Usun ve bilimin üç büyük düşmanı vardır: Kötülük, bilgisizlik ve tembellik.”
Ernst Haeckel
Yaşlı Bakım Yurdunda bu akşam kimsenin ağzını bıçak açmazken koskoca yemek odasında çatal bıçak şıngırtısından, oda arkadaşını dün sabaha karşı kaybeden Karsten’in iç çekişlerinden başka hiçbir ses duyulmuyordu.
Ardı ardına yaşanan ani ölümler, yaşlı dostlarımın üzerinde ‘ölümden kurtuluş yok’ gerçeğini yeniden gündeme oturtmuş, kaçınılmaz bir olgu olan ölüm böyle zamanlarda hiç kuşkusuz, düşünebilen her insanın belleğinde ölüm duygusunu ve ölüm kaygısını daha da belirgin bir duruma getirmişti.
Bu akşam, nöbetimin zorlu geçeceğini şimdiden duyumsar gibiyim.
Bunaltıcı bir sıcak var. Ter üstüne ter döküyorum. Yüzümdeki maskenin altında, dudağımda çıkan uçuğun üzerine düşen her ter damlası yarama tuz basarcasına canımı yakıyor.
Hemşire Lena’dan aldığım uçuk merhemini banyoda ayaküstü sürüp içime derin bir soluk çekerek hızlıca yemek odasına geri döndüm.
Bu arada yemekler yenmiş, yaşlı dostlarımın birçoğu odalarına geri çekilmişlerdi bile.
Arka masada oturan Helga’nın yemeğini yemediğini gördüm. Hemen yanına gidip karşısındaki sandalyeye yorgun gövdemi yavaşca bırakıverdim.
– Yemeğine el sürmemişsin, dedim sakince.
– Aç değilim, dedi gözlerini kırpıştırarak. Al al olmuş yanaklarına kaşla göz arasında yaşlar indi.
– Lora’nın yaşamdan koptuğunu öğrendim. Onu son kez görmeme izin verir misin, diye sordu titrek sesiyle.
Duyduklarım karşısında şaşkına döndüm.
Evet, Lora’yı yaklaşık birkaç saat önce sonsuzluğa gönderirken iliklerime kadar acıyla dolmuş, duygusal anlamda çok zorlu dakikalar geçirmiştim.
Helga’nın bu bilgiyi Hemşire Lena’dan aldığını düşünerek ses çıkarmadım.
– Olur, dedim hiç düşünmeden. Seni Lora’nın odasına götüreceğim. Arkadaşını son kez görmelisin.
…………
Bu gece saatler hızla ilerliyordu. Kimbilir belki de bana öyle geliyor.
Gece nöbetlerimde uygulayageldiğim (bir takıntı olsa gerek); dinlenmek için kendime ayırdığım bir saatlik zaman diliminde en çok okumayı seviyorum.
Usuma birden, dün gece cep telefonumu karıştırırken bulduğum ancak okumaya zaman ayıramadığım bir yazı düştü.
Yanıma buz gibi bir bardak su alarak kendimi hemşire odasının hemen karşısında duran ördek yeşili koltuğa hızlıca bırakıverdim.
Okuduklarımdan etkilenmiş olmalıyım ki ağırlaşan göz kapaklarım birden açılıverdi.
Saygıdeğer okurlar izin verirseniz okuduğum yazının bir bölümüne -hiç abartısız- yaşanmışlıklarımdan vereceğim örneklemelerle biraz açıklık getirmek istiyorum. Daha doğrusu insani düşünce ve görüş açıma dayanarak ‘açıklık getirme’ isteği duyuyorum.
……….
Yazıda, hastanın kuruyan ağzını ıslatmak için – şeytanın insanı kandırma amaçlı – elinde bir bardak suyla gelişi anlatılmakta…
Şöyle yazıyor:
“Sekerat halindeki hastanın ağzı kuruyacağından devamlı ağzına su damlatılmalıdır. Çünkü sekerat anında şeytan hastaya elinde bir bardak su ile yaklaşır.”
Dudağımdaki uçuğun acısına inat gülümsüyorum.
Ne günlere kaldık? Elimde değil. Düşüncelerim belleğimin içinde enikonu coşuyor.
Birkaç saat önce kollarımda son soluğunu veren Lora’yı ve odasında yaşananları anımsıyorum aniden.
