Doğu ile Batının Birlikteliği, Endülüs, İslamiyetin İzleri, Tarihe Yolculuk, Katolikliğin Karanlık Sayfaları, Yüzyıllar Boyunca Dinmemiş Gözyaşı, Flamenko, El Cordobes’in Ülkesi …
İspanya merak ettiğim ülkelerin başında geliyordu. Birkaç günlük bir görev için başkent Madrid’te bulunmuştum, ancak gezme olanağım olmamıştı. Zengin tarihi, yaşadığı acıları, Akdenizliliğinden İslamiyetin izlerine kadar pek çok yönüyle ilgimi çekiyordu, adeta tutkuydu içimde İspanya.Eşimle bu ülkeye gitmeye karar verdik ve 2019’un mart ayında bir seyahat acentasından 8 günlük büyük İspanya turunu satın alarak yola koyulduk. Tur programı çok yoğundu. Siz değerli arkadaşlarımdan turla gezmeyi tercih edenlerin de bildikleri gibi, geziye katılanların ilgisinden tutun da, birbirleriyle uyumuna, katılımcıların eğitim düzeyinden yaş ortalamasına kadar pek çok etmen o geziden memnun kalıp kalmayacağınızı belirler.
Ben bu tür turları ‘’Ayak üstü yemek yemeğe’’ benzetiyorum. Hızlı, derinlemesine değil yüzeysel, koşturması bol. Kalacağınız otel, gezeceğiniz yerler, uçak, otobüs rezervasyonları , kısacası her şey önceden sizin için planlanmış. Biraz tembel işi. Kısa sürede çok yer gezerek o ülkeyi tanımak kolay olmuyor. Şöyle düşünelim. Siz bir yabancı olarak Türkiye’yi böyle bir turla bir haftada geziyorsunuz, her gün bir-iki şehir, günde 300-500 km yol kat ederek, örneğin İstanbul’dan başlayıp Diyarbakır’a gidiyorsunuz. Ülke içinde farklı kültürler, gelişmişlik düzeyleri, birbirinden farklı bölgeler. Çok yer görüp, çok şey öğreniyorsunuz. Grubunuz uyumlu, rehberiniz donanımlı, deneyimli ve işini severek yapıyorsa siz de memnun kalıyorsunuz geziden. İşte tam bu noktada rehberimizin saydığım özelliklerin tamamına sahip olduğunu belirtmek isterim.
Bu arada, seyahat öncesi o ülkenin tarihini, kültürünü okuyup hazırlıklı gitmek çok önemli. Biz de gezi öncesi bir iki kitap satın alıp okuyarak ön hazırlığımızı yapıyoruz. Bana göre, Türkiye’den düzenlenen turların en büyük eksikliği, gezilen yerlerde bulunan dünya çapındaki müzelerin dahi çoğu zaman programda yer almaması. Bunun sebebini araştırdığımda, turu düzenleyenler ‘’Katılımcılar tercih etmiyor, bunun yerine örneğin alış-veriş, yeme-içme öne çıkıyor. ‘’ diyorlardı. Üzücü. İstanbul’a turla giden bir yabancı turistin Topkapı ya da Ayasofya’yı gezmek yerine oturup şiş kebap yemesi gibi. Neyse biz İspanya’ya dönelim.
İspanya’nın iklimi gibi insanları da sıcakkanlı, yardımsever, cana yakın. Diğer Avrupa ülkelerinden farklı. Ne Fransa’ya ne de İtalya’ya benziyor. Avrupa Birliği’ne katılmasıyla epey yol almış ama yine de her bölgesi aynı gelişmeyi gösterememiş. Kilisenin yıllarca süren yoğun baskısını ve korkunç bir iç savaşı yaşamış, acıların hüküm sürdüğü bu topraklar. Sizi kendisine çeken başka şeyler de var bu topraklarda: 780 yıl hüküm sürmüş İslam Medeniyeti.
