MARS X fm

Yazı Dükkanı Akademisi. 1. Ulusal Öykü Yarışması YDA037 koduyla yarışan Ferhan Metin’in MARS X fm öyküsü…

Mezarlık ana giriş kapısında duran araçtan inen iki adam. Genç adam bir yere yetişecekmiş gibi adımlarını hızlı hızlı atarken Yusuf Bey daha ağır ama genç adama yetişme telaşında adımlarını atıyordu. Bir kaç dakika sonra biri diğerinden küçük iki mezarın başında idiler. Hiç konuşmuyorlardı. On dakika kadar geçmişti ki birinin hıçkıra hıçkıra ağlaması duyuldu. Az ileride bir defin yapılıyordu. Genç adam avucunun içinde getirdiği küçük hatırayı sıkıyordu. Canı yanıyor ama gözlerinden yaş dökülmüyordu. Nefes alışı sıklaşmış, bıraksa belki de kendini, boğazı kesilen hayvan gibi böğürecekti. O denli acı boğazında düğümlenmişti. Ama sesi çıkmadan mezarların ayakucunda bekliyordu. Yusuf Bey ileride olan mezarların üstündeki otları temizliyor, rastgele konulardan konuşuyordu. Temizlik bitince genç adamın yanına geldi omuzundan tuttu. “Hadi aslanım gidelim artık. Onlar huzurlu inan ki. Kaan’ımız Ayşegül’ümüzün koynunda. Cennetteler onlar. Bak yemyeşil üstleri. Hadi aslanım gidelim artık.’’
*
Mezarların üstündeki isimlere bir daha baktı genç adam, Kaan Cem Ateş ve Ayşegül Ateş. Avucunun içindeki en son hatıra olan bebek emziğini yeniden sıktı. İstemese de yavaş yavaş adım attı dönüş için. İki adam ağır adımlarla mezarlıktan çıkıyordu. Yusuf Bey yeniden “Ah be oğlum! ’’dedi. “Geçecek desem tesir etmiyor. Biraz izin ver kendine be evladım.” dedi. Genç adam hiç konuşmadı. Yusuf Bey yeniden dedi ki; “Akşama bekliyorum bak. Sofrayı donatacağım. Selma da gelir. Biraz kafamızı dağıtalım be oğlum. İşin bitince çık gel olur mu? Bu gece yalnız kalma. Beni de merak ettirme. Anlaştık mı?” dedi ve bir taksi çevirdi yoldan. “Hava çok soğuk ben kaçıyorum.” diyerek el salladı ardından taksiye bindi ve gitti.
*
Genç adam avucundaki emziği montunun içindeki gizli cebe koydu. Kalbine en yakın yerde olan göğüs cebine. Ümit çalan telefonuna cevap verdi. “Mutlu yıllar dostum, evet şimdi geçiyorum. Gel gel bir kahve içeriz, tamam bekliyorum. ” diyerek telefonu kapattı ve radyonun sesini biraz daha açtı. Arabanın içi panayır yeri gibiydi. Her yer kalabalıktı. “Bugün yılbaşı tabi, herkes bir telaş içinde.” dedi. Yoğun trafik ve son ses radyo eşliğinde sonunda radyoya geldi. Hızla çıktı merdivenleri. Son sürat daldı radyoya. ‘’Hey millet selam!’’ diyerek etrafına pür neşe saçıyordu yine. Ümit başarılı bir radyo programcısıydı. Onun her dakikası neşe demekti. Ümit’in Sayfası başlayınca, reytinglerin maşallahı vardı. Dinleyenleri çoktu. Bu akşam yine radyoda müthiş şarkılarla yılbaşı programı yapacaklardı. Radyoda kutlamada var tabi. Yayın saati yaklaşmıştı. Bir kahve aldı kendisine ve bilgisayar başına geçti. Milleti toplayalım az kaldı dedi kendi kendine. ‘’Bütün sosyal ağlar hadi bakalım az kaldı başlıyoruz birazdan şamataya. Radyosu olan yaşadı oley! Bu gece yarısına kadar birlikteyiz. Muhabbeti kaçırana yazık!’’ yazdı. Hareketli keyifli şarkılarla dolu listesine şöyle bir baktı ve ses butonunu açarak yayınına başladı. “Vay vay vay burada mıyız hey millet! Sizin ümit ettiklerinizin tertemiz sayfasını açalım mı? Yayındayııım.’’ diyerek geceye başladı Ümit. ‘’Bakalım bu gece hangi yalnızlara değecek sesimiz? Bu akşam yeni yıl geliyormuş. Eh hoş gelsin… Eskiye ne diyoruz peki… Güle güle! Sana yolun açık olsun mu?’’ diyerek şarkıya giriş yaptı. Eh yoğun bir gece olacak tabi. Telefonlar, mesajlar, radyodaki eğlence falan derken gece yarası gelir bile. Şamatalı gece başlamıştı Ümit için. Uzun yılların verdiği tecrübe ile yine işini çok iyi yapıyordu.
