Sevmeye Bakın Geçmeden Güzelliğiniz… Harika Ören

Sevmeye bakın, geçmeden güzelliğiniz…

         Bu sabah eskilerden bir kitabın kahveme eşlik etmesi düşüncesiyle, kütüphaneme el attığımda, parmaklarım büyük bir istekle Hıncal Uluç’un ‘’Kapıyı Anahtarla Açmak’’ kitabına uzanıverdi.

          Kendimi bildim bileli yazılarını takip ederim. Sevmeyeni çoktur ama ben sivri diline, muhalif tutumuna hayranımdır. O dil, pek çok gerçeği dile getirir de gerçekler kimin işine gelir ki? Yalanlarla burun büyütmek varken… Uluç’un bu özelliği insanları rahatsız etmeye devam ediyor olsa da asıl konu ‘’Kapıyı Anahtarla Açmak! ‘’ Gazete yazılarından oluşan kitapları halen başucumdaki yerlerini koruyorlar. Neden mi? Çünkü içlerinde tecrübeyle sabit değerli yaşam dersleri var.

            Güzel bir yeni yıl sabahı. Kış soğuğu hakim, kimi yaprakları dökülmüş, kimi inadına yeşil iğne yapraklı ağaçların arasında bir çift Saksağan oynaşıyor. Kedim pür dikkat camdan onları izliyor.

            Güneş, turuncudan pembeye yeni güne ışıklarını yaymaya başladı bile. Gülümsüyorum. Hiç bir zaman gülümsemekten korkmadım. Hala ağzım kurbağa yavrusu saflığıyla kocaman yayılıveriyor. Hayata, insanlara gülümsemeyi seviyorum. Bu aralar maskemin altına saklanan gülümsememi insanlara ulaştırmakta zorlansam da, seviyorum ve gülümsemeyi sürdürüyorum; önce kendim için…

            Neden mi? Çünkü önemliyim. Çünkü değerliyim. Allah’ın büyük lütfu KADIN olarak dünyaya gelmişim. Bir zamanlar hesaba çektiğim aşkı, ölçüp biçmiş evren’in yasalarıyla kucağıma düştüğünü fark etmiş, kapımı açmış, üstüne üstlük ANAHTARIMI VERMİŞİM. Zaman akıyor. Yaş elliyi geçince geri gelmeyeceğini kabullendiğimiz AN’lara  daha bir sıkıca sarılmak gerekiyor.

             Pierre de Ronsard 1500’lerde yazmış bu sone’yi; Orhan Veli Kanık çevirisiyle okuyalım. ‘’Bir çiçek demeti gönderiyorum size/Kendi ellerimle kopardım bu çiçekleri/Yarına kadar hepsi döküleceklerdi/Biri çıkıp akşamdan onları dermese/ Size güzel bir ders olmalı bu hadise/İstediğiniz kadar güzel olun şimdi/Kaybedeceksiniz elbet bu güzelliği/Bu çiçekler gibi solacaksınız sizde/

Zaman geçiyor sultanım, geçiyor zaman/ Zaman değil geçen, en güzel çağı ömrün, O büyük dalga bizi de alacak bir gün/ Göçüp gittiğimiz gün biz de bu dünyadan/Unutulur sevdiğimiz, sevildiğimiz/Sevmeye bakın geçmeden güzelliğiniz.’’

              Üstüne neler düşünülür, neler söylenir, neler yazılmaz ki bu Sone’nin.

              Anlaşmak; dinlemeden, konuşmadan, empati kurmadan, kendini anlatmadan mümkün olamıyor. Diyalog ile sorun çözmeyi, asgari müşterekte birleşmeyi, birlikte kederlenip, keyiflenmeyi öğrenmek lazım. ‘Bir kelimeye bin anlam yüklediğim zaman sana sesleneceğim, der Özdemir Asaf. Oysa beklememek gerekiyor. Goya’nın saatleri gibi erimekte zaman ‘’Hissediyor ama anlatamıyor olmayı’’ kırmak lazım.

              Aslında, ederi sevgi olan mutluluğu satın almak o kadar kolay ki… Koşulsuz sevgini gönder Evren’e ve unut gitsin. Güzellik İnsanoğlu için ama bizler bunu arzunun peşinde, öfke, aç gözlülük, tembellik, gurur, hırs, gıpta duygularına kurban ediyor; an içinde tüketiyor, kestirip atıyor, dinlemiyor, üstünkörü bakıyor, gözlem ve farkındalık eksikliğiyle hiç ediyoruz.

                Kedim, Çikom mırıl mırıl. Karnını doyurdu, sıcak yuvasında güvenle uyuyor. Kedim için sevinirken, onun bulduğu bu imkânları bulamayan hayvanlarımızı daha da önemlisi çocuklarımızı düşünüyor üzülmeden edemiyorum. Her bir insan, çocuk-kadın-erkek o kadar özel ve önemli ki… Bazı insanlar ağaçlardan düşen kuru yapraklar misali yaşam rüzgârının önü sıra, havalanıyor, bir yerlere çarpa çarpa sürükleniyor. Düşüyor, gözyaşlarıyla ıslanıp, sevgisizlikle donuyor. Evrenin oluşum yasalarına karşı gelinmiyor. Eşi benzersiz, bulunmaz keyifli yaşamı kaç kişi bulabiliyor.

                Kapıyı anahtarla açanlar; evdeki odaları sıcak, derli toplu, sevgi ve şefkat dolu, akan sular gibi bereketli ait olduğu düzende huzurluyken; kapısını açacak bir eve sahip olamayanları gel de düşünme…  Ana rahminden kayarak içine düştüğümüz Dünya Evi’nin bir çok kader odası var.     Kaderimize karşı gelmek mümkün olmasa da Yaşam Zarı’nı yüksek atabilmek insanoğlunun elinde.

Burada anahtar kelime DEĞER! Kendine değer vermek! Geride kalan her şey BİZİM DEĞER VERDİĞİMİZ KADAR, aslında!

                KAPIYI ANAHTARLA AÇMAK’ın sayfalarına göz atınca bu kelimeler klavyeme düşüverdi. Bu yazı iç sesime kulak verdiğim ve yüreğimin peşine takıldığım Yeni Yıl sabahı yazıldı.

                 Hıncal Uluç’un bu ve diğer kitaplarının tekrar basılması gerektiğini düşünüyorum. Tam da her kalemi eline alan, klavye başına oturanın yazar kesildiği bu dönemde, belki seçme yazılarla desteklenerek yeniden basılmalı.

                 Ben dört gözle bekliyor olacağım.

 

Harika Ören 1 Ocak 2022 İzmit

3

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir cevap yazın