Türkiye ve Türk Ulusu için 10 Kasım bir dönüm noktasıdır.
Türkiye kurucusunu; geri, ilkel, ekonomik yönden bitmiş, teslim olmuş bir yıkıntıdan, uygar/ çağdaş, uluslararası saygınlığı olan, tam bağımsız ülke yaratan bilge önderini yitirmiştir.
Biliyoruz ki tüm canlılar gibi insan soyu da ölümlüdür.
Bana göre ölenlerin arkasından iyilikle anılmaları onları ölümsüz yapar. Bana göre dünyada sevgi ve özlemle en çok anılan önder Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Onun ÖLÜMSÜZLÜĞÜ, halkının sevgisi ve saygısındandır.
Çocukluğumda Atatürk’ü resmine bakarak sevmiş, okula başladığımda ise yaptıklarını öğrendikçe sevgim ve saygım büyümüştü. Onun ölümü ben dünyaya gelmeden 12 yıl öncedir. Bizim kuşak onun yönetim dönemini göremedi. Ancak güvenilir yazılı ve sözlü kaynaklardan yaşamımız boyunca öğrenmeyi sürdürdük.
On beş yıllık ülke yönetiminde yeni ve çağdaş yönetim biçimini belli ilkeler çerçevesinde yerleştirmeyi başarmış, tarihte benzeri olmayan hızda kalkınma gerçekleştirmiş, demiryolları, fabrikalar yaptırmış.
Her alanda gerçekleştirdiği devrimlerle Türkiye’nin içte ve dışta saygınlığını kazandıran köklü değişimlerle sosyal, toplumsal, ekonomik, yazı ve düşünsel alanlarda yenilikleri sağlam temellerle yerleştirmiş.
Eski hamam eski tasçılar, gelenekçiler, Araplaşmış olanlar, hiç hoşgörülü olamadıkları Atatürk Devrimleri yüzünden hiç barışık olamadıkları gibi gizliden gizliye Türkiye Cumhuriyeti ve devrimlerin hep altını oydular, yıkmak için gizlice örgütlenip, cumhuriyeti sonlandırmak dinsel gerici bir yönetime geçmek için arı gibi çalıştılar. Tarikatlar (gizli adı ile cemaatler) bu çalışmalarını hiç bırakmadılar. Günümüzde de sürdürmekteler.
“Demokratik, Laik, Sosyal Hukuk Devleti Türkiye Cumhuriyeti” kalesini 84 yıldır taşlayan, topa tutan bu düzeni yıkmak için planlı ve örgütlü olarak yapılan çalışmalar bugüne dek başarılı olamamıştır. Çağdaş düzenin bekçisi halkımız geri gidişe izin vermemiştir.
Bilge Önder Atatürk’ün ölümünde toplu yas tutan ulusumuz, onu hiç unutmadı, her geçen yıl onu anan, saygı için Anıtgömütüne koşanların sayıları artmaktadır. Bu ulus ona saygı duyuyor. Onu gönüllerinde, belleklerinde yaşatıyorlar. ONU ANIYORLAR.
Düşünüyorum da onu andığımız kadar ANLAYAMADIK.
Atamızın en büyük KALIT’ım (mirasım) dediği Cumhuriyeti, laikliği, evrensel hukuku yeterince koruyabildik mi?
Avrupa’nın kimi devletlerinde bile yokken erkeğe eşit kadın haklarını getirmişti, koruyabildik mi? Giyim Devrimini koruyabildik mi?
Eğitimde birlik yasası çıkartıp çağdışı okul ve öğretim biçimlerini (medrese, mahalle mektebi…) yasaklamıştı, koruyabildik mi?
Atatürk diyorsan; ilk işin çok okumak olacak, Atatürk`ü başka türlü anlamak olası değildir. Mavi gözlerine baka baka iç geçirmekle,
Anıtgömüte gitmekle, rozetini yakaya takmakla, resmini iş yerinde, evinde duvara asmakla Atatürk`ü anlamış, doğru algılamış olunmaz
Atatürk deyince akla;
-akılcılık, bilim,
-dogmalara, tabulara karşı olmak,
-eleştirel, eytişimsel düşünce,
-barış ve çağdaş uygarlık,
-tam bağımsızlık,
-eşit yurttaşlık,
-gelir dağılımı dengesi,
-aklın özgürleşmesi,
-tehlike karşısında birleşmek,
-dinini anlamını bilmediği yabancı bir dilde değil, Türkçe olarak öğrenmek gelir.
Atatürkçülük, onun devrimlerini iyi kavramak, onları içselleştirip gerçekten benimsemekle, korumak ve kollamakla olur.
Altı ilke
1 — Cumhuriyetçilik.
2 — Milliyetçilik.
3 — Halkçılık.
4 — Devletçilik.
5 — Laiklik.
6 — Devrimcilik (İnkılâpçılık) ve devrimlerinden en küçük ödün vermemekle olur.
O ilke ve devrimler birlikte bir BÜTÜNDÜR ve devletimizin yönetim biçiminin temeli, çatısı, Anayasasıdır. Bu ilke ve devrimlere ters düşen anayasa değişikliği bile DÜZENE DÜŞÜRÜMDÜR (darbedir).
Biri eksik olsa da olur, bir şey olmaz diyenler onun armağanına gerektiği gibi koruma sağlamayan, aldanmış, dönüşmüş yetersizlerdir. Onu anlayamayanlardır.
Bu ülkenin ordusuna kumpas kurulup, gizli belgelerin bulunduğu odaya (kozmik oda) girildi, Genel Kurmay Başkanı terör örgütü başı diye yargılandı, dört kez ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası verildi. Kimsenin gıkı çıkmadı.