*
On yıldır bu radyo da MarsX FM’de çalışıyordu. Uzun bir radyoculuk geçmişi ile çok enteresan hikâyeleri olmuştu radyoda. İşine aşık bir adamdı Ümit. Programı ‘’ÜMİTİN SAYFASI’’ uzun yıllardır zevkle dinlenen bir programdı. Müzik bilgisi, zengin bir arşivi ve özgür ruhunun kattıklarıyla Ümit radyocular arasında beğenilen bir isimdi. Bu gece de yine bomba gibi olacaktı. Dinleyenlerin eşlik ettiği kahkahalara boğuldukları saatler ilerliyordu. Hava kararmış, kar yağışı başlamıştı. Camdan dışarısını görebiliyordu Ümit. Lapa lapa yağan kar ve ışıklar… Şehir muhteşem görünüyordu. Şarkıların doldurduğu bir yılbaşı gecesi…
*
Akşam telaşı basmadan önce Özge de eşiyle mesajlaşıyordu. Akşam neler yapacakları hakkında cilveli mesajlar atıyorlardı birbirlerine. Özge yılın son günü olmasından kaynaklanan yoğunluk içinde eşini de ihmal etmiyordu. ’’Bebeğim bu gece şahane olacak seni bekliyorum.’’ diye yazıyordu eşi. Özge’nin çalıştığı iş yeri çok katlı bir plazada idi. Akşam saatleriyle birlikte herkes birbirine mutlu yıllar diliyordu. Özge’de çantasını topluyor bir yandan da herkese iyi dileklerini söylüyordu. Sonunda plazanın garajına indi arabasına bindi ve yola koyuldu. Kar yağışı ve trafik zorlayacaktı belli ki. O an aklına eşine bir sürpriz yapmak geldi. Yakınındaki alışveriş merkezinden halledebilirdi bunu. Zaten trafikte vardı şimdi. Yakınlardaki alışveriş merkezine doğru ilerliyordu aracıyla. Bu arada araç radyosu açıktı her zaman olduğu gibi. Ümit yine şenlendiriyordu akşamın bu saatlerini. “Ya bu adamın hiç derdi yok ya, bu ne neşe kardeşim!” dedi. Şarkılar yine süper diye içinden geçirdi. Bir yandan ritim tutuyordu bir yandan da alacağı sürprizi düşünüyordu. Ümit yayında dinleyenleriyle telefon bağlantısı yapıyor, karlı bir yılbaşı ve trafikteki komik hallerle kahkaha tufanı esiyordu. Sonunda alışveriş merkezine geldi Özge. Garajına girdi park yerine aracını bıraktı ve doğru erkek saatlerinin satıldığı mağazaya girdi. Eşi için uzun zamandır konuştukları saati almak istiyordu. Siyah deri kordonlu gümüş çerçeveli, akrep ve yelkovanı mine işli roma rakamlı özel yapım bir saat idi. Daha önce burada görmüş çok beğenmişti eşi. Mağaza satış sorumlusuna saati anlattı Özge. Satış sorumlusu saati çıkardı. ‘’Evet, bu!’’ dedi Özge. Hediye paketi yapılmasını istedi. İçine de bir not yazdı el yazısıyla ‘’Oğlumuz doğmadan önce 2016’’ kutusunun içine koydurttu ve paketi hazırlattı. Özge çok mutluydu. Sevinçle paketini aldı mağazadan çıktı. Yeniden aracına dönmek üzere mağazaların içinden vitrinlerine bakarak gidiyordu ki bir