Bulgarların Nasrettin Hocası Tilki Petar
Bizim Nasrettin Hoca olarak bildiğimiz ve öz yurdu Anadolu olan halk kahramanı, dünyada o kadar tanınmıştır ki birçok ülke ve kültürlerde Nasrettin Hocaya benzeyen, hocamızın fıkralarının bire bir kopyası ya da çok benzeri fıkraları olan halk kahramanı tipleri yaratılmıştır. Hatta Türk dünyası ülkelerinin bazılarında ise adı Nasrettin Hoca olarak olduğu gibi korunmuştur. Ama o ülkelerin halkı onun Anadolu orijinli olduğunu bilmezler, Hoca Nasrettin’i kendilerinin sanırlar.
”Kırk yıl önce Paris’te, Globe Kitabevi’nden satın aldığım, Çin Halk Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanan Fransızca bir dergide, Nasrettin Hoca’nın Sinkiang’lı (Doğu Türkistanlı Uygur) bir halk kahramanı oluğunu yazıyordu. İncelemede Kazan/Tencere öyküsü tefecilik bağlamında inceleniyordu.”(Özdemir İnce 19 Kasım 2006-Hürriyet)
“Anlatacağım olay, 1994 yılında Prof. Dr. Ali Berat Alptekin’in başından geçmiş. Alptekin Hoca, Kazakistan’da Yesevi Üniversitesinde hoca ve öğrencilerle yaptığı bir toplantıda, söz Nasrettin Hoca’dan açılınca, Türkiye’de yaşamış Akşehirli bir şahsiyet olduğundan bahseder. Bunun üzerine, bir Özbek öğrenci atılarak, “Amma yaptınız ha, size kalırsa, her şey Türkiye’den geliyor. Bu kadarı da fazla. Nasrettin Hoca’yı kendinize mal edemezsiniz. O öz be öz Özbektir. Herşeyi kabul ederim, ama Nasrettin Hoca’yı Türk yapmanızı asla” diyerek itiraz etmiş. Daha sonra aynı öğrenci Alptekin Hocayı Buhara’ya götürerek “İşte bizde Nasrettin Hoca heykeli var, bizim olmasa onun heykelini yapar mıydık?” şeklinde konuşarak Nasrettin Hoca’nın Özbek olduğunu kanıtlamaya çalışır.” (Doç. Dr. Abdulvahap Kara Uluslarası Nasrettin Hoca Sempozyum Notları -2008)
Aşağıda orijinal haliyle vereceğimiz fıkra, Gagauz Türklerine ait anasözü sitesinin Halk Yaratması bölümünde halen yayınlanıyor. V. Moşkov’un 1904 yılında yayınlana kitabından alınmış.
NASRADİN HEM BOYAR
Türkün Nasradini gitmiş bir boyara da almış üz putluk için yapaa parası. Da açan gelmiş boyarın vakıdı yapaayı almaa, gitmiş Nasradinä, da inmiş faytondan, da urmuş kapuya zontiklän, da demiş: “Ev saabi, çık dışarı”. İçerdän da çıkmış kızı. Boyar demiş: “Zamanayêrısın kızım”. Kız da almış selämını. Boyar sormuş kıza: “Nerdä tätün?” Kız da ona demiş: “Gitti kıra çalı dikmää”. Boyar sormuş kıza: “Näpacek çalıylan tätün?” Kız demiş boyara: “Açan çalılar büveceklär, da boyarların koyunnarı geçeceklär çalılar arasından, yapaaları koyunnarın ilişecek çalılara, biz da gidecez toplamaa yapaa, da ödeycez borcumuzu, da sora utanmıylım. – dedi”. Boyar sormuş genä kıza: “Ye nerdä mamun?” Kız demiş boyara: “Gitti ödünç aalamaa”. Boyar sormuş: “Ye nerdä batün?” Kız da demiş boyara: “Gitti üzü beşä indirmää”. Boyar sormuş kıza ne laftı o, hani “gitmiş mamun ödünç aalamaa”? Kız da demiş boyara: “Açan bizim mamu ölecek, onnar da gelecek bizdä aalamaa”. Boyar sormuş genä kıza ne laftır o, hani “sän dersin batün gitti üzü beşä indirmää”?
