Kaç aydır buradayım, kimse yakından değil uzaktan bile bakmadı bana, görünüşüm oldukça ilginçti aslında. Beni kullanmaya hazır duruma getirirlerken gövdemi arkalı önlü ayrı renk, askılarımı ayrı renkte yapmışlardı, üstelik uzunlukları bile farklıydı. Bunları umursamamışlar ya da elde kalan renkleri böyle değerlendirmişlerdi. İçimin astarı bile farklı dikilmişti; tıpkı palyaçoya benziyordum. Bu da beni alımlı bir okul çantası değil, çok çok sıradan bir okul çantası yapmıştı. O kadar üzülmüştüm ki deneme sürecinde fermuarımın açılmasına izin vermedim. Deneyenler bunun bile ayırdına varmadı.
Eğitim yılının başında, çantalar satılacakları yere gönderilmeye başlandı, daha beni kimse beğenip, almamıştı. En sonunda tüm çantalar satılmıştı. Ben, tam elde kaldım derken, bir alıcının parası fazla gelince üstte para yerine beni vermişlerdi. O da kabul etmişti, hayret. Zor da olsa, sonunda ben de bir çocuğun okul çantası olabilecektim. Belki gideceğim yerde bir çocuğun hoşuna gidebilirdim, kim bilir?
Okulların açılmasına az kalmış, öğrenci alış verişleri hemen hemen bitmiş ama ben hâlâ bir çocuğun çantası olamamıştım. Hiç satılmazsam ne olacaktı acaba? Burada, dükkanın en sakin köşesinde tek başıma tozlanıyor, hiç bir işe yaramıyordum. Ne olurdu, içimde kitap, defter, kalem olsa, bir çocuk beni sırtına yüklese, okulun yolunu tutsak güle oynaya. Böyle hayaller kura kura eğitim yılının ortasına gelmişiz meğer; içeriye bir müşteri gelince öğrendim.
Küçük,-sanırım ikinci sınıfa falan gidiyordu- gözleri fıldır fıldır bakan bir oğlan çocuğuyla babası girdi içeriye. Baba biraz kızgın görünüyordu. Bize bir çanta gerek dedi dükkan sahibine, çocuğu göstererek, beyfendi çantasını kaybetmiş içindeki kitap defterleriyle birlikte. İki yetişkin konuşurlarken ben de çocuğa şöyle dikkatle baktım. Tanımıştım bu çocuğu, okul başlarken çanta almaya gelmişlerdi buraya. Şimdi iyice anımsadım, adı Aziz’di ve illa beni almak istemişti. Ama annesi beni beğenmemişti, derli toplu başka bir çanta aldırmıştı zorla. Üzgün Aziz, dükkandan çıkarken bile hâlâ bana bakıyordu, aklı bende kalmıştı. Şimdi benim için mi gelmişti acaba? Önceki çantasını bilerek mi kaybetmişti, sırf bana sahip olmak için? Yapar mı yapardı, cin gibiydi gözleri. Öyleyse ne güzel olurdu, ne maceralar yaşardık birlikte… Sonra, sakin ol dedim kendi kendime, hemen hayale kapılma, bakalım ne olacak?
Çocuk, gözleriyle bir şey arıyordu sanki. Sonunda beni en tehna köşede gördü ve sevinçle babasına, bunu istiyorum bunu, diye bağırdı. Baba, dur azıcık evladım derken, dükkan sahibi, zaten bundan başka okul çantası kalmamıştı, dedi. Baba istemeye istemeye, zamansızlıktan başka dükkana da gidemeyecekti, beni almak zorunda kaldı. Bir yandan da çocuğa bakalım annen ne diyecek, ben bu çanta öyküsünü annenden dinlemiştim dedi. Benimle çıktılar dışarı, Aziz hemen beni sırtına takmış, havalı havalı yürüyordu. İçimdeki gazete kağıtları alınınca, çocuğun sırtında çok komik durmuştum. Kırtasiye dükkanına girdik, kaybettiği defterlerin ve kalemlerin yerine yenisi alındı, baba sık sık Aziz’e sinirli sinirli bakıyordu, öğretim yılının ortasında artı masraf çıkardı diye. Kitapları ne yapacağız bakalım diyordu, okulda dağıtılan kitaplar sayılı geldiği için ellerinde yokmuş tabii. Bir yerlerden gelinceye kadar arkadaşlarınla idare edeceksin, gerçi kitaplarda da fazla bilgi yok, sen kitabın yokluğunu bile anlamazsın.
Böylece Aziz’in hayatına girdim. Daha ilk günden içimi iyice doldurdu, defterlerle, kalemlerle, sözlükle. Daha okul kitapları gelmemişti, kimin umurundaydı ki? Biz bir araya gelmiştik ya! Okula giderken herkesin gözü bizim üzerimizdeydi, kimi gülüyor, kimi şaşkınlıkla bakıyor hatta kimi acıyordu Aziz’e, böyle garip bir çantası var diye. Sınıfına girdik, öğretmen de şöyle bir süzdü beni, gülümsedi ve kitapların geldi Aziz, alabilirsin, dedi. Bu durumda içimde hiç yer olmayacaktı, bakalım Aziz Bey nasıl bir çözüm bulacaktı? Hemen buldu tabii çözümü, evine en yakın arkadaşının çantasına koydu, benim içime sığmayan kitaplarını. Karşılığında da on tane misket sözü verdi. Eve gelince haftalık ders programını odasının duvarına yapıştırdı, bundan sonra bu programa göre kitaplarını, defterlerini taşıyacaktım, ağır olmamam gerekiyordu, bir anda askılarım kopabilirdi. Artık düzenli şekilde araç gereçlerini içime yerleştiriyor, düzenli ders çalışıyor, beni çok temiz tutuyor, gözü gibi bakıyordu bana. Hatta okul çıkışı top oynarsa, beni temiz bir yere yerleştiriyor ve yanıma da top oynamayan bir çocuğu nöbetçi dikiyordu. Ailesi, öğretmeni, arkadaşları bu işe çok şaşırmışlardı, o eski tembel, yaramaz Aziz gitmiş, sanki melek gibi bir çocuk gelmişti. Bu değişimin benim sayemde olduğunu, çevremdeki konuşmalardan anlamış ve kendimle gurur duymuştum. Değişik, herkeste olmayan bir çantaya, bana sahipti, bu onu diğer arkadaşlarından farklı yapıyordu. Herkesin ilgi odağı olması hoşuna gitmişti. Farklı olduğunu anlayınca da olumlu değişmeye karar vermişti cingöz Aziz.
Annesi çocuğunda bu olumlu değişmeyi görünce, keşke o çantayı daha önce alsaymışım, diye söylenmişti kendi kendine. Büyükler küçüklerin her isteğine karşı gelmeseler, onların istediklerine kulak verseler, küçüklerin de büyük fikirleri olduğunu kabul etseler değil mi? Bakın, şimdi bir çanta olarak ben mutluyum, Aziz mutlu, çevresi de mutlu. Bir küçük dokunuşla ne güzel sonuçlar da doğabiliyor? Yaşasın renkli dünyalar…
25.01.2022
NURCAN YÜKSEL ÖÇAL
- Ne Zaman Kadınlar Günü Kutlanır Nurcan Yüksel Öçal - 7 Mart 2023
- Boş Kalan Tencere Nurcan Yüksel Öçal - 18 Şubat 2023
- Pinokyo’nun Kuzeni Nurcan Öçal - 18 Ocak 2023
Kaleminize sağlık.