Pablo (4. Bölüm) Serdar Hakyemezoğlu

Yemekten bir saat sonra beni koridora çağırıyorlar. Beni çağırmaya gelen hastanın peşinden yürüyorum. Koridorun sonunda iki tane yemek masası yan yana konulmuş, ortama bir mahkeme görüntüsü verilmiş. Masada hâkimler heyeti olduğunu düşündüğüm üç kişi oturuyor. Ortada uzun boylu var. Sağda ve solda oturanlar savcı ve avukat olsa gerek. Bunlardan birisi Eduardo. Geldiğim gün dostluk yaptığım çocuk. Acaba avukatım mı yoksa savcı mı?

Mahkeme heyetinin önünde ayakta dikiliyorum. Uzun boylu eline geçirdiği kaşığın tersiyle masaya vuruyor. Mahkemeyi açıyor, sonra ilk sözü savcıya veriyor

Tahmin ettiğim gibi, Eduardo avukatım olmuş. Zorla mı yaptılar, kendisi mi gönüllü oldu, merak ediyorum. Savcı rolündeki hasta ayağa kalkıyor. Diğer tüm hastalar masaların arkasında birikmiş, ayakta bekliyorlar.

Savcı suçumu, gündüzleri dışarı çıkmak ve doktordan torpilli olmak şeklinde açıkladıktan sonra idamımı istiyor. İdam sözcüğünü duyan diğer hastalar aralarında dalgalanıyor. İleri doğru hareketlenenler oluyor. Uzun boylu kaşıkla sürekli masaya vuruyor. Görevli asker ise ortada yok.
Ortalık yatışıp sessizlik sağlandıktan sonra, uzun boylu, sözü Eduardo’ya veriyor. Eduardo ayağa kalkıp benim hastalığımdan dolayı içeride kalmaya dayanamadığımı, doktorun hastalıkları hepimizden iyi bildiğini, o yüzden bir gün sonra içeride duramıyorum, diyenlere inanmadığını anlatıyor. Diğer hastalar homurdanıyor. Eduardo sakinliğini koruyarak konuşmayı sürdürüyor. Gerçekten iyi bir savunma avukatı olabilir bir çocuk. Eğer beni kurtarabilirse, ona teşekkür etmeliyim. Dostluğu aniden keserek çocuğa ayıp ettim aslında.

Eduardo savunmasını bitirirken;
– İşte bu nedenlere dayanarak sanığın idamına karar verilmesini talep ederim.

Olamaz! Bir Avukat müvekkiline idam ister mi, hiç? Eduardo beni çok şaşırttı. Kulapa çok mantıklı gelen savunmasından sonra idamımı istemesi tam bir çelişki. Ne kadar anlamaya çalışsam,  bu insanların düşünme biçimini anlamam olanaksız. 

Avukatımın da idam istediğini duyan hastalar çılgınca alkışlarken, yerine oturan Eduardo gözlerini gözlerime dikiyor. Tuvaletten yanına dönmedim, diye mi bütün bunlar?

Anlaşıldı, bunlar beni iyice benzetmeye niyetliler. Umarım nöbetçi asker çok geç olmadan yetişir.
Uzun gözlerini gözlerime dikmiş, hiç ayırmadan bakıyor. Koridorun sonundaki holde şimdi tam bir sessizlik var.
– Sanık, son bir diyeceğin var mı?
Gözlerimi gözlerinden kaçırmadan bakıyorum. Son bir kumar, son bir şans.
– Tiyatronuz bittiyse, yeterince eğlendiyseniz yatağıma gidiyorum.
Bakışlarımı Uzun’dan ayırıp tek tek hepsinin gözlerinin içine bakıyorum. Hepsinde de kararsızlığı hissediyorum. En küçük bir kıpırtıda üzerime atlamaya hazırlar. Bir kıvılcım her şeyi başlatmaya yeterli. Belki biri öksürse hep birlikte saldıracaklar. Bir kurt sürüsüyle bakışmaya benziyor. Sonra Uzun ile bakışıyoruz. Şu anda yapacağı küçük bir el işareti her şeyi başlatmak için yeterli. Ama cesareti yok. Aslında onun nasıl bir korkak olduğunu anladım. Bense bu cesareti nereden bulduğumu bilmiyorum. Umutsuzluk ve çaresizlik insanı güçlendiriyor.

