Düşlerimdeki ülkem için düşlediğim eğitim hepimizin büyük özlemi aslında.
Yaşamın içinden fışkıran yaşama yönelik, uygulamalı eğitim. Üretim üzerine uygulanan eğitim.
Yediden yetmişe kadar herkesin üretime katkılı olduğu eğitim…
Okul yaşına gelinceye kadar babasının yanında çırak olan, kız çocuğu annesinin ürettiklerine meraklı olan. Söküğünü dikemeyen, bir kap yemek yapamayan genç kızlar Google Amcadan ya da telefonla tarif alan değil.
Batılı uluslar bebeğini düşe kalka, kendi gücüne bırakırken, biz düşmesin diye yardımcı oluruz ya edilgenlik orada başlar işte. Köylük yerleşimde bebekler, çocuklar düşe kalka büyür.
Mükemmelliyetçilik yoktur. Bebek yuvarlanırken, toprakla tanışır. Önce toprağın tadına bakar sonra üzerindeki ürünlerin lezzetleriyle büyür.
Çocuk, uyguladığı her eylemi asla unutmaz. Onun içindir ki eğitim uygulamalı olmalı. Çocuğun toprağa ektiği tohum, saksıya diktiği bitki, yanan dağlara diktiği fide unutulur mu? Lisemizin bahçesine diktiğimiz zeytin ağaçlarını hep görmeye giderdik ilerleyen zamanlarda anılarımızı tazelemek için.
“Sen çocuksun anlamazsın” demek yerine anladığı kadar görev vermek gerekir. Çocuk aileye yardımcı, destekçi olurken, sosyal yaşamda diğer bireylere de insani yardımı esirgemeyecektir.
Öncelikle eğitim gezileri, tarihi mekanlar, kültür gezileri, coğrafi bölgeleri de içine alarak bütüncül yapılmalıdır. Örnek olarak Cumhuriyet tarihi öncesi ve sonrası anlatılmadan önce Çanakkale, Anafartalar, Afyon Kocatepe, Ankara anıt kabir gezileri yapılırsa, anlatılanlar yere basar kalıcı olur.
Bölge gezilerinde izi kalmış sanatçılar ziyaret edilmeli bölgenin kültürel etkinliklerine dahil olunmalı ki gençte edebiyat, sanat zevki gelişsin, pekişsin.
Her ders yılından önce ulusal kimliğimizi pekiştirici kültür gezileri kesinlikle yapılmalıdır zaman tüketimden, israftan üretime geçeriz.
Japonya’da okul öncesi tüm gençleri Japonya’yı gezdirdikten sonra ikinci dünya savaşında nükleer silah kullanılan iki kenti gezdirmek ve o tarihi yeniden belleklere kazıyan çalışmaları sonuç vermiş bugün bilim ve teknikte, başarılı çalışmalarda öncü ulus olma gururunu taşıyor. Oysa, bizim koskoca yaşanmış tarihimiz var. Çanakkale’miz var. O kadar çok örneklerimiz var ki….
İleriye gidersek meslek yetiştirme okullarımızda ne kadar uygulamaya yöneldik ki…
Veterinerlik fakültesinde okuyanlar uygulama alanlarında hangi sokağın hayvanlarını korudular, aşıladılar…Neden yok böylesi bir uygulama.
Ziraat Fakültesi öğrencileri neden kolektif bir ürün yetiştirme uygulamaları yok. Örnek ürünler yetiştirilerek, çiftçilere ilham kaynağı olunmuyor. Fakülteyi bitiren genç zirai ürünler, ilaçlar satan dükkânın başına geçiyor ya da bir boşluktan faydalanıp ilkokul öğretmenliğine geçiyor.
Gıda Mühendisliğini bitirmiş, işini yapamayan o kadar turizmci var ki…
Beden Eğitimi ve Spor bölümünü bitiren, yalnızca okulda spor faaliyetlerini yürüten değil, halkoyunları ekibi oluşturan eğitimci örnekler var ki…Emekli olsa da öğretmenimiz spordan asla emekli olmadı. Yöre bazındaki Yüzme yarışmalarından birinci oldu. Ülke sınırlarının dışındaki yarışlara katıldı Mısırda yapılan yüzme yarışmasında üçüncü oldu Mehtap Vardıoğlu arkadaşım, meslektaşım.
Okul önce bahçeyse, arka bahçesi olmalı uygulama eğitim için. Her eğitimin, her dersin mutlaka uygulama alanı olur. Böyle olursa sabah sekiz, akşam beş memur zihniyeti olmaz.
Üretimden yana yapıcı, yaratıcı eğitim olursa düşlerimizin güzel ülkesi aydınlık ve mutlu olur.
Politikaya, siyasete alet olmuş eğitim sistemi bizi özümüzden uzaklaştırdı Araplaştırdı. Çağdaş ve yaratıcı eğitim sistemini, halktan uzak değil, örnek uygulamalar ile tüm mesleklere yönelik olmalıdır.
Düşlerimdeki ülkemde eğitim ile ilgili yazılacak çok konular var elbette. Köy enstitülülerin ruhuyla
açmazlarımızı çözeceğiz elbet. Dünya ulusları arasında süper güçlerin ayarıyla yaşamaktan kurtulduğumuz zaman.
Bir elin nesi var iki elin sesi var atasözümüzdeki gibi imece ile dayanışma içinde tüm sorunlarımızın üstesinden geleceğiz.
Atatürk’ün o güzel sözlerindeki gibi ana siyasetimiz bilim, güzel sanatlar, beden ve ruh terbiyesi olmalı elbette.
“ Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek, ana siyasetimizin açık dileğidir.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Günümüzün Osmanlı ve saray düşlerinden sıyrılıp özümüze dönmeliyiz. Özlenen eğitim düşlerim Atamızın çizdiği o güzel yoldan daha ileriye gitmektir. Bilimde yeni buluşlar peşinde koşmaktır. Özlediğim eğitim çağdaşlıktır, yaratıcılıktır.
Hatice Altunay
Kaleminize emeğinize sağlık öğretmenim. Teşekkürler