İnan Altay’ın Eski Bir Dostla Tanışmak Gibi öyküsü Yazı Dükkanı 1. Ulusal Öykü Yarışma’sında YDA027 kodu ile yarıştı.
Yoğun bir baş ağrısı ve dişinin arkasındaki sızıyla sabah 7’de yan apartmandaki kurulmuş olan iskeleden gelen çalışma seslerine haykıra haykıra küfür ederek uyandı. Mehmet o günün de diğer günlerden pek farkının olmadığını ince bir küfürle sayıklayarak içinden içine serzenişteydi. Aynaya baktı, kıyafetleri üzerine giymiş hazır bir vaziyette ve bugün saçının çok güzel göründüğünü düşünerek, özgüven duygusuyla işe gitmek üzere yola koyuldu. Şuursuz adımlarla otobüs durağına çıkan yokuşu adımlarken sabah havanın ve akşam eve dönüşünde serin olacağını düşünerek, üzerine ince bir mont aldı. Fakat giydiği kıyafetin hızlı adımlarla senkronizasyon bir biçimde tere dönüşmesi sinirini bozmaya başlamıştı bile! Mehmet muhtelif yerlerinde oluşan ter izleri ve evden çıkmadan önceki beğendiği saçının bozulduğunu düşünerek ince bir sitemle yine söyleniyordu.
Yolda yürürken her arabanın camlarında kendisine baktı ve beğenmediği bir sürü fiziksel özellikleri gözüne battı; jöleli saçları terden bozulmuştu. Son günlerde belindeki oluşan yağlardan dolayı üzerindeki kıyafetin gözüne batması, çene ve burun yapısının birbirine zıt duruşu onu kendinden her adımda uzaklaştırıyor, sürekli bir şeylere isyan eden ve söven bi insana dönüştürüyordu. Bu durumda gündelik yaşamında hayatta çok fazla gülemeyecek ve kendi için oluşmuş olumsuzluklarla mücadele ederken yaşamı kaçırmasına izin vermiş bir yerlerden insanların hayatlarını izlemekle yetinmek zorunda kalmıştı.
*
Olayın üzücü perdesinde Mehmet bunun bilincinde ve bu durumu değiştirecek enerjisinin hiç bir zaman olmayacağını kabullenmiş vaziyetteydi. Otobüsteyken bu günün nasıl biteceğini ve ofisinde bulunan çalışanlardan hem çekingen hem de aralarına bir türlü arkadaş sıfatıyla karışamamasıyla üzerindeki eziklik ile bir gün daha nasıl dayanacağını düşünüyordu. Mehmet ofisinin olduğu durakta inmiş iş yerine adımlar atarak ulaşma hedefindeyken, boy hizasında bulunan duvarın üstünde ölmüş bir sinek ve etrafında birikmiş onu yiyen karıncaları fark etti. Büyük bir ihtimalle bir cismin veya kendisinin yaptığı bir durumdan dolayı ölmüş olan sineğe garip bir acıma hissetti, dikkatli baktığında oynayan kanadını görünce ona bir şans verebileceğini düşünüp otların arasından bulduğu çırpı ile sineği karıncalardan uzaklaştırdı. Bunun verdiği doyum ile sineğin oradan kendini toparlayıp uzaklaşacağını düşünerek yere bir özgüvenli adım atarak yoluna devam etti, ancak iş işten geçmişti sinek yere düştüğünde zaten ölüydü ve karıncaların önünden sineği alarak hem bir döngüyü engellemiş hem de bundan kendine hiç de hak etmediği bir doyum çıkarmıştı.
Yaşamda planlanmış ve akılların ulaşamadığı yaratıcı tarafından düzenlenen işleyiş içerisinde, Mehmet bir düzene engel olmuştu. Her yaşam sisteminde birbirlerini izleyen çizelgelere karşın, hayatın Mehmet için de bir planı olmayacak mıydı? Elbette ki olacaktı. Ofisin eski demir bina kapısından içeriye girdiğinde, her zaman olduğu gibi 4. Kattaki ofis için merdiven mi yoksa asansörü mü kullanacaktı karar veremezken, kararlı davrandı, göbeğindeki yağlar için merdivenin doğru bir seçenek olduğunu düşündü. Mehmet, her ne kadar özgüvensiz ve çelimsiz biri gibi davranışları olsa da orta boylarda ama heybetli bir vücut yapısı, sempatik de bir dış görünüşü vardı. Bu sebeptendir ki ofisteki çoğu kızlar onunla yakınlaşmak istese de, erkek çalışanların ona uyuz olmasına nazaran gizemli, kimseyle muhatap olmasına ihtiyaç duymayan ve sert bir izlenim bıraktığını düşünecekler ki gizli hayranlık besliyorlardı.