Yaşamsal işlevlerini kısa bir zaman içerisinde yitirecek olan her insanda görülen en önemli belirti, hiç kuşkusuz dil ve ağız kuruluğudur. Dilde çatlaklar oluşur, zamanla şişmeye başlar. Sıkıntılı ve acı veren bir dönemdir.
Ölmek üzere olan kişi ‘TERMİNAL DÖNEM’ adı verilen bu son yolculuğunda her zamankinden daha da çok sıvı tüketmeye eğilimli olur. Susar, ancak yutkunamadığından ağzına püskürteçle ılık su ya da meyve suyu püskürtülür. Çatlayan diline de tereyağı sürülerek acısı giderilmeye çalışılır.
Kapsamlı bir ağız bakımı yaşamdan kopmak üzere olan her insan için bana göre yapabileceğimiz en önemli bir insanlık görevidir.
Son an’a kadar yanında bulunduğum Lora’ya ve yüzlerce insana hiç kuşkusuz ben de bu yolu uygulamışımdır.
Size tüm içtenliğimle şunu söylemeliyim ki o an ne şeytanı düşündüğüm olmuştur, ne de elindeki bir bardak suyu.
Bu ne yaman bir çelişki?
Yapmayın Tanrı aşkına!
Sapla samanı karıştırmayın.
Sonsuzluğa giden insanın son zamanlarında çok başka düşünceler içinde yaşamdan koptuğunu duyumsuyorum.
…………
Ben yaşadığım bu yeryüzünde, insani değerlerden yola çıkıp ihtiyacı olana beklentisiz yardım eli uzatmaktan yanayım her zaman. Ötesi yok bu işin…
‘Olası’ doğaüstü gücün bu konuda beni anlayacağından da hiç kuşkum yok.
Öyle değil mi?
İşte bu yüzden…
İlmek ilmek dokumalı insan sevgisini
Yüreği acıma duygusuyla coşmalı coşmalı
KORKUYLA değil, gönülden olmalı bazı şeyler
Karanlıktan aydınlığa çıkabilmek için
Ereğe, nedensellik aranmamalı…
……….
Okuduklarımdan kimseyi sorumlu tutmuyorum. Eğer bir suçlu arayacaksak, o suçlu biz insanlarız.
Okumuyoruz. Bilgi kirliliği almış başını gidiyor. Yazılanlara gözü kapalı inanıyoruz. Araştırma dürtüsünden yoksun bir halkız. Bilgi eksikliğini gidermenin yolunun okumak, okumak, okumak olduğunu öğrendiğimiz günlerin biran önce gelmesini umut ediyorum.
…………….
Sabah olmak üzere. Sırtıma dokunan elin kime ait olduğunu görmek için kafamı sağa çevirdiğimde Helga’yı elinde bir kutu çikolatayla görüyorum. Bakışları dümdüz.
– Uyku tutmadı, diyor kan çanağı olmuş gözleriyle bana bakarak.
– Ayağa kalkıp koluna giriyorum. Konuşmadan anlaşıyoruz.
Acının kucağında sabaha karşı
– İşte, diyorum, işte şimdi sevgi arası.
Karışıyoruz sabaha…
Sevda A. Baştımar
- Sekiz Mart Sevda Akyol Baştımar - 7 Mart 2023
- Gelincik Düşlerim Sevda Akyol Baştımar - 3 Şubat 2023
- Başım Duman Sevda Akyol Baştımar - 23 Ocak 2023
Teşekkür ederim Saygın Ethem Arı. Var olunuz.
Beğenmemiz neni mutlu etti Fevziye Hanımcığım. Var olunuz.
Ne kadar üzücü yaşam öyküleri var. Yine çok duygusaldı. Yüreğinize sağlık.
10 milyona yakın canlı türünden biri olan insanın vicdani ödevi yaşamak ve yaşatmak olmalıdır. Bu iki ödev güç olduğu kadar tadına doyulmaz bir haz verir insana. Yuvadan düşen kuş yavrularını eve alır yaşatmaya çalışırız. Çok çokluğumun sert kışlarında evlere sığınan keklikleri kedilerden korumak İçin kafeste besler, bahar gelince salıverildik. Söz konusu insan olunca konu biraz daha duyarlı oluyor. Hem yaşatmak ve hemde insanı anlamak olarak. Siz bunu yazınızda çok güzel yansıtmışsınız. Sağ olasınız.