bebek mağazasının önünde kala kaldı. O ne güzel bir battaniye idi. Hemen girdi mağazaya. Aman Allahım o kadar şey aldı ama yine de almak istiyordu. Her şey minik ve çok güzeldi. Beğendiği battaniyeyi istedi satıcıdan. O ara gördüğü bir tulumu ve bir şapkayı da istedi e bir de patik ve ayakkabı. Tabi ya! Oğlunun babasına hediye alırdı da oğluna hediye almaz mıydı hiç. Onun için de yılbaşı değil miydi yani? Alışverişini bitiren Özge otoparka yöneldi yeniden. Aracını çalıştırdı ve hareket etti. Radyo yine açıldı ve umut yine konuşuyor espriler yapıyordu. Bazılarına Özge bile kahkaha atıyordu. Kar yoğun bir şekilde yağmaya devam ederken trafik yine alabildiğince yoğundu. Zar zor da olsa eve gidecekti. Neyse ki radyoda her akşam olduğu gibi Ümit vardı. Yoluna sıkılmadan devam ediyordu. Ne de olsa eşi sofrayı hazırlayacağını söylemişti. “Şimdi kim bilir ne güzel mezeler hazırlamıştır aşkım benim.’’ diye içinden geçirdi. Artık eve geldi sayılırdı. Beş dakika sonra evdeydi artık. Elinde paketlerle zile bastı ama kapı açılmadı. Zorlukla anahtarını çantadan çıkardı. Eşi duşta olabilirdi. Kapıyı açtı içeri girdi. Aşkım diye seslendi ama evde bir sessizlik vardı. Salona baktı ama eşi orada değildi. Ev biraz dağılmıştı. Kül tablaları dolmuştu. Oysa eşi evde sigara içmezdi. İçki de içilmişti. Gökhan diye seslendi ama ses yoktu. Şaşkın şakın yatak odasına doğru gidiyordu ki aniden olduğu yerde durdu. Yatak odasının kapısı yarım açıktı ve yatağının ayakucunda dört ayak görünüyordu. Bir kadının ve bir erkeğin ayakları… Belli ki sızmış uyuyorlardı. Daha fazla adım atamadı. Gözleri dolmuştu, dudakları titriyordu. Dudaklarından şu sözler döküldü, ’’Nasıl yani, nasıl yani… Allah’ım bu gerçek mi?’’
*
Ne kadar zaman geçti bilmiyordu. Özge, gözlerini baktığı yerden ayırdı ve geri döndü. Satın aldıklarını yeniden eline aldı ve kapıyı çekmedi bile. Arabasına doğru gitti. Aklı donmuştu, gözleri dolu doluydu. Bir yandan da kar yağıyordu. Arabasına bindi hareket etti. O iğrenç trafiğe yeniden çıktı. Nereye gideceğini bilmiyordu. Ne yana gitse trafik vardı. Bir an önce bu trafikten kurtulmaya çalışıyor ve önüne gelen her sapaktan dönüyordu. Araba çalışınca her zaman olduğu gibi radyo yine açılmıştı. Ümit yine konuşuyordu. O arada eski ve yeni aşklardan konuşuyor, “Yeni yılda yeni aşklar wuuuu!” diyordu. ”Eski olanları bırakın, sizi üzenleri eski yılda bırakın, ümit hep vardır, yeni yılda yepyeni olun. ” diyordu. Özge öfkeyle telefonuna sarıldı ve radyoyu aradı. Tüm öfkesini Ümit’ten almak ister gibiydi. Ümit her zaman ki gibi pür neşe açtı