*
Mehmet yine klasik bir ofis sabahında, günlük rutin işlerini yapar, en cefakar arkadaşı yazıcının başında yazdırdıklarını bekler ve aldığı kağıtlarla masasına adımlar atarken, karşısında ilk önce ayaklarını fark ettiği biri çıkmıştı. En sevdiği ayakkabısının aynısı, o her zaman giydiğine uyumlu olduğu pantolonu ve sanki kendisinden biraz daha cılız olan kopyasını gördü ama görüntü bir anda yok olmuştu. Mehmet yine bir yorgunluk dürtüsü ve gereksiz hayal dünyası ürünü olduğunu düşündüğü bu durumu fazla umursamadan tekrar işlerine koyuldu.
*
Mesai bitiminde, eve dönmek üzere, geldiği güzergah üzerinden otobüs durağına doğru adımlarken, sabah kurtardığını düşündüğü sineği tekrar görmesi, onu kurtardığını düşünmesiyle kendisinin bir kez daha hem içten içe derin bir işe yaramazlık ve aynı zamanda da umursamaz bir tavır almasını tetikledi. Mehmet çocukluğundan beri çok fazla fikri sorulmayan, düşünceleri önemsenmeyen ve ailesi tarafından ona buyrulan işlerin çoğunda beceriksiz olarak yetişmişti. Bu neticedir ki her zaman biri ona düşüncesini sorarken veya bir işi yaparken yanında onu izleyen biri varsa her zaman heyecanlanır ellerinin içi terlerdi.
*
Mehmet evine vardığında ağzında yine bir sitem dolusu sözcükler ve gününün diğer günler ile aynı olduğunu isyan cümleleriyle sesli bir şekilde haykırmaktaydı ki, karşısında bu sabah ofiste kendisinin aynısını tekrar gördü ve onunla konuşuyordu. “Sen hiç halinden memnun olmayı bilmez misin?” Diye sordu suratında ince bi gülümsemeyle kendisinin kopyası. Mehmet şok geçirmiş bir durumda karşısındakine bakarken içinden de; bu bir hayal ve hayalim bile bu mu ? Yani kendimin kopyasını görmek diyerek, kendisini de bi yandan küçümseyerek karşısındaki kendisine baka kaldı. Mehmet biraz da durduktan sonra iç çekerek bu mu yani gördüğüm hayal bile bu kadar sıradan mı diyerek arkasını dönüp kıyafetlerini giymeye başladı. Aslında bu durum karşısında bile hayretler içinde kalıp hatta belki kendisinden geçerek bayılmak bile normal karşılanacakken Mehmet, sanki sıradan bir durumla karşı karşıyaymış gibi işlerine devam etti. Çünkü Mehmet bir çok kafasındaki yapıların karşısında bir gerçekmiş gibi görüneceğini kabul etti, çok fazla rüya görüyordu, çok fazla insanları izliyordu. Bu durumun sonucu olarak karşısına bir gün hayali bir metaforun çıkacağını tahmin ediyordu, sadece bu kalıbın kendisi ve kendisini tam hayal ettiği gibi biraz yağlarından arınmış, sevdiği kıyafet ve ayakkabısı üzerinde karşında görmesine anlam verememişti. Herhalde ki o da kendisini görmek istediği esas özelliklerinin kafasında yer almasıyla alakalı bir durum olduğunu düşündü.
