Kırsal Eğitimde İlkler Ethem Arı

İlk Eğitmen Kursu
İlk Köy Öğretmen Okulu
İlk Köy Enstitüsü (Ç.K.E.)
 
Gerçekleştirdiği projesi ile ülkemiz yaşantısına unutulmaz katkılar sağladığı gibi dünya eğitim tarihine de adını yazdıran İsmail Hakkı Tonguç, o yıllarda Romanya sınırları içindeki Dobruca’da Silistre iline bağlı Totrakan ilçesinin Tataratmaca köyünde 1893 yılında dünyaya gelmiştir. Kırım kökenli bir küçük çiftçi ailesinin sekiz çocuğundan biridir. İlköğrenimini ve Rüştiyeyi (ortaokul) memleketinde tamamladıktan sonra öğrenimine İstanbul’da devam etmek isteğine babasının hep karşı çıkmasına karşın annesinin desteğini sağlayarak İstanbul’a gelmiş ve türlü güçlüklere karşın önce Kastamonu, Sonra da İstanbul Darülmuallimi’nin (öğretmen okulu) öğrencisi olmuştur. 1918 yılındaki mezuniyetini takiben de bir grup öğrenciyle birlikte Almanya’ya gönderilmiş; Yurda dönüşünün ardından Eskişehir Darülmuallimi’nde (öğretmen okulu) 11.09.1919 tarihinde Resim-Elişi ve Beden Eğitimi Öğretmeni olarak göreve başlamıştır.

İsmail Hakkı Tonguç
Ülkemizin sıkıntılı bir süreçten geçtiği o dönemde bir yandan Mustafa Kemal önderliğindeki ulusalcılar Sivas Kongresi’ni (4-12 Eylül 1919) gerçekleştirerek milli birliği ve bölünmezliği sağlamaya çalışırlarken öte yanda da işgalciler Mondros Mütarekesi (20 Ekim 1918) uyarınca yurdun çeşitli yerlerine asker çıkarmış, yabancı güçlerle işbirliği içinde olanların kışkırttığı iç ayaklanmalar nedeniyle de halk ikiye bölünmüştür. Sürekli olarak toplumsal ortama umutsuzluk ve karamsarlık pompalanmaktadır. Eskişehir’in siyasi ortamı da bu genel olumsuzluklardan farklı değildir. Şehirdeki 600 kişilik İngiliz işgal birliğinin yarattığı sıkıntı ve korkular bir yana, ulusal davaya karşı olan İstanbul Hükümeti’nin temsilcileri de halk üzerinde yoğun bir baskı uygulamaktadır.(s.6)

Bu elverişsiz ortamda zaten yetersizlikler içinde bocalayan eğitim-öğretim hizmetleri aksaklıklarla yürütülebilmektedir. Öğretmen açısından nicel ve nitel yetersizliklerin yaşandığı Eskişehir Darülmuallimi’nin  (Fotoğraf-1) öğrenci sayısı da sürekli azalmaktadır. Tonguç, anılarında şehirdeki öğrenim durumunun niceliği ile ilgili olarak da şu bilgileri vermektedir. Şehirde 42 öğretmenli 1580 öğrencili on ilkokul, 17 öğretmenli 112 öğrencili bir sultani (lise); 14 öğretmenli, 40 öğrencili bir öğretmen okulu; iki Rum okulu ile bazı yabancı okullar bulunmaktaydı.(E.Tonguç 1. Kitap, 1997:53)(s.7)