telefonu. “Kiminle görüşüyoruz Ümit’in sayfasında?” diye sordu. Özge hırsla ve ağlayarak ‘’Ben aşka falan inanmıyorum. Ne eski zamanda ne de yeni zamanda. Aşk yok. Hiç de olmamış. ” dedi. Ümit, “Hey hey, sakin ol biraz. Seni kim niye üzdü bilmiyorum ama önce sakin ol olur mu? Ben dinliyorum seni bak. Sen de beni dinle.” dedi, Özge’ye. “Nereden arıyorsun? Sen de trafikte misin? Yoksa trafik mi delirtti seni de?” dedi. Özge dalgın dalgın bir konuşma ile “şu uçakların kanatları olmak isterdim. Uçup gitmek isterdim. Nerede olduğumu bilmiyorum.” Dedi. Telefonunun şarjı azalınca sinyal verdi. “Özür dilerim şarjım çok az kapatmak zorundayım” dedi ve ağlama sesi ile telefonu kapattı. Ümit dinleyenlerine biraz moral konuşması yaptı ve şarkıya geçti. Özge ne yapacağını bilemezlik ile birlikte aracını kontrol etmekte de zorlanıyordu. Kar yağıyordu. Dar bir yola girdi. Nerede olduğunu bilmiyordu. İki yani orman dar bir yola girmişti. Kar burada daha yoğundu. Bir an bütün kontrolünü kaybetti ve aracı sağa doğru savruldu. Özge frene bastı ama araç hızla önüne çıkan ağaca çarparak durdu. Özge başını direksiyona çarpınca bayıldı.
*
Kesik kesik rüyalar görmeye başladı. Evlendiği gün, bebek odası aldığı gün, üniversite mezuniyeti, iş yeri, annesi, bebek ağlama sesleri, ara ara da radyo yayını sesi… Bir an kendine gelir gibi oldu. Etrafına baktığında kaza yaptığını anladı. Başı kanıyordu. Üstelik karnında müthiş bir ağrı başladı. Etrafa bakındı ama karanlıktı. Tek ses radyodan gelen Ümit’in sesiydi. O telaşla ne yapacağını nerede olduğunu düşündü. Hiç bir şey aklına gelmedi. Allah’ım yardım et bana diye bağırdı. Sesini duyan yoktu. Telefonunu eline aldı. Polisi arayıp aramamayı düşündü. Ama numarası kaçtı? Hiç bir şey hatırlayamıyordu. “Aklım durdu Allahım yardım et” diye bir kez daha bağırdı arada Ümit’in sesini yeniden duydu. Radyo hala çalıyordu. Telefonunu eline aldı ve en son Ümit’i aramıştı. Tekrar aradı. Ümit en popüler kelimeleriyle telefonu açtı. Özge korku ve panikle biraz da acısıyla “ben kaza yaptım, neredeyim bilmiyorum. Üstelik hamileyim. Sancım var sanırım. Karnım ağrıyor, başım kanıyor, yardım edin” dedi. Ümit şaşkınlıkla “Neredesin bize nerede olduğunu söyle” dedi. Özge “bilmiyorum” dedi. “Ağaçlar var, kar dolu burası. Benden başka kimse yok. Korkuyorum canım da yanıyor.” dedi. . Ümit hemen “Tamam, irtibatını kesme bizimle.” Özge, “Şarjım çok az her an bitebilir. Ama sizi radyodan duyabiliyorum. ” dedi ve şarjın azaldığı sinyalini veren telefon kapandı. Özge’nin bağlantısı tamamen kesildi. Uzun gece başlıyordu.
