Sıladan Gurbete Gönül Köprüsü 9. Bölüm Celalettin Ağırbaş

Artvin – Yusufeli

1966 ders yılı sonunda, tayinimi memleketim olan Artvin’e istedim. Kısa sürede Artvin iline atamamın yapıldığını  öğrendim.  İl  emrine  verilen  öğretmenlerin köylere dağıtımı, vali tarafından yapılıyordu. O zamanki valinin iktidarda bulunan Adalet Partisine yakınlığı herkes tarafından biliniyordu. Adalet Partisi’ne yakınlığı olanlar kayrılıyor, istedikleri yerlere tayinleri yapılıyordu.

Benim gibi bu partiyle ilgisi olmayan kişilerse geçmişteki çalışma yer ve yılları dikkate alınmadan sapan taşı gibi, en uzak köylere, mahallelere ve mahrumiyet bölgelerine gönderiliyorlardı.

Tayin olduğum köyü öğrenmek için Artvin Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gittim. Görevli kişi, Yusufeli’ne bağlı Demirciler Köyü’nün okul binası dahi olmayan bir mahallesine verildiğimi söyledi. Arkasında asılı Artvin haritasında görev yerimi gösterince Şaşkınlıktan donakaldım. Görevlinin anlattığına göre, görev yerine gitmem için Artvin’den Yusufeli’ne beş saatlik otobüs yolculuğu; Yusufeli, Sarıgöl nahiyesi arası, iki saatlik kamyon yolculuğu yapmam gerekiyormuş. Sarıgöl’den Demirciler Köyü’ne ise, yalnızca katırların çalıştığı sekiz saatlik yaya yolu varmış.

Bunları duyduktan sonra kendimi zoraki dışarı attım. Müdürün yanına çıktım: “Bizim elimizden gelen bir şey yok, Valinin emridir,” diye beni oyalamaya çalıştı.

Vali’nin yanına çıktım, iki çocuğumun ve altı yıllık hizmetimin olduğunu anlatmaya çalıştım; ama hepsi boşunaydı. Vali; “Tayinin nereye yapılmışsa gidip orada göreve başlamak zorundasın” diye azarlayarak beni makamından kovdu. Üzüntü içinde köyüm Pınarlı’ya  döndüm. Sonbahara kadar orada kaldım.

Yıl 1966 sonbahar aylarıydı. Üç yıl Muş, üç yıl da Sinop’ta çalışmış, altı yıllık öğretmen olarak Yusufeli’nin Demirciler Köyü’ne bağlı Verhunal Mahallesi’ne tayin edilmiştim. Tayin olduğum yeri görmek için memleketim Şavşat’tan yola çıktım.

Yusufeli’ni ilk defa görecektim. Şavşat-Artvin-Yusufeli… Birkaç vasıta değiştirerek iki günde ulaştım Yusufeli  ilçesine.   İlköğretim   Müdürlüğü’ndeki  harita üzerinde gideceğim yeri görünce tekrar şaşkına döndüm. Gideceğim mahalle, haritanın en üst köşesinde, Murgul dağları sınırları içerisinde yer alıyordu. İlköğretim müdürü, temkinli bir şekilde köye nasıl gideceğimi anlatıyordu. Kamyonla iki saatlik bir yolculukla Sarıgöl’e gidecekmişim. Oradan yukarı da yayan veya katır la, on saat yolum varmış.

“Görev kutsaldır.” düşüncesiyle yola çıktım. İki saatlik kamyon yolculuğundan sonra, bin bir sıkıntı içinde, engebeli, taşlı-kayalı, inişli-çıkışlı yollardan geçerek gecenin geç saatinde mahalleye ulaştım. Tek başına yaşayan yaşlı bir köylüye misafir oldum. Çok cana yakın, içten biriydi. Oldukça yorgun olduğumu fark ederek kendi elleriyle yatacak bir yer hazırladı.

Ertesi günü kalktığımda gözlerime inanamadım. Her taraf kayalarla çevriliydi. Çevreye serpiştirilmiş gibi duran tek tük evler, kartal yuvalarını andırıyordu. Rakım en az 2.500 metre olmalıydı. Eylül ayı olmasına rağmen tir tir titriyordum. Bu köy, elimi uzatsam güneşi, ayı, yıldızları yakalayacakmışım hissi vermişti bana. Bu insanlar buraya nereden gelmişler, nasıl yerleşmişlerdi? Geçimlerini neyle sağlıyorlardı?

