Köy Enstitülerinin Ardından Neşet Gökoğlan

Osmanlı İmparatorluğu silahları bıraktığı zaman, birkaç il dışında toplum, maddi ve manevi anlamda adeta “taş devri” yaşıyordu.

Beslenme yetersizliği, hastalıklar, köylerin bakımsızlığı, yıllarca ihmal edilmiş bir toplum vardı. Bu toplumdan saray ve padişah iki şey isterdi: 1-Askerlik, 2-Vergi.

Cumhuriyet, borçlu bir enkaz devralmıştı. Atatürk 1922’de “asıl savaş şimdi başlıyor. Hiçbir zafer gaye değildir. Zaferler, kendisinden daha büyük bir gayeyi elde etmek için gerekir. Zafer vasıtadır. Zafer bir fikrin üretilmesinde hizmettir. Her zafer sonrası bir alem doğmaktadır. Ülküye ulaşmak için yol açıcı, rejimin, devrimin öncüsü olmaktır. Zaferin şiiri; Milleti çağdaşlaştırmaktır. Bunun için mekteplerimizi ve üniversitelerimizi kurmalıyız. Bir rehber ilim ve fen üzerine olmalıdır. Başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalet ve dalalettir” demekteydi.

Osmanlı’dan devralınan ülkenin eğitimdeki manzarası felaketti. Anadolu yıllar boyunca uygarlıktan uzak tutulmuştu.

1924 yılında Cumhuriyet’in Maarif Vekili Vasıf Çınar, “Türkiye’de ilk tedrisat yoktur. Tüm mektep sayımız 3200’dür. 5600 muallimimiz var. Beş büyük il dışında, lise bile yoktur. Bu durumda tüm köylerde mektep açılabilmesi için 30 yıl beklememiz gerekiyor” diyerek, durumun kötü manzarasını ortaya koymuştu.

Atatürk, 1 Mart 1922 tarihinde, Meclis’in üçüncü oturumunda, “Milletimize hükmedenler, asırlardan beri maarif siyasetine önem vermemişlerdir. Toplumun yüzde 75’i köydedir. Yüzde 25’i şehirdedir. Bizim siyasetimiz, cehli ortadan kaldırmak olacaktır. Elzem olan budur. Maarifimizin esası bu olmalıdır” demiş; 1939 yılında 1.Maarif Şurası’nda, “eğitim üzerinde alınması gereken neyse yapmalıyız” diyerek, İsmet İnönü’ye yetkiyi vermiştir. Hazırlanan tasarı, 17 Nisan’da TBMM’ne sunularak, kabul edilmiştir.

Neşet Gökoğlan’ın Köy Enstitüsü’nde bir arkadaşı ile hatıra fotoğrafı

Tasarının içeriği, Anadolu’nun okula kavuşturulmasıdır. Böylelikle Evrensel uygarlıkla buluşulacaktır. Okuyan çocuklar, kendi çevresine faydalı olacak şekilde uygulama yapacak, akıldışı eğitimden uzaklaşılarak, ideolojisi belli uygar bir eğitim verilecektir.  Atatürk’ün düşüncesindeki ideoloji budur.

KÖY ENSTİTÜLERİ NEDEN, NASIL KURULDU

Yukarıda sözünü ettiğim tasarı ve çağdaş eğitim için değişik ülkelerden tanınmış eğitimciler, ülkemize çağırıldı. Gelen eğitimcilerin ortak görüşü, köylünün eğitilmesiydi. Amerikalı John Dawey, sistemi inceledi. “Uzman kadrolar kurunuz. Köylerde eğitim verecek elemanlar yetiştiriniz. Türkiye’nin kalkınmasını istiyorsanız, öğretime köy okullarından başlamalısınız” diye öneride bulundu.

1928 Harf Devrimi’yle, bu biraz da zor karardı. Öğretmek için önce öğretmen yetiştirmek gerekiyordu. Bu arayış Köy Enstitüleri’nin doğurdu.