*
Ümit öncelikle Özge’nin neler dediğini düşündü. Onu duyduğunu hatırladı ve mikrofonu açtı hemen. Ümit Özge’nin adını bile bilmiyordu ama yine de başladı konuşmaya. Biraz önce beni arayan bayan lütfen beni dinle. Önce sakin ol. Biz seni bulacağız. Sakın korkma. Sen bizi radyodan dinle. Radyo açık kalsın.” dedi. Artık Ümit’in Sayfası o dakikadan sonra geceye yeniden başladı. Ümit yayından arkadaşlarına sesleniyordu. Radyoya acilen bir kadın doğum uzmanı istiyordu. Ayrıca AKUT görevlisi, bir psikolog istiyordu. Sürekli Özge’ye hitaben konuşuyordu. Sana bir isim bulalım ben sana öyle sesleneyim dedi. Ümit, “Sana annemin adıyla sesleneceğim, İnci.” dedi. “İnci beni duyuyorsun bak lütfen sakin ol. Seni bulacağız. Bulana kadar da sana ne gerekiyorsa radyoda olacak. Bizi dinle ve ne diyorsak yapmaya çalış. Öncelikle suyun var mı? Yiyecek bir şeylerin var mı? Bak kadın doğum doktoru geliyor yardım edecek sana buradan, doğa ile savaşabilmen için akuttan gelecekler, sakinleşmen için elimden ne geliyorsa yapacağım İnci. Benden kopma olur mu?”
*
Özge yeni adıyla, İnci olarak Ümit’i duyuyordu. Arabada bir su şişesi vardı ama su azdı. Bir pakette bisküvi ve bu akşam aldığı hediyeler vardı. Başındaki yara kanıyordu. Peçeteyle elini yüzünü sildi. Sancısı başlamıştı. Canı aralıklarla yanıyordu. Bu arada radyoda kurtarma ekibi kurulmuş herkes yerini almıştı. Ümit yayına devam ediyordu. Herkes hazır olunca Ümit tüm dinleyenlerini bilgilendirmek için neden yayın akışının değiştiğini anlattı. Bir insan hayatı söz konusuydu ve sadece radyo aracılığı ile iletişim kuruluyordu. Bu yılbaşı gecesi uzun ve zordu. Herkesten yardım istiyordu. Ümit zamanı ve arama şansı olanlara da sesleniyordu. Bütün şehir o akşam Ümit’in programına kilitlendi. Pür dikkat gelişmeleri radyodan dinliyorlardı. Bazı dinleyiciler fenerlerle lambalarla İnciyi arıyorlardı. Kağıt toplayıcısı Hasan pilli radyosundan her gün bir yandan kağıt toplar bir yandan Ümit’i dinler, anlattıklarına gülerdi. Ama o gece kâğıtları topladığı arabasını bir kenara yasladı. Dikkatle radyoyu dinlemeye başladı. Önünde durduğu harabe bir evin merdivenlerine oturdu. Kardan dolayı büzüşmüş bir şekilde, ellerine üfleye üfleye Allah’a yalvarıyordu. Radyodaki kadın doğumcu Özge’ye bazı şeyler anlatıyordu. “Eğer sancınız sıklaştıysa, doğum yapıyor olabilirsin. Aracın koltuğunu rahat hale getirebiliyorsanız getirin İnci. Yoksa arabanın arka koltuğuna geçip uzanın. Sancınız geldiğinde derin derin nefes alın. Sancılarınız sıklaşınca aracın emniyet kemerlerinden tutun. Var gücünüzle bebeği itin. Korkmayın, ben aralıklarla anlatacağım size.” O arada AKUT yetkilisi yayına dahil oldu. “İnci aracı çalışır durumda tut. Radyoyu duyuyorsun. Suyun yoksa bir kap varsa dışardan erimesi için kar doldurabilirsin. Sana su olacak. Yiyeceğin yoksa ağaç kabukları ıslanmış ve yumuşamıştır. Yavaş yavaş çiğne. Küçük küçük parçalar yut. Acele etme. Çok çiğne. Aracın ısısı düşmesin inci. Battaniye varsa üstünü kapat. Yaraların varsa tampon yapmaya çalış. Kırık var mı bilmiyoruz. Varsa kıpırdamaman lazım. Ama bebek var. En rahat nasıl durabiliyorsan o pozisyonda kal İnci. Biz seni bulana kadar. Emin