Biraz sonra köy muhtarı yanımıza geldi. Biraz hoşbeşten sonra dışarı çıktık. Kayalar arasına gömülmüş, dört duvarla çevrili, derme çatma bir kapısı olan bir yer gösterdi bana. “Burası Okul olacak” dedi. O anda kararımı verdim. Eşim ve iki çocuğumla burada, bu şartlar altında  yaşamam  imkansızdı.  İlk  görev  yerim  de  buna benzer uzak ve mahrum bir bölgeydi. Ama oraya hiç itiraz etmeden seve seve gitmiştim. Çünkü tek başımaydım. Sorumluluğunu taşıdığım eşim ve çocuklarım yoktu. şimdi o sıkıntıları çekmeye ve katlanmaya gücümün yetmeyeceğini anladım. Duygu ve düşüncelerimi belirtmeden “Allaha ısmarladık.” diyerek köyden ayrıldım. On saatlik yorucu bir yolculuktan sonra Sarıgöl Nahiyesi’ne ulaştım.

Sarıgöl Nahiye Müdürü, benim okuldan bir arkadaşımın akrabasıydı. Ona uğradım. Durumu anlattım. O da benim adıma çok üzüldüğünü söyledi. Biraz sohbetten sonra, bana şöyle bir çözüm yolu önerdi:

”Bizim buraya bağlı Taşkıran köyü var. Orada okul olmadığı için çok sayıda okula gitmeyen çocuk var. Köylüler, yıllardır devletten öğretmen istiyor, nedense bir türlü bu köye öğretmen verilmiyor. Git, köylülerle görüş, belki senin için bir imkan doğar.” dedi.

Hemen oradan ayrıldım, tarif üzerine bir saatlik yayan yolculuktan sonra köy kahvesini buldum.

Köy muhtarı ve birkaç yaşlı köylü sohbet ediyorlardı. Selam verdim, beni hoş bir şekilde karşıladılar. Kendimi  kısaca  tanıttım.  istenirse  bu  köyde  çalışmak istediğimi belirttim. Hep bir ağızdan; “Yıllardır köyümüze öğretmen bekliyoruz, demek beklediğimiz öğretmen sizsiniz. Hoş geldiniz sefa getirdiniz.” diyerek sevinçlerini belirttiler.

Köyde okul binası yoktu. Muhtar, altı geniş bir oda, üstü iki odalı boş bir ev gösterdi.” şimdilik burasını okul olarak kullanabiliriz,” dedi. Köyü ve köylüleri ilk anda sevmiştim. Zorlukları birlikte aşacağımıza inanıyordum.

 

Sermettin ve Orhan’la Birlikte

“İnşallah bir aksilik çıkmaz, tayinimi buraya yaptırırım.” diye düşünüyordum.

Bir hafta içinde eşimi ve çocuklarımı da alarak bu eve yerleştim. Okulların açılmasına bir hafta vardı. Yanıma birkaç kişi aldım; sıra ve yazı tahtası yapmak için köyden kereste topladık. Kendi imkanlarımızla yeterince sıra ve yazı tahtası yaptık.

Bu defa muhtarla birlikte kapı kapı gezerek okul çağındaki kız ve erkek çocukları tespit ettik. Küçük, mütevazı  bir  törenle  okulumuzu  açtık.  İlk  günlerde  45 öğrenciyle derse başladık. Bir hafta sonra sayı 65‟i buldu. Daha fazla öğrenci almak için zaten yerimiz yeterli değildi.

Milli Eğitim Müdürlüğü ve Artvin Valiliği ile yaptığım görüşmeler, uzun uğraşılar ve köylülerin destekleri sonunda tayinimi resmen bu köye yaptırdım.

O güne dek, çoğunluğunu erkek çocukların oluşturduğu bir grup öğrenci, her gün iki saat yürüyerek Sarıgöl  İlkokulu’na  devam  ediyorlardı.  Benim  ilk  kaydettiğim çocuklar, yalnız birinci sınıf öğrencileriydi.

Birkaç ay sonra, köye okul binası yapılması için girişimlerde bulundum. Çabalarımız, kısa sürede olumlu sonuç  verdi.  1967  İlkbaharında okul  yapımına  başlanacağı müjdesini aldık. Yer satın alındı. İnşaat planlandığı gibi ilkbaharda başladı, yazın devam etti; okulların açılmasına iki dershanelik okul binası tamamlanmıştı.