1933 yılında Atatürk ve İnönü, öğretmen yetiştirme yöntemlerini araştırmak üzere, Milli eğitim Bakanı Reşit Galip başkanlığında komisyon kurdurdular.  O günün Türkiye’sinde, 38.000 köy vardı. Bu köylerde yaşayanların aydınlanması için öğretmen bulmak zordu. Atatürk, “ordudan terhis edilmiş erlerden faydalanılmasını” söyledi. Kurslar açıldı.

1936 yılında ilk öğretmen Genel Müdürlüğü’ne İsmail Hakkı Tonguç getirildi. Köy öğretmenleri projesini uyguladılar. 1937 yılında, Köy Öğretmenleri Kanunu çıkarıldı. Milli eğitim Bakanlığı’na Hasan Ali Yücel getirildi. Tasarının gelişimini O üstlendi. Atatürk ve İnönü’nün görüşleri doğrultusunda çalışmalar başlatıldı.

TASARININ ÖZELLİKLERİ

Tasarıya göre, okullar 5 yıllık olacak, tarım ve teknik konular öğretilecek, coğrafi özelliklere göre bölgelerdeki okul yerleri tespit edilecekti. 114 hafta kültür, 58 hafta ise uygulamalı ders olacaktı. Öğrenciler kırsal kesimden seçilecekti. Ebe ve sağlık memurluğu bölümleri açılacaktı.

Tasarı 17 Nisan 1940 günü TBMM’ye sunuldu. 426 vekilin 146’sı uygulamaya katılmadı. 278 oyla 3803 sayılı yasa kanunlaştı.

1944 yılında 21 bölgeden 16.400 kişilik öğrenci sayısına ulaşıldı.

KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN FELSEFESİ

John Dawey’e göre, “eğitim insan yaşamının bir parçası değil, tümüdür.”Cumhuriyet’in gerçekleştirmek istediği; toplumsal yaşam, dil, kültür, tarih eğitimini yaygınlaştırmaktı. Köylünün eğitilmesini ön plana almak, köylüyü ve onun çocuklarını yetiştirmekti. Öğretmen genel kültürle beraber tarım, inşaat, marangozluk, demircilik, meyvecilik, arıcılık da öğretecekti. Bölgenin özelliklerine göre, önder olacaktı. Dayanışma kültürü ile sevgi ve saygıyı imece usulü ile kendi okullarını yapmayı öğretecek, öğretmen yetiştirecekti.

Türk toplumunun çeşitli yaşam alanlarında bilgili, kültürlü olması, işgücü gelişimi sağlanacak, bilimsel araştırmalar yapılacak, bunları yaygınlaştıracak önderler yetiştirilecekti.

Hasan Ali Yücel, bu alanda şu görüşlerine yer vermektedir: “Pozitif ilimler ışığında, gelişmiş milletlere ayak uyduracak ve açığı kapatmak için hurafelerden uzak bilimselliği günlük hayata geçirmeliyiz. Bu okullarda; öğretmen nedir, bilim nedir, bilimsel bilgi nedir, fen nedir? Bunların kişinin hayatına katkısı nedir? Bunları niçin öğrenmeliyiz? Sorularına cevap bulmalıyız. Öğretmen olacaklar bunları öğretmeliyiz. İmece kültürü ile köy okullarını halkla beraber inşa etmeliyiz. Okulların su, revir, aydınlanma işlerinde öğrencilerle beraber olmalıyız. Toprak vatanlaşacak, bozkır yeşillenecektir.”

Neşet Gökoğlan’ın mezuniyet fotoğrafı

OKULLARIN ÖZELLİKLERİ

Eğitim ve öğretimi üretimle beraber yürütecek, aklın üretimini hayata geçirecek, yaratıcı örnekleri ortaya çıkaracak sistem, köy enstitülerinin temeli olmuştur.  Bu okullarda, sanatsal gizilleri ve bu güçlerin keşfinden faydalanma felsefesi konmuştur. Okumak, dünya klasiklerini tanımak, bunlardan yeni fikirler çıkarmak esas alınmıştır.

