaman geleceğiz diye soruyorlardı. Laboratuvar derslerinde sınıf öğretmeni de bulunuyordu. Hep şaşırıyorlar, “Nurettin Bey, ders boyunca nasıl bu kadar ilgi çekebiliyorsunuz” diyorlardı. Şimdi bile görüştüğümüzde “Nurettin Bey biz öğretmenliği senden öğrendik” derler. Çocuklara etkili olmanın yolu sevecen, nazik bir yaklaşımdır. Bağırıp azarlayarak ancak kötü sonuç alınır.

Deneyimlerimden gördüm ki çoğunlukla sorunlu ailelerin çocukları da sorunlu oluyor. Bir çocuk yetiştirmenin sorumluluğunun ne denli büyük olduğu, anababalara çok iyi öğretilmelidir. Hep şunu savunurum ki insanlar evlenmeden önce evlilik ve aile kursları, bebekleri doğmadan önce bebek bakımı ve çocuk eğitimi üzerine kurslar açılmalı, zorunlu olmalı ve sınav yapılarak belge verilmelidir. Bu belgeler, evlenme evraklarından olmalıdır. Ayrıca kendilerine bu konularda anlaşılır, açık ve net rehber (yol gösterici) kitapçıklar verilmelidir. Devletin, yurttaşlarına karşı en büyük sorumluluğu eğitim ve sağlıktır. Bu, anayasal bir görevdir.

Umarım devlet, en kısa sürede evrensel, bilimsel ve akıl içerikli yolu bulur; “iyiye, doğruya, güzele” yönelmiş yurttaşlar yetiştirmeyi başarır.

28 Ağustos 2018

Nurettin ŞENOL

 

 

NURETTİN ŞENOL
1

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir cevap yazın