Kız da demiş boyara: “Verdi üz karbona beegirimizä da gitti koşuya, da bir sakatlık bişey olursaydı beegirä, o satacek onu beş karbonaya”. Boyar da bükmüş kafasını sol tarafa da tükürmüş yerä da pinmiş faytona. Demiş çıraana: “Hayda beegirleri evä, zerä bu Nasradin koca beni donattı geridän da, ilerdän da”.
Ne kadar tanıdık değil mi? Hani şu bizim, borcunu ödememek için yol kenarına çit çeken, borcunu oradan geçen koyunların çite takılan yünlerinden ödeyeceğini söyleyen Nasrettin hoca fıkrasının, bir benzeri değil mi bu?
“Selçuklular’ın Behlül-ü Dânâ adıyla andıkları bir dervişin hikayeleri Hoca’nın hikayelerine paraleldir. Özellikle, Osmanlı Devleti’nin yayılmasına ve Çin’den Balkanlar’a kadar uzanan ticaret ağlarının güvence altına alınmasına paralel olarak, Hoca fıkraları külliyatı sözlü ve yazılı bir biçimde genişler; bugünkü Arnavut, Arap, Azeri, Bengali, Boşnak, Bulgar, Hindu, İran, Paştun, Sırp ve Urdu halk kültürlerinin bir parçası olur.
Nasrettin Hoca bu ülkelerde ‘Hoca’, ‘Efendi’, ‘Molla’ gibi isimler altında; Arapçada ‘Coha’, Persçede ‘Molla Nasruttin’, Arnavutçada ‘Nostradin Hoca’ ya da ‘Nostradini’, Azericede ‘Molla Nasratddi’, Boşnakçada ‘Nasrudin Hoca’, Özbekçede ‘Nasritddin Afandi’ ya da sadece ‘Afandi’, Kazakçada ‘Hocanasir’, Uygurcada ‘Afanti’ olarak karşımıza çıkar.
Kürt halkı, ‘Meşhur Molla’ diye bir hocanın fıkralarını anlatır. Osmanlı zamanında oluşan bazı Bulgar öykülerinde Hoca, Hitar Petar (Kurnaz Petar) denen bir yerli karakterin karşıtı, rakibi olarak belirir. Sicilya’daysa, Hoca’dan aşina olduğumuz hikayeler ‘Giufa’ adında bir karaktere atfedilir.
Hoca, Sefarad Yahudilerince de ‘Coha’ olarak adlandırılır.” (Milliyet Kitap Eki Barış Yıldırım)
Türk dilinde yazılmış en kapsamlı Nasrettin Hoca araştırmasının Yazarı Pertev Naili Boratav, kitabında “Nasrettin Hoca fıkraları, büyük bir bölümüyle dil ve kültürleri farklı olan ulusların ortak malıdır. Bazı fıkralar “Türk” ve “Müslüman” özellik taşır. Ama bunların dışındaki fıkralar şu milletten bu milletten unsurlar aramak boşunadır; hangi memlekette, hangi dilde anlatılmış olurlarsa olsunlar, bunlar insanlığın ortak malı olmak niteliğindedir. (Pertev Naili Boratav Nasrettin Hoca Kırmızı Yayınları 2006 Sayfa: 86)
Pertev Hocanın el yazmalarından derleyerek fıkralarını aktardığı Nasrettin Hoca, hiç te bizim bildiğimiz Nasrettin Hocaya benzemez. Fıkralarda portresi çizilen adam, basbayağı terbiyesiz bir adamdır. Öyle ki, insana “hadi ya, Nasrettin hocanın aslı bumuymuş yani*” dedirtecek bir sürü fıkra. Hoca dere kenarında çamaşır yıkayan kadınlara sulanır, evlilik dışı ilişkilere girer, kutsal mekânda zina yapar, v.s.
Gelgelelim, bütün fıkralar el yazması eselerden alınmış olduğu için, birden fazla kaynaktan doğrulanarak derlenmiştir. O halleriyle halk arasında var olduğu da vakıadır. Kitapta fıkralar yazıldığı zamanki Türkçeleri korunmuş olarak yer alıyor.
