İşe Yarayan Koltuk Nurcan Yüksel Öçal

Koltuklar önemlidir, büyük küçük herkes bir koltuğun sahibi olmak ve daha büyüğünde oturamazsa, bulunduğu koltuktan kalkmak istemez. Ben de bir koltuğum ama kimse bana istekle oturmuyor, korkuyor, hatta mümkünse hepsi kaçıyor. Çünkü ben bir dişçi koltuğuyum. Hiç bir oturan, hiç bir hasta beni sevmiyor, bunu bana oturan kişilerden aldığım olumsuz enerjiden anlıyorum. Aslında pek de haksız sayılmazlar tabii, sonuçta oturdukları koltukta rahat edecekleri yerde, canları yanıyor, dişleri çekiliyor.

Doktorumla işe birlikte başladık. Önce birbirimize, sonra hastalarla alıştık beraber. Ama yine de bana isteyerek oturan hemen hemen yok gibiydi. Bana gelince koltuk fobisi, başka koltuklarda koltuk hobisi, kızıyorum ama haa… Neyse başıma gelen, şahit olduğum, hasta, doktor, koltuk ilişkilerinden bazılarını anlatacağım siz okuyanlara. Sanırım yakın zamanda doktorum, yeni bir dişçi koltuğuyla beni değiştirecek. Haklı tabii, senelerden beri birlikte çalışıyoruz. Benden sonra teknoloji iyice ilerledi, daha kullanışlı koltuklar üretildi, hatta birlikte internetten baktık koltuklara. Bir bana bakıyordu doktorum üzülerek, (çünkü beni elinden çıkarmak istemiyordu ilk gözağrısıydım ben onun), bir yeni piyasaya çıkan koltuklara bakıyordu, bu değişim onun için de zordu ama yapacak bir şey yoktu.

Birlikte işe başladığımızda ikimiz de toyduk. Doktorum hastasını bekliyor, ben bana nasıl oturacaklarını düşünüyordum. İlkin bir teyze girdi içeri, evladım çok dişim ağrıyor, bir çekiver şu yaramazı, dedi. Doktorum sesli, ben içimden güldüm. İlk işimiz böyle güzel başlarsa, devamı da böyle gidecekti diye düşündüm. Teyze o kadar gülmeden sonra, bana otururken oldukça tedirgindi. Anlaşılan korkusunu gülmeyle geçiştirmeye çalışıyordu. Dişin durumu teyzenin düşündüğü gibi değildi, hemen çekilmez bu yaramaz, bu dişi kurtaracağız, daha uzun seneler seninle birlikte yaşayacak dedi doktorum teyzeye ve tedaviye başladı. Ben sevinmiştim çünkü, doktorum işin kolayına kaçmayan, işini seven, ciddiye alan bir insan olduğunu göstermişti, bana ve hastasına. Onunla birlikte çalışacağım için mutlu olmuş, koltuklarım kabarmıştı.

Sevimli teyzenin tedavisinden sonra, bize hastalar gelmeye başlamıştı, ünümüz yavaş yavaş yayılıyordu. Bir gün babasıyla 16, 17 yaşlarında bir çocuk geldi. Bir dişinde sıkıntı varmış, koltuğa oturması söylendi. Başına geleceklerden haberi yok ya, hemen oturdu garibim. Doktorum şöyle bir dişlerine baktı ve ne bir dişi, 8 tane dişin çürümüş, dolgu olması gerekiyor dedi. Babayı, çocuğu bırakın, ben bile şaşırmıştım bu yaşta bu kadar çürük olduğuna. Neyse kazasız belasız dişler yapıldı, seneler sonra o delikanlı gelip teşekkür etti, dişlerini kurtardığımız için, dolgulara hiç bir şey olmamıştı. Yine bir gün bir baba küçük çocuğunu getirdi, çocuğun gözleri ağlamaklıydı, çürük bir diş yüzünden yemek yiyemiyormuş. Korkuyordu tabii bana oturmaktan. Bu duruma hazırlıklı olan doktorum çocuğun eline hazırda beklettiği oyuncak arabayı verdi. Bu senin olsun dedi, aç bakalım şimdi ağzını. Eğer bir acı duyarsan parmağını kaldır olur mu? Çocuk bir elinde oyuncak arabayı tutarken, diğer elini kaldırmaya başladı yavaş yavaş, sanki okulda öğretmeninden tuvalet için izin istiyor gibiydi. Ama sonra hemen indirdi, o an acısı geçmişti anlaşılan. Doktorumla ben gülüştük ve işe devam ettik. Bu çocuk artık hiç dişçi koltuğundan korkmayacaktı.

