İşte O Kaşağı Mehmet Sönmez

Sanıyorum ilkokul 4. sınıfa giderken Hayat Bilgisi kitabımızda okumuştum Ömer Seyfettin’in KAŞAĞI öyküsünü. Çocuk aklımla çok etkilenmiştim, Ömer Seyfettin’e çok kızıyordum! Kaşağıyı kendisi kırdığı halde suçunu kardeşi Hasan’a atmıştı. Hasan zaten hastalıklıydı, ceza olarak evin çitlerinden çıkmasını, atların yanına gitmesini yasaklamışlardı. Ben de hep Hasan’ın zayıf halini, evin çitlerini hayal ederek üzülüyordum. Hasan’ın suçsuz olduğu anlaşılmadan ölünce daha çok kızdım Ömer Seyfettin’e!

Forsa öyküsünü okuyunca Ömer Seyfettin’in de esir olduğunu sanıyordum o zamanlar! Çocukluk işte.

1997 Yılında hayvancılık yapmaya başladım. Danalar hep sağ tarafına yatarlar, arka butlarına yattıkları yerdeki gübreler bulaşır, tüylerine yapışıp kururdu. Kuyruklarını salladıkça sırtlarına kadar giden sulu gübre parçaları da kuruyunca çirkin görünüyor, hayvana da ağırlık yapıyordu. Ne yapmak lazım; Ömer Seyfettin’in kırdığı kaşağıdan almak lazım.

Nalburdan gümüş renkli kaşağı aldım. Danalarıma sabah yemini verdikten sonra onlar karnını doyururken ben de arka butlarını, sırtlarını, boyunlarını, gerdanlarını kaşağı ile TIMAR etmeye başlıyordum. Kaşağının içindeki bağlantı demirine halka şeklinde başka bir demir takılıdır. Bu küçük demir parçasının oradaki görevi sadece ahenkli ses çıkarmasıdır.

 

Kaşağıyı hafif bastırarak hayvanın derilerine sürttükçe o demir parçası tıkır tıkır, tıkır tıkır ses çıkarır hayvana ninni gibi gelir, yemlerini daha keyifli yerlerdi. Kaşağının tarak gibi çift taraflı dişleri de hayvanların derisinde fısst fısst diye kayarken hayvanlar iyice keyiflenirlerdi. Ölü tüyler ve kurumuş gübreler dökülünce hayvanın sırtı pırıl pırıl olur rahatlardı.

O yaşımda dahi hâlâ Hasan’ı, evin çitlerini hayal edip abisine kızardım!

İtiraf edeyim ki ben seyis DADARUH gibi kaşağıdan tıkı tık tıkı tık tıkı tık ahenkli sesi çıkartamıyordum.

Dört beş yıl önce köy evimizin etrafındaki tahta çitleri kendim yaparken, Kaşağı öyküsündeki çitleri hayal ederek onlara benzetmek istiyordum, öyle çok etkilenmiştim Ömer Seyfettin’in Kaşağı öyküsünden.

Aradan yıllar geçti, kızımız Betül’ün iş görüşmesi için 2018 yılında Gönen’e beraber geldik. Bandırma yönünden Gönen’e yaklaşınca sağ tarafta bu yeşil tabela karşılıyor bizim gibi ilk defa gelenleri, hemen durduk.

BEN GÖNEN’DE DOĞDUM

Ömer Seyfettin

İlk aklıma gelen, atların su yalağındaki taşla ezilmiş gümüş renkli kaşağı oldu. Yazarın da Gönenli olduğunu öğrenmiş olduk.
Artık kocaman adam olduğum için Ömer Seyfettin’e kızmıyor, daha çok seviyordum.

2018 Yılında kızımız Gönen’e taşındı, torunumuz Atahan doğunca artık bir ayağımız burada kaldı, dadılık yani. Yazın da Turgutlu’daki lavanta bahçemizde. Şimdi buradayız, Ömer Seyfettin’in doğduğu yerde, bu yazımı hazırladım.

15 Ekimde eşim Güler hanımla çarşıya çıktık, yazımı fotoğraflı bilgilerle desteklemek iyi olur diye düşündüm. Ömer Seyfettin anıtının fotoğrafını çektim. Türkçeye verdiği önem de yazıyor anıtta.
“Milli bir edebiyat vücuda getirmek için evvela milli bir lisan ister.” Türk edebiyatında önemli yeri olan asker kökenli yazarımız, kısacık ömründe balkan savaşlarına Yüzbaşı rütbesiyle katılmış, hâlâ zevkle okunan 10 Kitap, 125 eser yazmış.

Bu yazımın konusuyla biraz daha bütünleşmesi için Turgutlu’daki amcaoğlum Muharrem İstekli’den rica ettim; rahvan yarış atını KAŞAĞI ile TIMAR ederken videosunu çek, tıkı tık, tıkı tık, tıkı tık sesler de gelsin. Ayrıca kaşağıların da fotoğraflarını gönder dedim. Sağolsun hepsini gönderdi, fotoğraflar güncel yani.

Muharrem’in mesleği demircilik, yarış atlarının nakli için atlara uygun çekme karavanlar üretiyor.

 

Gönen’de Ömer Seyfettin adı verilmiş eserler de var.
Ömer Seyfettin Kültür Merkezi,
Ömer Seyfettin Anadolu lisesi gibi.

Kıymetli Yazı Dükkanı Başkanı ve dostlarım, Gönen’de uzun süreli kalınca, buraya özel konuları araştırıp eski anılarımla beraber yazıyorum, tanıtmaya çalışıyorum. Geçenlerde Gönen’in meşhur pirincini de yazmıştım dergimiz için.

 

Yeni bulduğum konu var sırada. Buraya 17 km mesafedeki Tütüncü köyünün, SUÇIKTI bölgesinde, dağ başında; 600 yıllık olduğu söylenen, kaynaktan gelen suyu hiç eksilmeyen, 200 yıldan beri hâlâ çalışan “tarihi su değirmeni” ve Hasan amca var. Aynı Keloğlan öykülerindeki basit değirmenler gibi.

Hasan amca ile tanıştık, değirmen taşlarını, hızla fışkıran suyun çevirdiği yatay çarkın fotoğrafını çekmeye çalıştım yamuk ayaklarımla girebildiğim kadar.

Bence önemli olan bir konuyu daha gördüm Gönen çarşısında. “Çok dürüst sanayi esnafı.” Henüz bozulmamış, müşteriyi yolunacak kaz gibi görmeyen, işinin ustası tamirciler, yedek parçacılar.
Yeni yazılarımda buluşmak üzere.

Hoşçakalın.
Sağlıkla kalın.
Sevgiyle kalın.

Mehmet Sönmez
05 Kasım 2022 Gönen.

Mehmet Sönmez
Mehmet Sönmez son yazıları (Hepsini Gör)
9

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir cevap yazın