Örneğin;
“Nasrettin Hoca’yı bir gün evlendürürler. Düğünde halk pilav ve zerde yer. Zavallı Hoca’ya kimense: ‘İlerü gel zerde ye!’ demezler. Ahşam: ‘Hoca’yı gerdeği koyalum’ derler. Hoca aydur: ‘Sabahtan sarı aşı kim yedi ise o girsün; ben girmem’ demiş.”
Hoca yolda bir ölmüş tavuk bulup ittifak bunu yolar, ateşe koyup kebab eyler. Halk Hoca’ya aydurlar: “Hay Hoca! Bir murdar tavuk hiç yenür mi? Adem boğazlamadı.” derler. Nasrattin Hoca aydur: “Hey batıllar! Sizün boğazladuğunuz temiz dür de, ve sizin öldürdüğünüz temizdür de tanrı öldürdüği murdar mıdur”
Nasrettin Hoca bir gün hasta olur. Halin sora gelürler: “Halün nedür? dediler. Aydur: “Sapa sağ ölüyorum.” der.
Hoca bir gün bir su içine iğne düşürüp varup bir çuvaldız ucına ip takup suya salup: “Gel ananın yanına! Gel ananın yanına!” deyü çağırur imiş.
Kitap, 1996 yılında önce Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlanmak istenmiş, dili müstehcen bulunduğu için bankanın yönetimi yayınlanmasını durdurmuştu. Bu engelleme, o zamanlar yayınevinin yöneticiliğini yapan Enis Batur’un bir süre yönetimden ayrılmasına yol açmıştı. Bu yayın engelleme edebiyat ve yayın dünyasında bir skandal etkisi yapmış, basında eleştiri yazıları yayınlanmış, imza kampanyası açılmıştı. Kitabı o zaman Ankara Edebiyatçılar Birliği kısıtlı sayıda yayınlamıştı. Öyle ki, çoğu kişi Yapı Kredi yayınları yayından çekince kitabın yayınlanmadığını sanmaktadır.
Daha sonra, “Nasrettin Hoca”, Eylül 2006 tarihinde özgün haliyle Kırmızı Yayınevi tarafından yayınlandı.
Peki, Nasrettin Hoca nasıl bizim bildiğimiz gerektiğinde bilgin, gerektiğinde bilgisiz, gerektiğinde akıllı, gerektiğinde saf, en basit sözcüklerle en derin mesajları veren ama edebe mugayir hiçbir hal ve hareketi bulunmayan haline dönüşmüştür?
Pertev Naili Boratav, halk dilinde söylene söylene bu fıkraların, hocayı halkın görmek istediği şekle çevirdiğini, halkın bu unsurları arzu etmediğinden zamanla hikayelerden soyutladığını, törpülediğini söylüyor.
Folklör araştırmacısı ve yazar İlhan Başgöz ise “Erken dönem Hoca hikayelerinin çoğu kaba sabaydı; ancak daha sonra, hikayelerin eğitimli kişiler arasında dolaşıma girmesiyle birlikte bu unsurlar giderek ortadan kalktı” diyerek, bu süreci hem özetliyor hem de onaylıyor.
Öte yandan baskı rejimleri karşısında bir çok ülke halklarının dönemin gereği yeni Nasrettin hoca fıkraları üretmelerinin örnekleri olduğu gibi, halk arasında onun itibarlı konumunu bilen baskı rejimleri de Nasrettin Hoca’yı siyasete alet ederek kullanmak istemişler. Sovyetler Birliğinde komünist dönemde yaşanan örnekleri, 2008 yılında yapılan Uluslarası Nasrettin Hoca Sempozyumuna Türkmenistan’dan katılan Orazdurdı Yağmurov anlatıyor. Yağmurov’a göre, Türkmenler arasında fıkra anlatımı II. Dünya Savaşı’ndan önce yaygın değildir. Çünkü Türkmenler boş konuşan insanları “ağzı boş, boş konuşuyor” diye sevmezler. Bu sebeple bugün Türkmenlerde yaygın olan Kemine fıkraları da 1940’tan önce yoktu. Sonradan uydurulmuştur.