Bir gün heybetli, iri yarı, sert görünüşlü bir hasta geldi. Doktor bey artık dayanamıyorum bu ağrıya, buna bir son verin dedi. Daha doktor bir şey demeden benim üzerime yığıldı olanca ağırlığıyla, belki de o gün eskimeye başlamıştım. Meğerse o heybetli adam dişçi korkusundan bayılmış oturur oturmaz. Hemen ilk yardım yapıldı ve diş tedavisine başlandı. İş bittikten sonra ücreti öderken, o kadar da korktuğum gibi değilmiş ama benim bu durumumu sakın kimseye anlatmayın ha diyerek, ufaktan da bir uyardı bizi. Bazen dişi çekilen hastalar arasında dişini isteyenler oluyordu. Ne yapacaksınız diye sorulduğunda, o bana o kadar eziyet etti, ben de keserle onu parçalayacağım, demişti hastalardan biri. Bir diğeri bunu saklayacağım, öldüğümde mezarıma koysunlar, ne de olsa benim parçam demişti. Dişlerini istemeyen hastaların dişlerini, doktorumuz diş doktoru adaylarına gönderiyordu, üstlerinde çalışma yapsınlar diye. Ne güzel hiç bir parçayı ziyan etmiyordu, benim yetenekli doktorum.

Arada bir kötü şeyler de oluyordu tabii. Bir gün ustam oldukça huzursuzdu, sanırım evde ufak bir kavga olmuştu hanımıyla. O sırada içeriye bir anneyle, beş altı yaşlarında bir çocuk girdi. Anne, doktor bey çocuğun bir dişi sallanıyor, eli sürekli orada, çekebilir misiniz? dedi. Doktorum, çocuğu bana oturttu ve beni iyice yukarı doğru kaldırdı. Bu çocuğa oyun gibi gelmişti, ama sonra kötü bir şey oldu, ustam sallanan diş yerine, sağlam dişi çekmişti. Ben dahil, herkes dondu kaldı bir an, sonra anne, dua edin ki, bunlar kalıcı dişleri değildi, yoksa ben bilirdim size ne yapacağımı diye bağırarak, çocuğu aldığı gibi kapıyı vurarak çıktı gitti. Doktorum ve ben çok üzülmüştük. Yine aynı gün o kafayla, yere düşen kerpeteni temizlemeden hastanın ağzına götürmüştü. Ben o kadar uyarmak için titresem de beni anlamadı tabii kafası karışık doktorum. Hasta zaten hiç bir şeyin ayırdında değildi, ta ki, ertesi gün yanağındaki büyük iltihabı görünceye kadar. Nefes nefese geldi yanımıza ve unutamayacağım sözler söyledi doktoruma. Bu iki kötü olaydan sonra, ustam ev ve diş işlerini birbirinden ayırmayı başardı, artık daha dikkatliydi. Ben mi? İşlerin yoluna girdiğine öyle seviniyordum ki. Bundan sonra ki çalışmalarımız daha bir zevkle geçti, bize göre tabii, yoksa hastalar yine korkarak geliyorlar ve bana titreyerek oturuyorlardı. Önce hastaların koltuk korkularını yenmeye çalışıyorduk, sonra da işlem neyse yavaş yavaş harekete geçiyorduk, doktorla benim aramda tam bir iş birliği vardı.

Sürekli bize gelen, sevdiğimiz, hoş sohbet bir hastamız, bir gün yaşlı annesini getirdi, annesine yeni bir damak yaptırmak için, seneler önceki damağı epey yıpranmıştı. Kalıpları dikkatlice alarak, alt üst damağı yaptık, bence güzel olmuştu. Doktorum deneyimli olduğu için, yaşlı teyzeye eski damakları attığını söyleyerek, gizlice damakları kızına verdi, onlara güvenmeyip, yenilere alışsın diye. Yaşlı teyze yeni dişlerine hemen alışmıştı, ben zaten bundan emindim. Günler sonra kızı bize geldiğinde, anneme eski damakların bende olduğunu söyledim ama aldırmadı dedi doktoruma, tabii aynı zamanda bana da demiş oluyordu. Annem hemen alıştı yeni dişlerine, ellerinize sağlık. Şimdi kendim içim geldim, sanırım benim de dişlerimde bir sorun var dedi. Doktor film istedi ve sonuçta tüm dişlerin sökülmesine ve damak yapılmasına karar verildi. Oldukça zorlu bir süreçti, dişler zar zor çekildi. Hastamız oldukça neşeli biriydi, artık dişlerim hiç ağrımayacak dedi, bizi ve orada bekleyen diğer hastaları güldürdü, moral de vererek.

Böyle böyle seneler geçti, ustamla ben birlikte yaşlandık. Birlikte insanların dişçi ve koltuk korkusunu yenmeye çalıştık, çoğunda başarılı olduk. Bir çok insan bizden memnun kaldı, ödedikleri ücretler dışında memleketlerinin özel yiyeceklerinden, giysilerinden getirenler oldu. Hatta bana kılıf getiren bile oldu. İşi olmayan eski hastalar sırf sohbet etmek için bizim yanımıza geldiler. Emeğimizin karşılığını aldığımızı anlamıştık. Aldığım en iyi haberlerden biri de doktorumun beni bırakmayacağı oldu. Bu koltukla bir kaç sene daha idare ederim, benim uğurum oldu, zaten emekli olmama az kaldı, bir kaç destek parça alarak, sonuna kadar bu koltukla çalışacağım diyordu, yanındaki asistanına. Daha ne isteyecektim? Bir koltuk olarak görevimi doğru olarak yapmıştım. Darısı koltuklarına oturup, doğru işler yapacak olan insanların başınaydı.

Nurcan Yüksel Öçal
2

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir cevap yazın