Pablo Serdar Hakyemezoğlu 7. Bölüm

Serviste yaşam her zamanki gibi sürüyor. İç çamaşırlarımızı tuvaletteki kötü sabunlarla yıkayıp, bodrum katındaki koğuşumuzun insan boyundan yüksekteki pencerelerinin demirlerine asıyoruz. Kuruyana kadar geçen sürede çamaşırsız giymek zorunda olduğumuz pijamalar kaşındırıyor. Yıkanmak ise söz konusu bile değil. Lavabolara eğilerek başımızı yıkayabiliyoruz, koltuk altlarımıza sabun sürebiliyoruz. Birçok hasta bunu bile yapmıyor, birçoğu da kendine bakmayı umursamayacak kadar hasta durumda. Kokusundan yanına yaklaşmamamız gereken kişileri tanıdık. Yemekte yanlarına oturmamaya çalışıyoruz. Ben aslında çıkmak istiyorum. Çünkü burada kaldığım süre kendimi toparlamama yetti. Ancak ben gidince Pablo ne yapacak? Doktora söylesem, sanırım beni birliğime gönderebilir. Ben ise Pablo’yu bu fikre alıştırmaya çalışıyorum. Gidebileceğimden her söz edişimde ağlıyor, huzursuz oluyor. Ne yapacağımı bilemez haldeyim. Keşke kardeşime bu kadar benzemeseydi?

Bir akşam birliğinde canına kıymaya kalkışmış ama kurtarılmış bir asker getirdiler. Asker bizim koğuşa bıraktığı bu hastanın yeniden canına kıymaya çalışabileceğini, çok dikkatli olmamız gerektiğini söyleyerek gitti. Burada bunu başarabileceği bir alet olmasa da hepimiz tedirginiz. Yeni gelen koğuşun en ucunda, duvar dibindeki boş bir yatakta yatıyor. Beyaz çarşafını başının üstüne çekmiş, uzaktan üzeri örtülü bir ceset gibi görünüyor. Akşam yemeğine giderken nasıl bıraktıysak geldiğimizde de aynı şekilde buluyoruz. Belki de uyuyordur. Pablo ile koridorda peş peşe sigaralarımızı çekerken oldukça zaman geçirdik. Yatmak üzere koğuşa geri dönüyoruz. Yatmaya hazırlanırken çarşafın altından gelen sese kulak kabartıyorum. Çocuk içini çeke çeke ağlıyor.

-Pablo, diyorum. Sende böyleydin geldiğinde. O şu anda çok korkuyor. Sen iyileşiyorsun ama o daha yeni geldi. Seninle onun yanına gidelim mi?

Eteğimden tutan Pablo ile yeni gelenin yatağının yanına gidiyoruz. Yaklaşan ayak seslerimizle ağlaması kesiliyor. İlk gece yatağımı başında dikilen terlikliyi anımsıyorum. Ben yatağın bir yanına, Pablo diğer yanına geçiyor. Pablo çarşafın yanından elini sokarak çocuğun elini tutuyor. Ben de çarşafı açıyorum. Çocuğun gözleri korku içinde bir bana, bir Pablo’ya gidiyor. Sonra benden başka hiç kimseyle konuşmayan Pablo alçak sesle çocukla konuşmaya başlıyor. -Korkma, burada güvendesin. Biz varız, yalnız değilsin.

Aferin sana Pablo. Çocuğuyla gurur duyan bir baba gibiyim. Bizim oğlan büyüdü.

-Bak arkadaşım. Bu arkadaşının adı Pablo. Bu adı iyi öğren. Bundan sonra hep birlikte gezeceksiniz. Sen burada yalnız değilsin. Hiçbir şeyden de korkma. Pablo seni korur. Bu sözler Pablo’nun çok hoşuna gitti. Ne kadarına inandığını bilmem ama şu anda bu sözler ona kendini iyi hissettiriyor. Hani içki içen bir gruptan bir kişi, diğerlerini gözetmek için hep ayık kalır ya. Kendisinden daha düşkün durumdaki birini görünce, Pablo daha güçleniyor. Hemen ucunu bırakmak niyetinde değilim.

-Senin adın ne, diye soruyorum yeni gelene. Kısık ve korkulu sesiyle Alfonso, diyor.

-Bak, Pablo. Yarın öbür gün be gittiğimde Alfonso sana emanet. Ben nasıl seni koruyup gözettiysem, sen de Alfonso’ya yardım edeceksin.

Pablo çaresiz bir kabullenişle başını eğiyor. Gidebileceğimi o da biliyor. Belki de Alfonso’nun gelmesi onun için de çok iyi oldu. Yeni gelen çocuğun korkusunu oldukça yatıştırdıktan sonra çarşaflarımızı alıp, yanındaki boş yataklara taşınıyoruz. Pablo, Alfonso’nun yanındaki yatağa yatıyor.

-Kardeş, sen uyumadan ben uyumayacağım. Gerekirse hiç uyumam. Rahat rahat uyu. Sabah ta temiz bir kahvaltı çekeriz. Küçük ozan, bunları söylerken yan gözle de bana bakıyor. Çarşafımı çekip arkamı dönüyorum. Pablo geldiğinden bu yana ilk kez onun uyumasını beklemeden derin bir uykuya dalıyorum.