Yağmurov’un belirttiğine göre, Nasrettin Hoca’nın en etkili propaganda aracı olduğunu keşfeden Komünist Partisi bunu şöyle kullanıyor.
“1940’larda Türkmenistan’da Komünist Partisi yetkilileri bilim adamlarını köylere yolladı. Fıkra bulun diye. Bunun için onlara yol parası ve yolluklar verildi. Çünkü Sovyet dönemine has deyişler, atasözleri ve fıkralar icat etmek gerekiyordu. Bilim adamları da fıkra bulamadıkları zaman, aldıkları yollukları hak etmek için fıkra uydurmaya mecbur oldular.
Bu meyanda halk arasındaki Nasrettin Hoca fıkraları da toplandı. İsa Özkan 1999’da yayınladığı Nasrettin Hoca fıkraları isimli eserinde Türkmenlerdeki Nasrettin Hoca fıkralarının normalden uzun olduğuna dikkat çekmektedir. Yağmurov’a göre, bunu sebebi basittir. Komünist Partisi fıkra toplayan ilim adamlarına ayrıca sayfa başına telif ödüyordu. Dolayısıyla, fazla telif almak için o dönemdeki araştırmacılar buldukları fıkraları uzattıkça uzatıyorlardı. Bu dönemde fıkralar Sovyet ideolojisi için araç olarak kullanıldı. Toplanan fıkralarda tarihi şahsiyetler, özellikle hanlar, beyler zalim ve acımasız gösterilmeye çalışıldı. Zenginler de kötü gösterildi. Bunun dışında dine karşı unsurlar yerleştirildi. Böylece halktaki din inancı zayıflatılıp ateizmi yaymaya etkili propaganda aracı olarak fıkralar kullanıldı.”
Özbekistan’dan katılan gazeteci yazar Tahir Kahhar ise bu kez tam tersine, halkın Nasrettin Hocayı rejime karşı kullandığı bir fıkrayı örnek veriyor.
Özbekistan’da Sovyet döneminde türetilen bir fıkraya göre, Komünist Partisi’nin toplantısında herkesten parti için ne yapabileceği soruluyormuş. Sıra Nasrettin Hoca’ya gelince, “Ben parti için her şeyimi veririm. Bütün servetimi veririm. Bütün malımı veririm. Hatta canımı da veririm.” demiş. Toplantı bittikten sonra, yakın arkadaşları Nasrettin Hoca’nın yanına gelmişler. “Hocam ne yaptın? Anladık, malını, mülkünü verebilirsin, ama ateist, komünistlere senin gibi bir hoca, din adamı nasıl olur da canımı da veririm.” demişler. Nasrettin Hoca cevap vermiş: “Ne yapayım böyle yaşamaktansa, canımı verip ölürüm daha iyi.”
Görüldüğü gibi, zaman, zemin ve ihtiyaca göre yeni bir Nasrettin Hoca fıkrası üretilebiliyor.
Bunun en bariz örneği Anadolu’dadır. Nasrettin Hoca yaşadığı zamana dayanarak Asla Timur ile karşılaşmamıştır. Ancak, Moğolların Anadolu istilasında, halk Moğol baskısına karşılık bir çok Nasrettin Hoca fıkrası üretmiştir. Bu fıkralarda Hoca, Timur’la alay eder, onu sürekli oyuna getirir. Her seferinde de, başını kurtarır.
Bütün ülkelerin Nasrettin hocalarını incelemeye kalksak bu site yeterli gelmez. Ben size bu yazıda, (yine kaynaklarına dayanarak) Bulgarların Hiter Petar’i ile Arapların Cuha’sından söz edeceğim.
Hiter Petar (Kurnaz Petar ya da Tilki Petar)
Nasrettin Hoca, bütün Türk kökenli halkalarda ve Türki Cumhuriyetlerde de gözlemlediğimiz üzere, Bulgaristan’da yaşayan Türkler arasında da yaygındır. Kaldı ki, bugünkü Bulgaristan toprakları uzun süre Osmanlı devleti sınırları içindeydi.
