Öner Ünalan’ın sağlam ve açık sözlü dik duruşuyla örnek insan olduğunu hep düşünmüşümdür. Hiç kimsenin ya da gücün karşısında eğilmezdi. Her konuda sağlam görüşleri vardı. Her şeyden önce insancıl ve bilimsel bakış açısı vardı. Feodal ve gelenekçi uygulamalara karşı hep insancıl, demokrat görüşleri vardı. Çizgisinden asla ödün vermezdi.
Sınıf içi ve sınıflararası düzenlenen münazaralarda benim en sağlam kaynağımdı. Çok sağlam önermeleri ondan alırdım. Bana hep “köylü” derdi. Beni aşağıladığını düşünür, üzülürdüm. Ancak ona çok büyük saygım ve sevgim olduğundan kırılmazdım. Çok sonraları onun “köylü” sözü ile ne demek istediğini kavramıştım.
Bir de bani, “okuldan nohut yemeğini kaldırtan adamdır bu Nurettin” diye tanıtırdı yanındakilere. Belli ki yemekhanedeki forumda sahneye çıkıp korkmadan neredeyse her gün çıkan nohut yemeğine karşı çıkışım onun çok hoşuna gitmişti.
Yılını tam olarak anımsamıyorum, Abdurrahman Özöğretmen’in müdür olarak okulumuza geldiği zamanlardı. Sanırım yeni gelen müdür, okulun sorunlarını kaynağından öğrenmek istemişti. Tüm öğrenciler ve öğretmenler salondaydı. Söz alarak sahneye çıktım.
1) Neredeyse her gün nohut yemeği ve bulgur pilavı çıkmakta. Bu yemekleri seviyoruz ama her gün olunca artık yenmez oldu. Hepimiz yoksul köylü çocuklarıyız. Çoğu arkadaşlar okul yemeğini yemeyip, köşedeki köftecilere gitmekte, parası olmayanlar ise zorlanarak okul yemeğini yemektedir. Eğer depomuzda nohudumuz çoksa satalım, onun yerine başka yemeklikler alalım.
2) Yemek masamıza kişi başı bir çeyrek ekmek konuyor. Çoğu arkadaşlar bu ekmekle doymuyor, gene dışarıdan yemek zorunda kalıyorlar, köftecide sıra beklediklerinden etüt çalışmalarına geç kalıyorlar, nöbetçi öğretmenler kızıyor. Daha fazla ekmek istiyoruz dedim.
Okul Müdürü Abdurrahman Özöğretmen ayağa kalktı; “Evladım belki nohut yemeğini sen sevmiyorsun, arkadaşların severek yiyordur” dedi. “Hayır öğretmenim, artık sevecek durumda değiliz, burnumuzdan geldi” dedim. Hemen salona döndü; “Çocuklar nohut yemeğini sevenler ellerini kaldırsınlar” dedi. Tam olarak dolu olan yemek salonunda birinci sınıfa yeni gelen iki çocuk el kaldırmıştı. Bana dönüp “Çok haklıymışsın evladım, bundan sonra daha az nohut çıkacak” dedi. Salon alkıştan yıkıldı.
Hemen sonraki ilk bayrak töreninde merdivenlere çıkıp, “Ekmeğin az geldiğinden yakınıyorsunuz, bundan böyle ekmekler lokantalarda olduğu gibi sepetlerde dilimlenmiş olarak verilecek. Masanıza dağ gibi ekmek yığdıracağım, doymayanlar ekmek bölümünden yeniden ekmek de alabilir” dedi. Gerçekten dediğini de yaptı. Yemek sorunları çözülmüştü.
Öner Öğretmenim işte bu olaydan sonra beni sevmiş olmalı. Ben de onu hep saydım ve sevdim. Onu bir kez yakından tanıyanların unutmaları olanaksızdır. Okuldaki her öğrenciden onunla ilgili babacan ve dobralığı ile ilgili birkaç anısını dinleyebiliriz. Ona okulda, Amerikalı denirdi. Amerika’da Ziraat üzerine yüksek lisans yapmıştı. Darwin’den çeviri yapacak kadar çok iyi İngilizce ve Almanca bilirdi. Eşi Gönül Öğretmenimiz okulumuzda görev yaptığı için o da Tarım Öğretmenliğini kabul etmişti. Kravat takmaz, takım elbise giymez, hep bisikletiyle dolaşırdı. Sonradan müdür ondan takım elbise giymesini istemiş, kravat takmasını istemiş, onun için görevden ayrılmış diye duymuştuk.
Görevden ayrılınca, Darwin’den çeviriler yaptı. Basıldığında ise bana birer tane armağan etmişti. Kitaplar bende anı olarak durur.
Öner Ünalan anlatmakla bitmez. O her zaman aramızda, anılarımızda, gönlümüzde yaşıyor.
Nurettin ŞENOL
- On Kasım Ata’mızı Anıyoruz Nurettin Şenol - 10 Kasım 2022
- Aydın SorumluluğuNurettin Şenol(Yazarlarımız ve Kitapları) - 28 Aralık 2021
- Türkçe Yazım Kuralları Yazan: Nurettin Şenol (Yazarlarımız ve Kitapları) - 26 Aralık 2021
İlyas KÜÇÜKCAN öğretmenim dikkatimi çekince Öner Ünalan’ı bende merak ediyorum. Yazıda asıl dikkatimi çeken ise, Okul Müdürü Abdurrahman Özöğretmen’in demokrat, babacan tavrı oldu. Önce yemekhanedeki öğrencilere soruyor. Parmak kaldıran az olunca gerçeği kabul ediyor ve sonrada yemek masalarına içleri ekmek dolu sepetler bıraktırıyor. Şimdi nerde öyle müdürler?
Zaten yatılı okulda kalmadı. Devlet eğitim, sağlık gibi iki temel işlevinden aşamalı olarak çekildiği gibi yol, tünel, köprü, yargı gibi bütün devlet denen bütünsel yapıdan beklenen hizmetler paralı. Hak aramak İçin yargıya gidince devlete soyuluyorsun. Bu durumda akla gelen soru “devlet niye var?” Devletin gelirleri kimin cebine gidiyor? Devleti ortadan kaldırmak İçin bunu mu sorgulatmak istiyorlar diye düşünmeden edemiyorum.
İlyas KÜÇÜKCAN öğretmenim dikkatimi çekince Öner Ünalan’ı bende merak ediyorum. Yazıda asıl dikkatimi çeken ise, Okul Müdürü Abdurrahman Özöğretmen’in demokrat, babacan tavrı oldu. Önce yemekhanedeki öğrencilere soruyor. Parmak kaldıran az olunca gerçeği kabul ediyor ve sonrada yemek masalarına içleri ekmek dolu sepetler bıraktırıyor. Şimdi nerde öyle müdürler?
Zaten yatılı okul da kalmadı. Devlet eğitim, sağlık gibi iki temel işlevinden aşamalı olarak çekildiği gibi yol, tünel, köprü, yargı gibi bütün devlet denen bütünsel yapıdan beklenen hizmetler paralı. Hak aramak İçin yargıya gidince, devlete soyuluyorsun. Bu durumda akla gelen soru “devlet niye var?” Devletin gelirleri kimin cebine gidiyor? Devleti ortadan kaldırmak için bunu mu sorgulatmak istiyorlar, diye düşünmeden edemiyorum.