ol bulacağız seni.” Psikolog yayını aldı ve ”İnci sen güçlü kalmak zorunda olduğunu unutma. Bu senin elinde. Yaraların olabilir ya da doğum yapabilirsin. Ama inan ki her şey yolunda gidecek. İnsan aklı her şeyin üstündedir İnci. Kadınlar güçlü yaratılmıştır. Bu yüzden kadınlar doğurabiliyor erkekler değil dedi. Güçlü bir kadınsın unutma. İleride anlatacağın güzel bir hikayen olacak. Bu hikaye senin. Biz hep beraber güzel bir hikaye yazalım istiyoruz. Sen bize eşlik edersen olur bu. Doğanın gücü kadında gizli bunu hiç unutma” dedi. Ümit bu kez konuşmaya başladı. “İnci bak herkes seninle. Onların dediklerini elinden geldiğince yapmaya çalış ve lütfen uyanık kal. ” dedi. Şehrin en muhteşem restoranlarından bir tanesi olan LaMOR mutfağının yetenekli şefi Harun da her akşam olduğu gibi mutfağındaydı ve yılbaşı menülerini tamamlarken, kulağındaki kulaklıkla Ümit’i dinleyen bir başka isimdi. Gecenin telaşına o da eşlik ediyordu artık. Asistanını çağırdı yanına. “Ferit koş aktara oğlum dedi. Bana acilen akide şekeri al getir” dedi. Ferit şaşkın şaşkın ustasının yüzüne baktı. “Akide şekeri mi?” “Evet, bu gece bu mutfakta Loğusa şerbeti kaynatacağım. Bir şeyler yapmak istiyorum onlar için. Ve bu Loğusa şerbeti olacak. Koş durma.” dedi. Ferit hızla çıktı mutfaktan. Tenceresini, şekerini, limonunu hazırladı. “Keşke elimden başka şey gelse be!” dedi. Radyo da yayın İnci için devam ederken Ümit daha fazla dayanamadı ve “Ben çıkıyorum siz devam edin, ben onu aramak zorundayım” haberiniz olsun diyerek radyodan çıktı. Aracına bindi ve laptopunu radyo frekansına aktardı. “İnci ben seni arıyorum ve dışardayım lütfen gücünü yitirme” dedi. Özge’nin irtibatı kesilmeden söylediklerini düşünüyordu. Nerede olduğunu düşündü. Uçak dedi kanat dedi diye düşündü. Çok kar var diyordu. Hava limanlarına yakın bir yer miydi acaba? Bir yandan da yol alıyordu. Arama trafiği üç yerden devam ediyordu. Tüm şehir ayaktaydı ve Özge’yi arıyorlardı. Ümit öncelikle devlet hava meydanlarından şehrin neresinde uçaklarla ilgili alanların olduğu bilgisini aldı. İki büyük hava limanı bir de küçük motorlu uçakların ve planörlerin alanı olan alan vardı. “Hangisine yakın ki acaba?” diyerek yola devam ediyordu. Gece saat 11:30 oldu ve hava çok soğuktu. Üç hava alanı etrafında aramalar devam ediyordu. Ümit kar altında bir araç gördü. Hızla o yöne doğru ilerledi. “Ve evet onu buldum” çığlığı attı radyo yayınında. Mikrofon başında Herkes donmuş gibi sessizleşti. Acaba İnci yaşıyor muydu? Onca konuşmaya karşılık durumu neydi? Heyecan dorukta nefesler tutulmuştu. Radyoyu dinleyen herkes Ümit’in konuşmasını bekliyordu. İnci! diye seslendi Ümit. “Buldum seni İnci buldum seni” Ümit’in onu bulduğu saat 23:45’ti. Özge sıklaşan sancıları ile Ümit’in gözlerine baktı. “Yardım et” diye kısık sesle adeta inledi. Ümit “Buradayım sakın korkma. Birlikte başaracağız” dedi. Özge doğum yapmak üzereydi. Aracın Emniyet kemerlerine sıkıca sarılmış, var gücüyle bebeği itmeye çalışıyordu. Onca soğuğa karşın alından dökülen terlerini sildi Ümit. Elini tuttu. Gözyaşlarını göstermemeye çalışarak Özge’nin saçlarından öptü. “Hadi İnci başaracağız. Adın gibisin sen İNCİSİN.”
