Günlerden pazarın biri…
Telefonum çalıyor, yangın alarmı gibi… İster istemez; daha çok istemez, gözlerimi açıyorum. Tavanla günaydınlaştıktan sonra sese, daha çok yangının alarmına dönüyorum. Öyle köşe yastığı gibi kıvrılmış uyumaya çalışan, bir türlü uyuyamayan karın ağrılı çocuklar gibi, ağlayan telefonumu ağrısından kurtarmak için komodinin üzerinde arıyorum. Kitap kümesinin altından enkaz kaldırır gibi kaldırıyorum. Güvenlik alarmı sesini kısıp, saate bakmadan ” dükkânlardan biri açılmış diyorum, öyleyse saat sekiz suları, öfff” diyorum. “Öff”
Yorganı çekeleye çekeleye yastığıma gömülüp, kafama çekiyorum. Tüm uyanışların perdesini çeker gibi, gözlerimi kapattım dünyaya; herkesin dünyasına. Kendime, kendi içime yolculuk başlar başlamaz; çocukluğumun ekmek kokusu, sobanın üzerinde kızarmış tereyağlı, üstelik de annemin o pamuk elleriyle yaptığı tereyağı burnumda tüttü. Damağımda o ulvi tatla, kulağımdaki çıtırdayan ekmek kırıntıları yarış etti. Yarışı açık ara ile böğürtlen marmeladının ahududu ile karışması, çocuk dudaklarımdan damlaması kazanıyordu. “Ben bir tane daha, daha istiyorum” dedikçe; annemin gülen gözleri geliyordu gözlerime. Ekmekten önce, o gözlerden mutluluğu yiyordum, içiyordum, doyamayıp öpüyordum…
Bir ses daha geldi:
– Kızım, telefonunu kapattın mı? Ulaşamıyorlarmış sana, önemliymiş kalk bak, hadi uykucu!
-Öfff ya, bugün pazar ya biraz uyusam ne olurdu?
-Kalk söylenme, hadi bekliyorlar!
-Tamam, tamam, kalktım yüzümü yıkayıp geliyorum anne.
Terliklerim, terliklerim nereye kaybolmuş?
“Ya bu yatak niye sabahları bu kadar çeker beni? Gece de düşman birliklerinin ellerinde uykumu sokmaz sınırlarına? Nedir ya bu çektiğim?” derken, hacı yatmaz gibi sağa sola çarpa çarpa banyoya, aynada ki yüzüme baktı.
“Aman yarabbi! Bu da ne? Annem görse, kırk öksüzle bir arada mı kaldın derdi.
Suyu çarpıp çarpıp, kaçtım aynada ki suretimden.
Laptopun başına geçtim. Açma düğmesine basıp, kahve makinesine kahve koyup, düğmeye dokundum. Tekrar salona geçip, hesapları açtım. Son arayan telefon numarasını çevirdim.
-Günaydın Sibel Hanım, dedi firmalardan biri.
-Günaydın, dedim. Nasıl yardımcı olabilirim? Fiyat farkı kesebilir misiniz? Bir de mutabakat yapabilir miyiz, dedi.
-Tabii, dedim. İlk önce fiyat farkı faturasını kestim, mail üzerinden gönderdim. Bu arada kahve makinem ötüyordu, kahve kokusunu sala sala…
Her şeyi öylece bıraktım. Telefonda ki firmayı da. Mutfağın kahve kokusuna bıraktım burnumu. Fincanımı aldım dolaptan; bol köpüklü kahvemi doldurdum. Makinenin cezvesini yıkayıp, yerine koydum, el çabukluğuyla.
Kül tablasını ve mis kokulu kahvemi alıp, tekrar salonun kapısından çarparak girdim. Benim bu duvarlarla, kapılarla bir alıp veremediğim var muhakkak. Mutlaka çarpıyorum. Kendine gel mi, diyorlar; yoksa ben mi onlara diyorum? Bu soğuk yüzünüzü alın da çekilin. üstüme üstüme gelmeyin…
Bilmiyorum biri birine bir şey diyor da, kimse duymuyor.
Pazarın biri… Üstelik de Anneler günü…
Sibel Karagöz
- Adını Gece Koydum Sibel Karagöz - 1 Nisan 2022
- Kanatsız Bir Çığlık Sibel Karagöz - 13 Mart 2022
- Ben Biraz Kayıp Sibel Karagöz - 8 Mart 2022
Çok teşekkür ederim sevgili Ayşe hanımcığım, sevgilerimle mutlu bayramlar..,💐
Elinize sağlık.
Çok teşekkür ederim değerli kalemdaşım Hüseyin bey, sizin nezdinizde eşiniz ve annenizin de anneler günü kutlu olsun…
Kaleminize yüreğinize sağlık. Anneler gününüz kutlu olsun öğretmenim 🍀🐞💐🙋