Tonguç öğretmenlik eğitiminin nitel yetersizliğine ilişkin olarak şu yakınmaları dile getirmektedir. “Eskişehir öğretmen okulundaki arkadaşları bir ruhsal yetersizlik ve bıkkınlık içinde buldum. Kısa sürede öğretmen okulunda sera çiçeği gibi yetiştirildiğimizi anlamaya başladım. Bize öğretilen bilgi ve yöntemler, ülke gerçeklerinin karşısında buz gibi eriyordu. Yaşama ve iş görme koşulları öylesine ağırdı ki yapmak istediğimiz her atılımda bin bir engelle karşılaşıyorduk. Eğitsel oyun, spor, resim, elişleri gibi şeyleri okula  ve çevreye sokmak istediğimizde tepemizde her yönden yıldırımlar yağıyordu. Kişi haklarının hiç birini tanımayan bu zalim görüşlere karşın yine de öğretmen okulundan getirebildiklerimizi öğrencilerimize aşılamaya çalışıyorduk. İçten gelen bu çalışmalar okulumuz işgal güçleri tarafından sık sık boşaltıldığı için zaman zaman duraklardı. Okulumuzu konak, cami, kilise gibi türlü yapılara taşımaktan bıkıp usanmıştık. Koruyabildiğimiz değerler yalnızca kararlılık ve umuttu. Bu sırada Sivas Kongresi’nin ardından yayınlanan hukuk bildirisi ise bir şimşek gibi parladı. (E.Tonguç, 1. Kitap; 56: 1997)(8)

1921 yılı Mayıs ayında yeni bir Yunan saldırısının ilk esintileri Eskişehir’e gelmeye başlar. Çok büyük güçlerle başlayan saldırı Temmuz ortalarında Eskişehir-Seyitgazi hattına ulaşır. 15 Temmuz 1921’de 1. Eğitim Kongresini Ankara’da toplamış olan Mustafa Kemal kendisine ulaşan cephe haberi üzerine 16-17 Temmuz gecesi 14 saatlik bir tren yolculuğundan sonra Eskişehir yakınındaki Batı Cephesi Karargahı’nın bulunduğu Karacaşehir köyüne ulaşır ve kuşatılma tehlikesi üzerine Türk ordusunun Sakarya nehrinin doğusuna çekilmesi emrini verir. Buna bağlı olarak da Eskişehir’in boşaltılmasına başlanır. Öğretmen okulu kapatılır ve Tonguç da bir arkadaşıyla yaya olarak Eskişehir’den ayrılır. Ankara yönünde olan bu yolculuğun 18 Temmuz 1921’de başladığını öğreniyoruz. Böylece Tonguç’un Eskişehir yaşantısının birinci dönemi sona erer.(12)

Tonguç İkinci Kez Eskişehir’de

1930’lu yılların ortalarında kırsal eğitim projesinin gündeme gelişiyle Tonguç da ikinci kez Eskişehir’e yönelir. Ancak, bu yönelişteki hedef kitle bu kez şehirliler değil çağdaş toplum amaçları bağlamında yöre kırsalında yaşayanlardır. Her ne kadar Tonguç, büyük girişiminin ilk adımını oluşturacak eğitmen kursunun açılması öngörülen ortamı ve toplumsal yapıyı tanımak amacıyla 1936 yılı Nisan’ında Kayseri, Yozgat, Çorum yöresine bir gezi yapmışsa da  bu konudaki ilk adım için onun Eskişehir’in Çifteler yöresine yöneldiği görülecekti

r.

Çifteler Eskişehir’in sosyokültürel ve sosyoekonomik açıdan gelişmişliği ile bilinen önemli ilçelerinden birisidir. İlçe merkezi Eskişehir, Konya, Adana karayolu üzerinde ve Sakarya nehrinin kaynağına çok yakın bir yerdedir ve köy enstitüleri dışındaki çevrelerde “Çifteler sözcüğü, bu anlamıyla tanınır. Öte yandan köy enstitülerinin tarihsel gelişiminde ve literatüründe (yazıncasında) ise Çifteler, ülkemizde kırsala dönük ilk eğitim kuruluşlarının (ilk eğitmen kursu, ilk köy öğretmen okulu ve ilk iki köy enstitüsünden birinin) hayata geçtiği yer olarak bilinir. Hemen hatırlatalım ki Çifteler, (o yıllarda köy)’de sözü edilen enstitü ve öğrenci eğitim kurumlarına  ait herhangi bir birim bulunmamaktadır. Onlar. Çifteler’e 14 km. uzaklıktaki Mahmudiye ile (şimdi ilçe merkezi) 25 km. uzaklıktaki Hamidiye köyündedir.