*
Mehmet her ne kadar umursamasa da onun hayali resmen ilk gördüğü yerden sanki bir hayal ürünü değilmişçesine dolaba yaslanmış, ellerini birbirine kavuşturmuş şekilde Mehmet’e bakarak alaycı bir gülümseme ile seyrediyordu. Bir kaç saniye daha görüp kaybolacağını düşünen Mehmet, kopyasının ona seslenmesiyle irkildi. “Yani bu mudur? O mükemmel sona hazırlanmadan önce hep böyle isyan mı edeceksin? Harekete geçme gibi bir planın yok mu?” Diye seslendi. Mehmet kopyasının onunla konuşmasına mı yoksa bahsi geçen mükemmel sonun ne olduğuna mı yoksa ne planından bahsettiğine mi şaşırsın ki, karşısındaki kopyası yineledi; “ o sineğin hatırına buradayım ve sürekli isyan etmeye devam edeceksen beni çok sık görmeye alıştır kendini” dedi. Mehmet gülerek “ şimdi bana bunun hayal olmadığını mı söylüyorsun? Hadi oradan be” dedikten sonra kendinden utanarak ben iyice sıyırıyorum dedi kendi kendine. Bu cümlelerin hemen sonrasında karşısındaki kopya yok olmuştu, bir sıcak duş ve kendine bakım yapıp dinlenerek bu yorgun ve saçma günü atlatma hedefindeyken bugüne olan hırsı ve isyanını yoğun bir küfür ve isyan ederek içindekileri aynaya haykırmıştı sanki. Duştan hemen sonra odada giyinmeye koyulurken, karşısında yüne kendi kopyasını gördü ve kopyası şunları söyleyerek, “aynı gün içinde sence biraz da fazla olmadı mı bu görüşme” diye gülmeye başladı. Kafayı yediğini iyice düşünmeye başlayan Mehmet onunla iletişim kurmayı düşündü ve cevap alabiliyordu çok garip bir şekilde. “Nasıl oluyor bu” dedi Mehmet karşısındaki kopyası ekledi “ isyan etmek yerine çoğu zaman harekete geçmeni istiyorum ve artık çok kısa bir sürede olsa buradayım” dedi ve “sana bir kaç sır vereceğim diye de ekledi. Öncelikle bu denli uzun ve yerinde konuşan bir hayal ürünü olabileceğine oldukça şaşırarak karşısındaki kopyasına gerçekten odaklanmak isteyerek, bir kaç soru sordu. “Maden benim kopyamsın, madem de harekete geçmemi söylüyorsun neden bana bunu yapıyorsun? Bu bir amaç mı ya da amaçsa da ne planlanıyor” gibi mantıklı ama hala anlam veremeden karşısındakini incelemekteydi. Mehmet’in kopyası “ sana şu kadar söyleyeyim; yolun sonuna gelmişken, henüz daha erken bir başlangıçtasın “ dedi ve Mehmet bunu hayatındaki olumsuzlukları dindirip hayatını eğlenceli bir hale getirmek için söylenilen sözler olarak düşündü.
*
Mehmet, “Sen bana rehberlik ediyorsun yani bu mudur?”diye sordu, kopyası ise “Sadece belli aralıklarla ziyaret” diyerek gülümsedi. Karşısında kendine gülümseyen bir kendisini görünce iyice afallamıştı Mehmet. Kopyası, Mehmet yere gözünü kaydırıp tekrar ona bakmasıyla bir anda yok olmuştu sanki. Sabaha kadar hiç uyuyamayan Mehmet, bütün gece bu olayı düşünerek bir şeyler elde etmeyi düşündü ancak, işin ucu biraz kendisinden kopmuş gibiydi, çok bağımsız ve çok boş vermiş bir tavrın bir bedeli olabilir miydi acaba bu? Diye düşündü. Hiç uyuyamayan ve alarm saatini kurduğu saatte çoktan hazırlanmış işe erken çıkıp biraz yürümek istedi, yine aynı bir sabah ritüeliyle bozulmuş saçlar ve ağzında ince küfürlü bir sitem eşliğinde tam kapıdan çıkacakken kopyası kapıda karşısında belirmesiyle irkildi ve kopyası ona yönelerek, “ Bugün itibari ile ilk isyanda karşındayım” yine dedi ve aynı gülümsemeyle devam etti. “Ne gülüyorsun sen be sürekli” dedi kendi kopyası sinirlene dokunduğunu haykırırcasına, kopya üslubunu bozmadan devam etti. Aynı gülüş ve ses tonuyla; “Şimdi ben güleceğim ve sen üzüleceksin öyle mi? Sence bu yakın bir son için absürt bir olay değil mi?” Mehmet; “Ben halimden memnunum benim çok konuşan hayal dünyam” diyerek, aslında kopyasının onun bu üzgün ve isyankâr hayatının bitirip, yeni güzel bir hayat başlangıcı için izlediği aptal filmlerden aklında yer edinmiş sahnelerle ona akıl vermesini düşündüğü için kopyasına sert ve umursamaz bakışıyla. “Hem madem bana bir şeyler için yardımcı olacaksın ya, senin gibi hayal ürünü olan varlıklara ne zaman öleceğimi sormam gerek değil mi? Klasiği atlamayalım dedi. Kopya biraz daha gülümsemesi artırıp, “Sana bir şey söyleyeyim mi Mehmet? Benim, yani senin hayatınla ilgili bir tek söyleyemeyeceğim şey senin ölümün biliyor musun?” diyerek hafif bir göz süzüp, Mehmet’in bir şey demesini bekledi. Mehmet, anlamsız yüz ifadesi ve suratındaki gülümsemesinin artmasını bir anlam yüklercesine kopyasının gülüşündeki derin anlamı çözmeye yeltendi ve hemen vazgeçti. “Bak bu bir rüya veya hayal her neyse ama çok yorgunum biliyor musun canım kendim hiçbir şey yapamamaktan çok yorgunum, o yüzden ben kendimle konuşuyorum bunu hissediyorum o yüzden. Bak sana bir şey söyleyeyim mi madem biz bizeyiz, senden bir boka yaramadığım için kendimden özür dilerim, ama öyle bir baltaya sap olamadım diye değil bunca kötünün içinde iyi olmak için savaşmadığım ve iyi kötü arasında pasif bir denge olduğum için, her sabah tatlı gözlerle bana bakan kirli ve kokan kedi köpeği sevmediğim için ve son olarak yaşamaya cesaretim olmadığı için senden özür dilerim” dedikten hemen sonra kapıyı yönelirken “ Kopyası “Seninle bir olmayı çok özledim, ve yakında kalender bir sokakta tekrar tanışacağız” dedi ve Mehmet evden ayrıldı. Sokak kapısına geldi az önce bahsettiği kedi ve köpekleri gördü, sevgi ve masumlukla bakıyorlardı. Galiba istedikleri biraz su, biraz yemek ve bolca sevgiydi, çünkü ihtiyaçları olan bunlardı.