Bulgaristan’da bir de, Nasrettin Hoca’ ya çok benzeyen, bir çok fıkraları hocanınkilerle aynı olsa da, ondan farklı fıkraları da olan Hitar Petar isimli bir zat var. Hiter Petar’ın da eşeği vardır ve o da eşeğe ters biner. Hiter Petar’ ın gerçekten yaşadığı sanılmamaktadır. Daha çok Bulgar milliyetçi kültürünün Nasrettin Hoca’ya nazire ortaya attığı bir tiptir. Hatta bir çok fıkrada, Pitar Nasrettin Hoca’yla karşılaşır ve onu alt eder. Bu da züğürt tesellisi gibi bir durumdur. Bulgaristan’daki komünist rejim zamanında, Türk azınlığın asimilasyonu politikası doğrultusunda, daha çok rejim tarafından sürekli yenileri ortaya sürülen Hitar Petar’ın, 1960 yılında Nasrettin Hoca’yla karşılaşıp, onu yendiği bir sinema filmi bile çekilir.
Ben bir çok Hitar Petar fıkrasını okudum. Buradaki fıkra kahramanı da, köy kurnazı geçinen, bizim bildiğimiz oturaklı, halk bilgesi Nasrettin hocadan farklı bir imajdır. Kümesten tavuk çalar. Yolda yakalanınca yalan söyleyip kurtulur. Zeki ve kurnaz oluşu böyle betimlenir. Yani çal, yakalanma, yakalanırsan nasıl kurtulacağına dair planın olsun, ayrıca kurtulmak için her yol mubah. Bu da böyle bir halk kahramanı.
CUHA ya da COHA
Arap halk edebiyatında Cuha isimli Nasrettin Hoca benzeri bir şahsiyet vardır. Bulgarların Heter Peter’i ihtiyaca binaen üretilmiş bir tip olsa da, Cuha’nın gerçekten yaşadığı biliniyor. Cuha, Arapların fıkra kahramanı olup VIII. yüzyılda yaşamış gerçek bir kişidir. İlk Cuha kitabı 908 yılında Kitab-ı Nevadir-i Cuha adıyla yazılmıştır. Mevlana’nın Mesnevi’sinde bile dört adet Cuha hikayesi vardır.
Nasrettin Hoca ve Cuha fıkraları XIX. yüzyıla kadar birbirinden bağımsız gelişti. Nasrettin Hoca Karadeniz, Kırım ve Orta Asya ülkelerinde yayılırken, Cuha da güneyde Arap ülkelerinde revaç buldu.
1837’de yazılan Letaif adlı ilk Nasrettin Hoca kitabı 1868’de Arapçaya çevrildi. Ancak kitap çevrilirken Nasrettin Hoca ismi değiştirilerek yerine Cuha yazılmıştır. Böylece kitap Cuha’nın Latifeleri olup çıktı. Kitapta yer alan 238 fıkranın 100’ü Nasrettin Hoca’ya aittir. Hatta kitabın sonunda yer alan Akşehir’deki Nasrettin Hoca türbesinin resmi alt yazıda Cuha türbesi olarak gösterilmektedir.
Bu Arapça kitap daha sonra Farsça’ya çevrildi. Çevirmen bu fıkraların Cuha’nın değil, Molla Nasrettin’in olduğunu fark etti ve kitabın ismini Cuha’nın Fıkraları yerine Nasrettin Hoca’nın Fıkraları olarak değiştirdi. Böylece Nasrettin Hoca’nın Letaif’ten alınıp Cuha’ya mal edilen fıkraları Farsça’da tekrar Molla Nasrettin olarak geri döndü. Ancak bu durum iki karakterin fıkralarının birbirine karışmasına yol açtı. Oysa Nasrettin Hoca ile Cuha’nın yaşadıkları çağ arasında 500 yıl vardır.
