SEVR (Türkiye artık yoktur) – Ethem arı

“Osmanlı hükümeti Sevr Antlaşmasını imzalamaya karar verdiği sırada David Lloyd George parlamentoda “Turkey is no more,” yani  “Türkiye artık yoktur” diyordu.(1)”

“Üstünde güneş batmayan Britanya İmparatorluğunun başbakanı asıl amacını söylüyor ve herhalde bundan büyük ve engin bir doyum duyumsuyordu. Çünkü Batı’nın kızıl elmasını (master planını, Megalo İdea’sını) Türkleri Rumeli’den kovduktan sonra Anadolu’dan da kovmak-gerçekleştirmekte başrolü oynamış bulunuyordu.

– Sevr Antlaşması 433 maddesiyle sözü ne denli uzatırsa uzatsın, onu okuyan Osmanlıları dehşete düşürmüştü. Osmanlı Devleti Sevr ile maliyesini Avrupalılara teslim ediyor, yine Avrupalıların denetimine verilen ordusu mikroskobik ölçülere indiriliyordu. Osmanlı, Anadolu’nun Yunanistan ve Ermenistan arasında paylaşılacağı anı bekleyen kurbanlık koyun durumuna sokuluyordu.

Sevr Anlaşması’na göre Türkiye’nin paylaşımı

– Sevr ile Türkler büyük bir travma yaşadılar. Rumeli’den kovulmakta olduklarını daha önce bir noktada herhalde  anlamışlardı.(2)” “Ama Anadolu’da da aynı şeyin gerçekleştirilmek, böylece tamamen yurtsuz bırakılmalarının isteneceğini, hiç tahmin etmemişlerdi. Sevr ile o da oldu. Bu, Türklerin bir travmasıdır. Sonuç olarak Sevr bir kenara atıldı, yerine Lozan geldi. Ama şu ölümcül soru Türklerin kafasına sürekli olarak takılacaktı: Batılılar bu işi başaramadılar. Ama Batı halkları dünyanın en ileri, en zengin, en güçlü, en bilgili insanlarıdır. Bunlar Lozan ile Türkleri Anadolu’dan kovma hedeflerinden, Megalo İdea’larından vaz mı geçmiş oldular, yoksa bunu yalnızca ertelediler mi?

Sevr Anlaşmasına göre Yunanistan sınırları. Üst köşedeki Venizelos

Şunu da anımsatalım. Sevr kötü bir düş, birisinin hezeyanı, bir dedikodu değildir. Sevr altında mühürleri, imzaları bulunan, Batı’nın Osmanlı Türkleri için kararını açıklayan resmi bir belgedir. Denebilir ki Batı’nın yalnızca üç büyük devletinin işidir. Örneğin, diğer büyük devletlerden ABD, Almanya yoktur. Bu doğrudur, ama bütün Batı kamuoyunun Sevr’in arkasında bulunduğu ileri sürülebilir diye düşünüyorum. ABD’nin Sevr’in ağırlığına bir itirazı olduğu söylenemez. ABD Cumhurbaşkanı Wilson’da Sevr’in ağırlığına, “bol kepçe” bir Ermenistan sınırı çizerek önemli bir katkıda bulunmuştur. Almanya’ya gelince, sanırım Almanya’nın “havasını” en iyi ve en acı biçimde veren olay, dört yıl Almanya ile birlikte kan döken Osmanlı’nın sadrazamı Talat Paşa’nın katilinin beraat ettirilmesi olmuştur. Dünyayı sarsan bir devrim yaptığı için Batı tarafından aforoz edilmiş ve yapayalnız kalmış, devrimci Türkiye’den başka olası müttefiki olmayan Rusya bile ilk aşamada Doğu Anadolu’dan Ermenistan’a “ikramda” bulunmaya kalkışmıştır.

Sadrazam Damat Ferit başkanlığında,  Bağdatlı Mehmet Hadi Paşa, Filozof Rıza Tevfik Paşa ve Reşat Halis Bey    Paris yakınlarındaki Sevr  kasabasında anlaşmayı imzalaladılar (10 Ağustos 1920).