*
Mehmet, erkenden gideceği işe gitmemeye belki öğleden sonra hastaydım diye bahane uydurarak birkaç saat vermek istedi kendine. Çantasını merdiven boşluğuna bıraktı, gömleğinin yakalarını açtı, saçlarını eliyle hızlıca karıştırıp bozdu ve jöleden serbest bırakarak hızlı adımlarla az ötedeki marketten bir kedi yemi, bir de köpek yemi, biraz da su alarak evin önünde çömelip hayvanları beslemeye ve sevmeye başladı. Bu durum Mehmet’e çok fazla haz verdi ve yaklaşık 1 buçuk saat sonra büyük bir sevinç ve özgüven doldu, ama artık kalkması gerekirdi. Bu sefer kendinden biraz emin ve sahilde biraz yürümeyi istediğini gerçekten ertelemeden yapacağına kesindi, içinde bir burukluk olmadan bugün işe gitmeyeceğine kesin karar veren Mehmet, akşamüzeri bir araç kiralayacağını ve eşyalarını almak için eve uğradıktan sonra bir tatile çıkacağına karar verdi. Acenteyle görüştü, aracı alacağı saati belirledi, iş yerinden izin istedi ve biraz rahatlayıp bankta oturdu. Sabah konuştuğu ve kendinin hayal dünyası olduğu düşündüğü kopyasına söylediklerinin bu denli onu rahatlattığını düşünmemişti yani, kendine birkaç şey itiraf etmek onu bu kadar özgürleştirebilecek bir güç müydü? Bu sorulara cevap aramak yerine, kendi vicdanı neye el veriyorsa ne kadarını istiyorsa ona ayak uydurabileceğini düşündü ve karşı bankta kitap okuyan bir kızın ona bakıp gülümsemesinde içindeki bariyerleri söktü. Saat ilerliyordu ve aracı alıp eve geçmeye başladı, biraz yumru ve heyecan vardı garip bir şekilde kalbinde. Mahallesine girdi ve usulca evinin buluğu Kalender Sokağına ağır ağır virajını aldı, ancak büyük bir gürültü kopan sokağın ortasında hemen kendi evinin yanında çalışan iskelenin çökmesiyle bütün sokak irkildi. Yükte hafif ama parça sayısı çok fazla olan iskelet demirleri bir patlama edasıyla yoğun bir şekilde yere yığılmıştı, o saatler içerisinde iskelet demirlerinde kimsenin olmaması ve sokağın o anda sakin olması büyük bir şans olmuştu. Ancak gözler o iskelenin yığılma sesi bittiğinde olayın olduğu yere doğru çevrildiğinde, bir filo aracı olan beyaz bir aracın kaldığı görüldü. Aslında virajı ağır ağır alan Mehmet, gürültünün ilk koptuğunda aracını iskelenin bitişine park etmiş ve evinden eşyaları almak için inmek üzereydi. Olay bu dur ya, belki bir sona yaklaşmak için tanımadığın bir kendinle tanışmak, eski bir dost ile tanışma telaşında bitiverecekti. Oysa ki erken davranılan her bir hayatın gerçeğiyle uyuşmayan fiiller, geç kalınmış bir bütün gibi yaşayan hayat güzellikleri serüvenine değişilmezdi…