Okullarda iş gücünü öğrencilerle paylaşarak yürütmek fikri yerleştirilmiştir.

Mutfak, çamaşırhane, hamam, ahır bakım ve işletmelerinde görev almak, esastır. Hafta sonları, geçen haftanın kritiğini tüm öğrenciler ve öğretmenlerle birlikte yapmak alışkanlığı edinilecektir.

Köy enstitülerine ülkenin en seçkin öğretmenleri atanmaya başlandı. Bakanlık, okullarda öğretmenlik yapacakları, özelliklerine göre saptıyordu.

Okullarda tiyatro, sportif faaliyetler, müzik ve folklor gösterileri ile yetenekler sergileniyordu. Okuma alışkanlığı kazanımında, edebiyat öğretmenleri önder oluyordu. Her öğrenci mutlaka bir kitabın tanıtımını yapardı. Okuma saatleri vardı.  Duvarlar, “Karanlığın aydınlanması için okuyunuz. Okumak insanlığa geçmişini ve geleceğin yollarını gösterir” gibi yazılarla süslüydü. Okulların klasik eserlerle dolu kütüphaneleri vardı.

Hasan Ali Yücel, 1939 yılında Birinci Meşrutiyet Kongresi’nde, “hümanizm ruhu, insan varlığının sanat eserlerini benimsemesiyle başlar. Bunun için diğer milletlerin eserlerini, çeviri yaparak, geçmişteki toplumlar hangi aşamalarla bugüne geldiklerini bu kitaplardan öğreneceksiniz. Edebiyat, bütün toplumların ruhuna kadar işleyen ve sinen bu etkinin meyvesidir. Milletlerin kütüphaneleri ne kadar zenginse, medeniyet alemi de o kadar yüksektedir” demiştir.

KÖY ENSTİTÜLERİNİN KAPANIŞI

Türk tipi demokrasinin ilk kurbanları, bilgisiz ve gerici kafaların saldırısına uğrayan Köy enstitüleri ve Hasan Ali Yücel oldu.

Köy enstitülerine saldırının nedenlerini, Feyzullah  Aktan’ın, “Domuz Dolabı” adlı kitabından öğrenelim: Çok partili demokrasiye geçişten sonra, Demokrat Partili Adnan menderes, meydanlarda Köy enstitülerini kapatacağına söz veriyordu. CHP’den ayrılıp DP’ye geçen vekiller de bunu istiyordu. Tevfik İleri, Milli Eğitim Bakanı’ydı. Okullara teftişe gittiğinde, Köy enstitülerini öve öve bitiremezdi. “Burada yeni bir gençlik yetişiyor. Yeni nesil onlardan oluşacak” şeklinde konuşurdu. Adnan Menderes’in “kapatılsın” emrine, “emredersiniz başbakanım” deme dönekliğini göstermişti.

Adnan Menderes, “bu okulları n kapatması için algı yaratın, komünizm karası çalın. Tutuklanma, tahkikat gibi olaylar yaratın” emrini veriyordu.

Tevfik İleri ve İçişleri Bakanı Necdet Uğur; “Tamam İstanbul’da Köy Kalkınma Derneği’ni kuruyoruz. Enstitü düşüncesine sahip olanlar, bu derneğe de sahiplenir. Kırklareli’nde Fevzi Çakmak’ın yeğeni emniyet müdürü. Ona ‘derneğin şubesini aç, içine üç dört ajan koy. Olgunlaşınca, komünizm propagandası yapıyorlar diye soruşturma aç’ derim.

Plan aynen uygulandı. Suçlu olmayan dernek yöneticileri cezaevine kondu. İlk adım atılmıştı. Damga: Komünistlikti.

İnönü, çok partili dönemde gücünü yitirmişti. Tutucu ve devrim karşıtı olanlar, dayanaktan yoksun, art niyetli suçlamalarla kaos yaratıyordu.

“Kız ve erkek öğrencilerin aynı okulda okumaları dinimize aykırı ve günahtır” sözleri siyasi arenalarda yankılanıyordu.