Bir noktaya da dikkat çekmek isterim. Batı emperyalizmi bütün dünyada at koşturmuştur. Ama genellikle yöneldiği ülkelerin halkını sürmek, yok etmek amaçlanmaz. Çünkü amaç sömürmektir. Yerli halk olmalı ki, sömürsünler. Anadolu ve Rumeli’ye gelince, Türkler  burada yüzyıllarca oturmuş da olsalar, nüfus çoğunluğuna da sahip olsalar Batı, buralarda ne Türk egemenliğini, ne de Türk varlığını içine sindirebilmiştir. Türkleri ekonomik olarak sömürmek için ellerinden geleni tabii yapmışlardır. Ama Anadolu ve Rumeli’de gönüllerinin bir köşesinde yatan, Hıristiyan egemenliğini yeniden sağlamak, Türkleri de buralardan sürmek olmuştur. İspanya ve Sicilya’da yaptıkları gibi.(3)”

“Çoğulcu, demokratik yapıya sahip olan Batı toplumlarında her zaman Türk dostları olacaktır. Ama bu dostlukların, yakınlıkların Batı’nın ana yönelişine, Türklere ilişkin ana imgelerine bir etkisi olacağını düşünmek yersiz bir iyimserlik olacaktır.(3)  Mustafa Kemal’in  Cemal Paşa’ya verdiği yanıtta, Batı’nın Türklere ırkçı yaklaşımı çok güzel çözümlenmiştir.(4)”

“Türkiye’ye işgal güçleri gönderen müttefikler, 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması’nı imzalayarak Osmanlı İmparatorluğuna sadece Anadolu’daki küçük bir toprak parçasını bıraktılar. Birtakım açık ve gizli anlaşmalarla Osmanlı İmparatorluğundan  yalnız geniş toprak parçaları alınmıyor, , aynı zamanda kendisine bırakılan topraklar üzerinde ulusal egemenliğine de son veriliyordu. Bir tarihçiye göre Sevr Antlaşması “modern tarihte en ağır cezalandırıcı barış antlaşmalarından birini ve savaş yağmalarının en insafsız ve en hesaplı şekilde  bölüşülmesini oluşturmakta idi.”(5)”

“Batı, yani emperyalizm, yani Hıristiyanlık, yani ABD ve AB; iki şeyden asla vazgeçmez; dünya hâkimiyetinden bir, Doğu, yani Müslüman, yani Türkiye düşmanlığından. Hanidir söyleşir dururuz; hele SSCB dağıldıktan sonra, niyetlerini gizlemedikleri için, kör gördü, sağır işitti. Batı Türkiye Cumhuriyetini parçalayıp; Avrupa’yı tehdit edebilir güç olmaktan çıkarmak, Sevr’in öcünü almak istiyor.(6)”

“Konstantinopolis (İstanbul) Hıristiyan aleminin Kudüs’ten sonraki en önemli kutsal mekanı. Çünkü Hıristiyanlığın devlet dini haline geldiği, Avrupa uygarlığının kurucu kabul ettiği Roma İmparatorluğunun ilk Hıristiyan başkenti. Kaybı tüm Hıristiyanlık alemi için bir travma olduğundandır ki, “Roma İmparatorluğunun Hıristiyan başkentini de yitirdik” dememek için Bizans adını uyduruyorlar ve “yitirdiğimiz Roma değilmiş, Bizans’mış” diye azımsamaya çalışıyorlar. Ama gerçek, toplumsal belleğe ateşle, kanla damgalı. Bilinçaltına attıkları o gerçeği asla unutmuyorlar ve düşünün ki İstanbul’u son kez, daha üzerinden yüzyıl bile geçmedi, 1919’da geri aldıklarını sandılar. İlk fırsatta yeniden deneyeceklerinden emin olabilirsiniz.

İstanbul tam 1123 yıl süreyle Roma başkentiydi.. Sadece 561 yıldır bizim. Bir 500 yıl daha bizim kalacak mı? Sorunun ucu açık. Tehlikeyi salt Batı’dan beklememeli. Kuzeyden ‘de kitapta anlattığım gibi, “Üçüncü Roma Moskova” talebinin sahibi Rusya da pusuda. Çünkü bu topraklar cehalet ile elde tutulamayacak kadar stratejik önemde ve Türkiye giderek cahilleşiyor.(7)

Kaynaklar:

(1) – Takvim-i Vekayi 28/6, 25/7/1336, 3889, 3912; Karay s.205-6 Foreign Office.
(2) – Takvim-i Vekayi 25/7/1336, 3912 Karay s.206, Rey s.282
(3) – Sina Akşin / İç Savaş ve Sevr’de Ölüm / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 1.Baskı Mayıs 2010 s.342-343