Yavaşça arkamı dönerek koridor boyunca yürümeye başladım. Sakin olmaya çalışıyorum. Bir yandan da beden dilimle adımlarımın güvenli olduğunu, korkmadığımı hissettirmeliyim. O kadar güç ki! Korkudan bitik durumdayken bunu hissettirmemeye çalışmak, sakin sakin koğuş kapısına kadar olan yirmi metrelik yolu yürümek…

Arkamdaki sessizlik sürerken koğuş kapısından içeri giriyorum. Koğuş boş. Hızlı adımlarla yatağıma ulaşıp kendimi savunacak bir şeyler bulmaya çalışıyorum. Doğal olarak hiç bir şey yok. Cam bardağa izin verilmeyen yerde eline alıp silah olarak kullanabileceğin bir nesne ne arasın?
Biraz sonra koridordan her zamanki olağan gürültüler gelmeye başlıyor. Tehlike dağılmaya başladı. Kapıdan avukatım rolündeki Eduardo giriyor önce. Bana bakarak eliyle “mükemmel” işareti yapıyor. Sanki demin idamımı isteyen kendisi değil. Daha sonra asker kapıdan kafasını uzatıp bana bakıyor. Dayak yemediğime üzüldüğünü biliyorum. Yeterince dayak yediğime karar verince ortaya çıkıp beni kurtaracaktı. Ama böyle olacağını hiç düşünmemişti, sanırım. Asker neden bana düşman,  onu da hiç bilemeyeceğim. 

Ertesi gün için bahçeye çıkmamaya karar verdim. Dışarı çıktığım sürece, başıma gelecekleri engelleme şansım yok. Ben buradaki krizi yönetmeye çalışırken, psikolojik sorunumu unuttum bile. Ne bileyim, belki bu da tedavinin bir parçasıdır.

Olaysız bir gecenin sonunda sabah her zamanki gibi doktor geldi. Doktorun yanına çıktığımda;
-Komutanım, ben bu ortama alıştım. Artık gündüzleri de burada kalabilirim, dedim.
– Ooo, erken oldu. Ben yarın ya da öbür gün bekliyordum senden, dedi.
Demek ki daha önce de aynı yöntemi kullanmış. Bundan böyle yirmi dört saat buradayım. Dikkat çekmeden ve kimseyle dalaşmadan, ne kadar olduğunu bilmediğim kalan yatış süremi geçirmeliyim. Yalnızım ama dün geceden sonra kendime daha çok güveniyorum.

Doktor gittikten sonra, koğuşuma geri döndüm. Koridordan her zamanki gürültüler gelmeye devam ediyor. En çok da Uzun’un sesini duyuyorum. Sürekli birilerine çatıyor, huzursuzluk çıkarıyor. Buradaki çocukların hepsi (altı kişi dışında)  çeşitli psikolojik sorunlar yüzünden buraya gönderilmişler ama onun gerçek bir deli olduğunu düşünüyorum. Gözlerine bakınca saf deliliği görebilirsiniz. Aslında bu adamın bir topluluk içinde serbest halde bulunması bile çok tehlikeli. Ancak bizim ülkemizde en değersiz şey insan. Diğer askerlerin güvenliği kimin aklına gelir ki?

Koridora sadece iki kez sigara içmek için, bir kez de öğle yemeği için çıktım. Benimle kimse ilgilenmiyor. Dün akşam olanlar sanki hiç yaşanmamış gibi. Uzun da bana hiç bulaşmıyor. Ancak ona bakmadığım her an beni izlediğini, bana baktığını biliyorum, hissediyorum. Ama korkum geçtiği için hiç önemsemiyorum. Onu hafife almakla ne kadar yanlış yaptığımı bilmiyorum henüz. 

Uzun ben koridordayken yine birine saldırdı. Asker yetişene kadar bir hayli yumruklaştılar. İkisi de sayısız cop darbesi yiyip birer köşeye çekildiler. Uzun sağ omzunu ovuşturuyor. Cop darbesi çok canını yakmış. Ancak sessizlik çok uzamıyor. Beş dakika sonra yine kaynaşmaya başlıyorlar. Sessizlik bu adamların kitabında yazmıyor. 

DEVAM EDECEK

Serdar Hakyemezoğlu
2

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

2 Yorumlar

  1. Kurgu üzerinde düşünülerek yazılmış, kişilik analizleri olay anlatımları abartısız yeterli, gerçek bir öykü tadında. Tebrikler.

    0
  2. Pablo, kurulan yargılama sırasında yargı kurulunu çok iyi okumuş, analiz etmiş ve yürekli olmayı seçmiş, kazanmıştır. Böyle durumlarda karar vermek zordur; hele karşındakiler dengesi bozuk insanlarsa kestirmek hiç kolay değil. Ancak sürekli ezildiklerinden korku içlerine sinmiştir. Güçlü karşısında yelkenleri inmiş, Pablo bu nedenle kazanmıştır. Boyun eğseydi hepsi akbabalar gibi üzerine çullanmaya hazırdı. Yazgıda ölüm görünüyorsa, korkunun ecele yararı yoktur.

    2

Bir yanıt yazın