Nazilli Öğretmen Okulu müdürümüz Mehmet Civan da benim için unutulmaz öğretmenlerimden birisiydi. Kısa süreliğine kompozisyon dersimize girdi. Kendisiyle yakın bir iletişim kurma fırsatı bulamadan bir başka öğretmene devretti dersi ama uzaktan yaptığım gözlemler benim kendisine sıcak bakmamı sağladı.
Civan müdürümüz, klasik müdür tanımına uyuyordu. Hani derler ya: “Müdür dediğin kelli felli biraz da göbekli olur.” Aynen öyle. Müdürümüzü açık kiremit renkli takım elbisesi içinde anımsıyorum. Kısa boyu, aşırı şiş göbeği, yalnızca kulak üstleri ile ensesinde bulunan kırlaşmış saçları, sert küt bıyıkları ve siyah çerçeveli gözlüğünün altındaki iri gözleriyle ile dikkatimizi çekerdi. Ağır ağır paytak paytak yürürdü. Bakışları sevecen, babacan görünümlüydü. Otoriterdi. Engin bilgi ve deneyimi ile hem öğrenciler hem de öğretmenler tarafından sevilir ve saygı duyulurdu.
Okulumuz o sıralar sıkı bir disiplin içindeydi. Okuldaki kurallara uymayanlar bazen sert bir şekilde uyarılırdı. Bu tutumdan ötürü pek çok arkadaşımızın yakınmalarını dinlemiştim ama zaman geçtikçe o katı disiplinin bizlere pek çok şey kazandırdığının farkına vardım. En önemlisi hepimiz Atatürk’ü benimsemiş; vatanını, ulusunu, bayrağını seven idealist birer öğretmen olmuştuk. Eğer yanlış anımsamıyorsam, o sıralar arkadaşlar arasında başarı ve disiplin bakımından okulumuzun Türkiye üçüncüsü olduğu söyleniyordu. Okul yönetiminin bu disiplinli tutumu bayramlarda da kendini belli ediyordu. Özellikle 19 Mayıs gösterilerinde okulumuzu dengi okullar arasında daha başarılı kılıyordu. Tören yerindeki ahalinin bizlere yönelik alkışlarının çokluğundan bu belli oluyordu. Okula dönüşümüzde öğretmenler ve bizler bu başarıdan dolayı mutlu oluyor, böbürleniyorduk.
Hiç unutmam, bir 19 Mayıs bayramında yalnızca şortla gösteri yaptığımızdan omuzlarımız güneşte iyice yanmıştı. Arkadaşların birbirine omuzlarına dokunma şakaları bazen eğlenceli, bazen de üzücü oluyordu. Çareyi müdürümüz Mehmet Civan buldu. Her isteyene yemekhaneden yoğurt dağıtılması talimatını verdi. Yoğurdu birbirimizin sırtlarına sürdük. O gün okulun her yeri ekşimsi yoğurt kokusuyla doldu. Ancak akşamleyin banyolar açıldı da temizlenip kendimize gelebildik.
Mehmet Civan müdürümüz okuldaki işleri yardımcılarına; Rahmetli İzzet Güdücü, Lütfü Selek, İsmail Bozkaya, Rahmetli Mehdi Apak paylaştırdığından bizim karşımıza seyrek çıkardı. Genellikle öğrencilere iletilmesi gereken hususlar, bayrak törenleri sırasında ya Baş Yardımcısı İzzet Güdücü ya da İsmail Bozkaya tarafından bizlere aktarılırdı.
Bir Cumartesi günü bayrak töreni için toplanmıştık. Sanıyorum nisan ya da mayıs ayı idi. Hava sıcak, bir an önce: “Tören bitse de Nazilli içine dağılıp tatilin keyfini yaşasak.” beklentisi içindeyiz. Merdiven başına çıkan müdür yardımcısı fazla konuşmasa bari… Ama o ne? Bu kez okul müdürümüz Mehmet Civan Bey çıktı merdivendeki sundurmaya. İşte şimdi yandık! Demek önemli bir şeyler söyleyecek! Müdür Bey göbeğinin üzerine ellerini bağlayıp başparmaklarını birbirinin etrafında döndürerek önce hepimizi gözlük çerçevesi üzerinden şöyle bir süzdü, bekledi. Uğultumuz kesildi, kimseden çıt yok. O zaman Müdür Bey’in ilk sözü:
“Herkes geriye dönsün.”emri oldu. Hemen döndük.
