Tonguç Baba Şevket Yılmaztürk

 

Bazı insanlar aldıkları sıfatları öylesine hak ederler ki üzerlerine usta terzi elinden çıkmışçasına oturur, yakışır. Köy enstitüsü devamı öğretmen okulu mezunuyum, köy çocuğuyum. 60′ lı yıllarda köylerden göç başlamamıştı. Sarı öküzün ya da doru tayın peşinde koşan, sararmış yamaçların kuzu çobanı ya da okul çıkışı evle tarla arasında koşturan çocuklardık. Köpek taşlar, atla eşek sırtında cambazlık yapardık. Köy enstitüsünün son döneminde mezun olmuş çalışkan ilkokul öğretmenimiz rol modelimiz oldu. Günlük tıraş olur, saçlarını düzgün tarar olur olmaz rüzgarda bozulmazdı. Gün olur okulun çatısında kiremitleri düzenler, gün olur bizleri topladığı gibi okul bahçesine götürür yeni fidanlar diktirir, bakımını yaptırır adımızı verirdi fidanlara. Yaz tatilinde bakımı bizimdi. Sular yabani otlarını ayıklar bakardık. Büyüsün diye çocuk yüreğimizde dualar sıralardık. Büyüyünce ne olacaksınız sorusunun yanıtı hep aynıydı; öğretmen. 4. Sınıfta babalarımızla görüşür, kız erkek ayırmadan; ‘bu okur yatılı okul sınavlarına hazırlayalım’. Bu öneriyi alan baba keyiflenirdi; ‘öğretmen dedi benim oğlan/kız okuyucuymuş’. Gidebileceğimiz okul yatılı olmak zorunda. Yanımızda, yöremizde orta okul yok, lise yok. Yatılı oldu oldu. Aksi, köyde tarla taban, çobanlık.

68’in yazında girdiğimiz yazılı sınavı kazandık. Eylülde okulda ikinci sınav yapıldı. Afyon, Kütahya, Bolu, Eskişehir illerinden gelen öğrencilerle yarışıp girdik okula. Masada yemek yemek, pijama ile yatmak, hamama gitmek bizim için öylesine lüks şeylerdi ki anlatamam. Sınıfımızı temizledik, sobamızı yaktık. Yemekhane temizliğimizi yaptık, soğan topladık, bahçe belledik. Meyve ağaçları diktik. Kalorifersiz sobasız 90 kişilik koğuşlarda kışlar geçirdik. Emekli olmuş, yaşlanmış okulumuzda okumuş eğitmen ve öğretmenler gelirdi ziyarete. Çamları sever, taşı duvarı okşarlardı. Duygulanıp havuz kenarında ki oturaklara oturur, diktikleri çamları gösterir, ilerdeki binanın sıvası yapılırken terleyip hasta olduğunu, ya da çatısında eline keser vurduğunu anlatır bizim nasıl rahat olduğumuzu, kıymetini bilmemizi kendimizi iyi yetiştirmemizi öğütler; ‘Tonguç Baba’ derlerdi. ‘Allah sağlık ve uzun ömür versin, kadrini kıymetini bilemediler, bilemedik’. O günler boş boş bakar gözümüzde baba figürü canlandırmaya çalışırdık. ‘O olmasaydı şimdi köyde çobandın’ Çoban olmaya razı olacağımız köy özlemi içimize işleyip, buz tutmuş yatakhaneden titreyerek çıkarken, okulun verdiği paltoya sarınır koşardık sınıflara.

Köy enstitülerinin son dönem öğrencisi olmuş İlyas Küçükcan öğretmenimiz ‘Çifteler Köy Enstitüsü’ kitabıyla Cumhuriyet Gazetesi Sosyal Bilimler Araştırma ödülünü aldı. Duayen isim. Köy enstitüsü dendiğinde nisan yağmuru olur coşar yağar. Tonguç Baba diye başlayan cümleler sular seller olur bendine sığmaz. İnce ayrıntısına tarihler, olaylar, anılar yaşanmışlıklar sıralanır. O yaşamış, tanışmış, yakından görmüş Tonguç Babayı. Zaman içinde eğitimin dikenli yollarında düşe kalka ilerlerken hep yolumuz kesişti Tonguç Babayla. Tanıdığımız pek çok köy enstitülünün dilindeydi. Aydınlanmanın şafağında söndürülen ateşin gücünü görmeye başladık. Meşalesi hep yolumuzu aydınlattı. Köy çocuklarının ikinci ana kucağı, unutamadığı baba ocağıydı köy enstitüleri. Her köşesine sinen emekleri, anılarla yüklü alanları, çocukluğun, ilk gençliğin yaşandığı vatanları sıla-i rahim olmuş. 17 Nisan yaklaşırken sevdalıları seslerini duyurmaya çalışır. Okullarında topluca gidip köşe bucak özlem gidermek isterler, isterler istemesine de son yıllarda izin verilmez bu masumane özlem gidermeye. Belki de çocuk emeklerine gösterilmeyen özenden, ya da özlemin derinliğine inememekten. Çatıları göçmüş binalar, ayrık otlarıyla kapanmış bahçeler, çökmüş elektrik santralleri, fırınları, boynu bükük söğütleri.