Baron bugün askerlik yapamaz raporunu alıp taburcu oldu. Demir kapıya kadar uğurlayanların arasında biz de vardık. Elini öpenlere para dağıttı. Biz sıraya girmedik. Parasızlık çekmediğimizden değil ama içimden gelmedi, para için el öpmek. Baron gittikten en çok yirmi dakika sonra, Uzun birine saldırdı. Baronun gelişiyle birlikte yerle bir olan korku imparatorluğunu yeniden kurmak amacında. İki saat sonra da, asker copuyla yetişene kadar baronun iki meydancısını epey dövdüler. Adamın itibarı yokluğunda iki saat sürdü. Koğuşlar ve koridor eski haline dönüverdi.

Pablo giderek daha iyiye gidiyor. Yeni hastamızla çok iyi anlaşıyorlar. Bu sabah doktora artık birliğime dönmek istediğimi ilettim. Ben de bunu düşünüyordum, dedi. Her an taburcu haberimi bekliyorum. Pablo açısından içim rahat. Sürekli birlikte olmamıza karşın artık pijamamın eteğinden tutmuyor. Hatta ben koğuştayken yeni arkadaşıyla koridorda zaman geçirdikleri de oluyor.

Çamaşırlarımı yıkamak için tuvaletteyim. Dışarıdan bir gürültü kopuyor. Uzun’un her zamanki saldırganlıklarından biri olmalı. Aldırmayıp işime devam edecekken, Pablo’nun haykırışını duyuyorum. Kendimi dışarı attığımda Uzun’un yerde yatan Pablo’nun üzerine çökmüş, boğazını sıktığını görüyorum.

-Pabloooooo!

Arkadan Uzun’un üstüne atlayıp vurmaya başlıyorum. Ne yaparsam yapayım, Pablo’nun boğazını sıkan elleri gevşetemiyorum. Tam anlamıyla çıldırmış durumda. Pablo’nun gözleri yerlerinden fırlamış. Asker ortalarda yok. Uğraşırken Uzun’un kafasına vurabileceğim bir şeyler arıyorum. Tabii burada öyle bir şey bulmam olası değil.

-Yardım edin, yardım edin! 

Bütün hastalar çevremizde geniş bir halka oluşturmuş, olayı izliyor. Önlerinde bir insan öldürülüyor ama onlar yardım etmiyor. Pablo artık hareketsiz. Uzun çılgın kahkahalar atarak Pablo’nun kafasını yere vurmaya başlıyor. Kurtarmak için gücüm yetmiyor. Derken asker ortaya çıkıyor. Uzun’a copuyla kıyasıya vurmaya başlıyor. Onlarca cop darbesinden sonra Uzun Pablo’nun cansız bedeninden  ayrılıyor. Duvarın dibine çöküp ağlamaya başlıyorum. Birazdan koridor bir sürü askerle doluyor. Bütün hastalar koğuşlara kapatılıyor. Doktor da askerlerin arasında. Uzun götürülürken askerlerin arasından kafasını çevirip deli bakışlarıyla beni süzüyor. Küçük ozan Uzun’un bir türlü içine sindiremediği yenilgisinin bedelini canıyla ödemiş oldu. Değer miydi, değer miydi?

Yüksekteki garnizonuma doğru inleye inleye yokuşları tırmanan trende, camın arkasından memleketimin doğasına bakıyorum. Yükseldikçe çevremizi uzun boylu ağaçlar sarmalıyor. Ağaçların arasında zaman zaman göze çarpan ormandan bozma küçük tarlalarında çalışan yoksul köylüleri, beş on evden oluşan küçük köyleri görüyorum. Küçük bir kız çocuğu vagon boyunca şarkı söyleyerek, bir uçtan bir uca koşturuyor. Arada sırada yolculardan birinin yanındaki keçi yavrusunun sesi duyuluyor. Ben artık hiçbir zaman eskisi gibi olamam. Artık hastaneye giderken kendi küçük kaygıları ile dolu, o saf köylü çocuğu Diego çok uzaklara gitti. Bir daha da geri gelmeyecek. Bir ayda bin yıl yaşlandım. Kendi küçük köyümde belki de yaşamım boyunca hiç görmeyeceğim, insanların en ilkel hallerini gördüm. Bütün duygularımı yitirdim. Artık ne içtiğim su aynı tat olacak, ne ağaçlar, ne rüzgâr, ne Luisa’nın saçları. Ben Pablo ile birlikte öldüm. Bundan sonra kimse beni daha çok üzemeyecek. Çünkü bir ölüyü kimse üzemez. Bu ülkede en ucuz şey bir insanın canı. Bir zaman sonra, belki ailen bile seni unutacak, hiç yaşamamış gibi yokluğa karışacaksın ama Diego seni hiç unutmayacak küçük ozan.

Bitti.

Serdar Hakyemezoğlu
2

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

3 Yorumlar

  1. Hiç beklemediğim bir son oldu , çok üzüldüm aynı gerçek gibi..Çok güzel bir öykü , yeni öykülerin gelmesi dileğiyle emeğine ve kalemine sağlık…

    0
  2. Çok üzüldüm Pablo’nun gidişine..Tam da Diego’yu ona teslim etmişken..Akıcı hikayenizi ilgiyle takip ettim..Kaleminize yüreğinize sağlık ??

    0
  3. Hukukun işlemediği alanlar vardır. Oralarda orman yasası geçerlidir denir. Bir yerde orman yasası egemense artık orada insanlık, vicdan, insan hakları, acıma duygusu, paylaşım, dayanışma geçersiz olur. Oralarda güçlü ve varsıl egemendir. Başkaları güçlünün kuludur. Yerkürede böyle alanlar varsa, evrensel uygarlıktan söz edilemez. Hep ezen ve ezilenler vardır. Öykünün, Pablo’nun ölümüyle bitmesi üzücü oldu. Tam da insanlaşmaya başlamışken… Kutluyorum kardeşim.

    0

Bir cevap yazın