Okulun açılmasına iki hafta kala, yeniden kapı kapı dolaşarak  öğrenci  kaydı  yaptım.  Sarıgöl İlkokulu  Müdürlüğü ile anlaşarak ara sınıflarda okuyan öğrencileri de yeni okula kayıt ettim. Öğrenci sayısı bir anda 130‟u bulmuştu. Eksik olan sıra ve masalar tamamlandı.  İstatistikleri ilköğretim müdürlüğüne göndererek yeni öğretmen atanmasını sağladım. Yeni okul binasındaki müdür odasını da sınıf yaptık. Böylece 1. sınıf tek, 2-3 ve 4-5 birleşik olarak, binayı üç sınıflı bir okul haline getirdik.  İki  ay  boyunca  üç  gruptaki  beş  sınıfı  okutmaya çalıştım. Yeni yılda, yani 1967 başında, okula iki vekil öğretmen atandı. Vekil arkadaşlarla uyumlu bir çalışma yaptık. Vekillerin birinin eli kalem tutuyordu. Güzel edebi yazılar yazıyordu. Birlikte bir piyes senaryosu yazdık. Başarılı bir şekilde uyguladık, hem köyde hem de Sarıgöl’de müfettiş ve kaymakamın hazır bulunduğu bir akşamda sunum yaptık. Programda okul koromuz ve yöresel oyun ekibimiz de vardı. Gösteri, büyük bir ilgi toplamıştı.

1967 ders yılı başında, vekil öğretmenler alınarak yerlerine iki asil öğretmen atandı.

Sınıf olarak kullandığımız müdür odası yetersiz kalmıştı. Okula çok yakın olan camiye bağlı boş bir medrese binası vardı. O binanın sınıf olarak kullanılması için köy heyetinden izin istedik. Bu tutumumuz, bazı kişiler tarafından yanlış anlaşıldı ve müsaade edilmedi. Yine kendi imkanlarımızı kullanarak sınıflardan birini böldük; iki sınıf haline getirdik. Böylece geçici de olsa sınıf problemini çözmüş olduk.

Üçüncü oğlumuz Erdinç, 15.03.68 de bu köyde aramıza katıldı. O sıralar köye yol yapımı gündeme gelmişti. Köylülerin bir bölümü yolun yapılmasını, büyük çoğunluğu da yapılmamasını savunuyordu. Ben de tabii olarak yolun yapılmasından yana tavır almıştım. Bundan dolayı köylülerden bana saldırılar başladı.

Köyün işine fazla karıştığım, böyle devam edecek olursam benim için iyi olmayacağı defalarca ima edildi. Bu kişiler, bununla da kalmayarak benim köyden alınmam için Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bir dilekçe ile şikayette bulunmuşlardı. Bunu, kısa süre sonra öğrendim.

Bir gün, tanımadığım kravatlı dört yabancı okula geldi. Derslerimi dinlediler, bütün yazışma dosyalarımı, kayıt defterlerimi incelediler.

Bunlar, milli eğitim müdürlüğünün şikayet dilekçesi üzerine görevlendirdiği müfettişlerdi. Müfettişler ayrılırken şunları söylediler:

“Bu köyde ve okulda yaptıklarınızın takdire değer şeyler olduğunu duyduk ve gördük, bildiğinizden şaşmayın, doğru bildiğiniz işleri yapmaktan da korkmayın.”

Bu sürecin sonunda, üç yıl önce beni makamından kovan Artvin Valisi ve Milli Eğitim Müdürü’nün imzasıyla “Üstün Başarıyla Takdirname” aldım.

Sekiz yıllık öğretmenlik süresince daha önceki yıllarda almış olduğum takdirname ve pekiyi dereceli müfettiş raporlarına bir de bu takdirname eklenince, hayatımın yönü olumlu bir şekilde değişti diyebilirim.

Yusufeli Kaymakamı ve Ilköğretim Müdürlüğünden Almanya için Artvin ilinden Seçildiğime dair Bildiri 1969

DEVAM EDECEK

3

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

2 Yorumlar

  1. Tali yollardan gelen gelişmelerle zenginleşen zorlu yaşam yolculuğu… Emeğinize sağlık

    0
  2. FEVZİYE ŞİMDİ

    Takdir edilecek çabalarda bulunmuşsunuz. Kaleminize sağlık.

    0

Bir cevap yazın