Tonguç Babanın mektuplarının olduğu ‘Mektuplarla Köy Enstitüsü Yılları (1935-1946) Engin Tonguç imzalı 245 sayfalık PDF. Mektuplar öğrencilere, mezun olmuşlara, öğretmenlere, okul müdürlerine, İlköğretim Dergisinde yayınlanan ortak mektuplar. Sıcak mı sıcak. Yokluk içinde bir dünya yaratılırken isyan noktasına gelenlere tatlı sert uyarılar, yol göstermeler hepsini; ‘Çok çok gözlerinizi öperim’ cümlesi ile bitiren mektuplar. Öğrenciler arasındaki ilişkilere gösterilen özen, kız öğrenciyi cezalandırmaya yönelik davranışa sert çıkış. Son sınıfa gelmiş kız öğrencinin erkek arkadaşıyla aynı okula atamalarını isteyen dileğe yol gösterici babalık, öğrenci döven öğretmene verdiği karşılık, gittiği köy enstitüsünün inşaatında çalışan, sızlanan öğrenciye verdiği öğüt, ikinci dünya savaşı kıtlık yıllarında okul müdürlerini gıda hazırlığı konusunda yaptığı uyarılar gözleri yaşartan türden. Mezun olanlarla da ilişkiyi kesmiyor. Kısa sürede köyde yaşayandan farkı kalmayan saç sakal birbirine karışmışları uyarıştaki nezaket. Öğretmen evlerinin çevresinin asma, çiçek ve ağaçlarla donatılıp temizliğine özen göstererek örnek olun uyarısı bugünlere ışık tutan türden. Motosiklet binme, müzik aleti çalma becerisini geliştirmede ki çapa. O yıllarda her ay köyleri dolaşan motosikletli sağlık memurları vardı. Sıtmanın yoğun olduğu yıllardı. Her eve uğrar hal hatır sorar, hastalara yol gösterir kinin verir, kapı arkasına yapıştırdığı çizelgeye geliş tarihini yazar imzalar giderdi. Tonguç Babanın yetiştirmesi öğrencilerdi. Mektuplar o günleri o kadar güzel anlatıyor ki. Zamanın ruhu derler ya işte onu yaşar ve görürsünüz. Aydınlanma destanının mektuplarını okumalısınız. Piyasada kitabı var mı bilmem? PDF’ini bırakıyorum 17 Nisana…

15/04/2021 Şevket Yılmaztürk

[3d-flip-book id=”3300″ ][/3d-flip-book]
ŞEVKET YILMAZTÜRK son yazıları (Hepsini Gör)
6

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

6 Yorumlar

  1. Yüreğinize emeğinize sağlık öğretmenim. Köy Enstitülerini ile aydınlanan bir ulustan, ülkemizi karanlığa iten tarikatlara emanet eden bir yönetime geldik

    0
  2. Köy Enstitüleri Milli Eğitimin Altın yıllarıydı.Üretimle eğitim içiçeydi.Hepsi karanlığı yırtan birer yıldızdılar.Çünkü İsmail Hakkı Tonguç un “İnsanlık için bir eser üretmedikçe ölümünüzden utanın. ” sorumluluğuyla yetişmişlerdi.
    Çok teşekkürler.

    2
  3. Enstitüler söz konusu olduğunda adında köy olduğu İçin köy mü kaldı diyenler çıkıyor. Doğrudur. Köy mü kaldı? Köy Enstitülerinin açıldığı yıllarda yüzde 80 olan köy nüfusu yüzde 8’lere düştü. Her ne kadar bu durum tarımın bitirilmesinden kaynaklanıyor olsada, konumuz bu değil. Önemli olan eğitimin akılcı, uygulamalı ve gereksinime uygun nitelikli insan yetiştirilmesidir. Şu da var ki Enstitülerden sonra eğitimin sürekli başaşağı gitmiştir. Demek ki Enstitüler evrensel ölçekte aşılmaz bir duvar imiş. O duvar açıldıktan sonra eğitimin eğitimsizleştirme yapmasının, diplomalı cahilller, çağını doğru ve zamanında algılayamayan okumuşlar yetiştirmenin yolu açılmış oldu.
    *
    Batılılar yüz yıllık, bin yıllık planlar yapıyorlar. Sonunda istediklerini elde ediyorlar. Bizlerde Köy Enstitülerinin Dünya Eğitim Yazıncasına (literatürüne) girmiş eğitim modelini kuşaktan kuşağa aktararak yeniden yaşama geçirebiliriz. Enstitülerin kuruluş günü olan 17 Nisan öngününde (arifesinde) bu yazı iyi geldi Şevket Bey. Yunus Emreli olarak yakışanı yapmış oldun. Sağ olasın!

    3
  4. Iyi ki Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmuş köy enstitüleri. Etkilerini bugün bile gördüğümüz aydınlanmayı sağladılar.Medeniyeti Anadolunun en ücra köşesine kadar götürdüler.Emeklerine saygıyla.
    Kuruluş yıldönümü yaklaşırken bize sundugunuz bu güzel yazı için size de teşekkürler arkadasim

    3
  5. Selam olsun Tonguç babaya ve tüm eğitim neferlerine

    3
  6. Benim aklıma geldikçe içimi yakan acı,Köy Enstitülerinin kapatılmasıdır. Lanetler olsun kapatanlara. Oradan mezun olan öğretmenlerin köylere verdiği aydınlık sürseydi bugünkü kötü günleri görmez,daha çağdaş daha uygar bir ülke olurduk. Güzel yazınız için kutluyorum.

    4

Bir yanıt yazın