 
“Tonguç ve Enstitüleri” adlı kitabın yazarı Türkoğlu’na göre bu yönelişin temelinde ilk kursun açılacağı Mahmudiye’de, Çifteler Harası’nın yapılarından, araçlarından ve tarım elemanlarından yararlanma düşüncesi varsa da (Türkoğlu, 2007: 127) onlar kadar da toplumsal yapı ve doğal ortamın elverişliliğinin de etkili olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu yörenin eğitmen kurslarının ve özellikle de köy enstitülerinin yerleşim ilkelerine uygun özellikleri taşıdığı hemen göze çarpmaktadır. Şöyle ki:
-Arazi devlete aittir, hem de yeterli miktardadır.
-Toprak genelde tarıma elverişlidir ve akarsuludur.
-Ulaşım ve konum, yerleşim açısından uygundur.
Sözü edilen eğitim kurumlarının yakın çevresini oluşturan Mahmudiye, Hamidiye ve öteki köylerin çoğunluğunda eğitime-öğretime düşkün, yasalara saygılı ve barışçı nitelikleri öne çıkmış Kırım ve Romanya kökenli göçmen vatandaşlar yaşamaktadır. Üstelik onlar İnan’ın tanımıyla “Türkiye’ye ilk ileri tarım tekniğini sokanlardan oldukları gibi cumhuriyetin köyü canlandırma, onun adamını yetiştirme girişimini destekleme bakımından da başta ve önde gelen yurtsever insanlardır.” (İnan, 2003: 1.k/215) Onlar arasına serpiştirilmiş yerli köylerinde ise tarımsal gelişim dışında çoğunlukla yine değinilen nitelikleri taşıyan Türkmenler bulunmaktadır. Ama hemen belirtelim ki çok duyarlıdır o, ayrımcılık yaratacak her türlü söz ve davranışa da kesin olarak karşıdır. (E.Tonguç, 1997:1.k/291)
 
Bunlarında ötesinde Tonguç’u Eskişehir’e yönelten başka etmenlerde söz konusudur. O her şeyden önce Eskişehir’i uygar bulmaktadır. Bu konuda anılarında şu satırlara rastlıyoruz.
“Trenimiz karanlık, vahşi karlı ve soğut tabiata saldıra saldıra birçok istasyondan geçti. Işıksız köyler karanlık deryası içinde kaybolmuşlar. Işıklı yollarla birbirine bağlanmış Avrupa köy ve kasabalarının gece manzaralarını hatırlıyorum. İçim mütemadiyen ışıklı köy arıyor. Nihayet elektrik lambalarından süzülüp akan ışık dalgalarının içinde kar taneleri uçuşan, peronlarını memleketin her yönünden gelmiş trenlerin doldurduğu Eskişehir istasyonuna geldik. Hasretini çektiğim tabloya sonunda kavuşmuştum. Eskişehir istasyonu gece gündüz faaliyet eksik olmayan, bilhassa bu bakımdan Avrupa istasyonlarına benzeyen tek durağımızdır. Eskişehir bu dinamizmi dolayısıyla çok sevimlidir. Cumhuriyetin en büyük ve en önemli eserlerinden olan trenleri, onların yarattığı canlı hayatı, bu hayatın eseri olan dinamik vatandaş tiplerini en kolay ve en toplu bir şekilde burada görmek mümkündür.” (Tonguç, Kitaplaşmamış Yazılar C.1, s.160 M. Aydoğan)