*
Yılın son dakikaları idi. Ümit tekrar mikrofona konuşmaya başladı.” Bugün son gün dedik ama aslında başladığımızı bilmedik. Hep birlikte sayalım ondan geriye dedi. On…dokuz…sekiz………………….sıfır. ” Ve bir bebek sesi radyodan duyuldu. Ümit’in ellerinde avazı çıktığınca bağıran bir erkek bebek vardı. Ümit titreyen dudakları ile sessizce KAAN! dedi. Ve bebeği göğsüne bastırdı. Gecenin ilk dakikalarında yüzüne yağan kara karşın sesi çıktığı kadar bağırdı. “KAAAANNNNNN Hoş geldin Oğlummmm!” Hemen Özge’ye döndü. “İyi misin? Bak bebeğin çok iyi. Üşümeyin. Hemen yardım çağıracağım.” dedi. . Üstlerini kapattı ve telefonla yerlerini tarif etti. Özge oğlunun kokusunu içine çektikçe acılarından arınıyordu.
*
Yıllar ardı ardına geçerken Kaan büyüyordu. Hesaplara uymayan tesadüflerin getirdiği aşkın içindeydiler. Konuşmasını yapan genç adam “İşte!” dedi. “O Kaan benim. Ben Kaan Cem Ateş hayata merhaba dediğim o günü paylaştım sizinle. 35 sene önce böyle bir yılbaşı gecesi dünyaya gelmişim. Sevgili Ümit babamın sayesinde… Ben onu baba bildim. Ümit babam ben doğmadan bir yıl önce kendi eşini ve oğlu Kaan Cem’i yine yılbaşı gecesi alkollü bir sürücünün, araçlarına çarpması yüzünden kaybetmiş. Hiç kimseyle bu acısını paylaşmamış. Oysa babamı radyodan herkes hep neşe içinde dinlerdi. Bir yıl süreyle babamın bu acısını kimse anlamamış. Ta ki bir sonraki yıl aynı gece ben doğana dek. O sabah oğlunu mezarlıkta ziyaret etmiş ve yine çok acı çekmiş babam. İçin için ağladım, kimselerle paylaşamadım.” Babası çok üzülmüş ama konuşturamamış bu konuda onu. O gece ben eline doğunca, “Allah’ın bir lütfu bu.” demiş. Bana oğlunun adıyla seslenmiş. “Sen benim ilacımsın oğlum derdi” bana. Saçlarımdan öperken ne kadar derinden kokladığını hissederdim. Onun radyo sevgisini, başarılarını biliyorduk. Annem de çok anlatırdı. Bir gün ona “Baba, büyüdüğüm zaman dünyayı dolaşacağım. Gittiğim her ülkeden senin için o ülkenin radyosunu alıp getireceğim” dedim. Gülümserdi bana. “Aslan oğlum benim” derdi. “İşte değerli misafirler sözümü tuttum ben. Bugün açılışını yaptığım bu Müze, Ümitin Sayfası’nın tertemiz bir yeni sayfası olan RADYO MÜZESİDİR. Ona getirdiğim radyoları tek tek özenle saklamış babam. Artık günümüzde o günlerin radyoları yok, ama anıları, hikayeleri var. Bugün konuşan insanların yok olduğu, robotların dilini anlamaya çalıştığımız yayınlardan uzaktı onlar. Gerçek hikayeleri olan gerçek insanlardı. Duyguları saklarken ya da tanımadığı insanlarla paylaşırken de, duvarlara doğru konuşmayı başaran insanlardı. İçeride sizleri dünyanın radyoları ve isimleri karşılayacak. Sizinle açılışını yaptığım bu müze binası babama, ÜMİTİN SAYFASINA ithaf olunur. Seni seviyorum Baba. ÜMİTİN SAYFASI yayında….konuş baba, oralardan da olsa konuş…” Kurdelenin kesimiyle alkışlar arasına binaya giren misafirleri ilk karşılayan resim ve isim ORHAN BORAN….HALİT KIVANÇ….Ve dünyanın bin bir türlü radyoları…

3

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı