Nazlıcan Hamdiye Okudan

Trakya’nın köylerinde, kadın şiddetine, kadın cinayetlerine pek rastlanmaz. Ahlaka aykırı çok olaylara da rastlanmaz. Bir de bu bölgede yaygın olan bir güzel anlayış daha vardır: akraba kızı kandandır, candır, komşu kızı kardeştir, yan gözle, yabancı gözüyle bakılmaz. O yüzden akraba ve komşu kızıyla evlilik düşünülmez. Yani akraba evliliği yoktur. Bölgenin insanı bunu bilir ve rahatlığını, huzurunu yaşar. Geceleri geç vakte kadar kadınlar sokağa çıkabilir, sokakta kalabilir. Gecenin üçünde yola çıkabilir, yoldan evine gelebilir tek başına, sorun yaşamaz. Tabii bu kentler için söz konusu. Köylerde durum farklıdır. Köylerde bir çok bölgede olduğu gibi erkek kadının sahibi, namusudur. Aile düzeni buna göre kurulur ve işler. Bu bölgede köylerde de olsa kadına şiddet eskiden olduğu ölçüde değildir. Kadın da karşı çıkmaz az çok kabullenmiştir erkeğin egemenliğini. Erkeğe karşı gelinmez olduğu kafalara yerleştirilmiş, öğretilmiştir çünkü. Erkeğin üstün olduğunu kabullenmiştir. İyi ya da kötü, beğenmese de son sözü erkek söyler, kadın razı olur. Bununla beraber seyrek de olsa, şiddet olaylarına zaman zaman rastlanır. Sık görülmediği için de yıllarca unutulmaz, dilden dile söylenir adeta efsaneleşir. Bir tanesi vardır ki, dillerde destan, hala dilden dile üzüntüyle anılır, anlatılır. İşte Nazlıcan’ın öyküsü unutulmayan az rastlanan acı bir öyküdür.

Anlatacağım öykü, Trakya köylerinden birinde geçer. Köyün iki büyük mahallesi vardır. Aşağı mahalle, düzlükte nispeten daha büyük yukarı mahalle bayırdan sonraki yüksekçe bir düzlükte daha küçük. Köyde sakin, olaysız bir yaşantı vardır. Herkes kendi halinde, kendi yağıyla kavrulup yaşar gider. Geçim kaynakları her Trakya köyünde olduğu gibi çiftçilik ve hayvancılıktır. Son zamanlarda okuyan gençlerin gün günden arttığı görülmektedir. Aileler şehirle köy arasında bölünerek çocuklarını okutmaktadırlar. Eskiden bu imkan da görgü de yoktu.

Nazlıcan aşağı mahallede orta halli bir ailenin tek kızıdır. Güzeldir tazedir, bahar dalı gibidir. Belinden aşağı uzanan örgülü saçları vardır. Ay gibi yüzü, kocaman kara gözleri, selvi gibi boyu.. adı kendisine çok yakışır. Ailenin sevgilisi, nazlısıdır. Nazlandırılır.

Yukarı mahallede Malkoç’lar ailesinin üçüncü oğlu yusuf, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıdır. Kötülüğü de görülmemiştir köyde. Yusuf Nazlıcan’a aşık olur, önceleri gizlice, sonraları açıktan takibe alır kızı. Zaman zaman önüne çıkar. Nazlı farkettiğinde rahatsız olmaya başlar, yüz vermez. Yusuf’ta Nazlıcan tutkuya dönüşür.Bir keresinde Nazlıcan peşini bırakmasını, ondan hoşlanmadığını anlatmaya çalışır. Başa çıkamaz evdekilere söyler. Anne baba düşünür karar verir: Nazlıcan’ın şehirden talibi vardır. Kızları küçüktür, ayrılmak istemedikleri için olumlu cevap vermemişlerdir. Ama şimdi durum vahimdir. Kızlarının rezil olmasını istemediklerinden şehirdeki talibine haber gönderirler. Nazlıcan’ı istemeye geldiklerinde de olumlu cevaplarını verirler. Çok geçmeden de iki genç nişanlanır.

Yusuf, Nazlıcan’ın nişanlandığını duyunca deliye döner. Olmaz der, kendi kendine, olamaz. O benim. Karar verir, Nazlıcan ya benim olur, ya da kara toprağın.

Nazlıcan mutludur. Çeyizindeki eksikleri tamamlamak için hızlanır, gece geç vakitlere kadar çalışır. Yusuf peşindedir vazgeçmemiştir. Hatta geceleri camının dibine kadar gelip saatlerce beklediğini fark etmiştir Nazlıcan. Durumu ailesine bildirir. Düğün hazırlıkları hızlandırılır. Düğün haftası gelmiştir. Çeyiz toparlanıp oğlan evine gönderilir serilmek üzere. Kına hazırlıkları tamamlanır. Düğünden iki gün öncesi akşamı kına başlar. Köy kadınları toplanır kına evine. Genç kızlar sıralanır halkalar halinde otururlar. Bir süre sonra Nazlıcan üzerinde bindallısı, yüzüne örtülmüş kırmızı bir krep, kollarında iki yengesi ortaya getirilir, bir sandalyeye oturtulur. Sonra yengeler ellerini kınalarken çevresinde arkadaşları sıralanır, dönerek hüzünlü ayrılık şarkıları söylerler. Hem Nazlıcan, hem orada bulunanlardan bazıları göz yaşlarını tutamazlar. Herkes burnunu, gözlerini siler bir süre..

Kına bitmiş herkes dağılmıştır. Nazlıcan hemen yatmaz. Yatsa da uyuyamayacaktır heyecandan, çok mutludur. Evleneceği delikanlıyı beğenmiştir. Hatta sevmeye başlamıştır. Kendisiyle kalan iki arkadaşıyla gece yarısına kadar konuşur, gülüşürler. Gece yarısından sonra bakar ki arkadaşları uyumuş. O da sabahı beklemez, kalkar ellerindeki kınayı yıkar. Sonra sundurmadaki su testisinden içmek için su almak üzere çıkar, suyu dolduracağı sırada ansızın güçlü eller başından tutar ağzını sımsıkı kapatır, bahçeye sürükler. Bütün gücüyle direnmektedir. Ama gücü yetmez, sanki ince bedeni mengenededir. Köyün dışına kadar sürüklenmiştir. Bir ara kendini sıkan kollardan her nasılsa kurtulup kaçmaya başlar. Ama yakalanır önüne çıkan bir ağaca sarılır. Yusuf var gücüyle çeker, nazlıcan son gücüyle direnir. Boşuna uğraşma, sende gönlüm yok, sana varmam ne yaparsan yap der, ağlaya ağlaya. Ya benim olacaksın ya kara toprağın der, Yusuf. Seni öldürürüm başkasına yar etmem. Ne dediyse Nazlıcan’ın ikna olmayacağını anlar. Gözü dönmüştür, Yusuf’un hiçbir şey düşünecek halde değildir. O erkektir, kadın sevmiş, sevmemiş, paylaşmış paylaşmamış duygularını, bunun çok da önemi yoktur. Zamanla öğrenir sevmeyi de boyun eğmeyi de… Yusuf, artık sahip olamamanın, kaybetmenin köpüren kiniyle gündüzden hazırladığı bıçağı çıkarır, önce ağaca sarılan kınalı ellerine, Nazlıcan’ın elleri çaresiz ağaçtan kurtulup yere düşünce de göğsüne, karnına nereye rast gelirse indirir darbeleri.. Sonra da kıvranan bedenine sarılır ağlar bir süre.. Birilerinin gelmekte olduğunu görünce de kalkar, koşarak karanlığa karışır.

Nazlıcan’ı kanlar içinde bulanlar feryad eder gözyaşları içinde kucaklar eve eve taşırlar daha soğumamış kanlı bedenini. Jandarma çağırılır, Yusuf en kısa zamanda yakalanır, hapse atılır. Sonraları da hapisten öldü haberi gelir. Neden, nasıl olduğu bilinmez.

Yusuf’un anası da bir anaydı, babası da öyle. Yusuf da evlatlardan bir evlattı. Yanlış nerdeydi? Kimdeydi? Evet, aslında belliydi. Önce analarda, babalarda. Sonra sırasıyla tüm aile bireylerinde, okulda, toplumda, yasalarda adalette, eğitim anlayışında, hepimizde, herkeste. Düşününce, yanlış yapanları, yanlışları bulmak çok da zor değildi. Biraz insanca düşünmek, her şeyi insanca yaşama anlayışıyla hayata geçirmek, başlangıç için iyi bir adım olabilirdi.

Hamdiye Özer

09/2022

Hamdiye Okudan son yazıları (Hepsini Gör)
5

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

2 Yorumlar

  1. Teşekkür ederim, değerli yorumunuz için. Hayırlı günler dilerim.

    0
  2. Bu öykü kurgu olabilir ama ülkemizde nice Nazlı’lar var bu durumda. Böyle Yusufların da boynu kopsun. Kaleminize sağlık.

    0

Bir yanıt yazın