Geniş bir alana ve zamana yayılacak projenin bu ilk örneklerinden Tonguç, başarısızlık riskini en aza indirecek önlemlerin alınmasında da gereken özeni gösterecek kadar tedbirli ve uzak görüşlüdür. İlerleyen zaman, onun bu açıdan ne denli yerinde düşündüğünü ve haklı olduğunu ortaya koyacaktır. Böyle yapılmakla iyi de edilmiştir. Çünkü hiçbirinde başarısızlık görülmediği gibi ulaşılan sonuç, projelerin yaygınlaştırılması açısından özendirici ve yüreklendirici olmuştur. Toplam sayılarının 1300’den az olmadığını bildiğimiz Çifteler çıkışlı eğitmenlerin ülke genelindeki eğitmen uygulamasında nitel ve nicel açıdan büyük bir yeri vardır. Enstitüleşme sürecinde Çifteler yöresinde hayata geçen ikinci örnek ise “Mahmudiye Köy Öğretmen Okulu” denemesidir. Eğitmen uygulamasının başarısı başta Atatürk, Bakan Arıkan ve yakın çevresi için kırsala dönük gereksinimleri karşılayacak bir özendiriciliği de beraberinde getirmiştir. 

Sözün özü, Çifteler (Mahmudiye ve Hamidiye) Köy Öğretmen Okulu gelişimini sürdürüp, kapasitesini arttırarak 17 Nisan 1940 tarihine ulaştığında yapılanma, yerleşim, uygulama alanında küçümsenmeyecek başarıları gerçekleştirmiş ve Çifteler Köy Enstitüsü’nün açılışıyla üçüncü öğretim yılındaki öğrencilerini biraz tepkili de olsa yeni kuruma devrederek sahneden çekilmiştir. 

Hüzünlendiren son

Çifteler (Ç.K.E)’den bugünlere kalanlara gelince, Hamidiye bölümünün adı önce Yunusemre İlköğretmen Okulu’na çevrilmiştir. 1975’den beri de geniş enstitü yerleşiminin küçük bir bölümünde dar kapsamlı öğretim hizmeti, Anadolu Öğretmen Lisesi adıyla sürdürülmektedir. Mahmudiye bölümü ise 1954’ü izleyen süreçte yetiştirme yurduna dönüştürülmüş olup, o dönemde Çifteler çıkışlıların yönetimindeki kurumda, enstitü varlığı özenle korunmuş; kısmen de olsa işlevselliği sürdürülmüştür. Ancak yetiştirme yurdunun Eskişehir’e taşınmasının ardından her şey hızla tersine dönmüş; koruma altına alınma (27.07.2003) işleminin de gecikmesine bağlı olarak uğranılan tahribat büyük olmuştur. Arazisinin bir bölümü belediye eliyle imara açılırken, geriye kalan kısmı da kasabanın gelişmesi adına şahısların ve özel kuruluşların kullanımına bırakılmıştır. 

Enstitünün ana birimini oluşturan Hamidiye bölümünde ise daha geniş kapsamlı ama, gecikmeli bir korumaya karşın geniş alanlı yerleşimde öğretmen lisesinin kullandığı küçük birim dışındaki enstitü yapılarının birçoğu kendi kaderlerine terk edilmiştir. Arazilerinin nerdeyse tamamı başka ellere geçmek üzeredir. Özetle söyleyecek olursak şimdilerde iyice sessizliğe  ve durağanlığa gömülmüş enstitü kalıtlarının  genel ortamında güçsüzleşmiş akışlı Seydisuyu’yla; yıkılmaya yüz tutmuş santral binasıyla, artık su taşımayan değirmen kanalıyla, rengini ve canlılığını yitirmiş yaşı söğütleriyle, çağlaması geçmişlerde kalmış savak düşüşüyle her şey, terk edilmişliğin hüznünü yansıtmaktadır. 