“Bahçe çıkış kapısına bakın.” Baktık. Bize arkası dönük, beyaz takım elbiseli, krem renkli fötr şapkası olan orta yaşlarda birisi, elindeki siyah çantasını sallaya sallaya, bahçe kapısından dışarıya doğru ağır ağır yürüyor. Başka da bir şey görmedik. Tekrar geriye döndürerek bizi kendisiyle karşı karşıya getirdi. Hiç bir anlam verememiştik. Niçin bu hareketi yaptırmıştı? Merakımız fazla sürmedi. Dedi ki:
“Çocuklar kapıdaki adam kim biliyor musunuz?” Hep birlikte:
“Hayır.” karşılığını verdik. Müdür Bey, sorusunun yanıtını kendisi verdi:
“Önemli bir adam!.. Benim de içlerinde bulunduğum bir grup okul müdürleri, geçen yaz bakanlık tarafından Almanya’ya geziye gönderilmiştik. Duyduğumuza göre okul müdürümüz başarılı bulunduğu için bakanlık tarafından ödül olarak bu geziye çağrılmış. Hedefimiz oradaki eğitim sistemini incelemek, kültürümüzü geliştirmekti. Gittik, on beş gün boyunca değişik şehirlerdeki eğitim kurumlarını, okulları gezdik. Okul müdürleri, eyalet milli eğitim müdürleri ve eyalet bakanları ile görüştük, fikir alış verişi yaptık. İki ülkenin eğitim sistemlerini karşılaştırma fırsatı bulduk. Efendim, Almanya’nın Eğitim sisteminin daha düzenli ve oturmuş olduğunu gördük.” dedi. Sonrasında kapıdaki adam ile ilgili merakımızı giderdi.
“İşte kapıda gördüğünüz o adam Almanya’daki filanca (ismi unutmuşum) eyaletinin milli eğitim bakanı. Kendisi bize çok ilgi göstermişti. Ben de onu okulumuzu ziyaret etmeye davet etmiştim. Geldi, ziyaretini tamamladı, şimdi de dönüyor.” Biraz bekledi…
“Efendim düşünebiliyor musunuz? Koskoca bir bakan tek başına okulumuza geliyor. Yanında başka birileri ve koruması yok. Çantasını bile kendisi taşıyor. Sessiz sakin bir şekilde geldi, ziyaretini tamamladı ve şimdi de dönüyor. Peki bizde ise böyle mi oluyor? Her hangi bir bakan yurt gezisine çıktığında konvoy halinde arabalar, polisler, basın mensupları, karşılama törenleri vesaire… İşte iki ülke arasındaki fark bu çocuklar. Eğitimde Almanya’nın gerisinde kalmamızın nedeni işte bu anlayış.” dedi. Bu kez göbeğindeki ellerden birisi ile diğerini hafifçe çırpıyordu. Gülümseyerek sözünü bitirdi:
“Efendimmm, şimdi anladınız mı kapıdaki adamın niçin önemli olduğunu?”
Ben anladım baba müdürüm. Ne yazık ki hala bizleri yönetenler anlayamamış. Aynı tas aynı hamam. Eğitim sistemimiz, sizin zamanınızdan daha da geriye gitti. Köylerdeki okullar, taşımalı eğitim sistemi uğruna kapatıldı. Köyler öğretmenin aydınlığından mahrum bırakıldı. Laik çağdaş eğitim yerine din ağırlıklı eğitim sistemi dayatılıyor. Öğretmen okulları kapatıldı. Öğretmene verilen değer düştü, öğretmenin saygınlığı azaldı. Atanamayan binlerce öğretmen var.
Bizim okulumuzu önce polis okuluna çevirdiler, şimdi ise yıktılar. Önünden her geçişimde yüreğim yanıyor ama siz ve okuldaki öğretmenlerimiz gurur duymalısınız. Yetiştirdiğiniz öğrenciler iyi ve idealist birer öğretmen olarak görevlerini yaptılar, hala da yapmaya devam ediyorlar. Hala öğretmen ve öğrenciler olarak yılda bir kez buluşuyor, özlem gideriyoruz. Çeşitli proje ve etkinliklerle bilgi alışverişi yapıyor, dayanışma ve birliktelik örneği oluyoruz. Birbirimizden hiç kopmadık. Karşılıklı sevgi ve saygımız hiç eksilmedi. Rahat uyuyun. Mekânınız cennet olsun, Civan müdürüm.
Sevgili Fuat
69-72 arasında aynı okulu, aynı sınıfı aynı yatakhaneyi paylaşmanın tadını yazılarınızı okuyup okuyup düşünerek alıyorum.
Ve her yönünüzle örnek olarak Denizli’de büyüttüğün göbeği dağları aşarak eritmenizi, kollarınızı bağlayıp gözleyen adamdan sıyrılıp bağlamayı kucaklamanızı, konuk severliğini, etkinliklerde emek vermenizi izliyorum.
Civan adamın parmakları gibi devinmenin sürdürülmesini alkışlıyorum.
Teşekkür ederim. Selsmlsr5.
Kaleminize emeğinize sağlık öğretmenin 👏👏👏