İlk durağımız Barselona. Havaalanında bilgilendirme amacıyla konmuş tabelalarda üç dilin bulunması hemen dikkatimi çekiyor. İngilizce, İspanyolca, diğeri İspanyolcaya benziyor, herhalde Portekizce diye geçiriyorum içimden, rehberimizden Katalanca olduğunu öğreniyorum.Katalanların ayrılık rüzgarları sert esiyor o günlerde. Çoğu evin balkonunda, hapisteki Katalan siyasetçilerin serbest bırakılmasının istendiği pankartlar göze çarpıyor. Katalanlar bağımsızlık isteklerini dile getiriyorlar evlerine astıkları bayraklarıyla. Katalan Bölgesinin başkenti cıvıl cıvıl, her yerde turistler, tur otobüsleri. Yemek molasında İspanya’nın en bilindik yemeği olan ‘’Paella’’ yı tadıyoruz. Bir çeşit pirinç yemeği, midyeden karidese çeşitli deniz ürünleri var içerisinde. Barselona’da, sürrealist mimarinin çılgın ustası Antoni Gaudi’nin doğadan esinlenerek kullandığı özgür biçimler, çarpıcı renkler ve çılgın zekasıyla oluşturduğu eserleri bir başka dünyaya götürüyor bizleri. Gaudi’nin ölümünden sonra bir türlü tamamlanamayan, UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan La Sagrada Familia (Kutsal Aile)Bazilikası ve diğer eserleri gerçekten büyülüyor insanı. Çoğu kişinin İspanya dendiğinde ilk aklına gelen şehir elbette Barselona. Ancak Gaudi’nin eserlerini bir yana bırakacak olursak, Barselona beni çok etkilemiyor.
Valensiya’ya girdiğimizde, yerel giysileriyle bando eşliğinde çoluk çocuk, genç yaşlı binlerce kişinin yürüyüşüyle karşılaşıyoruz. Las Fallas Festivali her yıl mart ayında düzenleniyor. Havai fişekler, sokak eğlenceleri kentin her yerinde göze çarpıyor. Valensiya adeta dev bir tiyatro sahnesi. Yollar trafiğe kapatılmış, araçların yerine insan seli akıyor sokak ve caddelerde.
Tur rehberimiz yerel meslektaşıyla, kalabalıkta kaybolmamamız konusunda bizleri uyarıyor. Yine de fire veriyoruz, grubumuzdan yaşları bir hayli ileri, ancak gençlere taş çıkartan iki arkadaşımız kayboluyor. Kayıplar bulunuyor ama epey bir zaman kaybediyoruz. Bir yıl boyunca köpük ve plastikten yapılan devasa boyuttaki heykeller festivalin son gününde yakılıyor. İki milyon turistin festival için geldiğini duyunca Valensiya’yı içten içe kıskanıyorum. Havai fişeklerle çocukların patlattıkları çatapatların sesi sabaha kadar sürüyor. Akşam bütün yorgunluğuyla çöküyor üzerime, ama yine de beni bir şeyler dışarı çağırıyor. Sokak aralarında, buluyorum kendimi . Çadırlar kurulmuş mahallelere, hummalı bir hazırlık sürüyor. Evlerden getirilen yiyecekler, içecekler masalardaki yerlerini almışlar. Asırlar boyu geleneklerin sürdürülmesi ne güzel diye düşünüyorum, bizde bayramların tatil fırsatı olarak görülüp Akdeniz, Ege sahillerine adeta hücum edilmesi aklıma geliyor, yine üzülüyorum.