TBMM Başkanı Kazım Karabekir de okulların kapanması tarafında yer aldı. Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, İsmet İnönü’ye, “bu komünist yuvalarını ne zaman kapatacaksınız” diye baskı yapıyordu.

İsmet İnönü, Bakanlar Kurulu’nun tepkisine karşı koyamıyordu. Enstitüleri kurmak için büyük çabalar sarf etmişti. CHP’den ve Atatürk’ten öç almak isteyenler, Enstitülerin komünist(!) imajını, günlük gündem haline getirdiler. Parlamento’da şıh ve ağalar söz sahibiydi. Büyük seçmen kitlelerini onlar yönetiyordu. Emin sazak Eskişehir’de, Kinyas Kartal Kars’ta fitneyi sürdürüyordu. Adana toprak ağaları da Menderes’e baskı yapıyorlardı. Kinyas Kartal, 1950 seçimlerinde, Menderes’ten kapatma sözü almıştı. Seçimleri Demokrat Parti çoğunlukla kazanmıştı. Ağaların korkusu, köylünün aydınlanması ve kendi haklarına sahip çıkmasıydı. Topraklarını köylüye işletiyorlar, köylüyü köle yerine koyuyorlardı. Köylü uyanırsa, topraklarımız elimizden gider korkusu yaşıyorlardı.

Bağnaz düşünceli kişiler, toprak ağalarının ve şıhların baskısı ile 17 Nisan 1940 yılında kurulmuş olan Köy enstitülerinin, 27 Ocak 1954 yılında kapanmasını sağladılar. Yeni öğretmen okullarında kız ve erkek öğrenciler ayrıldı. Buna rağmen aynı inanç ve ruh bir süre daha devam etti.

Neşet Gökoğlan, ilk görev yaptığı okulda, ilk öğrencileriyle.

KÖY ENSTİTÜLERİNİN ARDINDAN

Köy Enstitüleri, çok boyutlu sanatla barışık, özgüveni yüksek, doğayı seven, hedefi belli, köylünün sorunlarını özümsemiş, köylü çocuklarıyla birlikte gerçekleştirilmiş bir Cumhuriyet Projesi’ydi.

Köy Enstitüleri sadece öğretmen yetiştirmiyordu. Sağlık konularında da ülke insanının düşünme, çalışma ve öğrenme sistemini temsil eden özgün eğitim kurumlarıydılar.

Uygar dünyaya karşı ülkesini saygınlaştırmak için toplumsal kalkınmada öncü okullardı. Genç kuşaklar yönetimde görev aldıkları zaman, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olmuşlardı. Eğitimde ikilik devam ettiği sürece, çağdaşlaşmak mümkün değildi. Enstitüler, çağdaş eğitim sisteminin öncüsü olan okullardı.

Atatürk’ün fikirleri, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un uygulamalarıyla, akılcı düşünceyle, karanlıklar aydınlanmıştı.

KÖY ENSTİTLERİNDEN TÜRK EDEBİYATI’NA

Köy Enstitüleri, Cumhuriyet tarihinde yerini almış, ülke gerçeklerini dile getiren yazarlar da yetiştirmiştir. Yalın ve halkın anlayacağı dile azan bu edebiyatçılar, halk kültürünü romanlara ve öykülere taşımışlardır.

Roman, öykü, tiyatro oyunu, şiir dallarında çığı açmışlardır.

Bunların yazdıklarıyla, toplumun geri kalmışlığının nedenleri bir bir ortaya konmuştur.  Ne yazık ki gericilerin nefretinden onlar da nasibini almış, çoğu tutuklanarak, cezaevlerine gönderilmiştir.

Köy Enstitülü yazarlardan ilk tanına Mahmut Makal’dır. Bizim Köy adlı kitabıyla, edebiyat dünyasında sarsıntı yaratmış, yıllarca cezaevinde kalmıştır.

Köy Enstitüsü kökenli yazarların tümünün adını yazmak kolay değildir. Benim aklıma gelen yazarların adları şunlardır: Mahmut Makal, Fakir Baykurt, Talip apaydın, Adnan Binyazar, Emin Özdemir, Ümit Kaftancıoğlu, Mustafa Gazalcı.