(4) – Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt:1, s.43 / Cemal Paşa, son Meclisi Mebusan’ın İstanbul’da toplanması gerektiğine ilişkin tel yazısında, İtilaf’ın hepsi de meşrutiyetle yönetildiğine göre (Fransa cumhuriyetti, herhalde demokrasi anlamında söylemiştir) Meclis’e bir kötülük yapılmasının söz konusu olmadığını belirtiyordu. Tek tek kişilere gelince, İtilaf’ın sakıncalı gördüğü az sayıda kişinin de mebusluktan istifa etmeleri gerekirdi. Mustafa Kemal verdiği yanıtta, bunun bir “hüsnü zan” olduğunu ve onların bizi “hürriyeti müdrik, reşit bir millet” gördükleri varsayımına dayandığını belirtti. Oysa onlar mütareke hükümlerine aykırı davranışları ve devletin yargı hakkına tecavüzleriyle “bizi insan yerine koymadıklarını” ve verdikleri söze uymamayı “bize karşı muhalifi namus” bir şey saymadıklarını göstermişlerdi. Mustafa Kemal’in daha 16 Mart 1919 öncesindeki bu tanısı (teşhisi) onun Sevr ruhunu ne denli iyi kavramış olduğunu gösterir.

(5) – John Grew / Atatürk ve İnönü / Cumhuriyet Kitapları s.9
(6) – Attila İlhan / Söyleşi / Cumhuriyet 3 Haziran 2005
(7) – Mine G.Kırıkkanat’ın “Bir Hıristiyan Masalı; Tarihin En Büyük Sahtekârlığı” kitabı üzerine Gamze Akdemir’in Cumhuriyet Kitap Eki için yaptığı  söyleşiden alıntıdır.

Ethem Arı

Her hakkı saklıdır. Ethem Arı ve Yazı Dükkanı Akademisi kaynak gösterilmeden kullanılamaz, alıntı yapılamaz.

 

ETHEM ARI
İzlemek için
5

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir yorum var

  1. Bir noktaya da dikkat çekmek isterim. Batı emperyalizmi bütün dünyada at koşturmuştur. Ama genellikle yöneldiği ülkelerin halkını sürmek, yok etmek amaçlanmaz. Çünkü amaç sömürmektir. Yerli halk olmalı ki, sömürsünler. Anadolu ve Rumeli’ye gelince, Türkler burada yüzyıllarca oturmuş da olsalar, nüfus çoğunluğuna da sahip olsalar Batı, buralarda ne Türk egemenliğini, ne de Türk varlığını içine sindirebilmiştir. Türkleri ekonomik olarak sömürmek için ellerinden geleni tabii yapmışlardır. Ama Anadolu ve Rumeli’de gönüllerinin bir köşesinde yatan, Hıristiyan egemenliğini yeniden sağlamak, Türkleri de buralardan sürmek olmuştur. İspanya ve Sicilya’da yaptıkları gibi.(3) Sina Akşin
    *
    İstanbul tam 1123 yıl süreyle Roma başkentiydi.. Sadece 561 yıldır bizim. Bir 500 yıl daha bizim kalacak mı? Sorunun ucu açık. Tehlikeyi salt Batı’dan beklememeli. Kuzeyden ‘de kitapta anlattığım gibi, “Üçüncü Roma Moskova” talebinin sahibi Rusya da pusuda. Çünkü bu topraklar cehalet ile elde tutulamayacak kadar stratejik önemde ve Türkiye giderek cahilleşiyor.(7) Mine G. Kırıkkanat
    *
    Prof. Sina Akşin ile Mine G. Kırıkkanat’ın dikkatini çektikleri gibi Batılılar yüz yıllık, bin yıllık planlar yapıyorlar. Bu planları kuşaktan kuşağa aktararak unutturmuyorlar. “Tarihçilerin Kutbu” ünvanlı Halil İnalcık bir tv kanalındaki söyleşisinde Avrupa’da yapılan tarihçiler genel kurulunda salondakiler ayağa kalkarak “İstanbul yeniden Kostantinopolis oluncaya kadar mücadeleye devam edeceğiz” diye and içtiklerini, kendisinin şoke olduğunu anlatmıştı.

    1

Bir yanıt yazın