“Hangi bağın bağbanısan, gülüsen.
Aldın aklım, ettin beni deli sen.”
Diyarbakır yöresine ait Ahmet Yamacı’nın derlediği güzel bir halk türküsü.
20-24 Aralık 1979 da Kahramanmaraş olayları ile kanlı ve halk düşmanı eylemle doruğa ulaşan birçok kanlı olayın, bir de ekonomik temellerinin olması gerekiyordu.
24 Ocak 1980 de, o zamanın Başbakanlık Müsteşarı olan Turgut Özal’ın, neoliberal politikaları ile başlayan “Serbest pazar ekonomisinin” uygulanabilmesi için, eli sopalı bir iktidar modeline ihtiyaç vardı.
Sağ-sol, Alevi-Sünni, Kürt-Türk çatışması her geçen gün can almaya devam ediyordu. Terör ve ekonomik düzenleme paranın iki yüzü gibi ikiz kardeşlerdi.
İşçi sınıfının sendikal örgütlülüğünün tırpanlanması yanında, özgürlükler ve demokrasinin de kontrolü sağlanmalıydı.
Bunun için parlamentonun kapatılması kaçınılmazdı. Bunu hemen hayata geçirdiler.
Ardından da, özelleştirmenin büyük bir nimet olarak sunulması gerekiyordu. Bunu yaptılar. Beraberinde başta liberal aydınlar olmak üzere toplumun görece ileri unsurlarının inandırılması da önemliydi.
ÇÜNKÜ TOPLUMSAL BİR TEMELE İHTİYAÇ VARDI.
Bu temel adım adım örüldü. Halkta “bir askeri darbe olsun da bu çıkmazdan kurtulalım” algısı yaratıldı. Adeta kan gövdeyi götürüyordu. 12 Mart ile alınamamış bir intikamın alınması anlayışı hala devam ediyordu.
Bunu Amerikalıların dediği gibi “bizim çocuklar başardılar.” noktasına getirdiler. Böylece 12 EYLÜL FAŞİST darbesinin taşları adım adım örüldü.
12 Eylül, terörü adeta bıçakla keser gibi bir günde kesti. Daha sonra anladık ki bazı sol çevrelerin bile desteğini almayı başaran bu darbenin koşulları gizli bir el tarafından örülüyordu.
ASMAYALIM DA BESLEYELİM Mİ?
Bu tümce, o günün en veciz sözü olarak aklımızda kaldı. Devrimci, demokratlar cezaevinde işkencelerden geçirildi. Doktor raporu ile henüz on sekizini doldurmamış gencimizi idam etmeye vicdanları el verdi.
Diyarbakır cezaevinde yaşananların daha sonraki süreçlerin başlangıcı olarak görüldüğü yaygın bir olgu olarak kamuoyunda yer etti. 12 Eylül darbesi, Amerika’nın ülkemiz için biçtiği gömlek olan “ILIMLI İSLAM” modelinin yer etmesine zemin hazırladı ve bu konuda çokta başarılı oldu.
Bu günlere gelmemize de ne çok hizmet etti 12 Eylül. Hala Üniversitelerimiz, onun ürünü olan ve yıllarca devam edegelen YÖK ile yönetilmektedir. Seçim barajının yüzde on olması da aynı anlayışın bir ürünüdür.
Bugün; tarımda, sanayide, hayvancılıkta ve hemen hemen her üründe yabancılara bağımlılığımızın temel nedeni yine 12 Eylül’dür.
Makarna, pirinç, et, kuru fasulye, nohut ve geçmişte bolluğunu yaşadığımız ürünlerde yabancı odaklı olmamızı başka türlü açıklayamayız.
Cumhuriyet döneminin büyük kazanımlarının birer birer elden çıkmasının da temel nedeni yine 12 Eylül’ün halk düşmanı politikalarıdır.
Kısaca şunu bilmeliyiz ki, en kötü iktidar modeli bile darbe yönetimlerinden daha iyidir. Bizim gibi ülkelerde darbeler, emperyalizmin biçtiği bir rol modeldir.
Mutlaka karşı durmalı ve kabul edilmemelidir.
Cafer Yıldız
12 Eylül tarihimizin kara lekesi… Hem dış güçlerin oyununa gelecek kadar öngörüsüz olmak hem de baş rolleri üstlenecek kadar bağımlı olmak. Emeğinize sağlık