Köy Enstitüleri yazarları, anıtsal birer yapıtla ortaya çıkmışlardır. Geleneksel roman biçimini değiştirmişlerdir. Ölçütleri, halk kültürüdür.

Neşet Gökoğlan

Neşet Gökoğlan son yazıları (Hepsini Gör)
5

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

3 Yorumlar

  1. Köy Enstitüleri kapatılma süreci 2.Dünya savaşı sonrası ABD Marshall Yardımı için Köy Enstitülerinin kapatılması şartı sunuldu. Truman doktrini sonrasında …
    Köy Enstitüleri, 1946 yılında Hasan Âli Yücel’in Millî Eğitim Bakanlığı görevinden ayrılmasına kadar işlev görmeye devam etti.Hasan Âli Yücel’den sonra MillÎ Eğitim Bakanı olan Reşat Şemsettin Sirer Köy Enstitüleri’ni Köy Öğretmen Okulları’na dönüştürdü.
    1947 yılında Köy Enstitülerine öğretmen yetiştiren sistemin beyni sayılan Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatıldı.
    1947 yılında çıkarılan 5117 ve 5129 sayılı kanunlar ile öğretmene toprak verilmesi güçleştirilmiş, dağıtılmış kitaplar, aletler, hayvanlar ve malzemenin geri alınmasına karar verilmiş ve öğretmen, yeni Türk Köylüsünün yapıcısı değil, sadece okuma yazma öğreten bir memur haline getirilmiştir.
    1947-48 ders yılında çıkartılan 5012 ve 5210 sayılı kanunlarla köylü, okul yapma yükümlülüğünden çıkarılmıştır.
    29.04.1947 de çıkarılan yönetmelikle öğrencilerin okul yönetimine etkin olarak katılımları engellenmiştir.
    1947-48 eğitim yılında Köy Enstitülerinin beyin kadrolarını üreten, Yüksek Köy Enstitüleri kapatılmıştır.
    9 Mayıs 1947 tarihli yönetmelikle, KIZ VE ERKEK ÖĞRENCİLER BİRBİRLERİNDEN AYRILMIŞTIR.
    20 Mayıs 1947 tarihli genelge ile, Dünya Klasiklerinden yapılan çeviriler toplattırılmış ve YAKILMIŞTIR.
    1948’de öğretim programı değiştirilmiş, iş eğitimi kaldırılarak, enstitüler klasik okullara dönüştürülmüştür.
    saygıyla

    0
  2. Yazım emeğinize sağlık.Sizinle Gönende Köy Enstitülerini anma etkinliğinde tanışmıştım.Yazı Dükkanı ailesinde olmanızdan son derece mutlu oldum.Sağlıklı bir yaşam diliyorum.

    2
  3. Cumhuriyetin ne olup ne olmadığını anlamak İçin Cumhuriyet öncesini, Köy Enstitülerinin ne olduğunu öğrenmek içinde Dünya Eğitim Yazıncasına (literatürüne) girmiş bu eğitim kurumlarının öncesini irdelemek gerekir. Atatürk devrimlerinden ödün verilmeyip bu kutsal kurumlar kapatılmasaydı bugün ABD ile AB ile boy ölçüşen bir Türkiye mucize olmazdı. Önceki gün Çin Komünist Partisinin 100. kuruluş yılı törenleri vardı. Çok yakın zamana kadar Çin’de kişi başı ulusal gelir 100 dolardı. Bugün ABD’den hiç çekinmeden Afrika’da, Ortadoğu’da at oynatıyor. Bir süre önce İran ile 400 milyar dolarlık yatırım anlaşması imzaladı.
    Günümüzde bilgi ışık hızına erişti. Dil ve tarih olarak ulusal kimliğimizi koruduğumuz sürece aydınlanma trenini yeniden kaldırabiliriz. Bu kez adı Köy Enstitüdü değilde, Aydınlanma Enstitüsü olur.

    4

Bir cevap yazın