“Güney Anadolu ve Toros Dağları bölgesinin konar-göçerleri arasında yetişen Karac’oğlan’ın yaşamı ve şiirleri üzerinde çalışanlar, içinden zor çıkılır güçlüklerle karşılaşırlar. Bugün kesinlikle biliyoruz ki, tek bir Karac’oğlan yaşamamıştır. 16’ıncı yüzyıldan bu yana, en az beş saz şairi kendisine Karac’oğlan demiş, bu adla şiirler yazmıştır. Bunlardan biri usta aşık, büyük sanatçı. Yerleşik köylü kültürünün yaratıp yeşerttiği aşık şiirimizi, göçebenin toplum yapısına aktaran o olmuş. Bu yanıyla çığır açıcı, okul kurucu bir aşık Karac’oğlan. Öteki Karac’oğlanların kimi çırak, kimi kalfa, kimi de yeni yetme; şiirleri sözlü gelenekte daha yayılmaya bile başlamamış. Ama büyük usta kendinden sonra gelenlerin dilini, dünya görüşünü, kadın ve din anlayışını öylesine etkilemiş, onlara öyle biçim vermiş ki, onlarda usta gibi konuşup söylemeye özenmiş, onun gibi yazmayı marifet saymışlar. Karac’oğlan ulu bir ırmak, ötekiler küçük çaylar gibi gelip bu ırmağa akmışlar.(1)”
“Karac’oğlan’ın sevgilisi mistik niteliklerle donanmamıştır. Karac’oğlan sevgilisini mecliste değil yaylada, yayla yolunda, pınar başında görür. Bu doğa elemanları şiire sevgilinin bulunduğu yerler oldukları için girer. Yayla sevgilinin yaylasıdır. Sevgili yaylanın gülüdür. Yavrunun yaylası otlu suludur. Yaylayı gelin yaylar. Yol da aynı biçimde sevgiliyle bütünleşir. Sevgili yol üstünde durur, yola düzülen, yolda görülen, yolda bekleyen kadındır, gelindir, kızdır.(2)”
Ayrıca 1529 yılındaki 1.Viyana, 1683 2. Viyana kuşatması ve 1525 İran seferlerinde, orduların konaklayıp kalktığı yerlerde Karac’oğlan adına yazılmış şiirler bulunmuştur. Bunlardan da anlaşılıyor ki, Karac’oğlan şiir geleneği özellikle Yeniçeriler arasında yaygınlaşmış, bir bakıma Karac’oğlan adı Türk halkının çalıp söyleyen ozan dili olmuştur.
*** “Doğaldır ki, birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşincisi olan sözlü kültür geleneğinin simge adı Karac’oğlan’ın doğum ve ölüm tarihleri ile ilgili net bir bilgi yoktur. Olmasına da gerek yoktur. “Bir rivayete göre Karac’oğlan Çezel yaylasında ölünce, sazını mezarının yanındaki çam dalına asmışlar. Bu saz daha çürümemiş. Ben bu sazın hiç çürüyeceğini sanmıyorum. Toroslar’dan, Gavur Dağları’ndan, Meryemşil Ovası’ndan, Perçemli’den, Keklik Pınarı’ndan kimi zaman deli dolu, kimi zaman ağır uslu esen Garbi yelleri dokundukça bu sazın telleri ses vermeye devam edecek, bize Karac’oğlna’ı getirecektir. O’na yakışan en güzel mezar budur.(3)”
1)- İlhan Başgöz / Karac’oğlan I / Cumhuriyet Kitapları s.132
2)- Aynı kitap s.40
3)- Aynı kitap s.103
ETHEM ARI 1954 ilkbaharının ilk ayının ilk günü, 1 Mart’ta Seyitgazi ilçesine bağlı Sancar köyünde doğmuşum. Okumayı yemek, içmek gibi bir gereksinim olarak görüyorum. Değişik konularda yazıyorum. İnsanları düşündüren, soran, sorgulayan, Türk Aydınlanması yönünde eleştirel yazılar yazmayı yeğliyorum. Kendi köyümü anlattığım “Sancar Köyü” adlı bir kitabım var.Kasım 2017 tarihinden beri Yazı Dükkânı sayfasına yazıyorum. Yazı Dükkanı ve Yazı Dükkanı Akademi’de gönüllük temelinde yayınlardan sorumlu olarak görev yapıyorum. Yazı Dükkânı Akademik Etkinlikler Derneği kurucu ve yönetim kurulu üyesiyim. Yazdıklarımla, belleklerde okuma tadı, düşünce dünyalarında kıvılcım olabilmek dileğindeyim.
Ozan dilimizin simge adı Karacaoğlan, gülmece yönümüzün Nasreddin Hoca, İsyan Bayrağınız Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Köroğlu’dan Nazım Hikmet’e kadar dalgalandı. Bu bayraklar kültürel kimliğimizdir ve sonsuza kadar dalgalanacaklardır.
Ozan dilimizin simge adı Karacaoğlan, gülmece yönümüzün Nasreddin Hoca, İsyan Bayrağınız Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Köroğlu’dan Nazım Hikmet’e kadar dalgalandı. Bu bayraklar kültürel kimliğimizdir ve sonsuza kadar dalgalanacaklardır.