Bu devlet nasıl böyle ele geçirildi?
Bunlar olurken yurtsever aydınlar, askerler, halk neredeydi?
Devleti koruyan bir güç yok muydu?
Atatürk’ün aramızdan ayrılışından hemen sonra başlayan geri dönüşler, ülküsel satkınlıklar(hıyanetler/ihanetler) görülmüş, bunlar günümüzde artık doruk noktasına ulaşmıştır.
Öyle ki bugün Türkiye’de hem de devleti yönetenlerce Türk ulusal bilincine ve birliğine karşı, sinsice yürütülen bir savaş sürmektedir.
Bu tasarlanmış ince saldırılar; küresel yayılmacılık/anamalcılık canavarının sinsi çalışmaları ile bu canavarın aramızdaki işbirlikçi ortaklarınca yürütülmektedir.
Kısacası, Atatürk’ün Nutuk’ta bizi uyardığı iç ve dış düşmanlar…
Bugün bütün yurdu kaplamış bulunan ümmetçilik propagandası ülkenin her yerinde, her kurumunda eyleme geçmiş bulunuyor.
Cumhuriyetin özü/özeti olan LAİKLİK’ten ödün vermişsek kalenin temelinden en büyük taş çekilmiş, sarı öküz verilmiştir. Her ödün başka ödünleri getirecektir. Kaleden bir taşın düşmesi, öteki taşların düşmesini kolaylaştırır. Sıra Yazı Devrimine geliyor. Okullara Arap Elifba’sı girmek üzere. Okullarda imamlar görevlendirilmeye başlandı. Bir inanç mezhebi ile devlet KUCAKLAŞTI, tarikatlar devlette YUVALANDI.
Üzgünüm, Atatürk’ün bize güvenini boşa çıkardık.
Ondan özür dilemek de olası değil ve yararsız artık. Kendi utancımız bize yetiyor.
Bizim görevimiz; onun getirdiği akılcı, bilimsel, çağdaş yönetim biçimini korumaktır. Onu anlamış olmak da budur.
Ulu önderimizi, ölümünün 84. yılında, içten saygılarla anıyorum.
10 KASIM 2022
#NurettinŞENOL
Yazarımızın Aydın Sorumluluğu yazısını okumak için tıklayınız.
- On Kasım Ata’mızı Anıyoruz Nurettin Şenol - 10 Kasım 2022
- Aydın SorumluluğuNurettin Şenol(Yazarlarımız ve Kitapları) - 28 Aralık 2021
- Türkçe Yazım Kuralları Yazan: Nurettin Şenol (Yazarlarımız ve Kitapları) - 26 Aralık 2021
Atatürk’ün isteği üzerine Fethi Okyar’ın kurduğu “Serbest Cumhuriyet Fırkası” (partisi), cumhuriyet düşmanı gerici güçlerin toplanmasıyla kurucusu tarafından kapatılmıştı. İnönü döneminde, 17 Nisan 1940 tarihinde açılan Türkiye’nin yüzakı, Dünya Eğitim Literatürüne (yazıncasına) girmiş Köy Enstitülerine, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel Başkanlığında toplanan eğitim şurasında bile en sert eleştiriler Türkçüler’den gelmişti. İnönü, parti tabanından da gelen baskılara karşı koyamayarak Enstitületin mimarları Yücel ve Tonguç’u yalnız bırakmıştı. Bu gerici güçler daha sonra Adnan Menderes başkanlığında kurulan Demokrat Parti’de toplandılar.
Demokrat Parti ile başlayan süreçte “ Türk Mucizesi” diye adlandırılan eğitim seferberliği hız kesti. Sanayileşmede her şeyini kendin yapmaya yönelik imalat sanayisi terk edilerek, dışardan gelen parçaların birleştirilmesine yönelik montaj sanayisine geçildi. Bu uygulamalar 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları ve 12 Eylül 1980 Pentagon Generalleri darbesinden sonra özelleştirmeye yöneldi. 2000’li yıllara kadar yasa engeli ve kamuoyu oluşturma çabaları ile geçen süre, 2002’den sonra, Akp iktidarları eliyle babalar gibi satışa, tarımda ise çiftçiyi desteklemek yerine tarım ürünü dışalımı yoluyla kösteklemekle bu günlere gelindi.
Atatürk Devrimleri konusunda kişisel görüşüm, Atatürk’ü en yakın arkadaşları bile anlayamadı. Anlayanların ise azınlıkta olduklarından uygulamaya güçleri yetmedi. Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti aydınlıkçı Sol ile yoluna devam etmek yerine Sol’u ezerek, tutucu, dolayısıyla değişime-gelişime kapalı kaynağını dogmatik din kurallarından alan Sağ ile işbirliği yaparak Atatürk’ün işaret ettiği çağcıl uygarlık yerine çağdışı ülke durumuna düştük.
Bütün bunlardan şunu anlayabiliriz. Toplumların aydınlanması bugünden yarına kolay olmuyor. Ortalama okuryazar oranı yüzde 3-5’lerde olan bir toplum bu oranı yüzde 97’lere çıkarmakla aydınlanmıyor. Temeli korkuya dayalı dinsel eğitim, çağını doğru ve zamanında algılayamayan eğitimli bilisizler (cahiller) yetiştiriyor. Her şeyin odağında, yapbozun arkasında insan olduğuna göre ödünsüz, zamana uygun değişen akılcı eğitimden, dini Avrupa’nın yaptığı gibi cami duvarları içinde tutmaktan başka çıkış yolumuz yoktur.