Günümüzde köy enstitüleri için öncelikle yapılabilecek iki çalışma akla gelmektedir.
1)- Köy enstitüsü varlıklarının korunması. Bu durum onların işlevsel hale getirilerek yeniden kullanıma sunulmasıyla mümkün olabilecektir.
2)- Eğitim sistemlerinin günümüz eğitimi için yararlanılacak bir işleve kavuşturulması
Her iki hizmetin devreye sokulabilmesi üniversiteler eliyle gerçekleştirilmelidir. Yapılacak çalışmaların bilimsel düzeyde yürütülmesi, ancak üniversiteler çerçevedeki planlama ve uygulamalarla mümkün olabilir.

Yaklaşık 600 dekarlık alana yayılmış enstitünün ana yerleşiminde dağınık nizamda yapılmış 40 kadar yapı bulunmaktadır. Üç katlı ana bina  dışında bir tane iki katlı diğerleri de tuğla duvarlı, basit çatılı tek katlı yapılardır.

İki üniversitesi olan Eskişehir’de Çifteler Köy Enstitüsü’nün günümüze kalmış varlığı terk edilmişlikte yok olursa gelecek kuşaklar soran bakışlarını önce üniversitelerimize çevireceklerdir.
Saygılarımla
İlyas Küçükcan

Not: Yazı yazarımız Ethem Arı tarafından İlyas Küçükcan’ın kitabından derlenerek özetlenmiştir.

KAYNAKÇA

İlyas KÜÇÜKCAN, Tonguç’un Eskişehir Bağlantıları ve Kırsal Eğitimde İlkler
İlk Eğitmen Kursu
İlk Köy Öğretmen Okulu
İlk Köy Enstitüsü (Ç.K.E.)
Eskişehir Tepebaşı Belediyesi 2012

ETHEM ARI
İzlemek için
4

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

2 Yorumlar

  1. NURETTİN ŞENOL

    Öncelikle diyebilirim ki bu yazı, benim ikinci ailem ve evim olan yerleşkeyi anlattığından anılarımı yenilemiştir. Türkiye’de İLK EĞİTMEN KURSU açılan yerleşke belirlenirken TONGUÇ BABA’nın yaptığı çok yönlü inceleme, YAPILABİLİRLİK (fizibilite) araştırması son derece bilimsel ve doğru saptamalar. Yeniliklere, devrimlere, uygarlığa karşı çıkmayacak halkın bulunduğu yörenin saptanması da çok yerinde olmuştur. Bakıyorum da eğitim alanında en baştan sonuna dek izlenen yol bilimseldir, doğrudur, uygarlık yoludur. İlk eğitmen kursu Mahmudiye’de açılmış, bir yandan köylerde okul açmayı, oraya gönderilen öğretmenlerin görevi sayan, işbaşında yetişme eğitim-öğretim düzeninin temelleri atılırken, köylere gönderilecek; her yönden bilgi ve beceriyle donanmış olması gereken öğretmenleri yetiştirmek için KÖY ENSTİTÜLERİ planlanmaya, seçilen köy çocuklarının, başlarındaki ustalarının önderliğinde kendi okul yapılarını yapmalarına geçilmişti. Tasarlanan bu işler hızla yürürken TONGUÇ BABA Anadolu’da oradan oraya koşuyor, yer seçiyor, tasarlıyor, okul yaptırıyordu. Köy Enstitüleri kimilerinin boş çaba olduğu düşünceleri çökmüş, son derece verimli sonuçlar vermiştir. Kimi gerici, tutucu çevrelerin paniği ve kışkırtmaları sonunda Hasan Âli Yücel’in M. E. B. ndan alınması ile geriye dönüş başlamış, Köy E. kapatılınca, aynı ruhla aynı yerleşkede, köylerden seçilen çocuklar bir süre köy öğretmeni olarak yetiştirildi. 1979 yılında o da bitti.

    3
  2. Emek verilmiş yazı için sizi kutlarım.Ethem Arı arkadaşım. Eğitim ve öğretime katkıda bulunan tüm öğretmenlerimize saygıyla…

    3

Bir cevap yazın