Orijinal Cuha fıkraları daha çok Arap kültürünün özelliklerini yansıtırken, orijinal Nasrettin Hoca fıkraları Türk kültürünü veya etnik özellikten arınmış evrensel hümanizmin özelliklerini taşımaktadır. Ancak bugün de, bir çok Nasrettin Hoca fıkrasıyla Cuha fıkraları birbirine karışmış durumda. Türk turistik yayıncılar da bunu sürdürmeye devam ediyorlar. Yine anılan sempozyumda söylendiğine göre, bir çok turistik yöremizde, ören yeri girişlerindeki büfelerde, kitapçılarda satılan yabancı dildeki Nasrettin hoca kitapları “Nasrettin Hoca Fıkraları” adıyla basılıp, satılırken, Arapça olan baskıların kapaklarında “Cuha Fıkraları” yazılıymış.
Yazımı halk kültürü araştırmacısı ve yazar İlhan Başgöz’ün sözleri ile bitiriyorum.
“Fıkra kahramanlarını halk yaratır. Ancak Nasrettin Hoca fıkraları Türk halkını yaratmıştır. Türk halkının dünya görüşü, hayat tarzı Nasrettin Hoca fıkralarıyla beş yüz yıldır yoğrulmuştur. SSCB döneminde Komünist Partisine üye yapılan Nasrettin Hoca, 21 yüzyılda çıkacak fıkralarda internet kafelerde chat yapacak, cep telefonlarıyla konuşacak, çok katlı binalarda asansörde kalacaktır.
Serdar Hakyemezoğlu
Kaynaklar:
1. 2008 yılı Akşehir Uluslar arası Nasrettin Hoca Sempozyumu Notları Doç. Dr. Abdulvahap Kara http://www.turkbirlik.gen.tr/lang-tr/makale-dizimi/abdulvahap-kara/320-zaman-ve-mekan-snrlarindan-tasan-nasrettin-hoca.html
2. Pertev Naili Boratav Nasrettin Hoca Kırmızı Yayınları 2006
3. Milliyet Gazetesi Kitap Eki-Barış Yıldırım- Nasrettin Hoca 5 Ağustos 2008
4. http://www.turkoloji.cu.edu.tr
- Değişik Bir Staj Öyküsü Serdar Hakyemezoğlu - 20 Mart 2023
- Nasrettin Hoca İncelemesi Serdar Hakyemezoğlu - 18 Mart 2023
- Çorak Köyünün Öğretmeni Serdar Hakyemezoğlu - 23 Kasım 2021
Karac’oğlan şiirleri Viyana kuşatma alanından Bağdat Seferi gibi geniş bir coğrafyada bulunduğu İçin. Karac’oğlan bir kişi değil, Türk halkının ozan dilidir. Gümümüzde Nasreddin Hoca eşi, eşeği olan, eşeğe ters binen, fıkraları ile bilinen biridir.
Prof. Dr. Mikail Bayram’ın 13. yüzyıl kaynaklarını inceleyerek bilgilendirdiğini göre, Nasreddin Hoca, Ahilik öğretisinin kurucu önderi, 25 kitabı bulunan bilge bir kişidir. Dünyada ilk kez işgale (Moğol) direnen “sivil toplum kuruluşu” olma özelliği bulunan Ahilik, Moğol ve işbirlikçi Selçuklu beyleri baskısından Kayseri’den Konya, Kırşehir, Denizli’ye kadar yayılmıştır. Bu yazıdan da anlaşılacağı gibi Nasreddin Hoca, sadece fıkraları olan biri değil, örgütçü, mücadeleci, boyun eğmez eylem insanı bir bilge kişidir. Kişiliği ve fıkralarıyla sadece Anadolu Türklerinin değil, Arnavut, Arap, Azeri, Bengali, Boşnak, Bulgar, Hindu, İran, Peştun, Sırp ve Urdu halk kültürlerinin bir parçası olacak kadar geniş bir coğrafyayı etkilemiş biridir. Üzücü olan, 13. yüzyılda Nasreddin Hoca, Sadreddin Konevi, Hace Bektaşi Veli ve Yunus Emre gibi devler yetiştiren bu kültür nasıl oldu da günümüzde koyu bilisizliğe (cehalete) teslim olduğudur!