İspanya turumuzun en ilginç noktasına doğru ilerliyor otobüsümüz. Tarih kitaplarında okuduğumuz, filmlere konu olmuş El Hamra Sarayı’nın da yer aldığı Granada’da ya da diğer adıyla Gırnata’dayız. Granada, İspanyolcada nar anlamına geliyor. Endülüs Özerk Bölgesi’ndeki bu şehir Barselona’dan sonra en fazla turisti ağırlıyor. Gırnata İslam fetihlerinin Avrupa kıtasındaki son noktası. 780 yıl hüküm sürmüş görkemli İslam medeniyetinin İspanya tarihindeki yeri önemli. Endülüs o dönemde ekonomik ve kültürel alanda çok ileri seviyelere ulaşmış. 1492 yılında ise Gırnata Sultanlığı son bulmuş, önce Musevilere karşı engizisyon başlatılmış, bunun sonucunda Museviler bu topraklardan göç etmek zorunda kalmışlar. Daha sonra baskı Müslümanlara uygulanmış, zorla Hristiyanlaştırmaya çalışılmış Müslümanlar. Müslüman, Yahudi ve İspanyol kültürünün iç içe olduğu bu tarihi şehir yalnızca El Hamra Sarayı için bile görülmeye değer. Saray dillere destan, ancak her isteyen ücretini ödeyip içeri giremiyor. Girenler yalnızca sarayın Generalife bahçelerini gezmekle yetiniyor. Sarayı ise sınırlı sayıda ziyaretçi gezebiliyor. Bunun için tur başlamadan önce pasaport bilgilerimiz rehberimiz aracılığıyla müzeye bildiriliyor, böylece biz de bu muhteşem eseri görme olanağını yakalayan şanslı ziyaretçiler arasına giriyoruz. Arapça kızıl anlamına gelen El Hamra bir mimari şaheser. Her köşesinde zarafetin egemen olduğu, her ayrıntının özenle hesaplandığı, birbiriyle bağlantılı sayısız oda ve salonlar, havuzlu avlular, su kanalları, çeşmeler, kemerler, oymalı kapılar, ahşap kubbeler gezenleri büyülüyor. El Hamra Sarayı’nın yalnızca İslam hakimiyetindeki Endülüs için değil bütün İslam sanatı içinde ayrı bir yeri var. İslamiyetin o dönemde Endülüste ulaştığı göz kamaştıran seviyenin odağında ise bilim, akıl ve özgür düşünce var. Bu medeniyetin rönesansı tetiklediğini düşünenler de var.
Rehberimiz yol boyunca İspanya’nın tarihini, kültürünü anlatıyor. Ünlü İspanyol şair Lorca’yı da unutmuyor. Granada, Federico Garcia Lorca’nın doğduğu ve yaşadığı şehir. Lorca, 1936 yılında Franco taraftarlarınca katledilir genç yaşında bu topraklarda. Otobüsümüzün hoparlöründen Lorca’nın ünlü şiiri ‘’Atlının Türküsü’’ Zülfü Livaneli’nin yorumuyla yükseliyor, bizler de eşlik ediyoruz Livaneli’ye hep birlikte.
ATLININ TÜRKÜSÜ
Kurtuba
Uzakta tek başına
Ay kocaman at kara
Torbamda zeytin kara
Bilirim de yolları
Varamam Kurtuba’ya
Ovadan geçtim yel geçtim
Ay kırmızı at kara
Ölüm gözler yolumu
Kurtuba surlarında
Yola baktım ama yol uzun
Canım atım yaman atım
Etme eyleme ölüm
Varmadan Kurtuba’ya
Kurtuba
Uzakta tek başına
17.04.2001
Yavuz Yorulmaz
DEVAM EDECEK
Her hakkı saklıdır. Yazı ve fotoğraflar Yavuz Yorulmaz’ın izni alınmadan kısmen ya da tümüyle kopyalanamaz.
- Kendimi Arıyorum Yavuz Yorulmaz - 9 Ocak 2022
- Yoksun Yavuz Yorulmaz - 11 Temmuz 2021
- KeşkeYavuz Yorulmaz - 2 Mayıs 2021
İspanya’ ya gitmedim. Ama, anlatım sinematografik olmuş. Gözümün önüne anlatılanları tek tek getirebildim. Aklım kaldı. Hem de, görülen yerlerin, medeniyetlerin, sanatçıların geri plan tanıtımları zengin olmuş. Bekliyorum. Bedava İspanya turuna varmısınız dostlarım. Devamı gelecekmiş web sitemizde.
Benden de bir Garcia Lorca sizlere !…
OLAĞAN ÜSTÜ AŞKA GAZEL
Bütün kireciyle
otü kırların işte
bir aşk sazına dönmüştün
ıslak bir yasemine.
Güneyle ve aleviyle
kötü göklerin işte
bir kor uğultusu kesilmiştin içimde .
Gökler ve kırlar
zincir takıyordu ellerine
kırlar ve göklerde
kırbaçlardı ne kadar
yara,varsa gövdemde !…
Kampanyayı tanıyacağız sayenizde.Guzel bir başlangıç olmuş.Elinize sağlık.
Devamını bekliyoruz artık mürekkebin bitmesin hocam